Hava Durumu

#Çanakkale

TOURISMJOURNAL - Çanakkale haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Çanakkale haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

İnkaya Mağarası’nda 86 Bin Yıllık İnsan Yaşam İzleri Bulundu Haber

İnkaya Mağarası’nda 86 Bin Yıllık İnsan Yaşam İzleri Bulundu

Çanakkale'nin Çan ilçesine bağlı Bahadırlı köyü sınırlarındaki İnkaya Mağarası'nda bu yıl yapılan kazılarda, 86 bin yıl öncesine kadar uzanan insan yaşamına dair izler bulundu. Çan ilçesine bağlı Bahadırlı köyü sınırları içerisinde yer alan İnkaya Mağarası, 2016 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Antropoloji Bölümü Paleoantropoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail Özer başkanlığındaki "Muğla ve Çanakkale İlleri Yüzey Araştırması" sırasında keşfedildi. 2017-2020 yılları arasında Troya Müze Müdürlüğü başkanlığında, Prof. Dr. Özer'in bilimsel koordinatörlüğünde uluslararası bir ekip tarafından kazılar gerçekleştirildi. 2021’den itibaren ise kazılar, İsmail Özer başkanlığında Cumhurbaşkanlığı Kararlı Kazı statüsüne alındı. Kültür ve Turizm Bakanlığının izin ve desteğiyle yürütülen İnkaya Mağarası kazıları bu yıl 15 kişilik bir ekip tarafından devam ettiriliyor. Bu yılki kazılarda, Orta Paleolitik Dönem'e ait fosil insanların, çakmaktaşı ham maddesi ve sıcak su kaynaklarının varlığı nedeniyle bu bölgede uzun süre yaşadıkları anlaşıldı. Yapılan kazılarda mağara katmanlarında, 86 bin yıl öncesine kadar uzanan insan yaşamına dair izler bulundu. 8 yılda 25 bine yakın yontmataş bulundu Çan’ın Bahadırlı köyü sınırlarında 8 yıldır süren İnkaya Mağarası kazılarında, çakmaktaşı ve bazalttan yapılmış yongalar, dilgiler, kazıyıcılar, uçlar, çentikli ve dişlemeli aletler, çekirdekler ve vurgaçlar gibi 25 bine yakın yontmataş kalıntısı ortaya çıkarıldı. İnsan iskeletleri, 86 bin yıllık yaşam izlerini daha da netleştirecek İnkaya Mağarası'nda bu yıl yapılan kazılarda, mağaranın tabakalarında 86 bin yıl öncesine kadar uzanan insan yaşam izlerine rastlanıldı. Paleolitik Çağ'da, binlerce yıl boyunca kesintisiz yaşamın sürdüğü İnkaya Mağarası'ndaki gelecekteki kazı çalışmalarıyla iskelet kalıntılarına ulaşılması hedefleniyor. Bu kalıntılarla birlikte bulunan yontmataşlar ve diğer bulguların, o dönem insanlarının davranışları, yaşam tarzları, beslenme alışkanlıkları ve mağaradaki alan kullanımları hakkında daha fazla bilgi sağlaması amaçlanıyor.

