Hava Durumu

#Göbeklitepe

TOURISMJOURNAL - Göbeklitepe haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Göbeklitepe haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Urfa'da tarihi yapılar butik otel oluyor: Süreç nasıl işleyecek? Haber

Urfa'da tarihi yapılar butik otel oluyor: Süreç nasıl işleyecek?

Göbeklitepe’nin UNESCO Dünya Miras Listesi'ne girmesiyle tarihçilerin ve turistlerin gözlerini çevirdiği Urfa’nın tarihi evleri de turizme kazandırılmak isteniyor. Maraş depremi sonrası kentteki tarihi evler ya yıkılmış ya da zarar görmüştü. Bu nedenle Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından geçen yıl 150 milyon lira hibe ile 85 tarihi Urfa evi aslına uygun restore edilerek turizme kazandırıldı. AK Parti Şanlıurfa Milletvekili Cevahir Asuman Yazmacı da geçtiğimiz aylarda 6 Şubat depremlerinden etkilenen 110 tescilli yapının restorasyonu için Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yaklaşık 150 milyon liralık hibe desteği sağlanacağını duyurmuştu. ‘PROJELER KURULDAN GEÇİYOR’ Önümüzdeki yıl yapılacak olan hibeden yararlanmak isteyenler için son başvuru tarihi 29 Ağustos 2024. Söz konusu süreç, yapı sahipleri ve turizm sektörü için olumlu bir gelişme olarak görülürken şehir plancıları, usule uygun olmayan bir restorasyon sürecinden endişe ediyor. Konuya ilişkin ulaştığımız İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü yetkilisi restorasyonun, 'Koruma Amacı İmar Planı’na uygun olarak projelendirildiğini belirterek, “Bu yapıların projelerle hazırlanan tescilli konutlar, butik otele çevrilebiliyor. Kurul kararıyla beraber, onaylı kurul projesi ile süreç işliyor” dedi. Yasal sürecin bahsettiği gibi gittiğini bildiren yetkili, “Kimse kafasına göre yapamaz, bunların hepsinin onaylı projesi olmak zorunda” diye konuştu. Yetkili, projenin depremde hasar gören tarihi yapıları kurtarmak üzere ortaya çıktığını da sözlerine ekledi. Urfa Şehirciler Odası Başkanı Selim Acar ‘URFA’DA ALAN YÖNETİMİ GECİKTİ’ Urfa Şehirciler Odası Başkanı Selim Acar ise sürece dair kaygılı. Acar alan yönetimine işaret ederek, "Urfa'da alan yönetimi biraz geciktiği için bu noktada herkes gelişigüzel hareket ediyor ama alan yönetimi olsaydı belli adalarda belli fonksiyonlar olurdu. Bu belirlenen fonksiyonlarda hangi adada o işlerin yapılacağı tespit edilip ona göre bir yol haritası çizilmesi gerekirdi. Diğer fizibilite işlerimizde olduğu gibi gelişigüzel hareket ediyoruz. Bu noktada işin teknik kısmında dönüşmesinde sakınca görmüyoruz” diye konuştu. Acar, fonksiyonel olarak bazı sakıncalar olduğunu şu ifadelerle aktardı: “Siz bir Alaçatı’yı gidip gezdiğinizde hepsinin butik otel olduğunu düşünün, beğenir misiniz? Sanmıyorum. Onun için bunun fonksiyonlandırılmasının düzgün bir şekilde yapılması gerekiyor. Eski tarihi Urfa'yı, Sur içindeki Urfa'yı bir şekilde yaşatabilirseniz bunu başarmış olursunuz. Herkesin her şeyi yapmasını doğru bulmuyoruz.” ‘HERKES KAFASINA GÖRE YAPARSA KARMAŞA OLUR’ “Usulde herkes kafasına koyduğu şeyi yapıyor ama onu bütüncül bakışı açısına oturtulması gerekiyor” diyen Acar, genel yapıyı bozmamak adına yapılabilecek restorasyona dair şu öneride bulundu: “Bir kere alanın çok iyi yapılması gerekiyor. Örneğin bir ada kafe-restoran olur, bir ada hediyelik eşya olur; yöresel el sanatları adası olur. Diğeri yine geleneksel sanatların icra edildiği, Urfa’ya ait geleneklerin sergilendiği yer olur. Ama herkes kendi kafasına göre yapıyor, bu da bir karmaşıklığa neden olur.” BELEDİYE: DENETİMDEN GEÇİRİYORUZ Sürecin nasıl işlediğine dair ulaştığımız Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi yetkilisi ise şunları aktardı: “Projelendirilip bize sunuyorlar. Biz de Koruma Kurulu’na gönderiyoruz. Koruma Kurulu onay verdikten sonra, bizim iznimiz dahilinde projelerine başlıyorlar. Proje, kuruldan geçtikten sonra vatandaş istediği gibi ticarethaneye çevirebilir. Bunun aslına uygun bir şekilde yapılması önemlidir. Bizler bunları denetliyoruz. Daha sonra bunlar işletmeye açıldığı zaman ruhsat başvurusuna bulunuluyor. Biz de mimari açıdan bir sıkıntı var mı, eksiklik var mı diye bakıyoruz; yoksa o işletmeye ruhsat veriyoruz.” Yetkili, şimdiye kadar bu kapsamda kaç tane işletmeye ruhsat verildiğine dair tam sayı vermedi. Şanlıurfa Bölgesel Turist Rehberleri Odası Genel Sekreteri Müslüm Çoban ‘BU TEŞVİKLERDEN HERKES FAYDALANAMIYOR’ Şanlıurfa Bölgesel Turist Rehberleri Odası (ŞURO) Genel Sekreteri Müslüm Çoban ise tarihi evlerin kurtarılması gerektiğini belirtirken, herkesin projelere başvuramadığından şikayetçi. Çoban, “Her ev sahibi bu hibe programına başvuruda bulunamıyor. Urfa'nın tarihini, kültürünü yansıtan eski Urfa evlerinden bazıları tarihi olmasına rağmen tescilli değil” diye konuştu. Çoban, restorasyon sürecinde sadece proje bedelinin verildiğini söyleyerek 'tescil sorununun' çözülmesini istedi: “Kültür Bakanlığı, Kalkınma Ajansı bu işe dahil edilebilir, gelip evleri tescilleyebilirler. Bu evlerin kurtarılması lazım.” Çoban ayrıca depremde hasar alan bu evlerin, hem Urfalılar hem turistler için tehlikeli olduğuna dikkat çekti: “Birçoğu hasarlı ve yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya, sokaktan geçenlerin can güvenliği risk altında. Bunların da ivedilikle hızlı bir şekilde olumsuz bir durum ortaya çıkmadan yıkılması veya restore edilip lazım.”

