Hava Durumu

#Hititler

TOURISMJOURNAL - Hititler haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Hititler haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Asarkale, 2 Bin 300 Yıllık Tarihiyle İnsanlığın Geçmişine Işık Tutuyor Haber

Asarkale, 2 Bin 300 Yıllık Tarihiyle İnsanlığın Geçmişine Işık Tutuyor

SAMSUN (İHA) - Samsun Valisi Orhan Tavlı, yaklaşık 2 bin 300 yıllık tarihe sahip Asarkale’de süren kazı çalışmalarını yerinde inceledi. Kazının, bölgenin zengin tarihi mirasını gün yüzüne çıkardığını belirten Vali Tavlı, "Yaklaşık 2 bin 300 yıllık bir yapı olan Asarkale ve 6 bin yıllık Nerik Antik Kenti, tıpkı ülkemizin en büyük hazinelerinden biri olan Göbeklitepe başta olmak üzere diğer tüm antik kentlerimiz gibi taşıdığı izlerle sadece coğrafyamızın geçmişine değil, insanlık tarihine de ışık tutmaktadır" dedi. Asarkale, Kızılırmak Vadisi içinde, Hititlerin kutsal şehri Nerik’e yakın konumu ve çevresindeki Kızılırmak ve Şahinkaya Kanyonu’na hâkim stratejik pozisyonu ile dikkat çekiyor. Samsun Valisi Orhan Tavlı, Büyükşehir Belediye Başkanı Halit Doğan ile birlikte Bafra ilçesindeki Asarkale ve kaya mezarlarını ziyaret ederek kazı çalışmalarını yakından inceledi. Vali Tavlı’ya kazı alanında Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kasım Oyarçin ve Samsun Müzesi temsilcisi Uzman Hasan Dikmen bilgi verdi. Kazılarda Asarkale’nin tarihte önemli bir ticaret yolu güzergahının güvenliğini sağlamak amacıyla inşa edildiği, yapıda ana kayaya oyulmuş üç kaya mezarının bulunduğu tespit edildi. Kazı çalışmaları, Samsun İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün desteği ile Bafra ilçesinin 24 kilometre güneyinde, Asar Mahallesi'nin 3 kilometre batısında bulunan Asarkale’de geçen aylarda başlatıldı. Helenistik döneme ait önemli bir yerleşim merkezi olarak kabul edilen Asarkale’de ilk bulgulardan itibaren bölgenin güçlü bir medeniyet merkezi olduğu anlaşılmıştı. Bu kazıların, Asarkale'nin tarihi ve kültürel mirasını koruma ve tanıtma açısından büyük katkılar sunması bekleniyor.

