Hava Durumu

#Antik Kent

TOURISMJOURNAL - Antik Kent haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Antik Kent haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Güneydoğu Anadolu'nun gizemli antik kentleri Haber

Güneydoğu Anadolu'nun gizemli antik kentleri

Tarihin tozlu sayfalarında saklanan uygarlıkların izlerini sürmek, binlerce yıl öncesine bir yolculuğa çıkmak demektir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi, insanlık tarihinin en eski yerleşim yerlerinden bazılarına ev sahipliği yapıyor. Kadim medeniyetlerin iz bıraktığı bu topraklar, günümüz turistleri için adeta açık hava müzesi niteliğinde.  Güneydoğu Anadolu Bölgesi, ziyaretçilerini bu büyülü yolculuğa çıkararak, adeta bir zaman makinesi işlevi görür. Bu toprakların sahip olduğu antik kentler, sadece geçmişi değil, geleceğe dair ipuçlarını da bize sunar. Bölgedeki bu tarihi hazineler, tarihe ışık tutmanın yanı sıra, medeniyetin izlerini gün yüzüne çıkarıyor. Bu antik diyarlar, yalnızca tarih kitaplarında değil, bizatihi ayaklarımızın altında, keşfedilmeyi bekliyor. Gelin, Güneydoğu Anadolu’nun en etkileyici antik kentlerine birlikte göz atalım. NEMRUT DAĞI Adıyaman’ın Kahta ilçesinde yer alan Nemrut Dağı, Kommagene Krallığı’nın en görkemli mirasıdır. Kommagene Kralı I. Antiochos’un tanrılara ve kendi soyuna ithaf ettiği dev heykellerin yer aldığı bu kutsal alan, M.Ö. 62 yılında yapılmıştır. Nemrut, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer almakta ve ziyaretçilere antik kültürlerin nasıl bir araya geldiğini gösteren mükemmel bir örnek sunmaktadır. Doğu ve Batı medeniyetlerinin sentezlendiği bu antik alan, Pers ve Helenistik kültürlerin bir arada bulunduğu, mistik ve kutsal bir mekandır. Dağın zirvesinde yer alan dev heykeller, Tanrı Zeus, Apollon, Herakles ve diğer mitolojik figürleri temsil eder. Heykellerin yanı sıra, Kral Antiochos’un dev anıt mezarı da burada yer alır ve bu mezar, antik dönemin mühendislik harikalarından biri olarak kabul edilir. Nemrut’un zirvesinde üç farklı terasa dağılmış olan bu dev heykeller ve kitabeler, Kommagene Krallığı’nın tanrılarla olan ilişkisini simgeler. Doğu terası, sabah güneşini selamlamak için, batı terası ise gün batımını izlemek için eşsiz bir noktadır. Antiochos, Nemrut Dağı’na gömüldüğüne inanılır, ancak mezarı bugüne kadar bulunamamıştır. Bu dağ, arkeologlar için hala bir gizem barındırmaktadır. ÇAYÖNÜ Diyarbakır yakınlarındaki Çayönü, medeniyetin doğuşuna tanıklık eden bir yerleşimdir. Dünyanın en eski yerleşik hayata geçen topluluklarından biri olan Çayönü, tarım ve hayvancılığın başladığı, insanların avcı-toplayıcı hayatı geride bıraktığı ilk yerlerden biri olarak bilinir. Bu yerleşim, M.Ö. 10.000’lere kadar gitmektedir. Çayönü, insanlık tarihinin en önemli evrimsel aşamalarından birine sahne olmuştur. Burada tarımın başladığı, hayvanların evcilleştirildiği ve toplumsal yaşamın şekillendiği keşfedilmiştir. Çayönü’nün kazılarında ortaya çıkan yapılar, dünyanın en eski taş temelli kerpiç binalarının örneklerini sunar. Bu yerleşim, Neolitik dönem mimarisi ve yaşam tarzı hakkında paha biçilmez veriler sağlamaktadır. HALFETİ Şanlıurfa’ya bağlı olan Halfeti, Fırat Nehri üzerinde baraj yapımı sonrası büyük bir kısmı sular altında kalan eski bir yerleşimdir. Tarihi M.Ö. 9. yüzyıla kadar uzanan Halfeti, Helenistik ve Roma dönemlerinde önemli bir ticaret merkezi olmuştur. Günümüzde, sular altında kalan yapıları ile ziyaretçilere huzurlu bir atmosfer sunar. Halfeti, sadece su altındaki yapılarıyla değil, aynı zamanda Rumkale gibi antik kaleleriyle de tanınır. Rumkale, Fırat Nehri’nin kıyısında yer alan stratejik bir kale olup Roma döneminde büyük bir dini merkez olarak kullanılmıştır. Kaleyi ziyaret edenler, hem tarihe tanıklık eder hem de Fırat’ın muhteşem manzarası eşliğinde unutulmaz anlar yaşar. ZEUGMA Gaziantep’in Nizip ilçesinde bulunan Zeugma, Roma döneminin en zengin kentlerinden biri olarak bilinir. M.Ö. 300 yılında Büyük İskender’in generallerinden Selevkos Nikator tarafından kurulan bu şehir, Fırat Nehri kıyısında stratejik bir noktada yer alırdı. Zeugma’nın adı, köprü anlamına gelen "Zeugma" kelimesinden gelir ve bu şehir, doğu ile batıyı birbirine bağlayan bir köprü vazifesi görürdü. Zeugma’nın en büyük özelliklerinden biri, muhteşem mozaikleridir. Roma villalarının zeminlerinde bulunan bu mozaikler, antik dünyanın sanatsal zirvesi olarak kabul edilir. Çingene Kızı Mozaiği, Zeugma’nın en bilinen eseri olup, bakışlarıyla herkesi büyüleyen mistik bir figürdür.   1990’lı yıllarda başlayan kazılarda, villalar, hamamlar ve tapınaklar ortaya çıkarılmıştır. Zeugma’da çıkarılan eserler, bugün Gaziantep Zeugma Mozaik Müzesi’nde sergilenmektedir. Bu müze, dünyadaki en büyük mozaik müzelerinden biri olarak kabul edilir. DARA ANTİK KENTİ Mardin’in Nusaybin ilçesine yakın bir konumda bulunan Dara, antik Mezopotamya’nın en önemli şehirlerinden biridir. Dara Güneydoğu’nun Efes’i olarak anılır. Pers İmparatorluğu döneminde stratejik bir askeri merkez olarak kullanılan Dara, Bizans döneminde surlarla çevrilmiş büyük bir metropol haline gelmiştir. Dara, devasa kaya mezarları, su sarnıçları ve yeraltı şehirleriyle dikkat çekmektedir.  Dara, antik dönemde su kaynakları açısından çok önemli bir bölgeydi. Burada yer alan devasa su sarnıçları, antik dönemin en gelişmiş su mühendisliği örneklerinden biridir. Ayrıca, kentin mezarları ve kaya oymaları, ziyaretçileri büyüleyen bir atmosfere sahiptir. HARRAN Şanlıurfa’nın güneydoğusunda yer alan Harran, antik dönemin en eski yerleşimlerinden biri olarak bilinir. M.