Göbeklitepe'de tarihi yeniden yazdıracak keşif: Sırrını hala koruyor Haber

Göbeklitepe'de tarihi yeniden yazdıracak keşif: Sırrını hala koruyor

Karahantepe ve Göbeklitepe'yi de kapsayan Taş Tepeler Projesi hakkında da konuşan Yazgı, tarihin akışını değiştirebileceğini ifade etti. Türkiye'de en önemli kültür turizmi elecek çalışmalara da değinen Yazgı, "Arkeolojik kazı alanlarımızda özellikle geleceğe miras projelerimizle ülkede gerçekleştirdiğimiz arkeolojik kazıların hızlandırılması ve yeniden planlaması yapıldı.'' ''Şöyle bir düsturla yola çıktık, gelecek 4 yılda son 60 yılda yapılanları yapacağız. Bunun en önemli örneklerinden bir tanesi de Karahantepe oldu. Karahantepe kazımızla birlikte şu anda bugüne kadar eşine rastlanmamış çok sayıda özel kültür varlıklarımıza ulaştık. Şu anda bilimsel çalışmalarının devam ettiği birçok yapıya ulaştık.'' ''Bu bilimsel çalışmaların akabinde Karahantepe ile birlikte Göbeklitepe ve daha sonra şu anda kazılan diğer tepelerimizle birlikte bu kültür varlıkları sayısının katlanarak artacağını düşünüyoruz." açıklamasında bulundu. Çalışmaların Kasım'da yapılacak Dünya Neolitik Kongresi'nde özel olarak ele alınacağının altını çizen Yazgı, "Göbeklitepe ve Karahantepe dönemsel olarak birbirine benzer dönemler ifade ediyor.'' ''Göbeklitepe ve Karahantepe yapısal olarak çok daha farklı anlamlar yüklenmiş iki tane yapı ve bundan sonra çıkacak olan yapılar da belki hem fonksiyon anlamında hem de o dönemki kullanım amaçları anlamında, tarihimizde çok daha farklı yorumlar getirmek zorunda kalacak. Tabii bu Kasım'da Şanlıurfa'da yapacağımız Dünya Neolitik Kongresi'nde de özel olarak ele alınacak.'' ''Kongreden çıkacak bu bilimsel sonuçların da dünyada oldukça ses getireceğini düşünüyoruz." açıklamasını yaparken çalışmaların büyük bir emek ile çıktığını ve Şanlıurfa'nın en önemli kültür destinasyonlarından biri olduğunu söyledi.

