Hava Durumu

#Kazı Çalışmaları

TOURISMJOURNAL - Kazı Çalışmaları haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Kazı Çalışmaları haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Septimius Severus Heykel Başı Danimarka'dan Türkiye’ye Dönüyor Haber

Septimius Severus Heykel Başı Danimarka'dan Türkiye’ye Dönüyor

ANKARA (İHA) - Burdur Boubon Antik Kenti kökenli Roma İmparatoru Septimius Severus’a ait bronz heykel başı, Danimarka’nın NY Carlsberg Glyptotek Müzesi’nden Türkiye’ye iade ediliyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın diplomatik ve bilimsel çalışmaları sayesinde gerçekleşen iade, Anadolu’nun kültürel mirasının korunmasında önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. BOUBON ANTİK KENTİ VE ESERİN HİKAYESİ Roma İmparatorluğu döneminden izler taşıyan Boubon Antik Kenti, Burdur’un kültürel zenginliklerinden biri. MS 193-211 yıllarında hüküm süren Roma İmparatoru Septimius Severus’a ait heykel başı, 1960’lı yıllarda Boubon Antik Kenti’nde yapılan yasa dışı kazılar sırasında yurt dışına götürüldü. 1970’te sanat simsarı Robert Hecht Jr. tarafından Danimarka’daki Glyptotek Müzesi’ne satılan eser, müzede bulunan gövdesiyle birleştirildi. Türk bilim insanı Prof. Dr. Jale İnan’ın yaptığı araştırmalar ve yayımladığı çalışmalar, eserin iadesinde kritik bir rol oynadı. Heykel başı, Roma sanatının detaylara verdiği önemi ve liderlik sembollerini yansıtan nadir eserlerden biri olarak değerlendiriliyor. ABD’DEN DAHA ÖNCE DÖNEN ESERLER Boubon Antik Kenti’nden kaçırılan eserlerin yalnızca Avrupa’ya değil, Amerika Birleşik Devletleri’ne de gönderildiği bilinen bir gerçek. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Manhattan Bölge Savcılığı ile yaptığı iş birliği sonucu, Lucius Verus, Septimius Severus, Genç İmparator ve Giyimli Kadın heykelleri gibi birçok eseri daha önce Türkiye’ye kazandırmıştı. Danimarka’dan iade edilen bu eser, Boubon Antik Kenti’nin kültürel bütünlüğünü sağlama yolunda bir başka önemli adım olarak öne çıkıyor. DİPLOMATİK İADE SÜRECİ Heykel başının iadesi, Kopenhag Türkiye Büyükelçiliği ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın sağladığı belgeler ve bilimsel kanıtlar doğrultusunda, Glyptotek Müzesi’nin etik değerlere dayalı kararıyla mümkün oldu. Müze Müdürü Gertrud Hvidberg-Hansen, "Kaçak kazılarla elde edilen bu eserin ait olduğu topraklara dönmesi, müzecilik ilkeleri ve etik değerler açısından önemli bir adımdır" ifadelerini kullandı. Bunun yanı sıra, Boubon kökenli eserlerle birlikte Pisidia Bölgesi’ne ait Düver pişmiş toprak levhalarının da Türkiye’ye iadesi gerçekleştirilecek. KÜLTÜREL MİRASIN KORUNMASINDA YENİ BAŞARI Septimius Severus heykel başının iadesi, 2024 yılı itibarıyla Türkiye’ye kazandırılan eser sayısını 94’e çıkardı. 2018-2024 yılları arasında toplamda 7 bin 898 eser, 2002-2024 yılları arasında ise 12 bin 213 eser Türkiye’ye geri getirildi. Boubon Antik Kenti kökenli heykel başı, kısa süre içinde Türkiye’de sergilenmeye başlanacak ve Anadolu’nun zengin kültürel mirasını ziyaretçilere sunacak.

9 bin yıllık Yumuktepe Höyüğü'nde kazı çalışmaları sürüyor Haber

9 bin yıllık Yumuktepe Höyüğü'nde kazı çalışmaları sürüyor

Mersin Valisi Ali Hamza Pehlivan, Yumuktepe Höyüğü'nde kazı çalışmalarında incelemelerde bulundu. Mersin'in Toroslar ilçesindeki 9 bin yıllık Yumuktepe Höyüğü'nde kazı çalışmaları sürüyor. Vali Ali Hamza Pehlivan, Demirtaş Mahallesi’ndeki kazı alanında incelemede bulundu. Emekli Vali-Müsteşar, Tabiat Varlıkları Kurulu Üyesi Enis Yeter’in de iştirak ettiği ziyarette Vali Pehlivan, 9 bin yıl öncesinden günümüze kadar kesintisiz olarak yerleşim tespit edilen, tarih öncesi uygarlıkların teknolojik, toplumsal ve günlük yaşamlarına dair önemli bilgiler sunan Yumuktepe Höyüğü’nde devam eden arkeolojik kazı çalışmaları ve çıkarılan eserlerle ilgili kazı başkanı Bari Aldo Moro Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Giulio Palumbi ve kazı koordinatörü İnönü Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Burhan Ulaş’tan bilgi aldı. Vali Pehlivan’a, Toroslar Kaymakamı Mehmet Soğukpınar ile İl Kültür ve Turizm Müdürü Hakan Doğanay eşlik etti. Yumuktepe Höyüğü'nün önemi İlk yerleşimin Neolitik dönemde başladığı ve kesintisiz olarak devam ettiği Yumuktepe Höyüğü’nde yapılan botanik incelemeler sonucunda; Kafkasya Bölgesi ile Yunanistan’daki bazı Neolitik yerleşim yerinde bulunan bir buğday türünün ilk ıslah merkezinin olduğu ve buradan batıya ve Avrupa’ya gönderilmiş olduğu kanıtlanmıştır. Yumuktepe Höyüğü’nde ekmeğin kalitesini belgelemek için mühür vurulması bir nevi sertifikalandırılması da şu ana kadar elde edilen bilgilere göre, insanlık tarihinde bir ilktir. Anadolu topraklarında tümüyle kurallı olarak uygulandığı anlaşılan ve bu nedenle önemli bir ilerleme sayılan, en eski savunma sistemi (burç-hisar) Yumuktepe Höyüğü’nde bulunmuştur.

