Hava Durumu

#Güneydoğu

TOURISMJOURNAL - Güneydoğu haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Güneydoğu haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Güneydoğu Anadolu'nun gizemli antik kentleri Haber

Güneydoğu Anadolu'nun gizemli antik kentleri

Tarihin tozlu sayfalarında saklanan uygarlıkların izlerini sürmek, binlerce yıl öncesine bir yolculuğa çıkmak demektir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi, insanlık tarihinin en eski yerleşim yerlerinden bazılarına ev sahipliği yapıyor. Kadim medeniyetlerin iz bıraktığı bu topraklar, günümüz turistleri için adeta açık hava müzesi niteliğinde.  Güneydoğu Anadolu Bölgesi, ziyaretçilerini bu büyülü yolculuğa çıkararak, adeta bir zaman makinesi işlevi görür. Bu toprakların sahip olduğu antik kentler, sadece geçmişi değil, geleceğe dair ipuçlarını da bize sunar. Bölgedeki bu tarihi hazineler, tarihe ışık tutmanın yanı sıra, medeniyetin izlerini gün yüzüne çıkarıyor. Bu antik diyarlar, yalnızca tarih kitaplarında değil, bizatihi ayaklarımızın altında, keşfedilmeyi bekliyor. Gelin, Güneydoğu Anadolu’nun en etkileyici antik kentlerine birlikte göz atalım. NEMRUT DAĞI Adıyaman’ın Kahta ilçesinde yer alan Nemrut Dağı, Kommagene Krallığı’nın en görkemli mirasıdır. Kommagene Kralı I. Antiochos’un tanrılara ve kendi soyuna ithaf ettiği dev heykellerin yer aldığı bu kutsal alan, M.Ö. 62 yılında yapılmıştır. Nemrut, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer almakta ve ziyaretçilere antik kültürlerin nasıl bir araya geldiğini gösteren mükemmel bir örnek sunmaktadır. Doğu ve Batı medeniyetlerinin sentezlendiği bu antik alan, Pers ve Helenistik kültürlerin bir arada bulunduğu, mistik ve kutsal bir mekandır. Dağın zirvesinde yer alan dev heykeller, Tanrı Zeus, Apollon, Herakles ve diğer mitolojik figürleri temsil eder. Heykellerin yanı sıra, Kral Antiochos’un dev anıt mezarı da burada yer alır ve bu mezar, antik dönemin mühendislik harikalarından biri olarak kabul edilir. Nemrut’un zirvesinde üç farklı terasa dağılmış olan bu dev heykeller ve kitabeler, Kommagene Krallığı’nın tanrılarla olan ilişkisini simgeler. Doğu terası, sabah güneşini selamlamak için, batı terası ise gün batımını izlemek için eşsiz bir noktadır. Antiochos, Nemrut Dağı’na gömüldüğüne inanılır, ancak mezarı bugüne kadar bulunamamıştır. Bu dağ, arkeologlar için hala bir gizem barındırmaktadır. ÇAYÖNÜ Diyarbakır yakınlarındaki Çayönü, medeniyetin doğuşuna tanıklık eden bir yerleşimdir. Dünyanın en eski yerleşik hayata geçen topluluklarından biri olan Çayönü, tarım ve hayvancılığın başladığı, insanların avcı-toplayıcı hayatı geride bıraktığı ilk yerlerden biri olarak bilinir. Bu yerleşim, M.Ö. 10.000’lere kadar gitmektedir. Çayönü, insanlık tarihinin en önemli evrimsel aşamalarından birine sahne olmuştur. Burada tarımın başladığı, hayvanların evcilleştirildiği ve toplumsal yaşamın şekillendiği keşfedilmiştir. Çayönü’nün kazılarında ortaya çıkan yapılar, dünyanın en eski taş temelli kerpiç binalarının örneklerini sunar. Bu yerleşim, Neolitik dönem mimarisi ve yaşam tarzı hakkında paha biçilmez veriler sağlamaktadır. HALFETİ Şanlıurfa’ya bağlı olan Halfeti, Fırat Nehri üzerinde baraj yapımı sonrası büyük bir kısmı sular altında kalan eski bir yerleşimdir. Tarihi M.