Hattuşa'da yeni bir Hint-Avrupa dili keşfedildi Haber

Hattuşa'da yeni bir Hint-Avrupa dili keşfedildi

Çorum İl Kültür ve Turizm Müdürlüğünün yazılı açıklamasında, İç Anadolu'nun kuzey kesimindeki Boğazköy-Hattuşa'nın, Yakın Doğu Geç Tunç Çağı'nın en büyük güçlerinden biri olan Hitit İmparatorluğu'nun başkentine ev sahipliği yaptığı hatırlatıldı. Kazıların 100 yılı aşkın süredir devam ettiği Hattuşa'da bugüne kadar çivi yazısıyla yazılmış yaklaşık 30 bin kil tablet bulunduğu aktarılan açıklamada, UNESCO Dünya Belleği Listesi'nin bir parçası olarak 2001'den bu yana kayıtlı olan bu tabletlerin, Hititler ve komşularının tarihi, toplumu, ekonomisi ve en önemlisi dini gelenekleri hakkında zengin bilgiler sunduğu vurgulandı. Alman Arkeoloji Enstitüsü İstanbul Şubesinden Prof. Dr. Andreas Schachner'in başkanlığında yürütülen arkeolojik çalışmalarda çivi yazılı buluntulara yenilerinin eklenmeye devam ettiği anlatılan açıklamada şunlar kaydedildi: "Metinlerin çoğu, kanıtlanmış en eski Hint-Avrupa dili ve bölgede baskın dil olan Hititçe ile yazılmıştır ancak bu yılki kazılarda beklenmedik bir sürprizle karşılaşıldı. Hititçe yazılmış bir kült ritüel metninin içinde şimdiye kadar bilinmeyen bir dilde yazılmış okuma metni saklıydı. Kazı epigrafisti Almanya Würzburg Üniversitesinden Prof. Dr. Daniel Schwemer bu dili, Hitit merkez bölgesinin kuzeybatı ucunda, muhtemelen modern Bolu veya Gerede bölgesinde yer alan Kalaşma ülkesinin dili olarak tanımladığını bildiriyor. Boğazköy-Hattuşa arşivlerinde başka bir dilin keşfedilmesi, tamamen beklenmedik bir durum değildir. Prof. Schwemer'e göre Hititler, ritüelleri yabancı dillerde kaydetmeye benzersiz ilgi duyuyorlardı. Hitit kralının katipleri tarafından yazılan ritüel metinleri çeşitli Anadolu, Suriye ve Mezopotamya geleneklerini ve dilsel ortamlarını yansıtmaktadır. Bu ritüeller sadece Hititçenin konuşulmadığı Geç Tunç Çağı Anadolusu'nun az bilinen dilsel coğrafyasına dair değerli bakış açıları sunmaktadır. Nitekim Boğazköy-Hattuşa'daki çivi yazılı metinler, Hititçe ile yakından ilişkili diğer iki Anadolu-Hint-Avrupa dili olan Luvice ve Palaca'nın yanı sıra Hint-Avrupa kökenli olmayan bir dil olan Hattice'den de pasajlar içermektedir. Şimdi bunlara Kalaşma dili de eklenebilir." Metin henüz büyük ölçüde anlaşılmaz durumda Yeni keşfedilen bir dilde yazılmış Kalaşma dilindeki metnin henüz büyük ölçüde anlaşılmaz durumda olduğuna işaret edilen açıklamada, şu ifadelere yer verildi: "Schwemer'in meslektaşı, eski Anadolu dilleri uzmanı Prof. Dr. Elisabeth Rieken, bu yeni dilin Anadolu-Hint-Avrupa dilleri ailesine ait olduğunu doğruladı. Rieken'e göre, Palaikçenin konuşulduğu bölgeye coğrafi yakınlığına rağmen bu metin, lengüistik (dil bilimi) bakımından Luvice ile daha fazla özellik paylaşıyor gibi görünüyor. Kalaşma dilinin Geç Tunç Çağı Anadolusu'ndaki diğer Luvi lehçeleriyle ne kadar yakından ilişkili olduğu, daha ileri araştırmaların konusu olacaktır. Boğazköy-Hattuşa'daki disiplinler arası çalışmalar, Alman Arkeoloji Enstitüsü (DAI), Thyssen Vakfı, GRH Vakfı, Volkswagen Vakfı ve İtalyan Dışişleri Bakanlığı tarafından finanse edilen bir proje olarak yürütülüyor. DAI, İstanbul, Würzburg ve Marburg Üniversitesinden bilim insanları, metnin dokümantasyon ve değerlendirilmesi üzerinde birlikte çalışıyor."