CNN'e göre Türkiye'nin altında saklı olağanüstü 8 yer Haber

CNN'e göre Türkiye'nin altında saklı olağanüstü 8 yer

CNN makalesinde "Türkiye antik harikalar açısından oldukça zengindir. Avrupa ve Asya'yı birbirine bağlayan ülke, ardında birçok doğal harikaya rakip olacak arkeolojik cazibe merkezleri bırakan sayısız imparatorluğun kalbinde yer almıştır" diyor. Makalede Türkiye'de bazı güzelliklerin yer üstünde değil yer altında olduğu belirtilerek "Bazıları 12.000 yıldan daha eski olan tarihi hazineler yeraltında bulunabilir" diyor. Yerebatan Sarnıcı'nı örnek veren makale sarnıcın James Bond klasiği “Rusya'dan Sevgilerle” gibi filmlere konu olduğunu da aktarıyor. Makalede "İşte ülkenin sunduğu en iyi yeraltı harikalarından bazıları" deniliyor ve diğer 7 yer şöyle sıralanıyor: 1 Şerefiye Sarnıcı - İstanbul Fatih  Listede 1600 yıllık tarihe sahip, İstanbul Fatih'te bulunan Şerefiye Sarnıcı var. CNN, makalesinde "Bu zarif sarnıç da geç Roma döneminde İstanbul'un bir zamanlar bilinen adıyla Konstantinopolis'e su sağlamak amacıyla inşa edilmiştir. Şerefiye Sarnıcı, MS 402-450 yılları arasında Doğu Roma - ya da Bizans - İmparatorluğu'nun hükümdarı olan Theodosius II döneminde inşa edilmiştir. Belgrad Ormanı'ndan, halen Fatih'te bulunan antik Valens Su Kemeri'ni de içeren 155 mil uzunluğundaki bir kanal ağı aracılığıyla getirilen tatlı suyu depolamak için inşa edilmiştir. Su daha sonra vatandaşlara dağıtılıyordu" diyor. 2 Dara Sarnıçları - Mardin  CNN'nin listesinde Mardin’in Artuklu ilçesindeki Dara Antik Kenti'nde yer alan sarnıçlar da yer alıyor. Dara Antik Kenti'nde devam eden arkeolojik kazılarda ocak ayında içerisinde dükkan ve atölyelerin olduğu tarihi bir çarşı da keşfedilmişti. Doğu Roma İmparatorluğu'nun sınırını Sasaniler'e karşı korumak amacıyla kurduğu antik kentte kazı çalışmaları sürüyor. CNN ise Dara'daki sarnıçlar için "Sarnıçlar, yerel halk ve Dara'da konuşlanmış Romalı askerler tarafından kullanılmak üzere dağlardan akan suyu depoluyordu" diyor. 3 Derinkuyu - Nevşehir/Kapadokya  Listede Nevşehir-Niğde karayolu üzerinde Nevşehir’e 30 km uzaklıkta olan Derinkuyu Yeraltı Şehri de bulunuyor. CNN makalesinde "1963 yılında bir Türk çiftçi, tavuklarının sürekli kaybolduğunu fark etti ve sanki sihirli bir şekilde yeniden ortaya çıktı. Gizemi çözme hevesiyle, Kapadokya'nın peribacalarını da oluşturan volkanik kaya olan tüfteki bir çatlağa kadar izlerini takip etti ve 18 kat derinliğindeki bir mağara sisteminin açılışını buldu. Derinkuyu, 1985 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne alındı. Bir zamanlar 20.000 kadar insana güvenli bir sığınak sağlıyordu" diyor. 4 Derinkuyu hakkında  Muze.gov.tr'de yer alan bilgilere göre "Derinkuyu'nun ilk yerlileri Asur kolonilerine kadar uzanıyor. II. yüzyılda Roma İmparatorluğu'nun zulmünden kaçan ilk Hıristiyanlar Antakya ve Kayseri üzerinden Kapadokya'ya gelerek buraya yerleşmişler. Bölgedeki yeraltı şehirlerini kuran ilk Hıristiyanlar, girişleri kolayca fark edilemeyecek şekilde yapılmış bu şehirlerde saklanarak Romalı askerlerin zulmünden kurtulabilmişler. Yeraltı şehirlerinde uzun süre dışarı çıkmadan yaşamak zorunda kalabilecekleri için erzak depoları, havalandırma bacaları, şarap imalathaneleri, kiliseler, manastırlar, su kuyuları, tuvaletler ve toplantı odaları yaparak alanlarını genişletmişler. Birbirine bağlı odalardan oluşan bu şehirlerde bazı odalar ancak bir insanın geçebileceği kadar dar tünellerle birbirine bağlanıyor". 5 Rumeli Han Tüneli - İstanbul/Taksim  CNN makalesinde Rumeli Han'ın 1894 yılında Sultan 2. Abdülhamid'in baş kâhyası Sarıcazade Ragıp Paşa tarafından inşa ettirildiğini belirtiyor ve "Binadaki yenileme çalışmaları beş yıl kadar önce başladı ve bu noktada yeraltındaki sırları ortaya çıktı. Kimse tünellerin amacından tam olarak emin değil. Belki de seçkinler bu yeraltı yolunu bir görevden diğerine görünmeden geçmek için kullanmışlardır" diyor. 6 Sancaklar Camii - İstanbul Büyükçekmece  CNN'nin listesinde tasarımı mimar Emre Arolat tarafından yapılan yeraltı camisi, Sancaklar Camii de yer alıyor. CNN'de 2014 yılında ibadete açılan caminin mimarisine vurgu yapılıyor ve "Sancaklar Camii hem etkileyici hem de heybetli. 2012 yılında tamamlanan bu proje, insan yapımı ve doğal olanın sürekli geriliminin ve aradaki yerimizin mimari olarak hayata geçirilmesidir" yorumu paylaşılıyor. CNN "Uzaktan bakıldığında, İstanbul'un eteklerinde uzak bir banliyöde yer alan post-modern Sancaklar Camii'nin görülebilen tek kısmı düz gri kuru taş duvarlar ve dikdörtgen bir kule olan minaredir. Ama altında tamamen başka bir dünyadan gelmiş gibi görünen bir şey var" diyor. 7 Göbeklitepe - Şanlıurfa  CNN'nin listesinde yer alan bir diğer tarihi hazine ise Göbeklitepe. CNN "UNESCO, 2018 yılında Göbeklitepe'yi tarihte insan yapımı anıtsal mimarinin ilk tezahürü olarak tanıdı. Karşılaştırıldığında, MÖ 3000-2500 yılları arasında herkesin mutlaka görmesi gereken megalitik yapı olan Stonehenge oldukça genç görünüyor. Yaşı bir yana bırakırsak, 1994 yılında bu ibadethanenin keşfi arkeolojiyi alt üst etti. Uzmanlar, T şeklindeki sütunların avcı-toplayıcılar tarafından ibadet yeri olarak kullanılmak üzere dikildiğine inanıyor; bu uygulama, daha önce yalnızca yerleşik tarım topluluklarıyla ilişkilendirilen bir uygulamaydı. İnsan olsun ya da olmasın herhangi birinin bu devasa taşları yerine yerleştirdiğini hayal etmek zor" diyor. 8 Yeraltı Camii - İstanbul/Karaköy  CNN'in makalesindeki son yer ise Kurşunlu Mahzen olarak da bilinen, 1757'de Sadrazam Bahir Mustafa Paşa tarafından camiye dönüştürülen Yeraltı Camii. CNN makalesinde "Yeraltı, MS 8. yüzyılda Bizanslılar tarafından inşa edilen bir kalenin bodrumunda bulunan bir zindandı. Burası aynı zamanda Türk gemilerinin şehre girmesi engellemeyi amaçlayan devasa bir zincirin kuzeydeki demirleme noktasıydı" diyor. Makalede bu planın başarısız olduğu ve zincirin Fatih Sultan Mehmet'in 1453'te şehri fethetmesine engel olamadığı belirtiliyor.