Ö. 9. yüzyıla kadar uzanan Halfeti, Helenistik ve Roma dönemlerinde önemli bir ticaret merkezi olmuştur. Günümüzde, sular altında kalan yapıları ile ziyaretçilere huzurlu bir atmosfer sunar. Halfeti, sadece su altındaki yapılarıyla değil, aynı zamanda Rumkale gibi antik kaleleriyle de tanınır. Rumkale, Fırat Nehri’nin kıyısında yer alan stratejik bir kale olup Roma döneminde büyük bir dini merkez olarak kullanılmıştır. Kaleyi ziyaret edenler, hem tarihe tanıklık eder hem de Fırat’ın muhteşem manzarası eşliğinde unutulmaz anlar yaşar. ZEUGMA Gaziantep’in Nizip ilçesinde bulunan Zeugma, Roma döneminin en zengin kentlerinden biri olarak bilinir. M.Ö. 300 yılında Büyük İskender’in generallerinden Selevkos Nikator tarafından kurulan bu şehir, Fırat Nehri kıyısında stratejik bir noktada yer alırdı. Zeugma’nın adı, köprü anlamına gelen "Zeugma" kelimesinden gelir ve bu şehir, doğu ile batıyı birbirine bağlayan bir köprü vazifesi görürdü. Zeugma’nın en büyük özelliklerinden biri, muhteşem mozaikleridir. Roma villalarının zeminlerinde bulunan bu mozaikler, antik dünyanın sanatsal zirvesi olarak kabul edilir. Çingene Kızı Mozaiği, Zeugma’nın en bilinen eseri olup, bakışlarıyla herkesi büyüleyen mistik bir figürdür.   1990’lı yıllarda başlayan kazılarda, villalar, hamamlar ve tapınaklar ortaya çıkarılmıştır. Zeugma’da çıkarılan eserler, bugün Gaziantep Zeugma Mozaik Müzesi’nde sergilenmektedir. Bu müze, dünyadaki en büyük mozaik müzelerinden biri olarak kabul edilir. DARA ANTİK KENTİ Mardin’in Nusaybin ilçesine yakın bir konumda bulunan Dara, antik Mezopotamya’nın en önemli şehirlerinden biridir. Dara Güneydoğu’nun Efes’i olarak anılır. Pers İmparatorluğu döneminde stratejik bir askeri merkez olarak kullanılan Dara, Bizans döneminde surlarla çevrilmiş büyük bir metropol haline gelmiştir. Dara, devasa kaya mezarları, su sarnıçları ve yeraltı şehirleriyle dikkat çekmektedir.  Dara, antik dönemde su kaynakları açısından çok önemli bir bölgeydi. Burada yer alan devasa su sarnıçları, antik dönemin en gelişmiş su mühendisliği örneklerinden biridir. Ayrıca, kentin mezarları ve kaya oymaları, ziyaretçileri büyüleyen bir atmosfere sahiptir. HARRAN Şanlıurfa’nın güneydoğusunda yer alan Harran, antik dönemin en eski yerleşimlerinden biri olarak bilinir. M.Ö. 2000'lere kadar uzanan köklü bir tarihe sahip olan Harran, aynı zamanda bilim ve inanç merkezi olarak da dikkat çeker. Harran, İslam öncesi dönemde Pagan inançlarının merkeziyken, İslam döneminde ise felsefe, astronomi ve matematik alanında önemli bir akademik merkez haline gelmiştir. Orta Çağ'da, Harran Üniversitesi, felsefe ve astronomi başta olmak üzere birçok bilim dalında önemli çalışmaların yapıldığı bir okul olarak ün kazanmıştır. Burada Aristo'nun öğretileri de okutulmuş ve ünlü bilim insanları bu bölgede yetişmiştir. Harran'da eğitim gören bilim insanları, İslam dünyasına büyük katkılar sağlamıştır. Harran, konik biçimli kerpiç evleriyle ünlüdür. Bu evler, yörenin çöl iklimine uygun şekilde tasarlanmış olup, yazın serin, kışın ise sıcak tutma özelliğine sahiptir. Bu benzersiz mimari yapılar, Harran’ın en önemli simgelerindendir. Ayrıca, Harran Kalesi ve Emeviler Dönemi’nden kalma Ulu Cami'nin kalıntıları da