Hava Durumu

#Ege

TOURISMJOURNAL - Ege haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Ege haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Gazipaşalılar, Selinus Sahili'nde İnşaat Planlarına Tepkili Haber

Gazipaşalılar, Selinus Sahili'nde İnşaat Planlarına Tepkili

Gazipaşa Hepimizin Platformu üyeleri, Selinus Sahili'ndeki hazine arazisinin otel ve villa projelerine açılmasına karşı çıktı. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın, 301 dönümlük bu araziyi 49 yıllığına tahsis etmek istemesi büyük tepkiyle karşılandı. Bölgenin, deniz kaplumbağalarının ve Akdeniz foklarının yaşam alanı olduğu, aynı zamanda 2. Derece doğal sit alanı statüsüne sahip olduğu vurgulandı. Gazipaşalılar, arazinin inşaat oranının iki katına çıkarılmasına ve kıyıya dev oteller yapılmasına karşı çıkarken, projenin kamuya büyük zarar vereceğini belirtti. 2. DERECE SİT ALANINA BETONDAN YAPILAR Selinus Sahili'nin yapılaşmaya açılması endişeleri artırıyor. Hazineye ait olan ve halkın kullanımına açık olan bu bölgenin deniz kaplumbağaları ve Akdeniz foklarına ev sahipliği yaptığı belirtilirken, yapılaşmanın halkın bu doğal alanı kullanma hakkını kısıtlayacağı ifade edildi. Gazipaşa Hepimizin Platformu, bu planın durdurulması için çağrıda bulundu. Ayrıca, yer tahsisinin öncesinde yüzde 40 olan inşaat oranının, sonrasında yüzde 80'e çıkarılmak istendiği ve bunun da büyük bir rant sağlamayı amaçladığı iddia edildi. Platform üyeleri, inşaat oranının ihale öncesinde yüzde 40, sonrasında ise yüzde 80'e çıkarılmasının haksız bir kazanç yaratmak için yapıldığını savundu. Arazinin kamuya ait olduğunun altını çizerek, halkın yararına kullanılmasının gerektiği vurgulandı. Ayrıca, kamu arazilerinin, yeşil alanlar, sosyal tesisler ve okul gibi kamu hizmetleri için kullanılması gerektiği belirtildi. PROJEDE ÇELİŞKİLER BULUNUYOR Gazipaşa Hepimizin Platformu, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın, kendi turizm stratejileriyle çelişen bir adım attığını belirtti. Bakanlığın, Ege ve Akdeniz kıyılarında kitlesel otellerin aşırı yığılmasına karşı çıktığı, ancak bu tür projelere onay verdiği ifade edildi. Ayrıca, kamuya ait arazilerin özel mülkiyetlere dönüştürülmesi ve deniz kıyısındaki alanların özel otellere tahsis edilmesi, platform üyeleri tarafından eleştirildi. YOLLAR KAPATILDI, ADALAR BÜYÜTÜLDÜ Kıyı imar planındaki değişiklikler de dikkat çekti. Halkın denize ulaşmasını sağlayan yolların kaldırıldığı, adaların ise büyütüldüğü belirtildi. Bu değişikliklerin, yatırımcıların lehine yapıldığı, ancak halkın bu planlardan habersiz olduğu vurgulandı. Gazipaşa Hepimizin Platformu, bu planlamaların halkın yararına elden geçirilmesi gerektiğini savundu. KÜLTÜREL TURİZM TALEBİ Gazipaşa halkı, doğa, yeşil alan, tarım ve kültür odaklı bir turizm modelinin benimsenmesini istediklerini belirtti. Yatırımcılara karşı olmadıklarını, ancak bu yatırımların halkın haklarına zarar vermemesi gerektiğini ifade ettiler. Topluluk ayrıca, Gazipaşa'nın, diğer Akdeniz kıyılarındaki yanlış yapılaşmadan ders alabileceğini ve henüz yapılaşmanın başlamamış olmasının bir fırsat olduğunu vurguladı.