Bayram tatilinde Göbeklitepe 55 bin 573 kişi tarafından ziyaret edildi Haber

Bayram tatilinde Göbeklitepe 55 bin 573 kişi tarafından ziyaret edildi

Şanlıurfa'da 12 bin yıllık geçmişiyle "tarihin sıfır noktası" olarak nitelendirilen ve UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alan Göbeklitepe'yi 9 günlük Ramazan Bayramı tatilinde 55 bin 573 kişi ziyaret etti. Göbeklitepe, bayramın birinci günü 11 bin 454, üçüncü gün ise 13 bin 857 ziyaretçiyi ağırlayarak günlük ziyaretçi rekoru kırdı. Göbeklitepe'ye, bayram tatili süresince de 55 bin 573 kişi ziyarette bulundu. Şanlıurfa Valisi Hasan Şıldak, Göbeklitepe'yi ziyaret ederek yürütülen hizmetlerle ilgili incelemelerde bulundu. Göbeklitepe'nin ardından Balıklıgöl'ü ziyaret eden Vali Şıldak, burada ziyaretçilerle sohbet edip hatıra fotoğrafları çekti. Şıldak, binlerce ziyaretçinin gezdiği Balıklıgöl'de yoğunluğun memnuniyet verici olduğunu söyledi. Göbeklitepe'ye gösterilen ilginin memnuniyet verici olduğunu belirten Vali Şıldak, "Turizmde beklentimiz bir hayli yüksek. Şanlıurfa, başta Göbeklitepe ve ondan da önce inanç turizminin kalbi sayılan Balıklıgöl ve çevresi, Harran'daki eserler, Halfeti ve tabii ki müzelerimizin varlığıyla çok yüksek turizm potansiyeline sahip. Bu sene de ilimiz 9 günlük bayram tatili süresince adeta turist akınına uğradı. Aldığımız sayılar oldukça memnun edici düzeydedir. Bayram tatili sonunda Göbeklitepe'de 60 binin üzerinde bir ziyaretçiyi görmeyi hedefliyoruz. Dün de rekor seviyede bir rakam yakalandı. 14 bine yakın ziyaretçi sadece Göbeklitepe'yi ziyaret etti. Bu Şanlıurfa için yeni sektörün gelişim rotasının turizm ve kültür olduğunu bize bir kez daha gösteriyor. Valilik olarak büyük ihtimam gösteriyoruz. Buradaki güvenlik hizmetleri, taşıma hizmetleri, temizlik, düzen ve sistematiğin oturması da memnuniyet verici. Bugün burada hizmetleri yerinde gördük ve vatandaşlarımızın geri dönüşlerini aldık. Küçük de olsa aksaklıkların giderilmesi için gerekli önlemleri alacağız. Sezonun dolu dolu geçeceğini tahmin ediyoruz ve inşallah alacağımız yeni tedbirlerle yerli ve yabancı turistler Göbeklitepe'den, Şanlıurfa'dan daha memnun ayrılacak. Turizm sektörünün bütün paydaşlarıyla ilgili kurumlarımız ve belediyelerimizle de görüşerek bu tedbirleri hızlıca hayata geçireceğiz" dedi. "Herkesi Şanlıurfa’yı görmeye davet ediyorum" Herkesi Şanlıurfa'yı görmeye davet eden Vali Şıldak, "Özellikle bu mevsim tam Şanlıurfa zamanı. Yerli ve yabancı tur acentelerini Şanlıurfa'ya davet ediyorum. Şanlıurfa lezzetleriyle, gastronomisiyle, müziğiyle, kültür eserleriyle, turizme yönelik bütün unsurlarıyla görülmeye değer. Şimdi bunun tam zamanı, şimdi Şanlıurfa zamanı" ifadelerini kullandı.