Ö. 2000'lere kadar uzanan köklü bir tarihe sahip olan Harran, aynı zamanda bilim ve inanç merkezi olarak da dikkat çeker. Harran, İslam öncesi dönemde Pagan inançlarının merkeziyken, İslam döneminde ise felsefe, astronomi ve matematik alanında önemli bir akademik merkez haline gelmiştir. Orta Çağ'da, Harran Üniversitesi, felsefe ve astronomi başta olmak üzere birçok bilim dalında önemli çalışmaların yapıldığı bir okul olarak ün kazanmıştır. Burada Aristo'nun öğretileri de okutulmuş ve ünlü bilim insanları bu bölgede yetişmiştir. Harran'da eğitim gören bilim insanları, İslam dünyasına büyük katkılar sağlamıştır. Harran, konik biçimli kerpiç evleriyle ünlüdür. Bu evler, yörenin çöl iklimine uygun şekilde tasarlanmış olup, yazın serin, kışın ise sıcak tutma özelliğine sahiptir. Bu benzersiz mimari yapılar, Harran’ın en önemli simgelerindendir. Ayrıca, Harran Kalesi ve Emeviler Dönemi’nden kalma Ulu Cami'nin kalıntıları da tarihe ışık tutar. Harran, Sümerlerden itibaren Ay Tanrısı Sin’e adanmış bir dini merkez olarak önem kazanmıştır. Bu nedenle, Pagan dönemine ait tapınak kalıntıları hala görülebilir. Ayrıca, Harran’ın İbrahim peygamberin doğduğu yer olduğuna inanılır ve bu, Harran’ın dini açıdan kutsal kabul edilmesine sebep olmuştur. RUMKALE Rumkale, Gaziantep ve Şanlıurfa sınırında, Fırat Nehri'nin kıyısında stratejik bir konumda yer alır. Eski dönemlerde askeri ve dini bir merkez olarak kullanılan Rumkale, tarih boyunca birçok medeniyetin eline geçmiştir. Asur, Pers, Roma ve Bizans dönemlerinde önemli bir askeri nokta olan bu kale, Haçlı Seferleri sırasında da kullanılmıştır. Rumkale, doğal savunma avantajlarıyla dikkat çeker. Fırat Nehri’nin ortasında yer alan yüksek kayalıklara inşa edilmiş olan kale, doğu ve batı dünyasını birbirine bağlayan önemli bir geçiş noktasıydı. Ayrıca, Bizans İmparatorluğu döneminde bir piskoposluk merkezi olarak dini açıdan da büyük önem taşımıştır. Bugün büyük bir kısmı baraj gölü altında kalan Rumkale, antik dönemin izlerini su altındaki yapılarıyla barındırmaktadır. Su altındaki manastır kalıntıları, mağaralar ve Roma dönemine ait su yolları, burada yapılan arkeolojik araştırmalarla gün yüzüne çıkmıştır. Ziyaretçiler, bu batık yapıları teknelerle gezebilir ve bölgenin mistik atmosferini keşfedebilirler. EDESSA (ŞANLIURFA) Bugünkü Şanlıurfa olarak bilinen Edessa, tarihin en eski şehirlerinden biri olup, “Peygamberler Şehri” olarak adlandırılır. Tarihi M.Ö. 4. yüzyıla kadar uzanan Edessa, Süryani, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerinde önemli bir merkez olmuştur. İslam’ın yayılmasıyla birlikte ise Urfa, İslam coğrafyasının önemli merkezlerinden biri haline gelmiştir. Edessa’nın en bilinen simgelerinden biri olan Balıklı Göl, İslam inancına göre Hz. İbrahim’in Nemrut tarafından ateşe atıldığı yer olarak kabul edilir. Rivayete göre, ateş suya dönüşmüş ve Hz. İbrahim’in düştüğü yer bugün Balıklı Göl olarak bilinmektedir. Göl çevresindeki kutsal atmosfer, hem yerli hem de yabancı turistler için önemli bir cazibe merkezi oluşturur. Edessa, Süryani kültürü ve inanç sistemi açısından da büyük bir öneme sahiptir. Süryani Hristiyanlar için önemli bir dini merkez olan Urfa, ayrıca Ermeni ve Arap topluluklarının da tarihi boyunca yerleşim yeri olmuştur. Tarihi Urfa Kalesi, eski surlar, ve mağaralar Edessa’nın tarih boyunca sahip olduğu zengin kültürel mirası gözler önüne sermektedir. HASANKEYF Hasankeyf, Batman ilinde, Dicle Nehri kıyısında bulunan ve 12.000 yıllık tarihi ile dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biridir. Roma, Bizans, Artuklu ve Osmanlı dönemlerinde önemli bir yerleşim alanı olan Hasankeyf, 2019 yılında tamamlanan Ilısu Barajı nedeniyle büyük oranda sular altında kalmıştır. Hasankeyf’in en belirgin özelliği, doğal kayalıklar üzerine inşa edilen kale ve mağaralarıdır. Hasankeyf Kalesi, Roma döneminde inşa edilmiş ve bölgeyi düşman saldırılarından korumak için kullanılmıştır. Mağaralar ise insanlar tarafından binlerce yıl boyunca ev, kilise ve depo olarak kullanılmıştır. Bu mağaralar, tarihi boyunca insan yaşamının nasıl şekillendiğini gösteren önemli arkeolojik verilere sahiptir. Hasankeyf, tarihi boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Özellikle Artuklular döneminde bölge, bilim ve sanatın merkezi haline gelmiştir. Tarihi köprü, El-Rızk Camii, Sultan Süleyman Camii ve Zeynel Bey Türbesi gibi yapılar, bu dönemin izlerini taşır. Bu yapılar, baraj yapımı sırasında koruma altına alınarak taşınmış ve Hasankeyf Kültürel Parkı’nda yeniden inşa edilmiştir. Baraj sularının yükselmesiyle birlikte Hasankeyf’in büyük bir kısmı sular altında kalmış olsa da, bölgedeki tarihi eserlerin birçoğu taşınarak koruma altına alınmıştır. Bu durum, hem yerel halk hem de tarihçiler arasında büyük bir tartışma yaratmış, Hasankeyf’in sular altında kalması büyük bir kültürel kayıp olarak nitelendirilmiştir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi, insanlık tarihinin derin izlerini taşıyan ve kültürel mirasın en önemli örneklerini barındıran bir coğrafyadır. Dara’dan, Göbeklitepe’ye, Nemrut’tan Zeugma’ya, Harran’ın bilim dünyasına katkılarından Hasankeyf’in sular altındaki tarihine, Rumkale’nin stratejik konumundan Edessa’nın dini merkez olmasına kadar bu kadim şehirler, geçmişin kapılarını aralıyor ve tarih severlere eşsiz bir yolculuk sunuyor. Bu kentler, ziyaretçilerine sadece birer turistik destinasyon değil, aynı zamanda insanlık tarihinin köklerine doğru bir keşif sunuyor. Kaynak: Güneydoğu Ekspres