64 bin yıllık atölyeyi, 24 bin yıl boyunca insanlar kullanmış Haber

64 bin yıllık atölyeyi, 24 bin yıl boyunca insanlar kullanmış

Çanakkale’nin Çan ilçesine bağlı Bahadırlı köyü sınırları içerisindeki İnkaya Mağarası’nda 2024 yılı kazı çalışmalarında 64 bin yıllık atölyede, 24 bin yıl boyunca insanların yaşadığı ve alanı kullandığı tespit edildi. İnkaya Mağarası’nda 2017-2020 yılları arasında Troya Müze Müdürlüğü başkanlığında, Prof. Dr. Özer’in bilimsel koordinatörlüğünde uluslararası bir ekiple kazı çalışmaları yapıldı. 2021 yılından itibaren ise kazı İsmail Özer başkanlığında Cumhurbaşkanlığı Kararlı Kazı statüsüne çevrildi. Bu yılki kazı çalışmaları Kültür ve Turizm Bakanlığının izni ve destekleri, Truva Bakır Maden ve T Design sponsorluğunda toplamda 15 kişilik bir ekiple sürdürülüyor. Bu yılki çalışmalarda Orta Paleolitik Dönemde bölgede yaşamış fosil insanların çakmaktaşı hammadde ve sıcak su kaynakları nedeniyle mağarada uzun süreli ve yoğun bir şekilde ikamet ettikleri anlaşıldı. İnkaya Mağarasının ana bölümünün batı kısmında devam eden kazı çalışmaları sırasında çakmaktaşı ve bazalttan üretilmiş yongalar, dilgiler, kazıyıcılar, uçlar, çentikli ve dişlemeli aletler, çekirdek ve vurgaç gibi çeşitli buluntuların yapıldığı 64 bin yıllık atölyedeki derinleştirme faaliyetlerine yoğunlaşıldı. 250 santimetreye inilen atölyede 40 bin ile 64 bin yıllık yaşam izleri bulunuyor. Atölyede, çakmak taşından üretilmiş yongalar, dilgiler, kazıyıcılar, uçlar, çentikli aletler, çekirdek ve vurgaç gibi çeşitli buluntular dönem insanlarının günlük ihtiyaçlarında kullanılıyor. Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Antropoloji Bölümü, Paleoantropoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve İnkaya Mağarası Kazı Başkanı Prof. Dr. İsmail Özer, “2024 yılı kazı çalışmalarımız 8 Temmuz’da başladı. Yaklaşık olarak 50’nci güne doğru geliyoruz. Bu seneki çalışmalarımızı 15 kişilik bir ekiple sürdürüyoruz. Kazı çalışmalarımızın yaklaşık bir ay daha arazi sezonu devam edecek, sonrasında laboratuvar kısmına geçeceğiz. İnkaya kazıları bildiğimiz gibi Kültür ve Turizm Bakanlığının izinleri ile Kültür Varlıkları ve Turizm Genel Müdürlüğünün maddi destekleri ile yapılıyor, ben öncelikle onlara çok teşekkür ediyorum. Bu sene Truva Bakır’da bize sponsor oldu. Kendilerine teşekkür ediyorum. Bu sponsorluk da kazı çalışmalarımızın daha hızlı, daha verimli bir şekilde sürdürülmesini yol açacak. İnkaya kazıları, İnkaya mağarasında gerçekleştiriliyor. Mağara alanı yaklaşık 400 metre, 250 metrelik bir alanda yani yaklaşık 100 bin metrekarelik bir alana denk düşüyor. Bu tabi bir paleolitik alan için çok geniş sayılabilecek bir alan, sadece mağaranın içinde değil mağaranın çevresinde de dönem insanlarının yaşadığını görüyoruz. Ana buluntularımız bize dönem olarak Orta Paleolitik dönemi yansıtıyor. Mağara’nın birçok bölümünde farklı tarihlerle karşılaştık. Şu anda mağaranın batı alanındayız. Burası 64 bin ile 40 bin yılları arasında tarihlendiriliyor. Yani 24 bin yıl boyunca insanların burada yaşadığını biliyoruz. Bu sene beşinci sezonumuz. Önceki yıllarda başladığımız kazı çalışmalarında buranın bir atölye alanı olduğunu tespit etmiştik. Bu atölye alanında şu anda 250 santimetreye kadar inmiş olduk. Kazı çalışmasını geçtiğimiz yıl 180 santim de bırakmıştık. Bu sene çok hızlı bir şekilde bir 70 santim daha indik. Ama görebildiğimiz kadarıyla 250 santimin aşağısında da ve ana kayadan parçalar koparıldığını ve işlik alanının devam ettiğini tespit ettik. Yani önümüzdeki yıl muhtemelen 3-3,5 metreye kadar inmeyi bekliyoruz. Biraz yöreden de bahsetmek gerekiyor. Çan bölgesinde 39 tane açık lokalitesi kalitesi tespit etmiştik. İnkaya Mağarası bunun tam merkezinde, bu atölye günlük olarak insanların sadece mağara alanında değil çevredeki bu günübirlik gidip geldikleri alanlarda da avcılık yapabilmesine ya da o alanda herhangi bir bu taş aletleri kullanarak orada bir işte işlev görmesine izin veriyor. Tabii binlerce tas alet buluntusu bu yöredeki insan yerleşiminde sayı olarak çok kalabalık olduğunun da bir kanıtı aslında” dedi.

