Hava Durumu

#Beyşehir Gölü

TOURISMJOURNAL - Beyşehir Gölü haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Beyşehir Gölü haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Konya’nın denizi Beyşehir Gölü, Akdeniz ve Ege sahillerini aratmıyor Haber

Konya’nın denizi Beyşehir Gölü, Akdeniz ve Ege sahillerini aratmıyor

Konya'nın Beyşehir ilçesinde Beyşehir Gölü kıyısında yer alan ve turizme kazandırılan Karaburun Plajı, bugünlerde Akdeniz ve Ege sahillerini aratmıyor. Beyşehir'in Üstünler mevkiinde bulunan Türkiye'nin en büyük tatlı su gölü olan son yıllarda ‘Konya'nın denizi' olarak nitelendirilmeye başlanılan Beyşehir Gölü'nün ünü ilçe sınırlarını aşan Karaburun Plajı, hava sıcaklıklarının tavan yaptığı geride bırakılan yaz döneminde olduğu gibi sonbahar döneminin ilk günlerinde de ucuz tatil yapmak isteyen tatilcilerden yoğun ilgi görüyor. Günü birlik tatil imkanının sunulduğu Konya-Beyşehir-Antalya kara yolu güzergahından ulaşılabilen plaja gelenler doğanın güzellikleri içerisinde hem göl sularında yüzerek serinlemenin hem de incecik kuma sahip kumsalında güneşlenmenin tadını çıkarıyor. Tatilcilerden bazıları plajda kum voleybolu oynamanın, su sporları yapmanın keyfini çıkarırken, isteyen aileler plajın çevresinde bulunan ağaçlık alanlarda göl manzaralı piknik ve kamp yapabiliyor. Plaj ve çevresinden çadır ve karavancılar da istifade ediyor. Konya'da Ege ve Akdeniz sahillerine gidemeyenlerin de gözde bir tatil yeri olan Beyşehir Gölü kıyısındaki Karaburun plajında otomobillerden 60 lira giriş ücreti alınırken, tatilciler buradaki şezlong, şemsiye, mescid, tuvalet, duş, soyunma odaları ve kafe ile büfelerin de yer alan tesisten istifade ediyor. Cankurtaranların da görev aldığı 3 kilometrelik kıyıya sahip plajda, kıyı temizliği için de gün boyu mesai yürütüyor.