tarihe ışık tutar. Harran, Sümerlerden itibaren Ay Tanrısı Sin’e adanmış bir dini merkez olarak önem kazanmıştır. Bu nedenle, Pagan dönemine ait tapınak kalıntıları hala görülebilir. Ayrıca, Harran’ın İbrahim peygamberin doğduğu yer olduğuna inanılır ve bu, Harran’ın dini açıdan kutsal kabul edilmesine sebep olmuştur. RUMKALE Rumkale, Gaziantep ve Şanlıurfa sınırında, Fırat Nehri'nin kıyısında stratejik bir konumda yer alır. Eski dönemlerde askeri ve dini bir merkez olarak kullanılan Rumkale, tarih boyunca birçok medeniyetin eline geçmiştir. Asur, Pers, Roma ve Bizans dönemlerinde önemli bir askeri nokta olan bu kale, Haçlı Seferleri sırasında da kullanılmıştır. Rumkale, doğal savunma avantajlarıyla dikkat çeker. Fırat Nehri’nin ortasında yer alan yüksek kayalıklara inşa edilmiş olan kale, doğu ve batı dünyasını birbirine bağlayan önemli bir geçiş noktasıydı. Ayrıca, Bizans İmparatorluğu döneminde bir piskoposluk merkezi olarak dini açıdan da büyük önem taşımıştır. Bugün büyük bir kısmı baraj gölü altında kalan Rumkale, antik dönemin izlerini su altındaki yapılarıyla barındırmaktadır. Su altındaki manastır kalıntıları, mağaralar ve Roma dönemine ait su yolları, burada yapılan arkeolojik araştırmalarla gün yüzüne çıkmıştır. Ziyaretçiler, bu batık yapıları teknelerle gezebilir ve bölgenin mistik atmosferini keşfedebilirler. EDESSA (ŞANLIURFA) Bugünkü Şanlıurfa olarak bilinen Edessa, tarihin en eski şehirlerinden biri olup, “Peygamberler Şehri” olarak adlandırılır. Tarihi M.Ö. 4. yüzyıla kadar uzanan Edessa, Süryani, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerinde önemli bir merkez olmuştur. İslam’ın yayılmasıyla birlikte ise Urfa, İslam coğrafyasının önemli merkezlerinden biri haline gelmiştir. Edessa’nın en bilinen simgelerinden biri olan Balıklı Göl, İslam inancına göre Hz. İbrahim’in Nemrut tarafından ateşe atıldığı yer olarak kabul edilir. Rivayete göre, ateş suya dönüşmüş ve Hz. İbrahim’in düştüğü yer bugün Balıklı Göl olarak bilinmektedir. Göl çevresindeki kutsal atmosfer, hem yerli hem de yabancı turistler için önemli bir cazibe merkezi oluşturur. Edessa, Süryani kültürü ve inanç sistemi açısından da büyük bir öneme sahiptir. Süryani Hristiyanlar için önemli bir dini merkez olan Urfa, ayrıca Ermeni ve Arap topluluklarının da tarihi boyunca yerleşim yeri olmuştur. Tarihi Urfa Kalesi, eski surlar, ve mağaralar Edessa’nın tarih boyunca sahip olduğu zengin kültürel mirası gözler önüne sermektedir. HASANKEYF Hasankeyf, Batman ilinde, Dicle Nehri kıyısında bulunan ve 12.000 yıllık tarihi ile dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biridir. Roma, Bizans, Artuklu ve Osmanlı dönemlerinde önemli bir yerleşim alanı olan Hasankeyf, 2019 yılında tamamlanan Ilısu Barajı nedeniyle büyük oranda sular altında kalmıştır. Hasankeyf’in en belirgin özelliği, doğal kayalıklar üzerine inşa edilen kale ve mağaralarıdır. Hasankeyf Kalesi, Roma döneminde inşa edilmiş ve bölgeyi düşman saldırılarından korumak için kullanılmıştır. Mağaralar ise insanlar tarafından binlerce yıl boyunca ev, kilise ve depo olarak kullanılmıştır. Bu mağaralar, tarihi boyunca insan yaşamının nasıl şekillendiğini gösteren önemli arkeolojik verilere sahiptir. Hasankeyf, tarihi boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Özellikle Artuklular döneminde bölge, bilim ve sanatın merkezi haline gelmiştir. Tarihi köprü, El-Rızk Camii, Sultan Süleyman Camii ve Zeynel Bey Türbesi gibi yapılar, bu dönemin izlerini taşır. Bu yapılar, baraj yapımı sırasında koruma altına alınarak taşınmış ve Hasankeyf Kültürel Parkı’nda yeniden inşa edilmiştir. Baraj sularının yükselmesiyle birlikte Hasankeyf’in büyük bir kısmı sular altında kalmış olsa da, bölgedeki tarihi eserlerin birçoğu taşınarak koruma altına alınmıştır. Bu durum, hem yerel halk hem de tarihçiler arasında büyük bir tartışma yaratmış, Hasankeyf’in sular altında kalması büyük bir kültürel kayıp olarak nitelendirilmiştir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi, insanlık tarihinin derin izlerini taşıyan ve kültürel mirasın en önemli örneklerini barındıran bir coğrafyadır. Dara’dan, Göbeklitepe’ye, Nemrut’tan Zeugma’ya, Harran’ın bilim dünyasına katkılarından Hasankeyf’in sular altındaki tarihine, Rumkale’nin stratejik konumundan Edessa’nın dini merkez olmasına kadar bu kadim şehirler, geçmişin kapılarını aralıyor ve tarih severlere eşsiz bir yolculuk sunuyor. Bu kentler, ziyaretçilerine sadece birer turistik destinasyon değil, aynı zamanda insanlık tarihinin köklerine doğru bir keşif sunuyor. Kaynak: Güneydoğu Ekspres

Güneydoğu'ya iki yeni turistik hat Haber

Güneydoğu'ya iki yeni turistik hat

Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, ‘Ankara-Diyarbakır’ ve ‘Ankara-Tatvan’ hatlarında yeni turistik trenlerin sefere başlamaya hazırlandığını duyurdu. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, ‘Ankara-Diyarbakır’ ve ‘Ankara-Tatvan’ hatlarında yemekli ve yataklı vagonlardan oluşan yeni turistik trenlerin sefere başlamaya hazırlandığını belirtti. Konuya ilişkin açıklama yapan Bakan Uraloğlu, seyahat severlerin ve sanat tutkunlarının gözdesi ‘Turistik Doğu Ekspresi’ne alternatif sunacak ‘Ankara-Diyarbakır’ ve ‘Ankara-Tatvan’ güzergâhlarında çalıştırılacak iki yeni turistik trenin nisan ayında seferlerine başlayacağını ve haziran ayının ortalarına kadar seferlerin devam edeceğini belirtti. Bakan Uraloğlu, “Ankara-Kars hattında Doğu Ekspresi'nin yanı sıra kış sezonunda sefere konulan ‘Turistik Doğu Ekspresi’ büyük talep görüyor ve seyahat severler farklı parkurlarda da aynı şekilde turizm amaçlı trenlerin sefere konulması yönünde talepte bulunuyordu. Bu iki trenle bu taleplere cevap verdik” ifadelerine yer verdi. İlk Diyarbakır seferi 19 Nisan'da yapılacak Vatandaşlar tarafından çok talep edilen ve çok sevilen turistik seferlere yenilerini eklemekten mutluluk duyduklarını belirten Uraloğlu, “Bin 51 kilometre hat uzunluğunda ‘Ankara-Diyarbakır’ parkurunda işletilecek Ankara-Diyarbakır-Ankara Turistik Treni, 180 kişi kapasiteli, 9 yataklı ve 1 yemekli vagondan oluşacak. Ankara’dan 19 Nisan Cuma günü saat 15.55’te hareket edecek, Diyarbakır’dan ise 21 Nisan Pazar günü saat 12.00’de seferlerine başlayacak. ‘Ankara-Diyarbakır’ seferinde Malatya’da 3 saat, Diyarbakır-Ankara seferinde ise Yolçatı’da 4 saat, Kayseri’de 3 saat turizm amaçlı duracak ve buralardaki tarihi ve kültürel değerleri görme imkânı sunacak” açıklamasında bulundu. Fiyat bilgisi de paylaşan Bakan Uraloğlu, Ankara-Diyarbakır parkurunda iki kişinin seyahat edebildiği yataklı kabin oda fiyatının 9 bin lira, Diyarbakır-Ankara parkurunda ise 8 bin lira olarak belirlendiğini ifade etti. İlk Tatvan seferi 17 Nisan Çarşamba günü yapılacak Bakan Uraloğlu, bin 262 kilometrelik Ankara-Tatvan-Ankara parkurunda işletilecek turistik trenin ise Ankara’dan 17 Nisan Çarşamba günü saat 15.55’te seferlerine başlayacağını ifade ederek, “Ankara-Tatvan seferinde Elazığ’da 4 saatlik bir duruş gerçekleştirecek. 