Tarih Öncesi Sırları Açığa Çıkaran Göbekli Tepe Haber

Tarih Öncesi Sırları Açığa Çıkaran Göbekli Tepe

20. yüzyılın sonlarında Alman arkeolog Klaus Schmidt tarafından 1994 yılında keşfedilen bu antik yerleşim, arkeoloji dünyasında bir çığır açıyor. Yaklaşık 11.000 yıl öncesine dayanan bu yapılar, insanlık tarihinin bilinen en eski tapınak kompleksleri olarak kabul ediliyor. Tarih boyunca insanlık, geçmişine ışık tutan arkeolojik keşiflerle büyülenir ve bu keşiflerden biri de Göbekli Tepe alanı. Göbekli Tepe, Türkiye'nin güneydoğusunda, Şanlıurfa yakınlarında bulunan ve insanlık tarihindeki önemli bir döneme ışık tutan bir arkeolojik alan olarak biliniyor. İlk keşfi 1963 yılında yapılan bu antik sit alanı, son yıllarda yapılan kazılar ve araştırmalarla insanlığın bilinen en eski tapınak kompleksi olduğu düşünülmekte. Göbekli Tepe'nin en dikkat çekici özelliği, M.Ö. 9600 ila 7300 yılları arasında inşa edilmiş olması. Bu, yapıların bugüne kadar bilinen en eski yapıtlar olduğunu göstermekte. Göbekli Tepe'nin bulunması, insanlık tarihini yeniden düşünmemizi gerektirecek kadar önemli çünkü bu yapılar, daha önce bilinen avcı-toplayıcı toplulukların kapasitesi ve yetenekleri hakkında sahip olduğumuz bilgileri sorgulamamıza bir neden. Göbekli Tepe'deki ana yapılar, dikili taş sütunlardan oluşuyor ve bu sütunlar devasa taş bloklarından oyularak yapılmış. Bu sütunların üzerinde, hayvan figürleri, insan figürleri ve geometrik desenler gibi çeşitli kabartmalar bulunuyor. Bu kabartmaların ve yapıların dini veya ritüel amaçlarla kullanıldığı düşünülmekte. Araştırmacılar, Göbekli Tepe'deki yapıların, avcı-toplayıcı toplulukların daha önce düşünülenin ötesinde karmaşık sosyal ve dini yapılar geliştirebileceğini gösterdiğine inanmakta. Bu, insanlığın yerleşik tarım öncesi topluluklarının kültürel ve toplumsal evrimini anlamamızı sağlayan önemli bir pencere sunuyor. Ancak, Göbekli Tepe'nin gizemi hala tam olarak çözülebilmiş değil. Neden bu kadar erken bir dönemde inşa edildiği, kimin tarafından yapıldığı ve nasıl bir amaçla kullanıldığı gibi sorular hala cevapsız. Bununla birlikte, bu antik tapınak kompleksi üzerinde yapılan araştırmalar devam etmekte ve yeni bulgular, insanlık tarihini daha iyi anlamamıza yardımcı olmakta. Göbekli Tepe'nin keşfi, insanlığın geçmişine dair algımızı değiştirmiş ve insanların daha eski dönemlerde bile karmaşık kültürel ve dini pratikler geliştirebileceğini göstermiş olup, bu antik site, arkeolojik keşiflerin ne kadar önemli ve hayranlık uyandırıcı olabileceğini gösteren bir örnek olarak insanlık tarihine kazandırılmış. Gelecekteki araştırmalar ise, Göbekli Tepe'nin gizemini çözebilir ve insanlık tarihine daha fazla ışık tutabilir.

Türklerin Göbeklitepesi "Nursultan" Haber

Türklerin Göbeklitepesi "Nursultan"

Kazakistan'ın Nursultan kentine 5 kilometre mesafedeki Bozok Arkeolojik Kentinde yürütülen arkeolojik çalışmalar büyük heyecan yaratıyor. "Türklerin Göbeklitepesi" olarak tanımlanan bölgede yapılan keşiflerde  Ortaçağ Türk Kültürüne yönelik önemli mimari bulgulara ulaşılırken, Nursultan'ın, Türk mimarlık geçmişi açısından kültür merkezi haline gelmesi ve aynı zamanda Dünya Kültür Mirası listesinde alınması hedefleniyor.   7. YÜZYILA UZANIYOR  Kazakistan’ın Nursultan şehrinde, 1998 yılında gerçekleştirilen kazılar sonucunda, Buzuk Gölü çevresinde Oğuzların Bozok koluna ait kalıntılar bulunduğu saptanmıştı. Orta Çağ Bozok Türk Şehri'ne yönelik olarak; Kemal Akişev liderliğindeki ekip tarafından yapılan kazılarda, söz konusu şehirdeki yerleşimin  7. ve 8. yüzyıllara dayandığı anlaşılmıştı. 1.200 yıllık geçmişe dayanan bölgede yapılan arkeolojik kazılar sayesinde, insan yerleşimlerinin 8 ve 9.yüzyıl, 10 ve 12. yüzyılın yanı sıra 13 ve 14.yüzyıllar olmak üzere, üç dönem şeklinde oluştuğu da anlaşıldı. BOZOKLAR'A AİT Kazakistan ve Türkiye'den uzmanların katıldığı son araştırmalar sonucunda yerleşim yeri ve yapıların Oğuz boy teşkilatının iki kolundan biri olan Bozoklar'a ait olduğu kesinleşirken, kazılar neticesinde ortaya çıkarılan şehir planı ve mahalle mimarisinin Ortaçağ Türk şehirlerinin benzeri olduğu da saptandı. Kazı alanında tespit edilen mezarların, yapısal ve biçimsel olarak, Türk-İslam dönemi ölü gömme adetlerini yansıttığına dikkat çekilirken, "Türklerin Göbeklitepesi" olarak tanımlanan alanda birçok arkeolojik kalıntıya ulaşıldı.  ÜÇ FARKLI DÖNEM  Tarihsel Çevre ve Yapı Korumacıları Derneği üyeleri Mimar Dr. Adnan Demir ise Türklerin Göbeklitesine ilişkin şu bilgileri paylaştı: "Ebubekir Güngör’ün 'Orta Çağ Bozok Türk Şehri: Arkeolojik Kazılar ve Buluntular' adlı makalesinde yer alan bilgilere göre, kazılar sırasında bulunan arkeolojik malzemelerin değerlendirilmesi sonucunda şehrin tarih boyunca üç farklı dönemde kullanıldığı belirlendi. İlk dönem, VIII-IX. yüzyıllara; ikinci dönem, X-XII. yüzyıllara ve üçüncü dönem ise XIII-XIV. yüzyıllara ait. Buluntulara göre 1. Dönemde Göktürkler zamanında Altay ve kuzey bozkırlarında yoğunlaşan Oğuz grubu tarafından şehir kurulup, kullanılmış. Şehir, üç farklı alandan oluşarak etrafı hendekler, kanallar ve yükseltilerle çevrilmiş" dedi. 62 MEZAR KALINTISI Dr. Demir,  İstanbul'da düzenlenen Heritage Kültür Mirası Fuarı’nda 'Bozok Türk Yerleşimi' ile ilgili bir konferans sunma imkânına ulaştıklarını, Mimar Prof. Dr. Can Binan'ın da araştırma ekibinde yer aldığını sözlerine eklerken,  şöyle konuştu:  "Kazılar sonucu bölgede 2. dönem yani 10 ve 11. yüzyıllarda Kıpçak Hanlığının egemen olduğu, kerpiç ve ahşap evlerin yapıldığını, mahallelerde yurt ve çadırlar yerleştirildiğini, boşlukların toprakla doldurularak türbe ve minareler inşa edildiği saptandı. 3. dönemde olan 13 ve 14.yüzyıllarında ise Bozok başkenti çevresinde kapsamlı bir sulama tesisi planı bulunurken, 2 adet fırın ve 62 adet mezar kalıntısı ortaya çıkarıldı. Elde edilen bulgular sonrası bölgenin Dünya Kültür Mirası listesine alınması için girişimler olacak." MÜZEDE SERGİLENİYOR "Nursultan'da yapılan arkeolojik kazılarla ilgili çalışmalar hız kazanmış durumda. Türkiye Cumhuriyeti ve Kazakistan Cumhuriyeti’nin birlikteliğinde, sivil toplum inisiyatifinden oluşan bir organizasyonun yürüttüğü çalışmalar bizi heyecanlandırmaya devam ediyor. Kazı alanında bulunan tüm eşyalar, başkent Nursultan’daki Kazakistan Cumhuriyeti Ulusal Müzesi’nde sergilenmekte."