Beyşehir Gölü'nde yabani atların yaşam sürdüğü ada ilgi odağı oldu Haber

Beyşehir Gölü'nde yabani atların yaşam sürdüğü ada ilgi odağı oldu

Konya’nın Beyşehir ilçesinde, Beyşehir Gölü'nde yabani atların yaşam sürdüğü ada doğa ve fotoğraf severlerin ilgi odağı oldu. Türkiye’nin en büyük tatlı su gölü olan Beyşehir Gölü’nün en büyük adalarından, halk arasında “Kesi Adası” olarak bilinen Üskelles Adası’nda çok sayıda yabani at yaşam sürüyor. Beyşehir’de doğa tutkunları ile fotoğrafseverler, kısa bir süre önce keşfedilen adaya yoğun ilgi gösteriyor. Beyşehir Kültür ve Turizm Derneği bünyesinde faaliyet gösteren Beyşehir Treeking ve Doğa Yürüyüşleri Topluluğu, yaklaşık 200 atın yaşadığı adaya doğa yürüyüşü etkinliği düzenleyerek katılımcılara atları yakından görme imkanı da sundu. Beyşehir Kültür ve Turizm Derneği Başkanı Mustafa Büyükkafalı, Beyşehir Gölü’nde bir süre önce keşfettikleri adanın yabani atların yaşam sürdüğü bir ada olduğunu öğrendikten sonra burada da atların izinde bir doğa yürüyüşü etkinliği düzenleyerek doğa ve fotoğrafseverleri de dört tarafı göl sularıyla çevrili adayı tanıtmaya karar verdiklerini söyledi. Adanın Beyşehir Gölü Milli Parkı’nda yer alması sebebiyle izin alarak bu etkinliği gerçekleştirdiklerini anlatan Büyükkafalı, “Burası milli park alanı olduğu için yasal izinlerle girilebilen de bir saha. Bu izinleri aldıktan sonra bu etkinliği yapabileceğimiz konusunda destek sağladık. Burada yaşayan yılki, yabani atların yaşadığı duyulunca çok ilgi çekti, insanlar çok ilgi gösterdi. Katılım için çok yoğun bir başvuru aldık. Ama belirli bir sayıda kişi almamız gerekiyordu. O yüzden belli sayıda doğa tutkunu ve fotoğraf severlerle balıkçı tekneleriyle ulaşımı sağlayarak adaya gidip etkinliğimizi gerçekleştirdik” dedi. "Adada 200'e yakın yabani at var" Adada yaşam süren atların 70 yıllık bir mazisi olduğunu da vurgulayan Büyükkafalı, “Yaklaşık 70 yıl önce oraya Üstünler kasabasından yaşlıların attığı bir at zamanla bulunamıyor ve yıllar içinde üreyerek bu yıla kadar geliniyor. Yaklaşık 70 yıllık bir mazisi var oranın tabi. Köylüler ve orada yaşayan insanlar bunu biliyor ama biz bunu çok duymamıştık. Biz de bunu araştırdık ve Beyşehir için yeni bir turizm destinasyonu olabilir mi diye düşünürken, gerekli izinleri de alınca ve koruma sözünü verince bu etkinliği yaptık ve çok da ilgi gördü. Atların o heybetleri sonra ayak sesler, nal yok ama ayak sesleri çok ilginç geldi bize. Bir anda gruplar halinde hareket etmeleri, aynı anda koşmaları bunlar çok etkiledi tüm katılanları. Güzel bir etkinlik oldu. Beyşehir’e yeni bir turizm destinasyonu oldu bu ada. İzinler çerçevesinde burasını koruyarak tanıtmaya devam edeceğiz. Ben buraya keşif amacıyla ilk gittiğimde, gördüğüm at izleri vardı. Adanın her tarafında iz haline gelmiş, taşlarda bile at izleri oluşmuş. At izinde doğa yürüyüşü yapabileceğimizi düşündük. Etkinliğimizi gerçekleştirdiğimizde adada 7 kilometrelik bir doğa yürüyüşü yaptık. Fotoğraf tutkunları atların fotoğraflarını çekebilmek için birbiriyle yarıştı. Balıkçı tekneleriyle adaya ulaştık. Önlemlerimizi alarak, 5-6’şar kişi binerek adaya geldik ve buradaki atları da yürüyüşle birlikte gözledik. Üç seferde denk geldiler ve yoğun denk gelişler oldu. Bu şekilde etkinliğimizi tamamladık. Yaklaşık bu adada 200’e yakın yabani at var. Beyşehir Gölü’nün bence üçüncü büyük adası burası. El değmemiş, bakir bir ada. Atlar için de besin alanı çok. Su konusunda sıkıntıları yok, gölden içiyorlar, her tarafı sahil olduğu için. Bitki çok, çim alanı çok, yiyecek konusunda sıkıntı yok. Eğer kar yağarsa besin takviyesi olarak adaya yem götürmeyi de düşünüyoruz. Kıyıdan adaya ulaşım yaklaşık 1 kilometre mesafede. Yürüyerek gidilemiyor, ulaşımı ancak teknelerle sağlanabiliyor” diye konuştu. "O atların sesleriyle büyülendik" Adadaki etkinliğe katılan doğaseverlerden Osman İltar da, böyle bir etkinliğin duyurulmasının ardından çok enteresan geldiği için bu aktiviteye katıldığını belirterek, “İlk kez gideceğimiz bir yerdi. Çok merak ediyorduk. Yoğun da bir katılım vardı. Önce göl kıyısına araçlarla gittik, ardından kıyıdan teknelerle adaya ulaştık. Rehberimiz eşliğinde vadilerde grup grup yabani, yılki atlarıyla karşılaştık. Muhteşem bir görüntü idi. O atların sesleriyle büyülendik. Gerçekten burası görülmesi gereken bir yer. Rengarenk, beyaz ve cüsseli, çok iri atlar vardı. Normal atlardan çok farklılardı. Anlatılmaz diyor, herkesin görmesini tavsiye ediyorum. Bundan sonra bu adaya yine bir etkinlik düzenlenirse yine katılım diyorum” ifadelerini kullandı.