19 Nisan Cuma günü de Tatvan’dan 06.35’te hareket edecek tren, Tatvan-Ankara seferinde Palu’da 3 saat, Elazığ’da 4 saat ve Kayseri’de 3 saatlik duruş yapacak. Ankara-Tatvan-Ankara Turistik Treni, 9 yataklı vagon ve 1 yemekli vagondan oluşuyor” ifadelerini kullandı. Uraloğlu, Ankara-Tatvan parkurunda iki kişinin seyahat edebildiği yataklı kabin fiyatının 9 bin 900 lira, Tatvan-Ankara parkurunda ise 9 bin lira olduğunu belirtti. Uraloğlu, “Tren, hem alternatif bir tatil seçeneği sunarak Anadolu’muzun tarihi, doğal güzelliklerinin keşfedilmesini sağlıyor hem de trende seyahatin kendisi tatil gibi. Ayrıca fotoğraf severler için de çok önemli fırsatlar sunuyor. Bu turistik trenlerin de Turistik Doğu Ekspresi gibi çok sevileceğine inanıyoruz. Farklı parkurlarda da turistik trenlerin işletilmesi yönünde çalışmalarımız devam ediyor” açıklamasında bulundu.

Diyarbakır; Irak, Suriye ve İran'a sağlık üssü olabilir Haber

Diyarbakır; Irak, Suriye ve İran'a sağlık üssü olabilir

- Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Mehmet Akdağ: - “10 milyon bir nüfusa hitap etmekteyiz” - “Fiziksel alanlarımızın geniş olmamasına karşın ameliyat sayısını haftanın bütün günlerine, 24 saat sistemi üzerine plandık”- “2022 yılının son 6 ayında nakil sayımızı artırdık 10 böbrek nakli gerçekleştirdik” Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Mehmet Akdağ, hastanenin 2022 yılı verileri paylaştı. Dr. Akdağ, “Poliklinik sayısına baktığımız zaman aşağı yukarı 827 bin, 1 milyona yakın hasta bakım potansiyelimiz oluşmuştur” dedi. Güneydoğu’nun sağlık üssü Dicle Üniversitesi 2022’de 1 milyona yakın hastaya hizmet verdi Doğu, Güneydoğu Anadolu bölgesi ve Ortadoğu ülkelerine yakın olması nedeniyle sağlık alanında stratejik nokta olan Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, 2022 yılında 827 bin hastaya hizmet verdiği açıklandı. Hastane yönetimi, hasta bakım profilini artırırken, bir yandan da hastanenin fiziki şartlarını iyileştirme çalışmalarını sürdürüyor. Hastanede hafta sonları ise, ücretsiz olarak cerrahi müdahalelerini sürdürüyor. Hastane Başhekimi Prof. Dr. Mehmet Akdağ, Diyarbakır, hem Irak’a, Suriye’ye, İran’a stratejik bir alanda olduklarını, dolayısıyla sağlık turizmi potansiyellerini mevcut olmasıyla birlikte, 250’ye yakın yabancı hastaya hizmet verdiklerini kaydetti. “10 milyon bir nüfusa hitap etmekteyiz” Verileri İhlas Haber Ajansı (İHA) muhabirine açıklayan Başhekim Akdağ, Dicle Üniversitesi Hastanesi bölgede önemli bir sağlık üssü konumunda olduğunu, aynı zaman eğitim ve araştırma merkezi konumuyla birlikte faaliyet yürüttüğünü söyledi. Kovid-19 sonrası beklenen, ertelenen bir takım ameliyatlar, sağlık sorunları arttığını hatırlatan Dr. Akdağ, “Bu sayıya istinaden bize başvurular arttı. Dicle Üniversitesi Hastanesi