Maydos Antik Kenti’nde 4 bin yıllık silindir mühür bulundu Haber

Maydos Antik Kenti’nde 4 bin yıllık silindir mühür bulundu

Çanakkale’nin Eceabat ilçesindeki Maydos Antik Kenti’nde devam eden 2024 yılı kazı çalışmalarında Mezopotamya’dan başlayan ve Anadolu’nun içlerine kadar devam eden ticaret ağında kullanılan yaklaşık 4 bin yıllık silindir mühür bulundu. Eceabat ilçesindeki 5 bin yıllık Maydos Antik Kenti’nde bu yıl kazılar, Temmuz ayında başlandı. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Maydos Antik Kenti Kazı Başkanı Prof. Dr. Göksel Sazcı yönetiminde, 10 kişiden oluşan kazı ekibi ve 6 işçiyle çalışmalar devam ediyor. Kazı çalışmaları Eylül ayında sonlandırılacak. Maydos Antik Kenti’nde süren 2024 yılı kazılarında Mezopotamya‘dan başlayan ve Anadolu’nun içlerine kadar devam eden ticaret ağında kullanılan yaklaşık 4 bin yıllık silindir mühür bulundu. Maydos 2024 sezonu kazılarının Temmuz ayının ilk haftası başladığını belirten Kazı Başkanı Prof. Dr. Göksel Sazcı, kazıları Eylül ayı ortasına kadar aktif olarak arazide sürdürmeyi planladıklarını söyledi. Maydos Antik Kenti kazı çalışmalarının Kültür ve Turizm Bakanlığının izni ve İçdaş ana sponsorluğu ile devam ettiğini belirten Sazcı, “Bu yıl 5-7 işçi ve 10’a yakın öğrenci ile birlikte başladık. Kazılarımızı aynı şekilde sürdürüyoruz. 2024 yılı kazılarımız iki alanda sürdürülüyor. Birinci alanımız Maydos’un savunma sistemiyle alakalı, özellikle Orta Tunç Çağ’ın erken dönemlerini yani günümüzden yaklaşık 4 bin yıl öncesine tarihlenen tabakalar da sürdürüyoruz. Bu alanda yerleşmenin hem giriş kısmını tespit etmeye çalışıyoruz, hem de surları açığa çıkarmaya çalışıyoruz. Diğer çalışma alanımız ise daha önce bölgede Troya III-V dönemi olarak bilinen ve İlk Tunç Çağı sonları ve Orta Tunç Çağı başlarına denk gelen tabakaları araştırmak için yeni bir açma açtık. Orada da henüz daha yüzeye yakın bir yerdeyiz. 1 metre inebildik. Araştırdığımız alanda hem Bizans Dönemi’ne hem de Helenistik Döneme tarihlenen mimari kalıntılar ve buluntular tespit ettik” dedi. Bu yılki kazılarda ilginç buluntular bulduklarını da kaydeden Prof. Dr. Göksel Sazcı, sözlerine şöyle devam etti: “Bu senenin en ilginç buluntularından bir tanesi de bu gördüğünüz silindir mühür. Fritten üretilmiş, bu da yaklaşık 3 bin 900-4 bin yıllık bir buluntu. Bu silindir mührün üzeri zikzaklarla bezenmiş alt kısmı üçgenlerle sınırlandırılmış. Bu tür mühürlerin ortasında da bir delik oluyor ve bunlar muhtemelen boyun da taşınan ve mülkiyeti sembolize eden buluntular. Silindir mühürler aslında Anadolu kökenli buluntular değil, bunlar ilk kez günümüzden yaklaşık 5 bin yıl önce Uruk’ta, yani Güney Mezopotamya’da ortaya çıkıyor. Anadolu ile yapılan yoğun ticaret sayesinde bu uygulama buraya kadar geliyor. Troya’da bu mühürlerin hem damga hem de silindir mühür olan versiyonları var ve ilk kez İlk Tunç Çağı sonlarında yani kabaca M.Ö. 3 binin sonlarında görülüyor. Yalnızca silindir olarak çıkması ise bölgede ünik. Batı Anadolu’da, yakın zaman önce Kütahya Tavşanlı Höyük’te bir benzeri bulunmuştu. Mezopotamya‘dan başlayan bu ticaret ağının yoğun olarak Anadolu’nun içlerine kadar geldiğini Kayseri yakınlarındaki Kültepe‘de ele geçen buluntulardan anlıyoruz. Tavşanlı Höyük buluntusuyla bu ticaret ağının bir kolunun Batı Anadolu’ya uzandığını, başka bir kolunun da Maydos buluntusu ile Kuzeybatı Anadolu üzerinden Avrupa Yakası’na kadar uzandığını söyleyebiliriz. Mühürler şahsiyet sembolleri yani bir ürünün, bir malın, belki garantisini sağlamak, belki mülkiyetini belirlemek, yani bir çeşit marka, işaret. Mühürlemeler hem seramiklerin üzerine hem de iple bağlanan bir ürünün bağlantı noktasına yapıştırılan çamurun üzerine uygulanıp kurutuluyor. Bu şekilde bir ürünün açılıp açılmadığını tespit için yapılıyor. Ayrıca daha önce de belirttiğim gibi garanti fonksiyonunun yanı sıra hem markasını gösteriyor hem de mülkiyetini belirliyor. Mühürlerin bu şekilde farklı fonksiyonları olabiliyor.”