Kül ada turizme kazandırılmayı bekliyor Haber

Kül ada turizme kazandırılmayı bekliyor

Konya'nın Beyşehir ilçesindeki Türkiye'nin en büyük tatlı su gölü Beyşehir Gölü'nde yer alan 33 adadan biri olan ve efsanelere konu olarak küllerinden doğduğuna inanılan Kül Adası farklı yapısıyla görenlerin de ilgisini çekiyor. Günümüzde sadece balıkçı tekneleriyle ulaşılabilen 10 dekarlık alana sahip Kül Adası'nın tanıtılıp turizme kazandırılması halinde Konya'nın yeni bir çekim ve cazibe merkezi olabileceği belirtiliyor. Selçuk Üniversitesi (SÜ) Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Muşmal, Beyşehir Gölü'nün tarihi süreçten itibaren insanların etrafında yoğun olarak yerleşimler kurduğu bir alan olduğunu hatırlatarak, “Dolayısıyla göl, insan hayatının doğrudan içinde. Yani insanlar bu gölün her şeyinden faydalanıyor, hayatlarının bir parçası oluyor. O yüzden hayatlarının pek çok döneminde de onların hikayelerine, öykülerine, tarihlerine, sanatlarına konu oluyor. Bu gölle ilgili de insanlar tarihi süreç içerisinde pek çok efsaneyi ve hikayeyi günümüze kadar anlatagelmiş. Bunlardan birisi de göldeki adalarla ilgili, gölde yürüyen kervan efsanesi, Amazonlar efsanesi, Anamaslar efsanesi gibi çok sayıda anlatılan efsane var. Bunlardan birisi de Kül Adası efsanesidir” dedi. “Kül Adası'nda ne bir yeşillik, ne ağaçlık var” Beyşehir Gölü'nde 30'un üzerinde ada olduğunu ve bu adaların birinde günümüzde insanların yaşadığını anlatan Prof. Dr. Muşmal, adaların bazılarında ise balıkçı kulübeleri bulunduğunu, bir bölümünün yeşil ağaçlıklı, bir kısmının ise sur kalıntılarının yer aldığı kara parçalarından ibaret olduğunun altını çizerek, “Yapıların bulunduğu adalar var. Hatta bazı adalar kuş cenneti, yani çok bereketli toprakları vardır. Bazı adalarda tarım yapılıyor. Bazı adalarda ise hayvanlar besleniyor. Ama bir adamız var ki, Kül Adası, bunun üzerinde ne ot var, ne yeşillik var, ne ağaçlık var, ne kayalık var. Yani adalara bir baksak pek çoğu kayalıktır, dağlıktır, yeşilliktir, toprağı bereketlidir, humusludur ama Kül Adası'nın toprağı kilden oluşuyor. Adaya gittiğiniz zaman bunu görürsünüz. Sanki özel olarak bir kil dökülmüş biriktirilmiş de ada oluşturulmuş gibi bir yapısı vardır. Dolayısıyla bu adanın coğrafi ve arazi şartlarından, belki de Beyşehir Gölü'nün özelliğinden olsa gerek bir efsane anlatılıyor. Çünkü bu efsanelere konu olan gölün coğrafi şartları, bu efsanelerin anlatılmasına imkan tanıyor. Efsanelerde, coğrafi şartlar inandırıcıdır, olayın yaşandığı mekan inandırıcıdır. Ama olay biraz abartılıdır. Zaten o yüzden efsanedir. Yani olağanüstü bir olay olacak ki, efsanelere konu olacak” ifadelerini kullandı. Kül Adası efsanesi Prof. Dr. Muşmal, Beyşehir Gölü'nde çok sayıda düden olduğunu, bu düdenlerin balıkçılara sorulması halinde pek çoğunun bunlarla ilgili bilgi verebileceğine dikkati çekerken, geçmişten günümüze anlatılan Kül Adası efsanesinin içeriği ile ilgili şu detayları anlattı: “Bunların çoğu ‘su batan' denilen cinsten. Suğla Gölü'nde de çok sayıda düden vardır. Su batan ve su çıkan olmak üzere. Su batan ne demek? Gölün belli noktalarında suyun kaçış yaptığı, karstik alanlara, çukurlara kaçış yaptığı yerlere ahali ‘düden' der. Bu su, Anamas Dağları'ndan batar, su batan bir yerde çıkan, ona su çıkan derler. Beyşehir Gölü'nün tabanında da coğrafi araştırmalarda ciddi düdenler olduğu görülüyor. İşte zamanın birinde, halk arasında Sultan 1. Alaaddin Keykubat devri olduğu söyleniyor. Çünkü Alaaddin Keykubat'ın burada epey vakit geçirdiğini biliyoruz, Kubadabad Sarayı'nı kurduğunu biliyoruz. Yahut Beyşehir'i kuran Seyfettin Süleyman Bey'in oğlu Mübarizeddin Mehmet Bey zamanında olduğu da rivayet ediliyor. Beyşehirli yaşlılarla, aksakallılarla konuşursanız, Beyşehir'in sahil kenarında bulunan göllerdeki yerleşimlerde yaşayan insanlarla, balıkçılarla konuşursanız, size onlar o efsaneleri anlatır. Hem de öyle