Antik kent kazısında bin 600 yıllık deprem kalıntıları ortaya çıktı Haber

Antik kent kazısında bin 600 yıllık deprem kalıntıları ortaya çıktı

Bartın'ın Amasra ilçesi Kum Mahallesi'nde 2022 yılında Amasra Müzesi tarafından başlatılan kurtarma kazıları, Cumhurbaşkanlığı Kararı ile bu yıl bilimsel kazı çalışmalarına dönüştürüldü. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve müzeler Genel müdürlüğü izniyle Bartın Üniversitesi başkanlığında devam eden kazı çalışmalarında M.S. 3 ve M.S. 4. Yüzyılları arasında meydana gelen bir depremde yıkıldığı tahmin edilen mermer kolonlu bir yapı gün yüzüne çıkarıldı. Yapının en son tahribatı ise antik dönemde meydana gelen sel felaketlerinin birinde aldığı ve tamamen toprak altında kaldığı tahmin ediliyor. Antik yapıda hasara yol açan deprem ve sel felaketlerinin tespiti için çalışma yürütülüyor. Yürütülen çalışmaları hakkında bilgi veren Kazı Başkanı ve Arkeoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatma Bağdatlı Çam, ortaya çıkan kalıntıların deprem de hasar gördüğü yönünde olduğunu belirterek, “Aslında kırılmış durumda bir çoğu. Yapımın orta kısmında, depremle yıkıldığını işaret edecek şekilde sütunlar belli bir aks üzerine devrilmiş durumda. Üst yapının da hemen aşağıya düşmesi, tonlarca ağırlıklı mermer blokların yere düşmesiyle oluşan kırılmalar ve parçalanmalar görüyoruz. Bu yüzden deformeler olduğunu düşünüyoruz. Milattan sonra 3. yüzyıldan sonraki evrede bir depreme uğradığını anlatıyor. Çünkü aynı yapının hemen doğusunda bulunan geç dönem mozaikli yapının eklenmiş olması, MS. 4. Yüzyıldan önce depremin gerçekleşmiş olması gerektiğini gösteriyor” dedi. Yapının sadece depremden değil antik dönemdeki sellerden de zarar gördüğünü düşündüklerini de anlatan Çam, “Jeomorfolog ve jeolog olan ekip hocalarımızla birlikte değerlendirme yapmaktayız. Sadece deprem değil yapıya zarar veren şey. 2023 yılında üst üste iki sefer büyük sel yaşamış bir bölge. Burası antik dönemde, yani geçmişte de defalarca sel yaşandığını bu alan bize gösteriyor. Muhtemelen depremde de bu yapı tamamen yıkılmamıştı. Sel ile birlikte gelen toprakla yapının tamamen toprak altında kaldığını ve daha fazla zarar gördüğünü söyleyebiliriz. Bu anlamda çalışmalarımız sürüyor. Hangi dönemde sellenme yaşadığını belgelendirmeye çalışıyoruz” diye konuştu.

Antiochia Ad Cragum Antik Kenti için 60 milyon 480 bin TL ödenek ayrıldı Haber

Antiochia Ad Cragum Antik Kenti için 60 milyon 480 bin TL ödenek ayrıldı

Antalya’nın Gazipaşa ilçesinde Güneyköy Mahallesi Nuhotyeri mevkisinde bulunan Antiochia Ad Cragum Antik Kenti, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hayata geçirilen “Geleceğe Miras Projesi”yle yeniden ayağa kalkacak. Gazipaşa’da, tarihi ve doğal güzellikleriyle yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çeken Antiochia Ad Cragum Antik Kenti’nde bakanlık tarafından kazı ve restorasyon çalışması başlatıldı. Cumhurbaşkanı Kararı veya Bakanlar Kurulu Kararı ile yürütülen arkeolojik kazı ve restorasyon çalışmalarının daha verimli getirilmesi için hayata geçirilen "Geleceğe Miras Projesi" kapsamında Antiochia Ad Cragum Antik Kenti’nde yapılacak kazı ve restorasyon çalışmalarında kullanılmak üzere Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 60 milyon 480 bin TL ödenek ayrıldı. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Antalya İl Kültür ve Turizm Müdürü tarafından antik kentte yapılacak kazı, konservasyon, konsolidasyon, anastylosis ve çevre düzenleme çalışmaları resmen başlatıldı. 60 milyon 480 bin TL ödenek çıkartıldı Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Antiochia Ad Cragum Antik Kenti’nde yapılacak çalışmalar için 60 milyon 480 bin TL ödenek çıkartıldı. Antik kentin yeniden ayağa kaldırılması ve turizme kazandırılması için başlatılan 1. Etap kazı çalışmaları Kazı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Tekocak ve ekibince gerçekleştiriliyor. Antik kentte yapılacak çalışmalarla, antik kent içinde bulunan Sütunlu Cadde’nin güneybatı, kuzeybatı, güneydoğu ve kuzeydoğusu ile Sütunlu Cadde’nin zemininde kazı, konservasyon, konsolidasyon, anastylosis ve çevre düzenleme çalışmaları yapılacak. Buradaki çalışmalar, 3 etap şeklinde gerçekleştirilecek. Persistili avlu ve çevresi de düzenlenecek Bakanlık tarafından çıkartılan 60 milyon 480 bin TL ödenek ile antik kent içinde bulunan Persistili Avlu ve çevresi de düzenlenecek. Yapılacak kazı işi kapsamında Persistili Avlu’nun güneybatı, kuzeybatı, güneydoğu ve kuzeydoğusunda kazı, konservasyon, konsolidasyon, anastylosis ve çevre düzenleme çalışmaları gerçekleştirilecek. Ortaçağ Kalesi “A” Yapısı’nda çalışma yapılacak Yine bakanlık tarafından çıkartılan milyonluk ödenek kapsamında Trikonkhos (Üç Yapraklı Yonca) Planlı Yapı ile Antiochia Ad Cragum Antik Kenti içinde bulunan Ortaçağ Kalesi “A” Yapısı ve kale çevresinde kazı, konservasyon, konsolidasyon, anastylosis ve çevre düzenleme çalışmaları gerçekleştirilecek. Kale çevresi ve içinde bitki temizliği yapılarak, Antiochia Ad Cragum Antik Kenti yeniden ayağa kaldırılacak ve turizme kazandırılacak. AK Parti Gazipaşa İlçe Başkanı Ramis Yiğit, bölgede yapılan çalışmaları yerinde inceledi. Geçtiğimiz aylarda Gazipaşa’yı ziyaret eden Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un Gazipaşa için verdiği sözleri hatırlatan Başkan Yiğit, “Sayın Bakanımız Nuri Ersoy’un ilçemize söz verdiği yatırımların başlamasının sevincini yaşıyoruz” diyerek, çalışmalarda emeği geçen herkese teşekkür etti. Yiğit, “Antik Çağ’da Dağlık Kilikya olarak bilinen bölgede ve Akdeniz kıyısına konumlanan Antiochia Ad Cragum Antik Kenti, Gazipaşa ilçesi Güneyköy Mahallesi sınırları içinde yer alan, eşsiz güzellikleri barındıran tarihi bir mekânımız, mirasımız. Bir süre önce ilçemizde bir dizi ziyaretler gerçekleştiren Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Mehmet Nuri Ersoy’un ilçemize söz verdiği yatırımların başlamasının sevincini yaşıyoruz. Güneyköy’ünü bir cazibe merkezi haline getirecek projeler hayata geçiyor. Antiochia ad Cragum Antik Kenti Koordinatör Kazı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Tekocak ve ekibinin yaptığı çalışmaları yerinde görmek için kazı ekibini ziyaret ettik. Çalışmalarında kendilerine kolaylık diledik. Gazipaşa’mıza yapılan bu yatırımlar için başta Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Mehmet Nuri Ersoy ve AK Parti Antalya milletvekillerimize, AK Parti İl Başkanımız Sayın Ali Çetin’e ve Antalya İl Kültür ve Turizm Müdürü Dr. Candemir Zoroğlu’na teşekkürlerimizi sunuyorum” şeklinde konuştu.

