İstanbul'un sembolü olan meşhur Ayasofya Müzesi, aslında Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından 532-537 yılları arasında İstanbul'un tam kalbine inşa ettirilmiş, bazilika planlı bir patrik katedrali iken, 1453 yılında İstanbul'un Osmanlılar tarafından fethedilmesinden sonra II. Mehmed tarafından camiye dönüştürülmüş muhteşem bir yapı.
Alaüddin'in baş mimarlığında inşa edilmiş ve zaman içerisinde Davud Ağa, Mimar Sinan, Sarkis Balyan, Acem Ali gibi isimlerin de katkıda bulunduğu bu saray, Osmanlı Sultanlarının ikametgâhı, devletin yönetim ve eğitim merkezi olarak kullanılıyormuş. Zamanla içeriye eklenen bazı ilavelerle birlikte zengin bir koleksiyona sahip olan Topkapı Sarayı Müzesi'nin içindeki, her bir bölüm ayrı bir güzel.
Kubbeli bazilika tipinde, kubbe geçişi ve taşıyıcı sistem özellikleriyle de mimarlık tarihinde önemli bir dönüm noktası olan yapı, hristiyanlar için hem sembolik hem eksen mânada, fazlasıyla turistik ve çekici bir merkez.
482 yıl cami olarak kullanıldıktan sonra, Mustafa Kemal Atatürk tarafından 1934 yılında yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile müzeye dönüştürülmüş ve ziyarete açılmış olan bu muhteşem yapı, o günden beri gören herkese tarihi bir şölen yaşatıyor.
Ayasofya, Bizans İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğu dönemlerine ait tarihi eserleri bünyesinde barındırdığı için, en çok ziyaret edilen müzeler arasında yer alıyor. Müze, sanat ve mimarlık tarihi bakımından o kadar büyük bir öneme sahip ki, dünyanın 8. harikası olarak gösteriliyor.
Tonlarca altının kullanıldığı Ayasofya mozaiklerinin yapımında altının yanı sıra, gümüş, renkli cam, pişmiş toprak ve renkli mermer gibi taş parçaları kullanılmış, 726’da III. Leo’nun tüm ikonaların yok edilmesi emriyle, tüm ikona ve heykeller Ayasofya’dan kaldırılmış. Dolayısıyla, Ayasofya’da günümüzde görülen surat tasvirleri içeren mozaiklerin hepsi, aslında ikonoklazm dönemi sonrasında yapılmış. Kilise camiye dönüştürüldükten sonra insan figürleri içerenlerin bir kısmı ile ince bir sıvayla kaplanmış ve yüzyıllarca sıva altında kalan mozaikler de bu sayede doğal ve yapay tahribattan kurtulabilmiş.
Avluya çıkıldığında görünen şadırvan, I. Mahmud döneminde erkeklerin abdesti için eklenmiş. Sol taraftaki kapı ise, II. Selim’in, III. Murad’ın, III. Mehmed’in, Sultan Mustafa’nın, Sultan İbrahim’in ve şehzadelerin türbelerine açılmakta.
Bu türbelerden birinde yürütülen restorasyon çalışmalarının sonucunda ise, bilinen en büyük boyutlu, Bizans döneminin 6. yüzyıl öncesi erken Hristiyanlık dönemine ait vaftiz havuzu ortaya çıkarılmış. Avludaki hem taş hem tuğla kullanılarak inşa edilmiş olan yapı ise çocukların Kur'an eğitimi için, Osmanlı döneminde eklenmiş.
Bu unutulmaz tarihe ve mimariye şahit olmak isteyen tüm sanat ve tarihseverleri, Ayasofya'nın büyüleyici dünyasını keşfetmeye davet ediyoruz.