Türkiye'de Ekim Yağışları Kritik Düzeyde Haber

Türkiye'de Ekim Yağışları Kritik Düzeyde

Ekim ayında Türkiye'de görülen yağışların, uzun yıllar ortalamasının yüzde 46, geçen yıla göre ise yüzde 27 azaldığı açıklandı. Bu yıl özellikle Ege ve Marmara bölgelerinde dikkat çeken bir azalma yaşandı. Yağışların, harita üzerinde kahverengine dönmesi, kuraklığın etkilerini gözler önüne serdi. Aydın ve Muğla'da, normalin çok altında bir yağış seviyesine ulaşılırken, bazı bölgelere ise hiç yağmur düşmedi. Meteoroloji Genel Müdürlüğü, ekim ayı yağış raporunu yayımlayarak, Türkiye genelinde yağışların normallerin altında gerçekleştiğini belirtti. Ekim ayı boyunca metrekareye ortalama 26,8 kilogram yağış düştü. Normali 49,4 kilogramken, 2023 yılı ekim ayında yağış miktarı 36,6 kilogram olarak kaydedilmişti. Bu düşüş, normalin yüzde 46, geçen yılın ise yüzde 27 altındaydı. Son 6 yıldır Türkiye genelindeki ekim yağışları, normalin altında kalmaya devam ediyor. Özellikle Marmara, Ege, Akdeniz, İç Anadolu ve Doğu Anadolu'nun batı ve güney kesimlerinde yağışlar yüzde 60’ın üzerinde azaldı. Buna karşın, Karadeniz kıyılarında ve bazı illerde ise yağışlar artış gösterdi. Karadeniz hariç, Türkiye’nin çoğu bölgesinde yağışlar normalin altında kaldı. Bartın, son 65 yılın en fazla ekim ayı yağışını alırken, yüzde 93'lük bir artışla dikkat çekti. Rize'de ise en fazla yağış 331,4 mm ile kaydedildi. Ege Bölgesi’nde, son 40 yılın en düşük yağış miktarı gözlendi. Ekim ayında, yağışların yüzde 95 oranında azaldığı bildirildi. Marmara Bölgesi ise son 23 yılın en düşük seviyesini yaşadı. En düşük yağışı Aydın ve Muğla alırken, her iki ilde de 0,3 mm'lik bir yağış miktarı ölçüldü. Muğla'da yağış, normaline göre yüzde 99 azalmış durumda görünüyor. Ayrıca, İzmir, Aydın, Kütahya ve Manisa gibi iller, son 40 yılın en düşük yağışını aldı. Ekim ayında yağışsız geçen yerler arasında İzmir’in güneyi, Antalya’nın kuzeyi, Aydın, Manisa, Burdur, Mersin, Gaziantep ve Şanlıurfa gibi iller de bulunuyor. Bölgesel yağış miktarları ise Marmara’da normali 72 kilogramken bu yıl 13,9 kilogram olarak kaydedildi. Ege Bölgesi'nde yağışlar, 47,2 kilogramdan 2,2 kilograma düşerken, Akdeniz Bölgesi'nde yüzde 90’lık bir azalma yaşandı. İç Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgesi'nde de ciddi düşüşler gözlendi.