Aydın'ın Tarihî Hazinelerinden Birisi: Aphrodisias Haber

Aydın'ın Tarihî Hazinelerinden Birisi: Aphrodisias

Türkiye'nin batısında, Aydın iline bağlı Karacasu ilçesinde bulunan Aphrodisias, binlerce yıllık geçmişi ve eşsiz kültürel mirasıyla dünya çapında tanınan bir antik şehir. Adını aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit'ten alan bu antik yerleşim, Helenistik ve Roma dönemlerinde oldukça önemli bir merkezmiş. Günümüzde ise ziyaretçilerini tarihî dokusuyla büyüleyen bir açık hava müzesi konumunda. Aphrodisias, M.Ö. 5. yüzyılda kurulmuş olup, M.Ö. 2. yüzyıldan itibaren büyük bir gelişim göstermiş. Bu dönemde özellikle heykeltraşlık ve heykel sanatıyla ün kazanmıştır. Şehir, Afrodit'e adanmış tapınaklarıyla ünlüdür ve bu tapınaklar çeşitli dönemlerde yenilenmiş ve genişletilmiş. Aphrodisias, heykeltraşlık geleneğiyle öne çıkar. Antik dünyanın en önemli mermer işleme merkezlerinden biri olarak biliniyor. Şehirde üretilen mermer heykeller, incelikleri ve detaylarıyla sanat tarihinde önemli bir yer işgal ediyor. Özellikle Roma döneminde yapılan heykeller, gerçekçi tasvirleriyle dönemin sanatının zirvesini temsil ediyor. Ancak Aphrodisias sadece heykel sanatıyla değil, aynı zamanda mimari açıdan da etkileyici. Antik tiyatro, stadyum, hamamlar, agora ve sütunlu cadde gibi yapılar, şehrin eski ihtişamını yansıtıyor. Bu yapılar, ziyaretçilere antik dönemin günlük yaşamına dair önemli ipuçları sunuyor. Aphrodisias, 2009 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne dahil edilmiş. Bu, şehrin kültürel ve tarihsel önemini uluslararası arenada daha da vurgulamış. Günümüzde Aphrodisias, arkeolojik kazılar ve koruma çalışmalarıyla sürekli olarak restore edilmekte ve ziyaretçilere açık tutulmakta. Aphrodisias, sadece tarih ve sanat tutkunları için değil, aynı zamanda doğa ve yürüyüş severler için de cazip bir destinasyon. Çevresi yeşilliklerle ve doğal güzelliklerle çevrili olan bu antik şehir, ziyaretçilere unutulmaz bir deneyim sunuyor. Ancak, turizm ve ziyaretçi akını gibi faktörlerin yanı sıra, Aphrodisias'ın korunması da önemli. Doğal ve insan kaynaklı tehditlerin yanı sıra, yapılan kazı ve restorasyon çalışmaları da titizlikle yürütülmeli. Bu, gelecek nesillerin de bu eşsiz mirası keşfetmelerini sağlayacak. Aphrodisias, sadece Türkiye'nin değil, dünya kültür mirasının da önemli bir parçası. Bu eşsiz antik kentin korunması ve tanıtılması, kültürel çeşitliliğin ve tarihi mirasın gelecek kuşaklara aktarılmasında hayati bir rol oynamakta.

Uzuncaburç Antik Kenti ayağa kalkıyor Haber

Uzuncaburç Antik Kenti ayağa kalkıyor

Mersin Üniversitesi (MEÜ) Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ümit Aydınoğlu, Uzuncaburç Antik Kenti'nde yürütülen kazı ve çevre düzenleme çalışmalarını anlatarak, "Bir yandan arkeolojik alanı yönetmeye diğer yandan da içinde bulunduğu çevreyi yönetmeye çalışıyoruz Birlikte bir model oluşturabilirsek Türkiye'nin ve Avrupa'nın en önemli modellerinden biri haline gelecek" dedi. Silifke ilçesinde kazı çalışmaları devam eden Uzuncaburç Antik Kenti ile ilgili İçel Sanat Kulübü'nde "Uzuncaburç Ayağa Kalkıyor" konulu söyleşi ve sergi düzenlendi. İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aydınoğlu, söyleşide, bir süredir kentin gündeminde olan Uzuncaburç'un Mersin'in en güzel ören yerlerinden biri olduğunu ancak akademik olarak ele alınmadığını söyledi. Bölgede kazı çalışmalarına 2020'de başladıklarını belirten Aydınoğlu, kazıya başlamak için hazırladıkları projeleri ve yaşadıkları süreci anlattı. Mersin'in kültürel varlıklar açısından zengin olmasına rağmen Antalya, Muğla ve İzmir kadar bilinmediğine işaret eden Aydınoğlu, bu açıdan kentteki tüm aktörlerin bir araya gelmesi gerektiğini vurguladı. "Avrupa'da adını duyurmaya başladı" Önümüzdeki 4 yılın Türkiye'deki arkeolojik kazılar için 'altın çağ' olacağını belirten Aydınoğlu, "Biz de Mersin olarak bunu iyi değerlendirmeliyiz" diye konuştu. Uzuncaburç Antik Kenti'nde uyguladıkları projeyi anlatan Aydınoğlu, şöyle devam etti: "Uzuncaburç'ta inanılmaz şeyler var. Avrupa'da adını duyurmaya başladı ama en büyük eksiğimiz bunu kente duyurmak noktasında. Kente kimlik, kazanç ve karakter katan şey kültür, sanat ve spordur. Ticaret tabiki önemli ama sadece ticaret kentiyiz diyemeyiz. Çünkü ticaretten elde ettiğiniz gelirin gideceği bir yer lazım. Kültür, sanat ve spor ayrı bir şeydir. Bir kenti tanımlarken kente karakter katan değerler öne çıkar. Mersin bu anlamda çok şanslı çünkü ayakta duran tarihi zenginlikler var. Buraya turist gelmesi, bunların ayakta durması sağlanmalı. Uzuncaburç için '2 bin yıldır orada duruyor' diyorduk, ama şimdi orada inanılmaz projeler yapıyoruz. Bakanlık destekleri devam ettiği sürece önümüzdeki 10 yılda Avrupa'daki en önemli arkeolojik alan modellerinden birini uygulayacağız. İçinde çok güzel korunmuş arkeolojik eserler, tescilli bağlar var. Kırsal üretim yapılıyor. Yörük evlerinin 4'ünü kamulaştırdık ve restore ettik. Proje tamamlandığında burası Avrupa'nın en önemli arkeolojik parklarından biri haline gelecek." Geçmişte Erdemli ilçesindeki Kanlıdivane Antik Kenti'nin de şu anki Uzuncaburç Antik Kenti gibi dağınık olduğunu belirten Aydınoğlu, "Üniversite olarak orada kazılar, deneysel arkeoloji yaptık, 4 adet zeytinyağı presini kullanılır hale getirdik. Yürüyüş yolları, tabelama çalışması yaptık. Orada bir gezi parkı, çok sayıda eser, seyir terası, bilgi var. Bunları bir düzene koyduğumuz zaman kentin ismi tanınıyor. Giden herkes bize ne kadar güzel olmuş diye mesaj yazıyor. İşte Uzuncaburç da Kanıdivane'nin bir üst modeli olarak önümüzdeki 5 yıl içinde Avrupa'da duyulacak. Valilik ve belediyeler de oraya büyük yatırımlar yapıyor. Bunu hepimiz sahiplenmeliyiz" dedi. "Defineciler kuleye yürüyüşe geçmişler" Uzuncaburç Antik Kenti'nin, Olba bölgesinin başkenti ve dini merkezi olduğunu, kalıntılar açısından da zengin olduğunu vurgulayan Aydınoğlu, antik kentteki yapıların da çok iyi korunduğunu kaydetti. Antik kentteki projelerin devam ettiğini dile getiren Aydınoğlu, şöyle konuştu: "En ilginçlerden birisi benim de hayalim olan Hellenistik Kule Kazısı ve Restorasyon projemiz devam ediyor. Kule 30 metre ama bazı yerlerden ayrılma, yıkılma tehlikesi var. Kulenin içine girdiğinizde tahrip olmuş taşlar görünüyordu. 1990'lardaki basit restorasyon kulenin bugünlere kadar gelmesini sağladı. Zor şartlarda kazılar yaparak merdivenleri, Bizans döşemelerini ortaya çıkardık. Kahramanmaraş merkezli depremlerde de içeride ve dışarıda kurduğumuz iskeleler kuleyi korudu. Önce kazılar yaptık, sonra tadilata başladık. Çalışmaların ardından alandan ayrıldık. Zincir, kamera, ışık taktık ama Türkiye'nin çeşitli yerlerinden toplanan defineciler kuleye yürüyüşe geçmişler. Jandarmanın müdahalesi ile bunlar alındılar. Kazı yaparak bu değeri kente kazandırmaya çalışıyoruz ama bir yandan da bunlarla uğraşıyoruz." Kazılar bittikten sonra kuleyi korumaya karar verdiklerini aktaran Aydınoğlu, "30 metre yükseklikte on binlerce taş ile yapılmış yapıda bir tane yeni taş kullanmadık. Tüm taşları yıkadık, tamir ettik, doldurmalar yaptık. İşçi bulamayınca köyden kadın bulduk, öğrettik onlara da yaptırdık. Ayrıca bir çatı ve yağmur suyu drenaj sistemi yaptık. Kule yerinden oynamasın diyerek çelik iskeletler inşa ettik. Burada çok büyük bir mühendislik işi yapıldı diyebiliriz. Amacımız kuleyi bir kaç nesil daha ayakta tutmak oldu. Şimdi bu konuyla ilgili bir film hazırlattık UNESCO'ya sunacağız" ifadelerini kullandı. Yörük evleri restore ediliyor Aydınoğlu, bölgedeki Yörük evlerinin bazılarının antik yapının üzerinde olduğunu, bunlardan da 12'sinin kamulaştırıldığını söyledi. Valilik ve Üniversite olarak ilk etapta 4'ünün restorasyonunun tamamlandığını aktaran Aydınoğlu, "Arkeolojik tescilli alan olduğu için maliyetler ne yazık ki 4 kat artıyor. Birini satış ofisi olarak planladık. Birini ziyaretçi merkezi yapacağız. Birini de kafeterya ve güvenlik merkezi olarak kurguladık. Diğer 8 evin de ihalesi hazır, en son kuruldan geçti. Kalan 8 evi de buraya kazandıracağız. Herkes elini taşın altına koyuyor. Eğer yapabilirsek bu yıl 8 evin restorasyonunu başlatmak istiyoruz" diye konuştu. Antik kentte yapılan ve yapılacak projeleri anlatan Aydınoğlu, bölgenin zamanla tanınacağını ve daha gezilebilir bir yer haline geleceğini belirtti. Uzuncaburç'ta bugüne kadar ki anlayışın dışına çıkarak alan yönetimi geliştirdiklerini ifade eden Aydınoğlu, şunları kaydetti: "Kültür ve Turizm Bakanlığı ören yerindeki yapıları ayağa kaldırıyor. Ama bu ören yerinin içinde bulunduğu bir de köy var. Köyün okulları, yürüyüş yolları, tabelaları var. Köylüye eğitimler verilmesi gibi çalışmaları belediyelerle yapıyoruz. Parklar, okullar, yollar hepsi düzenleniyor. Büyükşehir Belediyesi ile anlaştık, arkeoloji koruma stratejisini hazırladık. Satış ofisleri, oturma yerleri olacak. Belediye 3 binayı satın aldı; bunların da restorasyon projesi kuruldan geçti. Burası yakın zamanda kafeterya ve sergi salonu için kullanılacak. Böylece Uzuncaburç'a gelenler köyün içini de kullanarak zaman geçirme imkanı bulabilecekler. Kadınlara verilen eğitimlerle düzenli olarak tezgahlar açılacak, satış imkanları sunulacak. Burayı yaşayan bir yer haline getireceğiz. Bir yandan arkeolojik alanı yönetmeye diğer yandan da içinde bulunduğu çevreyi yönetmeye çalışıyoruz. Birlikte bir model oluşturabilirsek Türkiye'nin, Avrupa'nın en önemli modellerinden biri haline gelecek."