Assos Ören Yeri’nde 1500 yıllık kemikten yapılmış iğnelik bulundu Haber

Assos Ören Yeri’nde 1500 yıllık kemikten yapılmış iğnelik bulundu

Çanakkale’nin Ayvacık ilçesindeki Assos Ören Yeri’ndeki kazı çalışmalarında Erken Bizans Dönemine ait 1500 yıllık iğnelik bulundu. Başta Aristoteles olmak üzere Platon’un birçok öğrencilerinin üç yıl yaşadıkları Assos antik kenti, en iyi korunmuş polis şehir devleti örneği olarak kabul ediliyor. Bir kaç yıl önce kentte ilk yaşamın 200.000 yıl öncesine (Paleolitik Çağ) kadar uzandığı keşfedilen Assos kentindeki arkeolojik kazılar Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nurettin Arslan başkanlığında 20 kişilik bir ekip tarafında yürütülüyor. Kazı çalışmaları, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve İÇDAŞ’ın ana sponsorluğunda devam ediyor. Çeşitli üniversitelerden akademisyen ve öğrencilerden oluşan ekip tarafında yapılan bilimsel araştırmalar 12 ay boyunca devam ediyor. Arazideki kazı, onarım ve düzenlenme faaliyetlerinin yanında belgeleme, yayın ve küçük eselerim restorasyon ve konservasyon faaliyetleri kazı evindeki depo ve laboratuvarda yapılıyor. Assos Ören Yeri’nde 2024 yılı kazı çalışmalarında Batı Kilise alanında Erken Bizans Dönemine ait 1500 yıllık kemik iğne, bız ve saç tokasıyla beraber iğnelik bulundu. Buluntunun o dönemde tekstil yada dikiş-nakışta kullanıldığı değerlendiriliyor. Assos Ören Yeri’nde Arkeolog Nurgül Kocakahya Yıldız, “Bu buluntumuz batı Kilise dediğimiz alanda çıktı. Bu buluntuları incelediğimiz de bir adet kemik iğne, bız ve saç tokasıyla beraber bulduk bu buluntuları. Bunların bir tekstil yada bir dikiş-nakışla alakalıolduğun düşünüyoruz. Hepsinin de bir konteks olarak bulunduğunu varsayarsak tekstille alakalı olduğunu düşünmekteyiz. Bu buluntuyu grubunu Milattan Sonra 5’inci Yüzyıla da tarihlendiriyoruz. Yani günümüzden 1500 yıl önce bulunmuş bu buluntu grubu, Erken Bizans Dönemine tarihleyebiliriz” dedi.