Şanlıurfa'da çıkarılan 81 eser ilk kez sergilenecek Haber

Şanlıurfa'da çıkarılan 81 eser ilk kez sergilenecek

Ziyarete 2015'te açılan ve 30 bini kapalı olmak üzere 60 bin metrekarelik alana sahip Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi'nde, 'tarihin sıfır noktası' olarak nitelendirilen Göbeklitepe ile Karahantepe gibi kazılarda çıkarılan eserler sergileniyor. Şanlıurfa'da 15 Mart 2023'te yaşanan sel felaketinden etkilenen ve onarım çalışmalarının ardından yeniden ziyarete açılacak olan müzede, Taş Tepeler projesi kapsamındaki kazılardan çıkarılan 81 eser ilk kez ziyaretçiyle buluşacak. Bu eserler arasında Göbeklitepe'nin D yapısında bulunan, yüzeyinde boya kalıntıları görülen kireç taşından yapılmış yaban domuzu, kızıl akbaba heykelleri, insan heykeli ve boncuklardan yapılmış süs eşyaları gibi 81 eser yer alıyor. Şanlıurfa Müzesi Müdürü Celal Uludağ, Şanlıurfa Arkeoloji Müzesinin neolitik çağ eserlerini bünyesinde barındırması açısından dünyanın en önemli müzeleri arasında yer aldığını söyledi. Taş Tepeler projesiyle müzedeki koleksiyonunun daha da zenginleşmeye başladığını aktaran Uludağ, "Kazılarda çok çok önemli eserler ortaya çıkarılıyor. 2023 yılında da bu eserlerden bazıları yine Şanlıurfa Müzesi'ne getirildi ve burada gerekli işlemler yapıldıktan sonra teşhire hazır hale geldi" dedi. İLK KEZ TEŞHİR EDİLECEKLER Uludağ, Göbeklitepe, Karahantepe, Sefertepe, Sayburç, Çakmaktepe, Gürcütepe gibi arkeolojik kazılarda çıkartılan eserlerin ilk kez sergileneceğini dile getirerek şunları kaydetti: "2024 yılı Şubat ayında açılacak müzemizle beraber 81 adet neolitik çağa ait eser müzemizde teşhire sunulacaktır. Bu eserlerden tabii en önemlisinden bahsetmek gerekirse boyalı domuz heykeli. Neolitik çağdan günümüze kadar ulaşmış dünyanın en eski boyalı heykeli olarak bu eseri nitelendirebiliriz. Bunun yanı sıra en eski akbaba heykelini de söyleyebiliriz. Göbeklitepe'nin keşfiyle beraber hep anımsanan insan heykeli de müzemizde teşhire çıkarılacak yeni eserler arasında yer almaktadır." Taş Tepeler Projesi kapsamında bulunan eserlerin tüm dünyanın dikkatini çektiğini aktaran Uludağ, bu kapsamda 2024 yılı Dünya Neolitik Kongresi'nin de Şanlıurfa'da yapılacağını aktardı.

İşte 2023'ün en önemli 10 arkeolojik keşfi! Haber

İşte 2023'ün en önemli 10 arkeolojik keşfi!