Muğla'daki üç antik kente 1,5 milyar lira ödenek Haber

Muğla'daki üç antik kente 1,5 milyar lira ödenek

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, 'Geleceğe Miras Stratonikeia Antik Kenti ile Lagina ve Labranda Kutsal Alanları' tanıtımını dünyanın en büyük mermer antik kenti Stratonikeia antik kentinde gerçekleştirdi. Bakan Ersoy, Yatağan Stratonikeia Antik Kenti ve Lagina Kutsal Alanı için 900 milyon TL, Milas ilçesindeki Labranda Kutsal Alanı için 600 milyon TL olmak üzere üç antik kente toplam 1,5 milyar TL ödenek ayrıldığını açıkladı. Stratonikeia antik kentinde ‘Geleceğe Miras Stratonikeia Antik Kenti ile Lagina ve Labranda Kutsal Alanları’ tanıtım toplantısı düzenlendi. Toplantıya Muğla Valisi İdris Akbıyık, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Turhan Kaçar, AK Parti Muğla Milletvekili Kadem Mete, AK Parti Muğla Büyükşehir Belediye Başkan adayı Prof. Dr. Aydın Ayaydın katıldı. Bakan Ersoy’u antik kent girişinde Stratonikeia ve Lagina Antik Kenti Kazı Başkanı Prof. Dr. Bilal Sögüt karşıladı. Kültür ve Turizm Bakanı Ersoy yaptığı konuşmada, "Stratonikeia’da surlar, anıtsal çeşme ile birlikte şehir kapısı, sütunlu caddeler, gymnasion, meclis binası, hamamlar, latrina, tiyatro, tapınaklar, agoralar ve su yapıları önemli örnekler olarak karşımıza çıkmaktadır. Stratonikeia’da hayata geçireceğimiz ‘Geleceğe Miras’ projemiz çerçevesinde atılması planlanan adımlara da kısaca değinmek isterim. 2023 yılı Ekim ayında ihalesi yapılan Stratonikeia tiyatrosunun 1. Etap restorasyon çalışmalarında uygulamaya geçilmiştir. 2. Etapta ise tiyatronun alt ve üst kaveasında yani seyirci alanında var olan orijinal malzemeler kullanılarak batıdaki kayan kısmın yerine konması ve eksik blokların tamamlanması çalışmalarını başlatıyoruz" dedi. Stratonikeia Antik Kenti'ndeki Roma Hamamı-1’in palaestra bölümünün kazısının tamamlandığını belirten Bakan Ersoy, "Şimdi ise güney portikte yer alan ve düştüğü yerde duran sütunları tamamen açarak restorasyon çalışmalarını gerçekleştirecek, sütunları ayağa kaldıracağız. 18. yüzyıldan itibaren bütün seyyahların kayıtlarında yer alan ve büyük bir bölümü ayakta korunmuş olan Meclis Binası’nın kuzey cephe girişindeki ve güneybatı köşesindeki blokların yerine konulması için çalışmalar yürüteceğiz. Ayrıca avlu ve doğu cephe kısmında düzenleme, zemin döşemelerinde ise restorasyon çalışmaları gerçekleştireceğiz. Stratonikeia Antik Kenti'nin batı girişinde bulunan ve büyük bir kısmı kazılarla açığa çıkarılmış olan gymnasionun kazı çalışmalarını tamamlayıp, ayağa kaldırma ve restorasyon uygulamalarını gerçekleştireceğiz. Yazıtlardan varlığını bildiğimiz Agora, kentin merkezinde ve önemli yapıların yakınındadır. Kenti gezen ziyaretçilerin tamamının göreceği yerlerden birisi olan bu yapının kazısını yapacak, ayağa kaldırma çalışmalarını gerçekleştireceğiz. Yine Çeşme Anıtı’nda da aynı şekilde kazı çalışmalarını yaparak mimari parçaların ayağa kaldırılması çalışmalarını başlatıyoruz. Köy meydanındaki evlerin ve dükkanların restorasyonunun yapılmasıyla bakırcılık, ayakkabıcılık, terzilik, el sanatları gibi yok olma tehlikesi taşıyan mesleklerin burada yaşatılmasını planlıyoruz. Ayrıca evlerde de oturulmaya başlanacaktır. Hedefimiz, antik kentin içindeki köy meydanını yaşayan bir alana dönüştürmektir" dedi. Bakan Ersoy, ‘Geleceğe Miras’ projesi çerçevesinde kent kazısının yüzde 40’ını, yapılara yönelik restorasyon çalışmalarının ise yüzde 30’nun tamamlanmış olacağını belirtti. “Lagina’nın yüzde 20’si kazıldı, yapıların yüzde 10’u ayağa kaldırııldı” Geleceğe Miras projesi çerçevesinde, projenin ikinci başlığının Lagina Kutsal Alanı olduğunu açıklayan Bakan Ersoy, "Bulunduğumuz yere 14 kilometre uzaklıkta olan söz konusu bu alandaki kazıları da Stratonikeia Kazı Başkanımız Prof. Dr. Bilal Söğüt yürütmektedir. Yapılan araştırmalar Lagina çevresindeki kalıntıların geçmişinin M.Ö. 3 bine yani Tunç Çağı’na kadar gittiğini göstermektedir. Lagina’yı 18. yüzyıldan günümüze kadar pek çok seyyah ve araştırmacı ziyaret etmiştir. Türk arkeolojisinin ve müzeciliğinin mimarı Osman Hamdi Bey, 1891-92 yıllarında burada kazılar yapmıştır. Burası, Batı Anadolu’da Osmanlı'dan birisinin ilk kazı yaptığı yerdir. Bu çalışmalar ile eserlerin Avusturya’ya gitmesine de engel olan Osman Hamdi Bey bulunan eserlerin tamamını İstanbul Arkeoloji Müzesi'ne nakletmiştir. 2016 yılından itibaren Prof. Dr. Bilal Söğüt başkanlığında arkeolojik kazı, konservasyon ve restorasyon çalışmaları sürdürülmektedir. Bu süreçte Lagina’nın yüzde 20’si kazılmış ve yapıların yüzde 10’unu ayağa kaldırma ve restorasyon çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Lagina’daki Hekate Tapınağı ve altarı ile girişi ve tören kapısı; planları, mimarileri ve Hekate adına yapılmış yapılar olmaları yönünden antik dönemin istisnai örneklerindendir. Dünyanın hiçbir yerinde Hekate adına yapılmış böyle bir kutsal alan yoktur. 