1700 yıllık yüzük taşı göz kamaştırdı Haber

1700 yıllık yüzük taşı göz kamaştırdı

Başta Aristoteles olmak üzere Platon'un birçok öğrencilerinin üç yıl yaşadıkları Assos antik kenti, en iyi korunmuş polis şehir devleti örneği olarak kabul ediliyor. Bir kaç yıl önce kentte ilk yaşamın 200.000 yıl öncesine (Paleolitik Çağ) kadar uzandığı keşfedilen Assos kentindeki arkeolojik kazılar Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nurettin Arslan başkanlığında 20 kişilik bir ekip tarafında yürütülüyor. Kazı çalışmaları, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve İÇDAŞ'ın ana sponsorluğunda devam ediyor. Çeşitli üniversitelerden akademisyen ve öğrencilerden oluşan ekip tarafında yapılan bilimsel araştırmalar 12 ay boyunca devam ediyor. Arazideki kazı, onarım ve düzenlenme faaliyetlerinin yanında belgeleme, yayın ve küçük eselerim restorasyon ve konservasyon faaliyetleri kazı evindeki depo ve laboratuvarda yapılıyor. Assos Ören Yeri'nde 2024 yılı kazı çalışmalarında Ksenedochion yapı komplekisnde Milattan sonra 2'nci ve 3'üncü yüzyıla tarihlenen Roma dönemine ait 1700 yıllık kentin ana tanrıçası olan ‘Athena' betimlemeli yüzük taşı bulundu. Yüzük taşının Assos Kazı evindeki laboratuvarda restorasyon, fotoğraflama ve belgeleme işlemi yapıldı. Assos Ören Yeri Kazı Başkanı Prof. Dr. Nurettin Arslan, 1700 yıllık kentin ana tanrıçası olan ‘Athena' betimlemeli yüzük taşının kentteki ileri gelen bir kişiye ait olduğunu ve bir mühür olarak kullanıldığını söyledi. Assos Ören Yeri'ndeki 2024 yılı kazı çalışmalarının kentin farklı noktalarında devam ettiğini belirten Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nurettin Arslan, “Şu anda batı kapısının hemen gerisindeki han ya da misafirhane olarak ifade edebileceğimiz Bizans dönemine ait büyük yapı kompleksi dönemindeyiz. Her yıl bu büyük yapının bir mekanını açığa çıkarıyoruz. Bugün de bu mekanların bir tanesinin içindeyiz. Sözünü ettiğimiz yapı çok sayıda mekândan meydana geliyor. Her mekânın da kendine özgü işlevleri var. Buradaki amaçlarımız bu yapının işlevi, fonksiyonu nasıldı, mekanlar hangi amaçlarla kullanıldı bunu aydınlatmak için yapmaktayız. Bu içinde bulunduğumuz mekânda da şu anda ortaya çıkan ezme taşları buranın küçük bir içlik olabileceğine dair bazı ön bilgileri bize sunmakta. 2024 yılında bu mekân dışında geçen ay Agora'nın doğu kenarında bulunan Roma Dönemine ait çeşme dediğimiz yapı da çalışmalara başlamıştık. Oradaki büyük blokların çalışmalarımızı engellemesi nedeniyle çalışmalarımızı bu alana kaydırdık. O alandaki taşların kaldırılmasında sonra, özellikle bu çeşme yapının havuzundaki bölümün açığa çıkarılması ve sonrasında Roma Dönemi anıtsal bir yapısı olan çeşmenin restorasyonunu yapıp, ziyaretçilerin bu yapıyı görmesini sağlayacağız. Kent dışında yine Akropolis'te, Bizans çağına ait kalenin ya da surların yapım aşaması, inşaat tarihi Akropolis'in Bizans dönemindeki kalıntıların tanımlanması için orada da çalışmalarımıza devam edeceğiz” dedi. Assos Ören Yeri Kazı Başkanı Prof. Dr. Nurettin Arslan, “Bu yıl yapmış olduğumuz çalışmalar sırasında Ksenedochion yapısında değerli bir taştan yapılmış bir yüzük taşı ele geçti. Bu yüzük taşı üzerinde kentinde aslında ana tanrıçası olan ayakta duran Athena betimlenmiş. Bildiğimiz kadarıyla bu tür taşlar özellikle Roma döneminde çok yaygın ama daha öncesi ve sonrasında da kullanılan bir obje. Bunun da kentteki ileri gelen bir kişiye ait olduğunu ve bir mühür olarak kullanıldığını söyleyebiliriz. Tahminen Milattan Sonra 2'nci, 3'üncü yüzyıla tarihliyoruz. 1600-1700 yıllık bir tarih önerebiliriz. Bu tabi ki kişilerin kimliğini belirliyor. Antik dönemde bu tür mühürler daha önceki çağlardan beri günümüzdeki imza yerine kullanıldığı söylenebilir” diye konuştu.