Arkeolojiyi insanlara anlatmak, sevdirmek ve Türkiye'de arkeoloji bilimi ile kültür varlıkları için farkındalık yaratmak üzere kurulmuş olan arkeoloji oluşumu Arkeofili'nin lisans, yüksek lisans ve doktora programlarında öğrenim gören arkeolog ve arkeoloji öğrencilerinin hazırladığı, 2023 Yılında Türkiye'de Öne Çıkan 10 Arkeolojik Keşif Listesi belli oldu. GÖBEKLİTEPE'DE DOMUZ HEYKELİ Hazırlanan listenin ilk sırasında Göbeklitepe'de gerçek boyutlu ve boyalı domuz heykeli yer alıyor. Kazı başkanlığını Prof. Dr. Necmi Karul'un yaptığı Şanlıurfa'da yer alan Göbeklitepe'nin D yapısında, kireçtaşından yapılmış, gerçek boyutlu ve üzerindeki boyaları hala duran bir yaban domuzu heykeli bulundu. Yüzeyinde kırmızı, beyaz ve siyah pigment kalıntıları görülebilen domuz heykeli, o dönemden günümüze uzanan nadir boyalı heykellerden biri olma özelliğini taşıyor. BURDUR'DA 'HORTLAK' MEZARI Listenin ikinci sırasında Burdur'daki 'hortlak' mezarı bulunuyor. Kazı başkanlığını Doç. Dr. Peter Louis Mariette Talloen'in yaptığı Burdur'daki Sagalassos Antik Kenti'nde, canlanıp yaşayanları rahatsız etmesinden korkulan bir kişiye ait mezar bulundu. Kasıtlı olarak bükülmüş çiviler dökülen, iki düzine tuğlanın yanı sıra sıva tabakasıyla kapatılıp, yakılarak gömülmüş mezar, o dönem Sagalassos'ta insanların 'huzursuz ölüler'den korktuğunu gösteriyor. OSMANİYE'DE KUBABA'YA ADANAN TAPINAK Kazı başkanlığını Doç. Dr. Faris Demir'in yaptığı Osmaniye'de yer alan Kastabala Antik Kenti'nde, Anadolu tanrıçası Kubaba'ya adandığı düşünülen yaklaşık 2 bin 500 yıllık tapınağın kalıntıları ortaya çıkarıldı. Ovalık Kilikya'nın en eski tek kutsal kenti olan Kastabala, Anadolu'nun yerli halkı Luvi ve Hurri kültür bölgesinin merkezinde yer alıyor. Antik kentteki Sütunlu Cadde kazılarında yeni ortaya çıkarılan tapınak kalıntıları, mimari bezemeye göre, MÖ 540'lara, Arkaik döneme tarihleniyor. KARAHANTEPE'DE ANITSAL İNSAN HEYKELİ Prof. Dr. Necmi Karul'un kazı başkanı olduğu Şanlıurfa'da Taş Tepeler projesi kapsamında kazılan ve Göbeklitepe ile çağdaş olan Karahantepe'de 2,3 metre yüksekliğinde bir insan heykeli bulundu. Gerçekçi yüz ifadesiyle tarih öncesi sanatın eşsiz örneklerinden biri olarak değerlendirilen heykel, oturur pozisyonda iki eliyle cinsel organını tutan bir insanı tasvir ediyor. Heykel, yaklaşık 20 metre çapında, köşeleri yuvarlatılmış özel bir yapıda, zemine sabitlenmiş olarak bulundu. DÜZCE'DE BÜYÜK İSKENDER PORTRESİ Prof. Dr. Musa Kadıoğlu'nun bilimsel danışmanlığını yaptığı Düzce'de yer alan Prusias ad Hypium Antik Kenti tiyatrosunda sürdürülen kazılarda, Makedonya Kralı Büyük İskender'i tasvir eden bir heykel başı ortaya çıkarıldı. Yaklaşık 23 santim boyundaki portrede, alnın hemen üzerinde yer alan, yukarıya ve ardından yanlara doğru taranmış saç bukleleri betimleniyor. İdealize edilmiş yüz, başın yana çevrilmiş olması, hafif kalkık kaşlar ile doğru orantılı hafif yukarı bakan gözler ve hafif aralanmış dudaklar da bu portrenin Büyük İskender'i tasvir ettiğini gösteriyor. ÇANKIRI'DA AFRİKA HOMİNİNLERİNİN ATASI Kazı başkanlığını Prof. Dr. Ayla Sevim Erol'un yaptığı Çankırı yakınlarındaki Çorakyerler Fosil Lokalitesi'nde, 8,7 milyon yıl öncesine tarihlenen ve daha önce bilinmeyen bir primat fosili ortaya çıkarıldı. Bulgular, Afrika maymunlarının ve insanların atalarının dokuz ila yedi milyon yıl önce Afrika'ya göç etmeden önce Avrasya'da evrimleştiği teorisine ağırlık kazandırıyor. Anadoluvius turkae adı verilen primat fosilinin analizi, Akdeniz fosil maymunlarının çeşitli olduğunu ve erken homininlerin (şempanzeler, bonobolar ve goriller, insanlar ve onların fosil atalarını içeren grup) bilinen ilk yayılımının bir parçası olduğunu gösteriyor. MUĞLA'DA ANTİK HEYKELTIRAŞIN ORİJİNAL ESERİ Kazı başkanlığını Prof. Dr. Bilal Söğüt'ün yaptığı Muğla'da yer alan Stratonikeia Antik Kenti'nde, antik dönem mitolojisinin ilham perilerinden olan dans eden mousa heykeli ortaya çıkarıldı. Stratonikeia Antik Kenti'nde Roma Hamamı'nın Frigidarium bölümünde yapılan kazılarda, kaidesiyle bulunan yaklaşık 2 bin 175 yıllık, başı ve kolları eksik heykel, Hellenistik döneme ait Philiskos'a ait bilinen tek orijinal heykel olma özelliğini taşıyor. ÇORUM'DA BİLİNMEYEN ANTİK DİL Kazı başkanlığını Prof. Dr. Andreas Schachner'in yaptığı Hititlerin başkenti Boğazköy Hattuşa'da, şimdiye kadar bilinmeyen dilde yazılmış bir Hint-Avrupa dili keşfedildi. Araştırmacılar ritüelistik bir metnin içinde geçen bu dili, Hitit merkez bölgesinin kuzeybatı ucunda, muhtemelen modern Bolu veya Gerede bölgesinde yer alan Kalaşma ülkesinin dili olarak tanımladı. MÖ 2'nci binyıla ait Anadolu'da henüz bilinmeyen bir Hint-Avrupa dili olduğu kesinlik kazandı. Kalaşma dilinin, Geç Tunç Çağı Anadolusundaki diğer Luvi lehçeleriyle ne kadar yakından ilişkili olduğu incelenecek. BALIKESİR'DE 2 BİN 500 YILLIK ZAR OYUNU Prof. Dr. Kaan İren'in kazı başkanlığını yaptığı Balıkesir'de yer alan Daskyleion Ören Yeri'nde, üzerinde Frig alfabesiyle 'Bagabazos'un zar oyunu' ya da 'Bagabazos zar oyuncusu' yazan 2 bin 500 yıllık zar oyunu tablası bulundu. Bagabazos, Persli bir kişiydi ve Eski Yunan kaynaklarında ismi Megabazos olarak telaffuz ediliyordu. Milattan önce 5'inci yüzyıla ait bu oyun tablasına benzer bir arkeolojik bulgu Anadolu'da ilk defa keşfediliyor. AMASRA'DA APHRODİTE HEYKELİ Doç. Dr. Fatma Bağdatlı Çam'ın bilimsel danışmanlığını yaptığı Bartın'ın Amasra ilçesinde Amastris Antik Kenti kazı çalışmalarında Gynmnasium olarak tescilli Bedesten bölgesinde yapılan sondaj çalışmalarında, MS 2. yüzyıla ait olduğu düşünülen, yaklaşık 1800 yıllık Aphrodite heykeli ortaya çıkarıldı. 1,53 santim boyundaki heykel, ilk olarak Nymphe heykeli olarak tanımlansa da daha detaylı yapan incelemelerde hem Aphrodite hem de Nymphe özellikleri taşıdığı anlaşıldı.