Muğla’nın Denizlerinden 7 Milyon Litre Pis Su Toplandı   Haber

Muğla’nın Denizlerinden 7 Milyon Litre Pis Su Toplandı  

MUĞLA (İHA) - Türkiye’nin en uzun kıyı şeridine sahip olan Muğla’da, denizlerin korunması ve temiz kalması için çalışmalar hız kesmeden devam ediyor. Muğla Büyükşehir Belediyesi, 1 Ocak 2024’ten bu yana özel tasarlanmış 8 adet atık alım teknesiyle teknelerden toplam 7 milyon 10 bin litre pis su topladı.   Muğla’nın bin 480 kilometrelik kıyı şeridi, her yıl milyonlarca yerli ve yabancı turisti ağırlıyor. Mavi yolculuk ve deniz turizminin merkezi olan bölge, bu hizmet sayesinde hem ekolojik dengesini koruyor hem de turizmde temiz ve güvenilir bir destinasyon olmaya devam ediyor.   ATIK YÖNETİMİNDE REKOR RAKAMLAR 2024 yılında toplam 12 bin 139 tekneye atık toplama hizmeti sunan belediye, yalnızca pis su değil, çeşitli türlerdeki atıkları da bertaraf etti. Toplanan atıklar arasında 5 bin 924 litre atık yağ, 13 bin 357 litre sintine suyu, 590 bin 295 kilogram katı atık ve 7 milyon 10 bin litre pis su bulunuyor.   Kıyı Ege Belediyeler Birliği ve Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras, temiz denizlerin yalnızca ekosistem için değil, turizmin sürdürülebilirliği ve ekonomik kalkınma açısından da hayati öneme sahip olduğunu vurguladı. Aras, Muğla'nın doğal güzellikleri ve temiz denizleriyle turizmin en önemli merkezlerinden biri olduğunu söyleyerek, denizleri korumak için bu tür projelere devam edeceklerini açıkladı. 

Konya’nın denizi Beyşehir Gölü, Akdeniz ve Ege sahillerini aratmıyor Haber

Konya’nın denizi Beyşehir Gölü, Akdeniz ve Ege sahillerini aratmıyor

Konya'nın Beyşehir ilçesinde Beyşehir Gölü kıyısında yer alan ve turizme kazandırılan Karaburun Plajı, bugünlerde Akdeniz ve Ege sahillerini aratmıyor. Beyşehir'in Üstünler mevkiinde bulunan Türkiye'nin en büyük tatlı su gölü olan son yıllarda ‘Konya'nın denizi' olarak nitelendirilmeye başlanılan Beyşehir Gölü'nün ünü ilçe sınırlarını aşan Karaburun Plajı, hava sıcaklıklarının tavan yaptığı geride bırakılan yaz döneminde olduğu gibi sonbahar döneminin ilk günlerinde de ucuz tatil yapmak isteyen tatilcilerden yoğun ilgi görüyor. Günü birlik tatil imkanının sunulduğu Konya-Beyşehir-Antalya kara yolu güzergahından ulaşılabilen plaja gelenler doğanın güzellikleri içerisinde hem göl sularında yüzerek serinlemenin hem de incecik kuma sahip kumsalında güneşlenmenin tadını çıkarıyor. Tatilcilerden bazıları plajda kum voleybolu oynamanın, su sporları yapmanın keyfini çıkarırken, isteyen aileler plajın çevresinde bulunan ağaçlık alanlarda göl manzaralı piknik ve kamp yapabiliyor. Plaj ve çevresinden çadır ve karavancılar da istifade ediyor. Konya'da Ege ve Akdeniz sahillerine gidemeyenlerin de gözde bir tatil yeri olan Beyşehir Gölü kıyısındaki Karaburun plajında otomobillerden 60 lira giriş ücreti alınırken, tatilciler buradaki şezlong, şemsiye, mescid, tuvalet, duş, soyunma odaları ve kafe ile büfelerin de yer alan tesisten istifade ediyor. Cankurtaranların da görev aldığı 3 kilometrelik kıyıya sahip plajda, kıyı temizliği için de gün boyu mesai yürütüyor.

