Hava Durumu

#Arkeolojik Kazılar

TOURISMJOURNAL - Arkeolojik Kazılar haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Arkeolojik Kazılar haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Çatalhöyük’teki arkeolojik kazılar konuşuldu Haber

Çatalhöyük’teki arkeolojik kazılar konuşuldu

Kastamonu Kent Tarihi Müzesinde 2021 yılında UNESCO Dünya Miras Listesine alınan Çatalhöyük’teki arkeolojik kazılar konuşuldu. Kazı Başkanı Doç. Dr. Ali Umut Türkcan, Karadeniz Bölgesinde yıllardır yeteri kadar arkeolojik kazıların yapılmadığını ve Neolitik döneme ait yaşam kalıntılarının gün yüzüne çıkarılamadığını söyledi. Kastamonu’da Kent Tarihi Müzesinde Bilim Günleri’nin ikincisi düzenlendi. Mimar Vedat Tek Kültür ve Sanat Merkezi’nde gerçekleştirilen Bilim Günleri’nin ikinci konusu ise Dünyanın en çok tanınan Neolitik dönem yerleşimi olan ve 2012 yılında UNESCO Dünya Miras Listesine alınan Çatalhöyük’teki arkeolojik kazılar oldu. Çatalhöyük Kazı Başkanı Doç. Dr. Ali Umut Türkcan, dünyanın gözünün üstünde olduğu Çatalhöyük arkeolojik yerleşiminin son dönemdeki gelişmeleri Bilim Günleri’nde ele alındı. Neolitik Dönem Anadolusu ve Yakın Doğu Coğrafyasının en önemli yerleşimi olan Çatalhöyük’ün Konya'nın Çumra ilçesine yer aldığını söyleyen Çatalhöyük Kazı Başkanı Doç. Dr. Ali Umut Türkcan, Çatalhöyük MÖ. 7000 yıllarından itibaren yerleşim ve 1958 yılından bu yana aralıklarla kazıldığını söyledi. Türkcan, arkeolojik yerleşme ana tanrıça heykelcikleri, dünyanın bilinen en eski duvar resimleri ve en eski şehir planı, kafatası ile boğa kültü ve döneminin metropol büyüklüğü ile tanınan yerleşimin yeni hikayelerinin yer aldığını kaydetti. Karadeniz Bölgesinde yıllardır yeteri kadar arkeolojik kazıların yapılmadığını ve Neolitik döneme ait yaşam kalıntılarının gün yüzüne çıkarılması gerektiğini söyleyen Türkcan, özellikle Kastamonu’nun Karadeniz bölgesindeki arkeolojik açıdan tarihe yön verebilecek öneme sahip olduğunu belirtti. Türkcan, konuşmasının devamında sunum eşliğinde Çatalhöyük’te yapılan kazı çalışmalarıyla ilgili katılımcılara bilgiler vererek, Çatalhöyük’ün Avrupa’nın ilk başlangıç yeri ve tarihi büyük öneme sahip olduğunu söyledi. “Yerel değerlerimizin farkına verebilmek ve anlayabilmek adına Bilim Günlerini düzenliyoruz” Kastamonu Kent Müzesi Müdürü Arkeolog Dr. Murat Karasalihoğlu ise, “Kentimize değer katmak, bilimsel anlamda kentimizin ve çağımızın gelişiminde rol oynamak; en önemlisi evrensel bilimi kentlilerle buluşturmak için bilim şölenimizi başlattık. Yerelden yola çıkıp evrensel bilgi ve gelişmelerle yan yana gelmek çabamızda, motto olarak ne kadar yerel olursak o kadar evrensel entegrasyonu gerçekleştirebiliriz diye düşünüyoruz. Yerel değerlerimizin farkına varabilir, anlayabilir, kendimizi-toplumumuzu-kültürümüzü ve habitatlarımızı oluşturanların ne olduğunu kavrayabilirsek o kadar evreselde de yer alabileceğimizi savunduğumuz bir dünyada, bilim ve bilginin bu amacı gerçekleştirmenin en önemli araçları olduğunu düşünüyoruz. İşte bizlerde bu amaç doğrultusunda Kastamonu Kent Müzesi Bilim Günleri aracılığıyla bilimin ve bilginin her gün yeni bir şeyleri ekleyerek ilerlediği yoldan geri kalmamak için çaba sarf ediyoruz” dedi. “Sadece arkeolojinin değil çok sayıda bilimsel disiplinin gözlerini çevirdiği bu gelişmeler insanlığı heyecanlandırmaktadır” Dünyanın en çok tanınan Neolitik dönem yerleşimlerinden biri olan Konya’daki Çatalhöyük arkeolojik yerleşimi ve onun yeni gelişmelerini Bilim Günleri’nde ele aldıklarını söyleyen Arkeolog Dr. Murat Karasalihoğlu, “Son çeyrek asırda insanoğlunun yerleşik yaşama geçmesi ve tarım yapmaya başlaması ile kısaca tanımlanan Neolitik dönemle ilgili devrimsel değişimler olmaktadır. Bu değişimler Göbeklitepe, Karahantepe, Sayburç, Harpetsuvan gibi yerleşimlerde ortaya çıkarılan ve Taş Tepeler diye adlandırılıp yerleşik bilgilerimiz açısından çığır açıcı verilere sahip gelişmelerle görülmektedir. Sadece arkeolojinin değil çok sayıda bilimsel disiplinin gözlerini çevirdiği bu gelişmeler insanlığı heyecanlandırmaktadır. Bu değişimlerle birlikte Çatalhöyük’te de değerli hocamızın başkanlığında ve çok uluslu bir ekiple yapılan çalışmalarda 2020’lerden itibaren ele geçen verilen Neolitik dönemin bir başka evresi için yeni okumaları gerekli kılmıştır. Neredeyse kentleşmenin en erken örneği, daha önceden hiç bilinmeyen sokak yapısının ortaya çıkması hatta bir ekmek somunu gibi bulgularla heyecanlandığımız gelişmelere bugün burada şahit olacağız. Önümüzdeki günlerde dünyanın en büyük arkeoloji sempozyumlarından biri olan ve Kültür ve Turizm Bakanlığımız tarafından gerçekleştirilen Uluslararası Kazı ve Arkeoloji Sempozyumu öncesinde Çatalhöyük’ün yeni hikayelerini ilk defa bizimle paylaşacak olan ve değerli bilim insanı hocamıza sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum” şeklinde konuştu.