Şapinuva'da Hititlerin beslenme alışkanlıkları araştırılıyor Haber

Şapinuva'da Hititlerin beslenme alışkanlıkları araştırılıyor

Hitit Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümünden Doktor Öğretim Üyesi Önder İpek başkanlığında, Türk Tarih Kurumu Başkanlığı finansal desteğiyle devam eden kazılarda farklı üniversitelerden akademisyenler, binlerce yıllık geçmişe sahip alanda tarihin izini sürüyor. İpek, AA muhabirine, farklı alanlarda uzmanlaşmış kişilerden oluşan ekiple Hitit medeniyetini tüm yönleriyle anlamaya çalıştıklarını söyledi. Kazılarda binlerce yıl öncesiyle ilgili ipuçları veren her bir bulgunun, uzmanı tarafından detaylıca incelendiğini belirten İpek, bu branşlardan birinin de kazılarda bulunan hayvan kemiklerini inceleyen zooarkeoloji olduğunu kaydetti. Kazılarda bulunan hayvan kemiklerinin dönemin beslenme alışkanlıkları hakkında fikir verdiğine dikkati çeken İpek, "Şapinuva'daki kazıda bulduğumuz kemikler de burada inceleniyor ve bir sonuca varılıyor. Şapinuva'da binlerce kil tablet bulundu. Kemikleri inceleyerek yaptığımız tespitlerin büyük bir çoğunluğunu bu kil tabletlerde geçen ifadelerle doğrulayabiliyoruz." dedi. Zooarkeoloji alanında akademik çalışmaları bulunan ve kazı ekibine 5 yıl önce katılan Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Arkeoloji Bölümü doktora öğrencisi Pınar Perçin Gerçek de kemik parçalarını inceleyerek, dönemin beslenme alışkanlıkları hakkında araştırma yapıyor. Yaklaşık 9 bin parça hayvan kemiği inceleyerek İngilizce hazırladığı "Anımal Economy and Consumptıon In The Admınıstratıon Sector Of Hıttıte Capıtal Šapinuwa" makalesi bir dergide yayımlayan Gerçek, aynı ekipte yer alan arkeolog eşiyle çalışmalarını sürdürüyor. Gerçek, AA muhabirine, Şapinuva'daki arkeolojik kazılarda bulunan, bir dönem metal atölyesi olarak kullanıldıktan sonra şehrin atıklarıyla doldurulmuş alanda binlerce hayvan kemiği bulunduğunu söyledi. Kemiklerin ait olduğu dönemle ilgili birçok bilgi verdiğini belirten Gerçek, "Buradan çıkan atıklara baktığımızda koyun, keçi, sığır gibi hayvanların kemikleri var. Bunlar temel türler. Bunun dışında farklı türler de var. Yaban hayvanları arasında kızıl geyik görebiliyoruz. Kızıl geyik bizim için coğrafya hakkında ekolojik olarak ciddi bilgiler veriyor. Döneminde Şapinuva ve çevresinin ormanlık araziye sahip olduğunu rahatlıkla söyleyebiliyoruz. Tavşan, kuş kemikleri ve kaplumbağa kabuğuna ulaştık. Bunlar da döneminde tüketilen türler olduğunu bize gösteriyor." dedi. Hititler günlük hayatta domuz tüketmiyor Şapinuva'nın Tepelerarası ve Ağılönü diye adlandırılan iki bölgeden oluştuğunu dile getiren Gerçek, Hititlerin domuzu yalnızca dini ritüellerde kullandığını, şehrin dini bölgesini temsil eden Ağılönü bölgesinden çıkan kemiklerden belirlediklerini kaydetti. Bu konuda yapılan tespitlerin bölgeden çıkan kil tabletlerle desteklendiğine dikkati çeken Gerçek, "Tabletler dini ritüellerde domuzların kullanıldığını söylüyor. Yazılı kaynaklara baktığımız zaman domuzun ve köpeğin ritüelik olarak kullanılan türler olduğunu görüyoruz. Yani zooarkeolojik buluntularla yazılı tabletler birbiriyle örtüşüyor. Ağılönü'nde yanmış kuş kemikleri mevcut. Bu da ritüel bağlamında Hititlerin ya da Şapinuvalıların bu türleri seçtiğini bize gösteriyor." diye konuştu. Gerçek, şunları söyledi: "Hititlerde domuz, günlük tüketimde kullanılmıyor. Bunu yazılı belgelerde de net bir şekilde görüyoruz. Özellikle dini alanlara domuz ve köpeğin yaklaşmaması gerektiği bilinçli şekilde tabletlere yazılmış. Bizler de zooarkeolojik çalışmalarımızda bu sonuçlara varıyoruz. Benim çalıştığım alan mutfak atıklarından oluşuyor. Bu mutfak atıkları arasında oldukça az sayıda domuz kemiğine ulaşıyoruz ve bu kemikler üzerinde herhangi bir kasaplık izi görememiştik. Domuzun arınma ritüeli kapsamında kullanıldığı ve tanrılara sunulduğu söyleniyor. Belki de kişi kendi içinde kötü olduğu noktalarda domuzu kurban ediyordu çünkü yazılı belgelerde domuz ve köpeğin dini alanların yakınından dahi geçmemesi gerektiği özellikle belirtiliyor." Yüksek lisans çalışması kapsamında 9 bin kemiği incelediğini bildiren Gerçek, "Şu anda kazı depomuzda bir oda dolusu kemik var. Bu da Şapinuvalıların beslenmesinde hayvanın ne kadar önemli bir noktada olduğunu gösteriyor. Zaten zooarkeolojik çalışmaların temelinde bu var. Bugün de dahil olmak üzere kesintisiz ilişkiyi açıklayabilmek için bu bilim dalını arkeolojiyle birlikte yoğurarak ortaya daha anlamlı ve nitelikli sonuçlar çıkarmayı amaçlıyoruz." bilgisini paylaştı.