Dünyanın en eski boyalı heykeli Göbeklitepe’de bulundu Haber

Dünyanın en eski boyalı heykeli Göbeklitepe’de bulundu

Tarihin sıfır noktası olan adlandırılan Şanlıurfa’daki 12 bin yıllık geçmişe sahip Göbeklitepe’de yapılan kazılarda dünyanın en eski boyalı heykeli bulundu. 12 bin yıllık geçmişe sahip Şanlıurfa’daki Göbeklitepe’de dünyayı heyecanlandıran bir gelişme yaşandı. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yürütülen ve Alman arkeologların da katıldığı kazı çalışmalarında gerçek boyutlarda boyalı bir domuz heykeli bulundu. Ağız kısmı kırmızı olan domuzun bedeninin ise beyaz ve siyah boya ile boyandığı belirlendi. Dünyanın en eski boyalı heykeli olan domuz heykelinin üzerinde kırmızı, beyaz ve siyah pigment kalıntıları olduğunu söyleyen Göbeklitepe Kazı Başkanı Prof. Dr. Necmi Karul, yeni bulunan eserlerden dolayı büyük bir heyecan ve mutluluk yaşadıklarını söyledi. Dünyanın en eskisi Taş Tepeler projesi çerçevesinde sürdürülen kazılarda Göbeklitepe, Karahantepe gibi 9 noktada çalışmalar gerçekleştirdiklerini ifade eden Prof. Dr. Necmi Karul, ”Bu çalışmaların sonuna geldik. İçinde bulunduğumuz ‘D’ yapısı Göbeklitepe’deki bu yılın önemli sonuçlarından, önemli eserlerden birinin bulunduğu yerdir. Göbeklitepe'de şu anda içinde bulunduğumuz dev yapının içerisinde açığa çıkarılan bir yaban domuzu heykeli yer alıyor. Domuz heykeli, yapının çok tanımlı bir noktasında yani merkezdeki iki dikili taşın ortasındaki aksın bir kenarında bulunuyor. Genelde bu tür yapılarda da bu konumların, binanın geri kalanından farklılaştığını görüyoruz ve özgün konumda eserleri buraları bıraktıklarını, yapılar gömülürken de bilinçli olarak o eserlerin yerinde dikili taşlar gibi korunduklarını biliyorduk. Bunlara ilişkin de çok fazla buluntumuz yoktu. En azından 'D’ yapısının bu bölümleri henüz kazılmamıştı. Bu yılki çalışmalarda bu alanda kazıları sürdürdük. Bu heykel, bir yaban domuzunu betimliyor. Burada daha önce karşılaşılan bütün hayvanlarda olduğu gibi atak pozisyonunda olması, dişlerinin görünür yani bir saldırganlığın vurgulanıyor olması dikkat çekiyor. Yine bu dönem heykellerinde cinsiyet ayrı heykellerin veyahut da kabartmaların hepsinde eril bireyleri temsil edeceklerini biliyoruz. Bu heykelin farklılığı da boyalı olması. Yani dili ve üzerindeki kıl tabakasının özgün renklerinde boyalı yapılmış olmasıdır. Bu durum eseri farklılaştırıyor. Sonuç itibarıyla Göbeklitepe, UNESCO miras listesine giren ama keşifleri sonlanmayan ve bundan sonra da bizi heyecanlandırmaya devam edecek yerleşim yerlerinden bir tanesi” ifadelerine yer verdi. "Bizim için çok heyecanlı bir buluntu" Göbeklitepe alanındaki kazılara katılan Alman Arkeoloji Enstitüsü Koordinatörü Lee Claere ise, “Alman Arkeoloji Enstitüsü olarak 1995’den beri Göbelitepe’de çalışıyoruz. Evet son zamanda yani bu sene kazımızı yaptık. Kazılar çok iyi geçti. Bu sene bu yaban domuzu heykelini bulduk. Çok önemli bir buluş, çok büyük bir heykel. 130 santim, vücudunda boya da var, görüyoruz. Dili kırmızı, siyah, beyaz renkler de var. O yüzden bizim için çok heyecanlı bir buluntu. Çok mutluyuz" diye konuştu.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.