Tunceli Müzesi'ne 3 yılda 298 eser kazandırıldı Haber

Tunceli Müzesi'ne 3 yılda 298 eser kazandırıldı

Kentte 24 Aralık 2020'de hizmete sunulan Tunceli Müzesi, 4 blok ve 5 bin 800 metrekare kapalı alandan oluşuyor. Alevilik, etnografya ve arkeoloji bölümlerinin yanı sıra yazılı ve görsel alanlar bulunan müzede, taş aletler, para keseleri, mühürler, yüzükler, sikkeler, çömlekler, bal mumu heykelleri ile koç ve at biçimli mezar taşları gibi çok sayıda eser sergileniyor. Turizm açısından da kente önemli katkı sağlayan müze sayesinde yüzey araştırmaları ve arkeolojik kazılar da artmaya başladı. Haftanın belirli günlerinde sahaya çıkan müze görevlileri, il merkezi ile Ovacık, Pülümür, Nazımiye, Pertek, Mazgirt, Hozat ve Çemişgezek ilçelerinde incelemelerde bulunarak tarihi alanların yerini tespit ediyor. "Tarihi eser kaçakçılığına karşı mücadele ediyorlar" Kültür varlıklarının kaçakçılığı ve tahribatına karşı da mücadele eden müze görevlileri, 3 yıl önce 1540 olan müzedeki eser sayısının 1838'e ulaşmasını sağladı. Yöre sakinlerince yapılan eser bağışlarının da kabul edildiği müzede, kültürel ve tarihi eserler vitrinlerde özenle korunarak gelecek nesillere aktarılıyor. Avrupa Müze Akademisince (European Museum Forum) düzenlenen Luigi Micheletti Ödülleri'nde Avrupa'nın en iyi üç müzesinden biri seçilen Tunceli Müzesine ilgi her geçen gün artıyor. Müze müdürü Kenan Öncel, AA muhabirine, Tunceli Müzesi'nin açıldığı günden beri kentin kültür ve turizmine önemli katkı sunduğunu söyledi. Taşınır ve taşınmaz kültür varlıklarını korumak için sürekli çalıştıklarını belirten Öncel, yılın her döneminde müzenin ziyaretçi ağırladığını dile getirdi. "Misafirler şehrimizin güzelliklerini her açıdan keşfedebiliyor" Müzenin açılmasıyla bölgeye kültür turlarının düzenlendiğini ifade eden Öncel, şunları belirtti: "Bu müze sadece arkeoloji ve etnografyadan oluşmuyor. Tunceli Müzesi'nde kentin doğal güzellikleri, flora ve faunası, endemik bitkileri anlatılıyor. Ayrıca müzede Alevilik inancını, mezar taşlarını ve Cumhuriyet döneminde Tunceli'yi anlatan sanat galerileri mevcut. Birçok farklı alanların olduğu müzemize gelen misafirler şehrimizin güzelliklerini her açıdan keşfedebiliyor." Öncel, kentte 1968-1974 yılları arasında Keban Barajı kurtarma kazılarının yapıldığını ve buradan çok sayıda eserin çıkarıldığını anlattı. Bu eserlerin bir süreliğine Elazığ Müzesi'nde sergilendiğini dile getiren Öncel, "Tunceli'nin kendi müzesi açılınca Kültür ve Turizm Bakanlığımızın talimatlarıyla Elazığ'a gitmiş olan 1540 eserimiz buraya getirildi. Biz de geçtiğimiz 3 yıl içerisinde yaptığımız arazideki çalışmalar, kurtarma kazıları, yüzey araştırmaları ve duyarlı vatandaşlarımızın müzeye bağışlar yoluyla getirdiği eserlerle bu sayıyı 1838'e çıkardık." diye konuştu.