Türkiye-Yunanistan miras alanlarının 1/3'ü deniz tehdidinde Haber

Türkiye-Yunanistan miras alanlarının 1/3'ü deniz tehdidinde

Yeni bir araştırmaya göre, Türkiye ve Yunanistan'ın kıyı şeridinde bulunan tarihi alanların yarısından fazlası, deniz seviyesinin yükselmesiyle birlikte yüzyılın sonuna kadar 'çok yüksek' ya da 'yüksek' seviyede su altında kalma riski ile karşı karşıya kalabilir. Küresel ısınma daha fazla buz tabakası ve buzulun erimesine neden olduğu için deniz seviyeleri yükseliyor. Mikonos yakınlarındaki Delos adası gibi bazı yerler, artan sel baskınları nedeniyle şimdiden yapısal hasar görmeye başladı. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu'nun (UNESCO) dünya mirası listesinde yer alan bu ada, Yunan ve Roma dünyasının en önemli dini mabetlerinden biriydi. Ege'deki tarihi alanların üçte birinden fazlası yükselen deniz seviyesinin tehdidi altında Çalışma, Dumlupınar Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü'nden yer bilimci Enes Zengin tarafından Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Ulusal Okyanus Servisi'nin 2022 Deniz Seviyesi Yükselmesi Teknik Raporu'ndaki veriler kullanılarak hazırlandı. Enes Zengin, küresel ve yerel deniz seviyesi yükselme tahminlerine göre, çok yüksekten çok düşüğe kadar değişen risk sınıflarına sahip beş farklı kategoride "su altında kalma risk haritaları" oluşturdu. Çalışmada Türkiye ve Yunanistan'ın Doğu Akdeniz kıyıları boyunca 464 tarihi alanın hassasiyeti değerlendirildi. Kıyı şeridindeki 147 arkeolojik alan, kale, hisar, kule, köprü, nekropol veya harabenin en iyi senaryoda bile önümüzdeki 50 yıl içinde bir miktar risk altında olacağı sonucuna varıldı. Analiz edilen 464 alandan 34'ünün "çok yüksek," 19'unun "yüksek" ve 27'sinin "orta seviye" risk altında olduğu hesaplandı. Türkiye'de en fazla tehlike altında olan alanların, Muğla'nın güneyindeki Knidos ve Kaunos antik kentleri ile İzmir'in Bergama ilçesindeki Elaia antik liman kenti olduğu görüldü. Bu alanlar, deniz seviyesinin sadece bir metre yükselmesiyle bile 21. yüzyılın sonuna kadar kısmen veya tamamen su altında kalabilir. Araştırma, deniz seviyesinin üç metre yükselmesi senaryosunun, Efes Limanı, Milet ve Aydın'daki Güvercinada Kalesi ile Antalya'daki Olympos ve Patara antik kentleri dahil olmak üzere daha birçok alanı tehlikeye atacağını gösteriyor. Yunanistan'da ise Sissi, Pavlopetri ve Lokris antik kentleri "çok yüksek" risk altında kabul edildi. Bu sonuçlar endişe verici olsa da, çalışma 317 alanın en kötü senaryo olan "deniz seviyesinin beş metre yükselmesi" durumunda bile sular altında kalmaya karşı güvenli olduğunu ortaya koyuyor. Çalışmanın yazarlarından Zengin "Bu çalışmaların uzun vadede başarılı olmasını sağlamak ve insanlığın ortak kültürel mirasını korumak için, bu çalışmaların yüksek riskli bölgelerde bir an önce uygulanmasına öncelik verilmesi zorunludur," dedi. Zengin ayrıca, "Doğal afetler, insan kaynaklı felaketler ve kültürel miras kaynakları için risk oluşturabilecek diğer faktörler gibi potansiyel tehditlerin azaltılması için hızlı hareket edilmesi gerekiyor," ifadelerini kullandı.