anlatırlar ki, sanki bire bir yaşamış gibi anlatırlar, sanki o adanın oluşumunu görmüş gibi anlatırlar size. Biz de balıkçılarla, yaşlılarla konuştuk, onlar bize bir efsane anlattılar. Kül Adası'nın nasıl olduğu ile ilgili yıllardan beri anlatılan efsane bu. O zamanlarda beyin oğlu ya da sultanın oğlu, ava çok meraklı. Beyşehir'de de çok çeşitli av imkanı var. İşte ava düşkün bir bey Beyşehir Gölü'nün Hüyük ilçesi sınırlarında; o gün tabii Eşrefoğlu Beyliği toprakları bugün Hüyük ilçesi sınırlarında kalıyor. Ava gitmiş, gözüne bir ceylan ilişmiş, kaybetmiş ceylanı, dönmüş gelmiş. Ertesi gün yine, üçüncü seferde demiş ki ‘ben bu ceylanı yakalayacağım'. Yine ceylanın peşinden koşturmuş, ceylan onu, Beyşehir Gölü'ne doğru çekiyormuş. Ceylan sulara doğru, göle doğru bir hamle yapmış ve o arada atının üzerinde ceylana karşı hızla yaklaşan bey atını tekrar kamçılayınca at suya doğru yönelmiş. İşte o civarda bir düden atıyla birlikte beyi almış düdenin içerisine çekmiş. Bey bir süre görünürde su üstünde çabalamış ve sonra da gözden kaybolmuş, hemen yakınlarda bulunan bir çoban köylü durumu izlemiş, hemen haber salmış ve Eşrefoğlu Mübarizeddin Bey'e kadar kara haber ulaşmış. Bey canhıraş bir şekilde göl kenarına oğlunu çeken düdenin kenarına kadar gelmiş düdeni görmüş ama oğlu yok. Olayı dinledikten sonra o hiddetle demiş ki ‘tez elden bu düden kapatıla, emrediyorum ferman salıyorum'. Hikaye bu ya, herkes evinde yün, yapağı, kıl, keçe, kül, ne varsa getirecek bu düdene basacak. Göle, o düdene hemen yakındır Kül Adası zaten. Bugünkü adanın bulunduğu yere taşıyarak o kayıklarla kendi imkanlarıyla önce yünleri basmışlar, arkasından yapağıları basmışlar, kılları basmışlar, keçeleri basmışlar, dolmuyor. Hala düden akmaya devam ediyor, tekrar emir salmış, ‘bu bir salmadır evinde ne kadar külü olan insan varsa, bir kış boyu, üç kış boyu, beş kış boyu, getirecek bu külü buraya dökecek'. İnsanlar yıllarca o küllerini getirmişler, oraya dökmüşler, yıllarca o düden dolduğu gibi zaman içerisinde orası bir tepe haline gelmiş. İşte bize anlatılan, yaşlıların anlattığı Kül Adası efsanesi budur. Hatta yaşlılar ona şunu da ekler biraz daha inandırıcı olsun diye. Derler ki, halkın elinde, o salmaların makbuzu dahi vardı, biz o makbuzları evlerde görmüştük. Yani ‘küllerinizi alın gelin ve adaya dökün' diye, ellerinde makbuz verildiğini dahi söylerler. Tabii adanın yapısına baktığınızda gerçekten sanki oraya bir kül dökülmüş de suni bir şekilde oluşmuş gibi görünüyor. Yani öyle bir yapısı var, diğer adalardan biraz farklı ve ilgi çekici. Hüyüklüler, Beyşehirliler veya ülkemizin kıymetli insanları bu efsaneyi duyduklarında fırsatları varsa Kül Adası'nı görmeye gitsinler. Çünkü o adanın durumu, diğer adalardan biraz farklı. Bu olay gerçek midir?, tarihi kayıtlarda buna dair herhangi bir ize rastlamıyoruz. Ama insan hafızasında, halkın anlatımlarında o efsaneyi dilden dile nesilden nesile Beyşehir Gölü'nü gören bütün köylerde bu gölden istifade eden bütün insanlardan dinlemek mümkün.” “Tanıtılıp turizme kazandırılırsa çok ilgi çeker” Kül Adası'nın karşısında yer alan yerleşim merkezlerinden Tolca Mahallesi'nin Muhtarı Hüseyin Navruz da efsanelere konu olan Kül Adası'nın tarihçesinden söz ederken, “Burada bir su gideri, düdenin olduğu, sonradan küllerle burasının Selçuklu döneminde doldurulduğu rivayeti geçiyor ki, görüntülerde onu doğruluyor” dedi. Navruz, günümüzde balıkçılar dışında uğrayanın olmadığı Kül Adası'nın turizme kazandırılması halinde bölgenin bundan hem tanıtım hem de ekonomik anlamda istifade edebileceğini de vurgularken, “Şu anda ziyaretçilerin ve turistlerin geldiği bir ada değil burası. O tarzda bir çalışma da yok. Ama turizme kazandırılırsa gördüğünüz gibi dikkat çekici bir yer. Bu doğa düzeni başka bir yerde zannetmiyorum yoktur yani. Konya'nın yeni bir çekim ve cazibe merkezi olabilir, değerlendirmek gerekiyor” diye konuştu.