'Geleceğe Miras' projemiz kapsamında Lagina’da hayata geçireceğimiz adımların içeriği şu şekilde olacaktır: Lagina, Hekate adına yapılmış en büyük kutsal alana ve tapınağa sahiptir. Tapınağın tüm kazıları tamamlanmıştır. Alanda bulunan tapınağa ait bloklar restorasyon için esas alınarak ayağa kaldırma çalışmalarının yapılabilmesi için gerekli işlemlere başlıyoruz. Antik dönemde bir benzeri bulunmayan, ziyaretçilerin ilgisini en çok çeken ve alana geldiklerinde de görecekleri ilk yapı olan giriş kapısı ile kompleksinin kazısını tamamlayacak, restorasyon çalışmalarına hazır hale getireceğiz. Bu çalışmalara ek olarak Lagina Kutsal Alanı’nda karşılama merkezi ve çevre düzenleme çalışmaları da gerçekleştireceğiz. Geleceğe Miras projesi kapsamında Lagina’nın yüzde 30’unun kazısını, yapıların ise yüzde 40’ının ayağa kaldırma ve restorasyon çalışmalarını tamamlanmış olacağız" diye konuştu. Üç antik kentte gece müzeciliği başlatılacak Geleceğe Miras projesinin üçüncü, aynı zamanda son ayağı olan Labranda Kutsal Alanıyla ilgili de bilgi veren Bakan Ersoy, "Prehistorik yani tarih öncesi döneme uzanan izlerle gerçekten kadim ifadesini hak eden bir bölge burası. İlerleyen süreçte Hellenistik, Roma, Geç Antik ve Doğu Roma dönemlerinde de yapı faaliyetlerinin sürdüğünü görebiliyoruz. Zaten Labranda’nın özgün değeri ve önemi, Anadolu’da Klasik Dönem mimarlığının en anıtsal ve en iyi korunmuş kalıntılarını barındırmasında yatmaktadır. Zeus Labraundos kültüne ev sahipliği yapan bu alan M.Ö. 4. yüzyılda, Hekatomnidler Dönemi’nde en görkemli dönemini yaşamıştır. Labranda’da ilk kazılar 1948 yılında, İsveç’in Uppsala Üniversitesi’nden Prof. Dr. Axel Persson başkanlığındaki ekip tarafından yapılmış ve bu kazılar 2013 yılına kadar devam etmiştir. 2013 yılında söz konusu çalışmaları Milas Arkeoloji Müzesi yürütmeye başlamıştır. Lumiere Lyon 2 Üniversitesinden ve aynı zamanda Türk vatandaşı olarak Can ismini de almış olan Prof. Dr. Olivier Can Henry ise 2013-14 yılları arasında kazı çalışmalarının bilimsel koordinatörlüğünü, 2014 itibarıyla da kazı başkanlığı görevini üstlenmiştir. Tüm bu süreç içerisinde Labranda Kutsal Alanı’nın yüzde 90’ı kazılmıştır. Şimdi Labranda’da yıl boyunca sürdürülecek kazı ve restorasyon çalışmaları için koordinatörlük görevini Sayın Prof. Dr. Bilal Söğüt’e tevdi ettik. Konuşmamın içinde ifade ettiğim gibi kendileri aynı zamanda Stratonikeia Antik Kenti ve Lagina Kutsal Alanı Kazı Başkanlığı görevlerini de yürütmektedir. Yeni görevinin hayırlı olmasını diliyor, bütün bu yoğun mesaisinde kendisine ve ekip arkadaşlarına kolaylıklar diliyorum. Önümüzdeki süreçte 'Geleceğe Miras' projesi kapsamında Labranda’da sürdürülecek çalışmaları ise şu şekilde sıralayabiliriz: Labranda’daki Zeus Tapınağı, Oikoi ve Andron A yapıları ile Batı ve Doğu Stoa, Doğu hamamı ve kilisesi, antik dönemde bir kutsal alanda bulunan farklı mimari yapıların en seçkin örnekleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Kutsal alana gelen misafirlere ziyafetin verildiği ve İdrieus tarafından inşa edilmiş olan Andron A yapısı buradaki en iyi korunmuş yapıdır. Şimdi bu yapıya yönelik olarak projeleri hazırlanmış ve Koruma Kurulu tarafından onaylanmış olan restorasyon çalışmalarını başlatacağız. Andron A’nın yanında Oikoi yapısının da projelerini hazırlayarak restorasyon çalışmalarını başlatıyoruz" şeklinde konuştu. Bakan Ersoy, milattan önce 6'ncı yüzyılda inşa edilen Zeus Tapınağı'nın, 1950'li yıllarda alanda kazısı gerçekleştirilen ilk yapılardan biri olduğunu kaydederek, "Zeus Tapınağı’nın mermer zeminini restore edecek, ayrıca sütun tamburlarına yönelik olarak da ayağa kaldırma ve restorasyon çalışmaları gerçekleştireceğiz. Kazısı yapılan Doğu Hamam yapısının uygun mekanlarının ve bölümlerinin restorasyon çalışmalarını gerçekleştireceğiz. Toplam uzunluğu yaklaşık 200 metreyi bulan, Labranda’nın tümüne yayılan ve bütün yapıları destekleyen teras duvarları için acil olarak koruma ve restorasyon çalışmaları başlatıyoruz. Teras duvarları 1-2-3 ve 4 için bu adımları ivedilikle atacağız. Labranda’da ziyaretçi karşılama merkezi ve çevre düzenlemesi çalışmalarını gerçekleştireceğiz. Geleceğe Miras projesi kapsamında yapacağımız bu çalışmalar ile kutsal alanın yüzde 60’ında restorasyon ve konservasyon çalışmalarını tamamlamış olacağız. 'Geleceğe Miras Stratonikeia Antik Kenti ile Lagina ve Labranda Kutsal Alanları' adı altında hayata geçireceğimiz bütün bu çalışmaların yanı sıra söz konusu bu üç sahada da gece müzeciliğini başlatacağımızı belirtmek isterim. Efes, Hierapolis, Aphrodisias ve Bergama’da olduğu gibi Stratonikeia, Lagina ve Labranda’yı da bilimsel kriterlere uygun olarak yürüteceğimiz titiz çalışmalarla en iyi şekilde korumak, restore ederek ayağa kaldırmak ve gelecek nesillerimize ulaştırmak temel hedefimizdir. Ayrıca bütün bu eşsiz medeniyet miraslarımızı kültür-turizmin ulusal ve uluslararası vitrininde ön plana çıkaracak, hak ettikleri ilgiye ve ziyaretçi sayısına ulaşmalarını sağlayacağız. Stratonikeia Antik Kenti ve Lagina Kutsal Alanı için 900 milyon TL, Labranda Kutsal Alanı için 600 milyon TL olmak üzere toplam 1,5 milyar TL ödenek ayrılmıştır" ifadelerini kullandı.