Çanakkale'de feribot ücretlerine yüzde 40 zam: GESTAŞ'tan açıklama Haber

Çanakkale'de feribot ücretlerine yüzde 40 zam: GESTAŞ'tan açıklama

Çanakkale Boğaz ve Adalar hattında hizmet veren GESTAŞ'ın ücret tarifesine yüzde 40 zam geldi. GESTAŞ, tepki çeken zammın gerekçesini maliyet artışı olarak açıkladı. Yeni tarifeye göre Çanakkale-Eceabat hattında otomobil geçiş ücreti 320 liradan 445 liraya, günübirlik geçiş ücreti ise 485 liradan 680 liraya çıktı. Çanakkale-Kilitbahir hattında otomobil geçiş ücreti 310 liradan 435 liraya, günübirlik bilet ise 465 liradan 650 liraya yükseldi.  Geyikli-Bozcaada hattında, gidiş-dönüş şeklinde kesilen biletlerde otomobil geçiş ücreti 1140 liradan 1590 liraya çıkarıldı.  Kabatepe-Gökçeada hattında da otomobil bilet fiyatı 640 liradan 895 liraya yükseldi. GESTAŞ'TAN AÇIKLAMA  GESTAŞ tarafından Çanakkale'de adalar arasında verdiği feribot hizmetindeki bilet fiyatlarına yapılan zam tepki çekti. Ücret tarifelerine gelen yüzde 40 zam tepkiye neden olurken GESTAŞ'tan açıklama geldi. Zammın gerekçesi ise sektördeki maliyetlerin artışı olarak açıklandı. Açıklama şöyle: "24.08.2024 tarihi itibariyle tüm hatlarımızda geçerli olan yeni ücret tarifesiyle, özellikle Bozcaada hattındaki fiyat artışıyla ilgili açıklama yapma gereği duyulmuştur. 1- Şirketimiz tarafından yürütülen deniz ulaşımında artan maliyetler göz önüne alınarak, 24.08.2024 tarihinden geçerli olmak üzere bütün hatlarda ücret tarifelerinde yüzde 40 artış yapılması zarureti hasıl olmuştur. 2- Buna göre, Geyikli-Bozcaada hattı otomobil fiyatı 570 TL iken, 24 Ağustos 2024 tarihindeki yeni fiyat tarifesinde 795 TL olarak güncellenmiştir. 3- Ayrıca, 24.08.2024 tarihi itibariyle tüm hatlarımızda geçerli olan yeni ücret tarifesinde, yaya geçişlerindeki tüm fiyatlar sabit kalmış, yaya yolcu bilet fiyatlarına artış uygulanmamıştır. 4- Özellikle adalarda ikamet eden vatandaşlarımıza sunulan 'yüzde 50 indirimli geçiş avantajı' aynen korunmuştur. (Adakart geçiş ücreti 397,50 TL olmuştur.)" ÇANAKKALE BOĞAZ HATTI / Ç.KALE-ECEABAT GELİBOLU - LAPSEKİ KABATEPE-GÖKÇEADA  GEYİKLİ-BOZCAADA ÇANAKKALE BOĞAZ HATTI / Ç.KALE-KİLİTBAHİR NARLI - MARMARA