olarak 5 ana binamız var. Acil, onkoloji, çocuk, kardiyoloji ve göğüs olmak üzere beş ana binada hizmet vermekteyiz. Aşağı yukarı 10 milyon bir nüfusa hitap etmekteyiz. Batman’dan, Muş’tan, Hakkari’den ve birçok çevre ilden hasta kabulüne başlamaktayız. Genelde en sıkıntılı, en riskli üçüncü basamak tedavisi olan hastaların ihtiyaçlarını karşılamaktayız” dedi. “Fiziksel alanlarımızın geniş olmamasına karşın ameliyat sayısını haftanın bütün günlerine, 24 saat sistemi üzerine plandık” Poliklinik sayısına bakıldığı zaman aşağı yukarı 827 bin, 1 milyona yakın hasta bakım potansiyelleri oluştuğunu belirten Dr. Akdağ, “Yine aynı şekilde Acil Servis başvurusu 130 bin ki, bu 130 bin içerisinde oran olarak yüzde 80 travma ile beraber diğer özel veya kamu hastanelerinin müdahale etmekte yetinemediği, komplikasyon oranın artığı ve özelikle üçüncü basmak üst tedavi gerektiren kompike vakaları kabul etmekteyiz. Fiziksel alanlarımızın geniş olmamasına karşın ameliyat sayısını haftanın bütün günlerine, 24 saat sistemi üzerine plandık. Bu sayılara da yansıyor. A grubu ameliyatlarda 3024, B grubunda 11 bin, C grubunda 10 bin, D grubu 8 bin, E grubu 20 bin olmak üzere toplam 53 bin ameliyat vakası olmaktadır. Aylara böldüğümüzde 4 bin ila 5 bin arasında değişmekte. Bu hakikaten büyük bir rakam” diye konuştu. “Tüp bebek merkezimizde 22 ailemizin çocuğu oldu” Dicle Üniversitesi Hastanesi’nin bölgede ayırıcı bir özeliği olduğuna değinen Dr. Akdağ, sözlerine şöyle devam etti: “ Örneğin inme. İnme Türkiye’de belli merkezlerde olmakla beraber bölgede Dicle Üniversitesinde yapılmakta. Aşağı yukarı 600 inme vakasına müdahale etmişiz ki bu Türkiye ortalamasında çok yüksek bir rakam. Önemli bir ayrıcı özeliğimiz tüp bebek. Bu anlamda 2021’de faaliyete geçirdiğimiz Tüp Bebek Merkezimiz ile bugüne kadar uygulamalarla ile Allah’a şükür 22 tane ailemizin çocuğu olmuş oldu. Bunun yanında biz kardiyoloji enstitüsü konumundayız, Sağlık Bakanlığı tarafından bu yıl sertifikalandırıldık. Burada da 4 bin 91 kadar kişiye aynı işlemi yaparak hastalar evlerine gönderilebilmekte. Bunları yaparken aynı zamanda yatan hasta sayımız 168 bin 101 hastamız var.” “250’ye yakın yabancı insanlara hizmet vermiş olduk” “Yine önemli bir ayırıcı özeliğimiz kanser merkezi olmamızdır” diyen Başhekim Akdağ, “Kemoterapi tedavi sayımız 4 bin 939. Aşağı yukarı 5 bin kanser hastasına ışın, tedavi hizmeti vermiş bulunmaktayız. Biz, stratejik bir alandayız. Diyarbakır, hem Irak’a, Suriye’ye, İran’a stratejik bir alandayız. Dolayısıyla sağlık turizmi potansiyelimiz mevcuttur. Covid sürecinde kısıtlamalar oldu. Buna rağmen 250’ye yakın yabancı insanlara hizmet vermiş olduk. Burada böbrek nakil sayımız 2022 yılının son 6 ayında nakil sayımızı artırdık 10 böbrek nakli gerçekleştirdik. Göz kornea nakil sayımız 67 ve kemik iliği nakil sayımız da 20’ye ulaşmış oldu ki, kemik iliği sayısını artırmayı planlıyoruz” ifadelerine yer verdi. Başhekim Akdağ, “2021’de başlayan ve bu yılda devam eden 8 kliniğimizi ıslak zeminlerle beraber yeniledik. 2-3 ay sonra hem cerrahi yoğum bakım, hem dahiliye ve anestezi yoğun bakım olmak üzere 36 yataklı, modern bir yoğun bakım alanlarımız olacak” şeklinde konuştu.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.