Antik kentte heyecanlandıran keşif: Bir kadın heykeli bulundu Haber

Antik kentte heyecanlandıran keşif: Bir kadın heykeli bulundu

Mersin'de yer alan Anemurium Antik Kenti'nde kazı çalışmalarını her yıl düzenli olarak aralıksız bir şekilde sürdüren ekipler, Liman Hamamı olarak adlandırılan yapının hemen yanındaki bölümde yaptıkları kazı çalışmalarında 1800 yıl öncesine (MS 2. YY) ait olduğu değerlendirilen ve önemli birini temsil ettiği düşünülen kadın heykeli buldu. Anemurium Antik Kenti'nde 1500 yıl önce yaşanan büyük bir depremle yıkılarak toprak altına kaldığı değerlendirilen heykelin çıkarılması tüm ekip başta olmak üzere ilçedeki herkesi heyecanlandırdı. Anamur ilçesinde Akdeniz kenarında yaklaşık 600 dönümlük bir arazide yer alan Anemurium Antik kentinde Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Konya Selçuk Üniversitesi adına Kazı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Tekocak başkanlığında birçok farklı disiplin ve üniversitelerden akademisyen ile öğrencilerden oluşan ekip tarafından kazı, araştırma ve restorasyon çalışmaları yıl boyunca aralıksız sürüyor. Tarihi dokusu ile 2000 yıl öncesine ait birçok iz barındıran kentte ekipleri heyecanlandıran yeni keşifler de yaşanıyor. Son olarak antik kentin liman hamamı ve çevresinde yürütülen arkeolojik kazılarda Roma Dönemi'ne ait giyimli bir kadın heykeli bulundu. Heykelin vücut bölümünün tamamen iyi korunduğu yapılan ince kazıyla ortaya çıkarıldı. Altta khiton, onun üstünde himation olmak üzere iki farklı kıyafetin işlendiği giyimli kadın heykelinin bin 800 yıl öncesine ait bir tanrıça, imparatoriçe veya burada yaşamış aristokrat yada önemli bir aileye mensup hayırsever kadınları temsil ettiği belirtildi. Yaklaşık 1500 yıl önce bölgede yaşanan büyük bir depremle toprak altında kaldığı değerlendirilen heykelin çıkarılması için ekipler gün boyu çalıştı. Son olarak ta alana vinç yanaşamaması nedeniyle heykel küçük bir iş makinesi yardımı ile Antalya Restorasyon ve Konservasyon Bölge Laboratuvarı Müdürlüğünden gelen alanında uzman bir konservatör-restoratör ve kazı ekibi tarafından büyük bir titizlikle yürütülen çalışmalar sonucunda yerinden çıkarılarak üzerinde bilimsel araştırma, temizlik, konservasyon ile restorasyon çalışmaları yapılmak üzere koruma altına alındı. "Zaman kapsülü gibi" İHA muhabirine açıklama yapan Kazı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Tekocak, "Burası Anemurium antik kenti. Mersin'in Anamur ilçesinde yaklaşık kent merkezine 10 kilometre uzaklıkta, ağırlıklı M.S. 2. yüzyıldan 6. yüzyıla kadar yapımların yoğun bulunduğu bir kent. Biz burayı şöyle adlandırıyoruz, adeta bir zaman kapsülü gibi. Buraya girdiğiniz an tam 1800 yıl öncesine ışınlanıyorsunuz. Kentin kuruluş tarihçisiyle ilgili farklı rivayetler olmakla beraber biz arkeologlar işe elimizdeki somut bilgilere bakarak konuşuruz. Elimizdeki veriler kentteki mimari kalıntıların en erken MÖ 2. Yüzyıla, buluntuların ise MÖ 5. Yüzyıla kadar gittiğini göstermektedir. Yani, kentin 2500 yıl öncesinde varlığını net olarak biliyoruz. Hititlere kadar gittiği de söyleniyor ama bununla ilgili henüz bir bilgimiz yok" dedi. "Heykel, gerçekten yaşamış birine ait bir portre de olabilir" İçinde bulundukları yerin aşağı şehir olarak adlandırdıkları kamusal binaların çokça olduğu bir alan olduğunu dile getiren Prof. Dr. Tekocak,"Burası Liman Hamamı olarak adlandırdığımız yapının hemen bitişiğindeki bir alan. Biz ilk olarak Liman Hamamı'na ait mekanların nitelik ve işlevlerini tespit etmek amacıyla bu yapıda kazılara başladık. Daha sonra hemen yanı başındaki bu alanında hamamla bir ilişki olup olmadığını anlamak için burada da bir kazılara başladık ve açtığımız sondajlarda çok ilginç kalıntılarla ve buluntularla karşılaştık. Buranın "nymphaeum" yani antik çağda bir çeşme anıtı olabileceğini düşünüyoruz. Ve bu çeşme anıtını süsleyen çok güzel bir kadın heykeliyle karşılaştık. Kadın heykeli diyorum çünkü, kime ait olduğunu bilmiyoruz henüz başını bulamadık. Şuan ayakta duran, giyimli M.S. 2'inci yüzyıla ait bir kadın heykeli var. Başı, kolları ve ayak kısmı henüz eksik. Kollarının birisini daha sonra bulduk çalışmalar devam ediyor, ümit ediyorum ki başını ve diğer eksik kısımlarını da bulacağız. M.S. 2. yüzyılda gerçekten yaşamış birine ait bir portrede olabilir ki eğer öyleyse biz 1800 yıl önce burada yaşamış ilk defa birisinin silueti ile, resmiyle, heykeliyle karşılaşmış olacağız. Roma çağında bu tür portre sanatı gelişmiştir" ifadelerini kullandı. İlçe protokolünü de heyecanlandırdı Bulunan heykelin antik kent için özel olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Tekocak, "Anemurium Antik Kentin de birinci dönem kazıları diyelim, yani bizden önceki ekipler tarafından yapılan kazılarda da böyle bir heykel bulunmadı. Yani şuan bizim en anıtsal buluntumuz bu yapı içinde çıkmış durumda. İlk defa bulundu, ilk kez. Zaten bizi heyecanlandıran o. Tüylerim diken diken oldu. Çünkü çok güzel bir duygu. Buraya gelip ilk gördüğümde de oturup saatlerce izledim. Tabi ki bizim için bütün buluntular tarihi açıdan çok önemli ama böyle anıtsal olduğu zaman ve bir de insanla alakalı daha fazla veri verecek bir şey olduğu zaman bizim için çok daha büyük önem arz ediyor" diyerek sözlerini tamamladı. Heykelin çıkarılma aşamasını yerinde takip eden Anamur Kaymakamı Bilal Bozdemir, "Bir kadın heykeli kazı çalışmaları sırasında bulundu. Bugün de belediye başkanımızla, kazı başkanımız, Kültür Bakanlığımız temsilcilerimizle birlikte heykeli yerinden alıp, müzeye göndereceğiz. Bu kadın heykelinin bulunmasından dolayı çok mutluyuz, heyecanlıyız" diye konuştu. Heykelin turizm açısından önemine değinen Anamur Belediye Başkanı Hidayet Kılınç da, "Anamur turizmine çok büyük katkısının olacağına inanıyoruz. Anamur gerçekten tabiatıyla güzel bir memleket. Ama tarihiyle de güzel olduğunu biliyorduk, fakat yeni çıkan eserlerle Anamur'un öneminin daha da artacağını çok iyi biliyoruz" şeklinde konuştu.