2 bin yıllık antik liman kalpli pembe göle dönüştü Haber

2 bin yıllık antik liman kalpli pembe göle dönüştü

Çanakkale'nin Ezine ilçesine bağlı Dalyan köyündeki Alexandria Troas Antik Kenti'nin 2 bin yıllık iç limanı, zamanla denizle bağlantısı kesilince, doğa şartlarına bağlı olarak kalp şeklini aldı. İçerisindeki tuzlu su da yılın belli dönemlerinde pembe renge dönüşünce ortaya kalpli pembe göl çıktı. Bugünlerde yeniden pembeleşmeye başlayan kalp şeklindeki göl, ziyaretçilerin ilgisini çekiyor. Pembeye bürünen ve kalp şekli ile dikkati çeken 'Kalpli Göl', drone ile havadan görüntülendi. Kalpli göl doğal dokusu bozulmaması ve zarar görmemesi için araç trafiğine kapatıldı. Ziyaretçiler yaya olarak gölün olduğu alanı gezebilecek. Alexandria Troas Antik Kenti'nin ticaret merkezi olarak uzun süre hizmet eden 2 bin yıllık iç limanı, günümüzde ise kalpli pembe göl olarak turizme katkı sağlıyor. Dış liman ile bağlantısı zamanla ortadan kalkan antik kentin iç limanı bir göle dönüştü. Sıcaklık ve tuzluluğun artmasından dolayı 'dunaliella salina' adlı mikroskobik bitkisel canlının fazla üremesinden kaynaklı yaşanan pembe ve kırmızıya yakın tonlar, göle farklı bir görünüm kazandırıyor. Zamanla da doğa şartlarına bağlı olarak suyun çekilmesi ile kalp şeklini aldı. İçerisindeki tuzlu suyun yılın belli dönemlerinde pembe renge bürünmesiyle 2 bin yıllık antik liman, dünya üzerinde bilinen ve pembe renge sahip 8 gölden birisi haline geldi. Ziyaretçilerin çekip, sosyal medyada paylaştığı fotoğraflarla popülerliği artan kalp şeklindeki gölün suyu, bugünlerde yine pembeye çalmaya başladı. Pembeye bürünen ve kalp şekli ile dikkati çeken 'Kalpli Göl', drone ile havadan görüntülendi. Kalpli göl doğal dokusu bozulmaması ve zarar görmemesi için araç trafiğine kapatıldı. Ziyaretçiler yaya olarak gölün olduğu alanı gezebilecek. Ankara Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Kazı Başkanı Prof. Dr. Erhan Öztepe, “Son belki beş yıldır Alexandria Troas Antik kentinin iç liman bölgesi olarak aslında teknik olarak karşılığı bu içinde hapsolmuş suyun nedeniyle kalpli göl yada pembe göl olarak toplum tarafından tanınan bölge ısı değişimleri ve burada hapsolmuş suyun içerisinde yaklaşık bin yılı aşkın süredir oluşan mikro klima, mikro iklim ve mikroorganizmalar nedeniyle renk değiştiriyor. Bu ısıya bağlı olarak mevsimsel değişimler olabiliyor. Genelde de işte Ağustos ayının ikinci yarısından Eylül ayının ortasına kadar olan dönemde bu tam yazdan sonbahara döndüğümüz dönemde bu ısı değişimleri çok net bir biçimde renk değişim olarak karşımıza çıkıyor. Bir de kıştan ilkbahara dönerken, renk değişimi tabii kalpli pembe göl bir şeker pembesi değil genelde buraya gelen ziyaretçilerimiz böyle gerçekten o şeker pembesi renginde tonunda bir renk bekliyorlar. Öyle bir renk değişimi değil bu daha kiremit kırmızısı rengi olarak adlandırabileceğimiz bir renk. Bu değişimi sağlayan hem bu suyun içerisinde oluşan bu mikroorganizmaların da oluşturduğu bir değişim ki, bu mikroorganizmalarla ilgili geçtiğimiz yıllarda Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Biyoloji bölümünden mikrobiyoloji üzerine çalışan uzmanların çalışmaları oldu. Burada daha önce tespit edilmemiş olan mikroorganizma boyutunda türlerin olabileceği ve bunların da belki çeşitli bilimsel çalışmalar neticesinde