Beyşehir Gölü'nde nilüferler için tekne turu Haber

Beyşehir Gölü'nde nilüferler için tekne turu

İlkbaharda açmaya başlayan nilüferler, temmuz ayı ortalarında olgun haline ulaşıyor. Güneşle açan nilüferler, günün en sıcak saatlerinde suyun altına gizlenerek kapanıyor. Yöre halkının "nilüfer bahçesi" adını verdiği Çiftlik Mahallesi kıyısında sazlıklar arasında yayılan alana gösterilen ilgi de her yıl artarak sürüyor. Bölgeye gezi düzenleyen balıkçı ve gezi tekneleri, doğaseverler ile fotoğraf tutkunlarının taleplerine cevap vermeye çalışıyor. Nilüferlere ilgi artınca kooperatif kurdular Nilüfer Turizm Kooperatifi yöneticisi İbrahim Erdoğan, AA muhabirine, kıyılardan itibaren nilüfer topluluğunun 7 kilometre uzunluktaki alanda yer aldığını söyledi. Nilüferlerin, 1,5 metre sığ derinlikteki alanda açtığını anlatan Erdoğan, şöyle konuştu: "Balıkçılıkla geçimimizi sağlıyoruz. Geçen yıl ilk faaliyetlerimize başladık. Balıkçı tekneleriyle balıktan geldikten sonra misafirlerimizi buraya tanıtım amaçlı getiriyorduk. Baktık ki ilgi arttı. Burası, Beyşehir'in cazibe ve doğal mekanlarından olmaya başladı. Gezi tekneleri aldık. Buradaki arkadaşlarla Nilüfer Turizm Kooperatifini kurduk. Misafirlerimizi gezdirmeye başladık. Burası gelin-damat çekimleri, fotoğrafçılık ve belgesel yapımlarına da ev sahipliği yapıyor. Bu bahçe çok güzel görseller veriyor. Beyaz çiçeklerin açtığı mayıs, haziran ve temmuz ayında güzelliği artıyor. Yakın ve çevre illerden ziyaretçiler geliyor. Yurt dışından da İsrail, Almanya ve Rusya'dan misafirlerimiz geldi. Buraya hayran kaldılar." Bölgeye gelen ziyaretçiler de gördükleri manzaradan çok etkilendiklerini ifade etti.