Gökova Körfezinde ‘Mavi tura’ ‘Kültür turu’ ekleniyor Haber

Gökova Körfezinde ‘Mavi tura’ ‘Kültür turu’ ekleniyor

Mavi yolculuğun en önemli uğrak noktalarından Gökova Körfezi içinde yer alan Sedir (Kleopatra) adasında günümüzden 2 bin 600 yıl öncesine ait arkeolojik kalıntıların gün yüzüne çıkarılması için bir taraftan yüzey temizliği, bir taraftan da kazı çalışmaları başladı. Kazının bilimsel danışmanlığını yapan Prof. Dr. Adnan Diler, adanın koruma altındaki altın sarısı ince kumu ve plajı ile bilindiğini, yapılacak kazılar sonrası kale surları, tiyatro, agora ve kiliselerin ortaya çıkması ile antik kent olarak tanınacağını açıkladı. Kum ve plajına arkeolojik kalıntılar da ekleniyor Her yıl binlerce yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği Sedir adası, koruma altındaki altı sarısı kumu ve sakin plajı ile anılıyor. Geçmişi milattan önce 6. Yüzyıla dayanan adanın kumu ve plajının yanında arkeolojik kazılar ile kültür yönünün de ön plana çıkması hedefleniyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları Müzeler Genel Müdürlüğü’nün izni ve desteği, Muğla Valiliği Yatırım İzleme Koordinasyon Başkanlığı (YİKOP) ve Ula Belediyesi’nin destekleri ile Muğla Müze Müdürlüğü Başkanlığında Prof. Dr. Adnan Diler’in bilimsel danışmanlığında devam eden kazıların 2023 yılı çalışmaları başladı. Ulaşım denizden sağlanıyor Sedir Adası’nın kültür boyutunun ön plana çıkması amacıyla başlatılan kazı çalışmaları ilk etapta 7 uzman 25 işçi ile başlarken, önünüzdeki süreçte bu sayının artması bekleniyor. Ada’ya kara bağlantısının bulunmaması nedeniyle günübirlik Ula Akyaka ve Marmaris Çamlı Mahallelerinden kalkan tekne turları ve özel yat ve tekneler ile ulaşım sağlanıyor. Öncelik surların görünür olması Sedir adasında düzgün kesme taştan çok sayıda kule ile sur duvarları, Apollon tapınağı ve onun yerine sonradan yapılan kiliseler, hâla ayakta duran iyi korunmuş tiyatro, agora ve adayı çevreleyen kıyılarda antik liman kalıntıları yer alıyor. Kazı çalışmalarında ilk etapta adaya tekne ile gelen ziyaretçilerin antik yapıları ve sur duvarları görmesini sağlayacak bitki örtüsünden arındırılması için çalışma yürütülüyor. Ada çevresinde liman kalıntıları hala duruyor Kleopatra adası olarak da bilinen Sedir Adası üzerinde adını veren Sedir ağacı bulunmazken, zeytin, çalılık ve çam ağaçları hakim. Adayı çevreleyen sahil boyunca çok sayıda liman kalıntısına rastlanırken, 1. derece arkeolojik ve 1. derece doğal sit alanı, aynı zamanda Özel Çevre Koruma bölgesidir. Antik kalıntılarla dolu üçlü bir ada grubunun en büyüğü olan Sedir Adası, Kleopatra plajı olarak bilinen