Hititler Şapinuva'da atölyelerini yerleşim alanı dışına kurmuş Haber

Hititler Şapinuva'da atölyelerini yerleşim alanı dışına kurmuş

Çorum'un Ortaköy ilçesinde bulunan ve Hititlere bir dönem başkentlik yapan Şapinuva'da 1990 yılında başlayan arkeolojik kazılarda bugüne kadar pek çok önemli bulguya rastlandı. Çalışmaların devam ettiği antik kentteki "işlik" adı verilen atölyeler, idare binasına yaklaşık 300 metre mesafede bulunuyor. Geçmişte ağırlıklı olarak metal işlenip çeşitli eşyalara dönüştürülen atölyelerde ayrıca obsidyen taşı işlendiği tespit edildi. Hitit Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Doktor Öğretim Üyesi Önder İpek, başkanlığında sürdürülen kazılara Türk Tarih Kurumu Başkanlığı finansal destek sağlıyor. Kutsal mekanların yer aldığı Ağılönü ve idari yapı ile depoların bulunduğu Tepelerarası olmak üzere ikiye ayrılan antik kentte kazı çalışmaları son yıllarda Tepelerarası bölgesinde yoğunlaştı. Kazı Başkanı İpek, AA muhabirine, Hititlerin başkenti Hattuşa'dan sonra en büyük çivi yazılı tablet arşivinin bulunduğu Şapinuva'nın önemli bir yerleşim alanı olduğunu söyledi. Bölgede 33 yıldır kazı yapıldığını, Şapinuva'nın büyük bir Hitit kenti olduğunun önceki kazı başkanı Prof. Dr. Aygül Süel tarafından tespit edildiğini dile getiren İpek, "Tepelerarası bölgesinde kazı çalışmaları devam ediyor. G binası dediğimiz yerde, Prof. Dr. Aygül Süel Hoca tarafından 2015'te tespit edilen iki evreli bir yapı var. Alttaki evre bir işlik yapısı. Üstteki evre ise daha geç, bize yakın bir dönemde mimari olarak kurulmuş bir yapı. Bu dönem çalışmalarımız 'İşlik-2' yapısının sınırlarını belirlemek, nerede bittiğini tespit etmek üzerine. Şu anda bu bölgede çalışıyoruz." dedi. İpek, "İşlik-1" yapısında 2017 yılında bulunan ayak körükleri, üfleçler, pota (içinde maden eritilen kap) ve madende kullanılan eşya ve kalıpların Çorum Müzesi'nde sergilendiğini söyledi. Kazılarla antik kentin sınırları belirleniyor Bu yılki kazıda "İşlik-2" yapısının sınırlarını belirlerken aynı zamanda Şapinuva kentinin sınırlarını tespit etmiş olacaklarını anlatan İpek, kazılarda ortaya çıkarılan yerleşim yerleri ile işliklerin birbirinden uzak olduğunu belirlediklerini ifade etti. "İşlik-2" yapısının, ocakların bulunduğu uzun bir koridor biçiminde yapıldığını belirten İpek, şunları kaydetti: "Bu işlikler kendi döneminde kullanıldıktan sonra, işlevleri bittikten sonra kapatılıyor. İşlikler dönemin idari binasının çok daha uzağında. Aslında şehrin tam bitiş noktasında yapılmış. Günümüzdeki sanayi üretiminin olduğu yerlerde sanayi kuruluşları nasıl kentin biraz dışındaysa, Hitit döneminde de burada onu çok net şekilde görebiliyoruz. İdari yapının çok uzağında çünkü orada ateş yakılacak, duman çıkacak, zehirli gazlar çıkacak. Bu nedenle bu tür işlik yapılarını şehrin dışına atıyorlar."

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.