Ege mutfağı, Michelin yıldızını bekliyor Haber

Ege mutfağı, Michelin yıldızını bekliyor

Michelin ekibinin, İstanbul'un ardından İzmir ve Bodrum'u da Türkiye seçkisine dahil etmesinin ardından lezzet dedektiflerinin yaptığı değerlendirmeler sonucu oluşan restoran seçimleri, 9 Kasım'da duyurulacak. İzmir restoranları, bu değerlendirme sonucu Michelin yıldızı almayı ya da Bib Gourmand olarak tanımlanan seçkiye dahil edilmeyi bekliyor. Türkiye'nin önemli turizm merkezleri arasında yer alan İzmir'in gastro şehirler arasına dahil edilmesinin önemine dikkati çeken sektör temsilcileri, Ege mutfağının Michelin yıldızıyla tescilleneceğini umut ediyor. "Turist çeşitliliğini artıracak" İzmir Ekonomi Üniversitesi (İEÜ) Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Betül Öztürk, AA muhabirine, Michelin Rehberi'ne İzmir ile Bodrum'un da alınmasının bölgede gastronomi ve agroturizmi geliştireceğini söyledi. Öztürk, kentteki deniz, kum, güneş ve spor turizminin yanına özel bir ilgi alanına hitap eden turizm dalının da ekleneceğini belirterek, şunları kaydetti: "İzmir ve Çeşme'de yer alan restoranların Michelin yıldızı kazanması demek, bizlerin de kazanması demek. Michelin değerlendirmesi turizm sektörü kadar tarım sektörünü de etkileyecek. Konaklamadan ulaşıma kadar çok ciddi kazanç sağlayacak bir kapı açılıyor. Turizm artık şekil değiştirdi, özel ilgi alanlarına hitap eden kollar geliştirildi. Tarım ürünleriyle, agro turizmle gastronomi turizmini birleştirecek bir ortam sağlayacak. Çeşme'nin, Urla'nın, Karaburun'un zeytin ve zeytinyağlarını tadan turistler bu ürünleri evlerine götürecekler. Deniz, sağlık, spor turizmine gastronomiyle beraber agro turizmi de ekliyoruz. Bu özel ilgi alanlarına çok fazla para harcamayı tercih eden turistler de konaklamaya gelecek." Dedektifler inceledi, deneyimlerini tartıştı Ege mutfağı araştırmacısı, şef Ahmet Güzelyağdöken ise Ege mutfağının yıldızlanmasının zamanının geldiğini söyledi. Michelin Rehberi için gizli çalışan ve restoranları inceleyen dedektifler kurulunun görev yaptığını, restoranların lezzetten sunum kalitesine kadar birçok kriter üzerinden değerlendirildiğini aktaran Güzelyağdöken, kurul üyelerinin nihai kararı vermek için ekip olarak deneyimlerini tartıştığını anlattı. Güzelyağdöken, Michelin Rehberi listesine girmenin önemine işaret ederek, şunları kaydetti: "Michelin dedektiflerinin kendilerini tanıtmaları, ifade etmeleri söz konusu değil. Belirli kriterleri var. Sunum, yaratıcılık, temizlik ya da konsept bu değerlendirmenin içerisinde yer alıyor. Bunun bir de tavsiye tarafı var. 'Bib Gourmand' dediğimiz yıldız verilmeyen ama gidilmesi tavsiye edilen yerler de var, bu da önemli. O listeye girmek de önemli bir şey. İşin kıymetli tarafı, gelen dedektiflerin tanınmaması, bilinmemesi, gizemi önemli bir detay." Michelin Rehberi'nde yer almanın gastronomi alanında çok önemsendiğini kaydeden Güzelyağdöken, "Mutlaka kent gastronomisine katkısı olacak bir motivasyon, bir heyecan. Bir yarıştan ziyade bir hak edişle ilgili bir durum. Ege mutfağının artık yıldızlanması gerekiyordu, zamanı geldi." dedi. Michelin değerlendirmesinde yıldız almak kadar bunu sürdürülebilir kılmanın da çok önemli olduğunu ifade eden Güzelyağdöken, İzmir'in gastronomi zenginliğinin kültüründen kaynaklandığını dile getirdi. Güzelyağdöken, sözlerini şöyle tamamladı: "İzmir'de Türk mutfağının yanı sıra Sefarad, Ermeni, Rum, Levanten, Fransız ve İtalyan kültürleri ile göçten gelen Balkan, Boşnak, Bulgar ve Girit kültürlerinin lezzetleri var. Bunların tümünün anlatılabildiği bir platform. İzmir'in ve Ege mutfağının dinamiklerini dikkate alan bir ödüllendirme olursa bizim için çok daha faydalı, kendimizi ifade edebildiğimiz bir alan olur diye düşünüyorum."