kumsalında, jeolojik oluşumlarla ortaya çıkan ve koruma altında olan kumlar, aslında özel bir biçimde oluşmuş kalker damlacıklarından oluşurken bu nadir kumun kumsal dışına çıkarılması yasak. “Sedir Helenistik dönemin Yunan kenti değil” Sedir adasında kazı çalışmalarının bilimsel danışmanlığını yürüten Prof. Dr. Adnan Diler, yabancı Arkeologların iddia etiği gibi Sedir Adası’nın bir Helenistik dönem Yunan Kenti olmadığını belirtti. Diler, “Bizim buradaki çalışmalarımızın esas amacı Karia’daki bu kentlerin yapılanma süreçlerini anlamaktı. Yabancı meslektaşlarımızın önemli bir kısmı Sedir’in Helenistik dönemde kurulmuş bir Yunan kenti olduğunu düşünüyor. Ama bizim buradaki çalışmalarımız bunun böyle olmadığını ortaya koymuştur. Tam tersine özellikle Sedir’in kutsal alanları, ana karadaki Nekrapoldeki (mezarlık) mezarların mimarisi, yapılanması, mantığı Orata adasındaki Hristiyanlık çağındaki su vaftizi törenlerine dayalı kutsal alanın oradaki çok daha eski bir su kültürüne, Hititlerdeki gibi bir geleneğe gitmiş olması bunu kanıtlıyor” dedi. “Sedir adasının geçmişi günümüzden 2 bin 700 yılına kadar gidiyor” Sedir Adası bir ada yerleşmesi olmasına rağmen, özellikle 5. Yüzyıldan itibaren hem yazılı kaynaklarda hem de arkeolojik buluntularda belirsiz olmaktan çıktığını belirten Diler, “Buradaki ilk yerleşim izleri milattan önce 6. Yüzyıla, yani zamanımızdan 2 bin 600, hatta 2 bin 700’e kadar gidiyor. Yerleşim tiyatronun olduğu tepenin doğusu üzerinde surlarla çevrili alan. Surlar ile çevrili alan içeresinde bir kutsal alan var. Çalışmalarımızı uzun zamandır burada yürütüyoruz. Bunun yanı sıra geç dönem Agorası var. Karia’nın en büyük bazilikalarından birisi var. Orada da çalışma yürüteceğiz” dedi. “Sedir Adası’nı kumu ve plajı ile değil, antik kent olarak anılmasını istiyoruz” Sedir adasının daha çok ince altın sarısı kumu ve plajı ile bilindiğini belirten Prof. Dr. Adnan Diler, “Bizim bu seneki programımızda özellikle surların, tiyatronun ve kıyıdaki kalıntıların görülmesi için büyük bir çaba sarf ediyoruz. Esasında bu Kedrai (Sedir) yerli halk veya yabancı ziyaretçiler burasını daha çok Kleopatra ile özdeşleştiriyorlar ve burayı bir plaj gibi görüyorlar. Böyle bir algı var. Bu algı aslında yanlış bir algı. Buradaki kalıntıların denizden de görülebilir olması, adada ziyaretçi güzergahı üzerindeki bütün yapıların hem kazı ile hem temizlik ile görülebilir olması buranın kültürel karakterini ve kimliğini öne çıkarıyor. Böylece yavaş yavaş burasının bir plaj olmaktan çıkıp bir antik kent olarak algılanacaktır” dedi.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.