bir ihtimal bir yeni antibiyotik için kullanabileceğine dair veriler ortaya koyduğu meslektaşlar. Burayla ilgili bir düzenleme yapılması tabii ki bizim gündemimizde” dedi. Son yıllarda bu alanın popülaritesinin artmasıyla birlikte ziyaretçi sayısının fazlalaştığını da belirten Kazı Başkanı Prof. Dr. Erhan Öztepe, “Bunun kontrol edilebilir düzeyde olması çok önemli, çünkü bu özel bir alan. Şöyle söyleyeyim, yani mikrobiyologlarla yaptığımız değerlendirmelerde biyoloji bilimi açısından çevresiyle birlikte arkeolojik olarak kuşkusuz bir iç liman bölgesi olması anlamında değeri var ama biyoloji bilimi açısından da değeri var. Hatta böyle bir örnekleme ile bulun diğerinin bana anlattığı meslektaşlar dediler ki Salda Gölü ne kadar kendi has özel bir alansa buradaki bu renk değişimini sağlayan iç liman bölgesi ya da halkın tanıdığı ismiyle kalpli göl bölgesi o kadar değerli. Dolayısıyla buradaki turist sirkülasyonu düzenlemek gerekliliği ortaya çıktı. Biz şimdi bununla ilgili bir çalışma yapıyoruz. Bu yıl tabii çevremizde maalesef yaz başından beri yaşanan yangınlar sebebiyle bu alana trafik girişini kestik. Sadece yaya trafiği söz konusu, insanlar yaya olarak bu gölü gelip gezebilirler. Burası özel bir alan, bu alanı korumak hepimizin görevi. Lütfen ziyaretçilerimizden şunu rica ediyoruz, her zaman gelip gezebilirler bu alanı, alanın etrafında dolaşabilirler. Bu alanla ilgili bilgilendirme panoları hazırlanıyor. Onları da alana dikeceğiz. Bir düzenleme yapacağız. Ama sanıyorum bu tarihten sonra alan artık araç trafiğine açık olmayacak. Bu korumayı yapmak zorundayız. Araçlarıyla bir yere kadar gelip, yürüyerek alanı gezebilir. Ama gezdikleri süre boyunca alanı temiz tutulması, koruması bizim olduğumuz kadar ziyaretçilerin de sorumluluğunda, bu konuda onların desteğini bekliyoruz, her zaman bekliyoruz gelebilirler. Alanla ilgili olarak tabii entegre bir takım projelerimiz var. Alanı yukardan gören antik kentin Geç Akropoli diyebileceğimiz bölgede yer alan bir eski okul binası ve okul binasının merkezinde yer aldığı 2,5 dönüm bir arazide biz bir ziyaretçi bilgilendirme merkezi projesi hazırladık. Bu projesi proje onaylama aşamasında, bunu hayata geçirdiğimizde burası çok daha cazip bir noktaya gelecek ve entegre edeceğiz bunu iç liman, dış liman bölgesiyle, ziyaretçilerimizi bekliyoruz. Ama tekrar vurgulayayım araç trafiğine şu anda kapalı ama aşağıda meydanda araçlarını bırakıp, çok rahatlıkla yürüyerek alanı gezebilirler” diye konuştu. Sıcaklık ve tuzluluğun artmasından dolayı 'dunaliella salina' (su yosunları) adlı mikroskobik bitkisel canlının fazla üremesi nedeniyle ortaya çıkan pembe ve kırmızıya yakın tonlar, göle farklı bir görünüm kazandırıyor. Özellikle Ağustos ve Eylül aylarında pembeye yakın tonlara bürünen gölde, Kasım ve Aralık aylarında bazı günlerde yaşanan ısı değişikliğiyle de aynı renk oluşuyor. Kalp şeklindeki pembe gölün yapılacak araştırma ve inceleme sonrası turizme kazandırılması planlanıyor. Pembe göl, Troya, Assos, Alexandria Troas, Apollon Smintheus antik kentlerinin ziyaretçi sayılarına olumlu katkısının olacağı varsayıldığı gibi, yeni turizm bölgeleri olarak belirlenen Kadırga Koyu, Sivrice, Sokak Ağzı, Babakale, Gürpınar ve Tuzla açısından da önemli rol oynaması bekleniyor.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.