Tekirdağ'ın turizm rotasını antik kentler oluşturacak Haber

Tekirdağ'ın turizm rotasını antik kentler oluşturacak

Karaevli Mahallesi'ndeki Hera'nın Şehri'nde 2000 yılından bu yana kazı çalışmaları sürüyor. Milattan önce ve sonra farklı uygarlıklara ev sahipliği yapan Tekirdağ'daki kazılarda, Hera'nın Şehri'nde Trak uygarlığının günlük yaşamına ait eşyalar, mezarlar ve çeşitli eserler gün yüzüne çıkarıldı. İl Kültür ve Turizm Müdürü Ahmet Hacıoğlu, AA muhabirine, Tekirdağ'daki iki önemli antik kentte kazı çalışmalarının belirli dönemlerde devam ettiğini söyledi. Hera'nın Şehri'nde 2000 yılından bu yana kazı çalışmalarının sürdüğünü belirten Hacıoğlu, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile yapılan görüşmeler sonucu bu antik kentin ören yeri olması için çalışmaların başladığını dile getirdi. Hacıoğlu, Traklar ile ilgili şehir kazısı yapılan tek yerin Hera'nın Şehri olduğunu ifade ederek, "Amacımız 2023-2024 yıllarında Hera'nın Şehri'nin ören yeri yapılması. Ören yeri haline geldikten sonra burası çok önemli bir destinasyon olacak. Bu destinasyonu Ayasofya ile çağdaş Perinthos'u birleştirdiğimiz zaman, Tekirdağ tarih ve kültür turizm açısından rotasını tamamlamış olacak." dedi. Marmaraereğlisi ilçesindeki 5 bin yıllık Perinthos Antik Kenti'ndeki tiyatro alanının kazı çalışmalarıyla gün yüzüne çıkarıldığını hatırlatan Hacıoğlu, buradan çıkarılan seramik, kaşık parçası, pişirme kapları ve hayvan kemiklerinin antik dönem mutfağına ışık tutacağını söyledi. "En az 1 milyon yerli ve yabancı turist buraları ziyaret edecek" Hacıoğlu, Tekirdağ'ın her yönüyle ziyaretçilerin ilgisini çektiğini vurguladı. Edirne ve Kırklareli'nde olan, tarih ve kültür rotasının Tekirdağ'da olmadığını ifade eden Hacıoğlu, Hera'nın Şehri ve Perinthos antik kentini destinasyon içine almak istediklerini dile getirdi. Mimar Sinan Üniversitesi tarafından Marmaraereğlisi'ndeki Perinthos Antik Kenti'nde yapılan kazıların sürdüğünü aktaran Hacıoğlu, şunları kaydetti: "Trakya'nın en büyük amfi tiyatrosu gün yüzüne çıkmaya başladı. Önemli bir sağlık merkezi olan ve Traklar'ın şehir kültürünü yansıtan Heraion-Teikhos'un ören yeri olmasıyla, Perinthos bazilikasının da üzerinin örtülmesiyle kentte fevkalade bir destinasyon oluşacak. Tekirdağ tarihi Selanik yolu üzerinde bulunuyor. İnsanlar yolculuklarında burayı es geçiyor. Antik kentlerle ilgili çalışmalar yapıldığı zaman insanlar artık buralarda duracak, mola verecek. Bu da bizim için önemli bir turizm değeri olacak. En az 1 milyon yerli ve yabancı turist buraları ziyaret edecek."

Gladyatörler kentinde yeni kazılar başladı Haber

Gladyatörler kentinde yeni kazılar başladı

"Gladyatörler kenti" olarak bilinen ve dünyanın en büyük mermer kentleri arasında gösterilen Stratonikeia'da 1977'de başlayan kazı çalışmaları 12 ay devam ediyor. Helenistik, Roma, Bizans'ın yanı sıra Menteşe Beyliği, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemleri için de önem taşıyan antik kentte her yıl yeni eserler gün yüzüne çıkarılıyor, kentteki tarihi yapılar restore ediliyor. Stratonikeia Antik Kenti'ndeki yapılar, 3D teknolojisiyle ziyaretçileri zamanda yolculuğa çıkarıyor. "Geçen yıl 1216 eser bulduk" Stratonikeia Antik Kenti Kazı Heyeti Başkanı Prof. Dr. Bilal Söğüt, AA muhabirine, tarihi alandaki değişik dönemlerden kalan yapıların bir bütün olarak korunduğunu söyledi. Geçen yıl verimli bir çalışma dönemi geçirdiklerini belirten Söğüt, "2022'de gün yüzüne çıkardığımız 1216 eseri Muğla Müzesi'ne teslim ettik. Bu yıl yeni başlamış olmamıza rağmen kazılarda 37 esere ulaştık. Özellikle kentte Roma hamamı, batı cadde, meclis binası ve Ağa Konakları'nın olduğu esas şehrin merkezi, ana caddesi diyebileceğimiz alanı kazıyoruz." diye konuştu. Söğüt, kent içinde restorasyon çalışmalarının da devam ettiğini, Valilik ve Yatağan Belediyesi ile proje yürüttüklerini dile getirdi. Antik kentte, Yatağan'ın mahallelerinden gelen kadınlarla çalışmalar yaptıklarına dikkati çeken Söğüt, "Çalışanlarımız genelde kadınlardan oluşuyor. Geçen yıl birlikte çok verimli bir süreç geçirdik. Bu yıl da aynı şekilde alanda çalışmaya devam edeceğiz." dedi. "Antik kent ve Yatağan'ın tanıtımı için çaba gösteriyoruz" Yatağan Belediye Başkanı Mustafa Toksöz de kazı çalışmaları sayesinde birçok insanın hem evine ekmek götürdüğünü hem de tarihi ve kültürel yerlerin daha iyi bir şekilde temizlenip düzenlendiğini kaydetti. Stratonikeia'nın Muğla'nın en önemli antik kenti olduğuna inandıklarını dile getiren Toksöz, şunları söyledi: "10-16 Nisan'da Yatağan olarak ilk kez Doğu Akdeniz Uluslararası Turizm ve Seyahat Fuarı EMITT'e katılacağız. Fuarda Valiliğimizin standının girişini Stratonikeia'nın giriş kapısı olarak düzenledik. Gelen turistlerin iyi vakit geçirebileceği, gezeceği, tarihi dokusuyla anlayabileceği bir ortam yaratmaya gayret ettik. Ufak nüanslara da dikkati çektik. Antik kent bir vatandaşın, turistin gelip akşama kadar vakit geçirebileceği, tarihi ve kültürel manada kendini doyurabileceği bir şehir haline geldi." Toksöz, antik kent meydanındaki köy kahvehanesini restore ettiklerini, muhtarlık konağının restorasyon çalışmalarının sürdüğünü kaydetti.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.