Eğirdir Gölü'nde Haber

Eğirdir Gölü'nde "EKOKIRIM"

Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) bilim danışmanı Dr. Erol Kesici, Eğirdir Gölü'ne 1970'lerde bırakılan istilacı balık türleri nedeniyle göldeki 10 doğal türden 4'ünü tamamen yok olduğunu, 6'sının da ciddi tehlike altında bulunduğunu açıkladı.   Dr. Erol Kesici,Kesici, kavinne, eğrez, sıraz ve gökçe balıklarının yok olduğu süreci 'ekokınm' diye nitelendirdi. SÜLEYMAN Demirel Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi'nden emekli öğretim üyesi, hidrobiyolog Dr. Erol Kesici, Eğirdir ve Beyşehir göllerinin bir zamanlar hem yörenin hem ülkenin doğal su ve su ürünleri kaynağı olduğunu ancak son yıllarda doğal balık türlerini bulmanın imkansız hale geldiğini söyledi. Bu göllerin doğal ekosisteminde 10'dan fazla otçul tatlısu balığı yaşadığı yıllarda balıkçı sayısuım da 8 bini bulduğunu dile getiren Dr. Kesici, "Otçul balıklar kalmayınca göllerde aşırı bitki artışı, kirlilik ve kurumalar da yaşandı. Günümüzde bu göllerimizde gerçek balıkçı sayısı 100 civarında. Yıllar önce adeta balıkların kaynadığı gollerin içi adeta boşaldı. Artık doğal balık avlamak mümkün değil" dedi. TAVUK KÜMESİNE BIRAKILAN TİLKİ GİBİ 1970'lerden önce başlatılan ve hala devam eden balıklandırma çalışmalarıyla göllere bırakılan türlerin istilacı olduğunu kaydeden Dr. Kesici, dişli Alman balığı, İsrail sazanı, kadife balığı, gümüş balığı gibi etçil türlerin tavuk kümesine bırakılan tilki gibi göldeki doğal balık türlerinin neslinin tükenmesine neden olduğunu söyledi. Kesici, "Etçil olan dişli Alman balığı gölde besin bulamayınca bu kez kendi yavrularını yiyerek (kanibalizm) kendi popülasyonunun da yok olma seviyesine gelmesine neden olmuştur" dedi. 4 TÜRÜN NESLİ TÜKENDİ İstilacı etçil türlerin Eğirdir ve Beyşehir göllerinde 'ekokınm'a neden olduğunu belirten Kesici, "İstilacı türler yerleştikleri ortamın ekolojik özelliklerini değiştirir. Eğirdir ve Beyşehir göllerine aşılanan etçil balık türleri de yerli sazangiller üzerinde baskı kurarak 10 türün en az 4'ünün neslinin tükenmesine, diğer türlerin popülasyonunun da aşırı oranda azalmasına neden oldu. Doğal göllerimizin biyolojik olarak yok edilmesine neden olmuştur. Eğirdir'de do ğal türler kavinne, eğrez, sıraz ve gökçe balıklarının türlerinin nesli tamamen tükenmiştir. Çapak (sazan), sivrisinek, çöpçü, dişli sazancık, tatlısu kolyozu ve kaya balığı türlerinin de nesilleri ciddi düzeyde tükenme riski altında" diye konuştu. İlk kez 1933'te tespit edilen. Eğirdir yöresinin hamsisi' niteliğindeki kavinnenin avcılığının eski yıllarda çok kolay olduğunu anlatan Dr. Kesici, "Çapari benzeri oltaların göle atılıp çekilmesi adeta aynı zamanda olurdu. Oltalarda salkım şeklinde kavinneler tutulurdu. O nedenle yörede 'atıve çekive' deyimi balık avcılığında yer almaktaydı. Kavinneler aynı zamanda son yıllarda bölgede turizmi ve yaşamı olumsuz etkileyen gün sinekleriyle beslenirdi. Kavinnelerin nesli tükenince yörede gün sineği populasyonu giderek arttı. Balıklandırma yapılmadan önce o kadar çok fazlaydı ki gol kıyısında, göle daldırılan iliştir kapla bile tutmak mümkündü" dedi.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.