Ege ve Marmara'daki potansiyel alanlar ön plana çıkıyor Haber

Ege ve Marmara'daki potansiyel alanlar ön plana çıkıyor

Yaman, AA muhabirine deniz üstü rüzgar enerjisi santrali kurulum çalışmalarına ilişkin değerlendirmesinde, Türkiye'de mevcut teknoloji dikkate alındığında deniz üstünde 40 gigavattan fazla rüzgar enerjisi potansiyelinin olduğunu söyledi. Türkiye'nin bu alana yönelik somut projelerin kalkınma ajansları tarafından yürütüldüğünü ifade eden Yaman, tüm denizlerin değerlendirildiğini ancak Marmara ve Ege Bölgesi'nin bir çok açıdan avantajlı olduğunu anlattı. Bu kapsamda İzmir Çandarlı'da Rüzgar Endüstri İhtisas Bölgesi ve Lojistik Merkezi, Tuzla ve Yalova Deniz Üstü Rüzgar Türbin, Platform ve Aksam Üretim Merkezi, Çanakkale ve Balıkesir'de TR22 Bölgesi Deniz Üstü Rüzgar Santrali Alanları ve Limanı gibi projelerin değerlendirildiğini aktaran Yaman, şöyle konuştu: "Deniz üstü rüzgar çalışmaları farklı alanlarda devam ediyor, bunların bazıları Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Enerji İşleri Genel Müdürlüğü (EİGM) tarafından, bir kısmı da akademi ve uluslararası kuruluşlar ile kalkınma ajansları tarafından yürütülüyor. EİGM yetkililerimiz Danimarka ve Almanya enerji bakanlıkları ve diğer ilgili kurumlarla deniz üstü konusunda stratejik çalışmalar ve yapılması planlanan ihalelere dönük çeşitli proje geliştirme çalışmaları yürütüyor. Akademik tarafta devam eden çeşitli bilimsel çalışmalar arasında deniz üstü rüzgar ölçümleri, rüzgar potansiyel çalışmaları ile şebeke entegrasyonu çalışmaları yer alıyor. Diğer bazı somut projeler de kalkınma ajanslarımız tarafından yürütülen deniz üstü rüzgar potansiyel alanlarının belirlenmesi, ekipman üretim ve liman noktalarıyla ilgili çalışmalar olarak bahsedilebilir." "Rüzgarda Power-to-X konseptini gündeme getirmeliyiz" Yaman, dünya genelinde karasal türbinlerin kapasitesinin bu yıl itibarıyla 7 megavata, deniz üstü santrallerinde ise 15 megavata ulaştığını belirterek, mevcut teknolojilerle 20 megavat kapasiteli türbinlerin tasarım ve prototip çalışmalarının devam ettiğini kaydetti. Türkiye'de rüzgar kurulu gücünün deniz üstü ve karasal toplamının 30 gigavat olarak hedeflendiği yakın bir gelecekte şebeke işletmecisi Türkiye Elektrik İletim AŞ'nin (TEİAŞ) kurulu güç dahil 37 gigavat kapasiteyi karasal rüzgar santralleri için ayırdığını vurgulayan Yaman, gelişen teknoloji ve enerjideki farklı ihtiyaçlar için farklı modellerin alt yapı ve politikalarda kullanılabileceğini ifade etti. Projeler ve mevcutta bekleyen çalışmalarla kurulu gücün artacağına işaret eden Yaman, şöyle devam etti: "TÜREB YEKA projesini, başvuru aşamasındaki bekleyen depolama entegre karasal rüzgar enerjisi santralleri (RES) ve kapasite artış başvurularını da proje stoğumuza dahil edersek karasal için ayrılan toplam kapasite 50 gigavata ulaşarak hedeflenen kapasitenin neredeyse iki katına yaklaşıyor. Bu da teoride TEİAŞ’ın deniz üstü RES için kapasite sağlamasını zorlaştırabilir. Bunun için Power-to-X konseptini gündeme getirmeliyiz. Power-to-X konseptinde üretilen yeşil enerjinin hidrojen, metanol gibi farklı bir kimyasal forma dönüştürülmesi ve tüketim noktasına bu formda taşınması da seçenekler arasına girmiş oluyor. Bu şekilde, ilk deniz üstü RES kapasitesini enerji üretimi yanında Avrupa’ya hidrojen ihraç edecek bir tesise entegre etmek de projelendirilebilir. Power-to-x elektriğin karbon nötr sentetik yakıtlara dönüştürülmesini ifade ediyor. Bu metotla hidrojen, sentetik doğal gaz, sıvı yakıtlar ve kimyasalların üretimi karbon nötr olarak yapılabiliyor."

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.