Delikli Mağara kazısında 5 bin yıllık objeler bulundu Haber

Delikli Mağara kazısında 5 bin yıllık objeler bulundu

Adilcevaz ilçesindeki Van Gölü kıyısında bulunan "Delikli Mağara" kazısı, Kültür ve Turizm Bakanlığının izinleriyle Ahlat Müze Müdürlüğü başkanlığında Van YYÜ Arkeoloji Bölümünden Dr. Öğretim Üyesi Sinan Kılıç’ın bilimsel danışmanlığında yürütülüyor. Yaklaşık 1,5 aydır yürütülen kazıda ulaşılan İlk Tunç Çağı’na ait kalıntılar bölge tarihine ışık tutacak. 20 yıldan fazladır Van Gölü Havzasında prehistorik dönemlere ait araştırmalar yaptığını belirten Dr. Öğretim Üyesi Sinan Kılıç, Adilcevaz ilçesinde ilk defa prehistorik bir kazı yaptıklarını ve Adilcevaz başta olmak üzere bölge tarihine katkı sunacak izlere rastladıklarını söyledi. “Bu mağaradan elde ettiğimiz kalıntılar hem Van Gölü çevresinin hem de Adilcevaz’ın tarihine önemli katkılar sunacak” Delikli Mağara’nın doğu girişinde yaptıkları sondaj kazılarında en eskisi günümüzde 5 bin yıl öncesine ait İlk Tunç Çağı diye tabir edilen dönemle ilişkendirilen obsidiyen kesici aletler, ok uçları, seramik ve hayvan kemikleri bulduklarını anlatan Kılıç, “2006 yılında Delikli Mağara’nın batı kısmında yol yapımı için çakıl alımı yapılmış. Bu sayede biz arkamda gördüğünüz mağara içindeki döngünün kesitini görmüş olduk. Fark ettik ki bugünkü mağara tabanının 2,5 metre altında bir arkeolojik dolgu başlıyor. Bunu daha önceden bilmiyorduk. Bu dolgu bize çok eski dönemleri yani bu bölgenin tarih öncesi dönemleriyle ilgili bir takım izler olduğunu gösterdi. Pek fazla bu bölgenin tarih öncesi dönemiyle ilgili bilmediğimiz bir dönem olduğunu düşünerek kazı yapmaya karar verdik. Geçen yıl Adilcevaz bölgesinde bir mağara araştırmasıyla bu işe başladık. Bir sürü mağara inceledik, hatta mağaralardan birinde boyalı mağara resimleri de bulduk. O zaman buradaki Delikli Mağara ve etrafında bulunan mağaralarda insan faaliyetleri ile ilgili kalıntılara rastladık. Önümüzdeki birkaç sene daha burada çalışma yapmayı düşünüyoruz. Bu çalışmalar sonucu elde edilecek bilgiler hem Van Gölü çevresinin hem de Adilcevaz’ın tarihine önemli katkılar sunacaktır” dedi. Tarih öncesi dönemlere ait kazıların Van Gölü çevresinde de yapıldığını belirten Kılıç, sözlerini şöyle sürdürdü: “Tilki Tepe dediğimiz alan bugün ki Van Havaalanı sınırları içerisindeki bölgede en eski döneme ait kazılar yapılmıştı. Buradan başlamak üzere zaten bölge tarihi öncesiyle ilgili bir fikrimiz var. Fakat bizim burada bilmediğimiz ilk tarımcı topluluklarla bu Van Gölü çevresinin ilişkisi, bunu aydınlatmaya çalışıyoruz. Bu mağarada da böyle bir potansiyel olduğunu düşünüyoruz. Acaba güneydeki bu tarımcı topluluklar bu bölgeye geldiler mi? Ne amaçla geldiler? Burada yaşadılar mı? Bugüne kadar bir iz bulamamıştık. Bölgede 1960’lardan sonra başlayan bir arkeolojik çalışma rutini var. Ancak bu rutin Urartu Krallığı dönemiyle ilgili Demir Çağı ile ilgili halende devam ediyor. Adilcevaz Kef Kalesi’nde de bu anlamda bir kazımız var. Son çalışmalar Demir Çağı ile ilgili olduğu için ve Demir Çağı’nda da yazı ilk defa Urartularla bölgeye geldiği için demek ki bu bölgenin prehistoryası tarih öncesi dönemleri biraz ihmal etti. Ben bir prehistoryacı olarak bu bölgenin prehistorik dönemlerine yönelik araştırmalarım oldu. Çok yeni şeylerde keşfetmiş olduk. Daha önce 1990’ların başlarında hocalarımızın kazdığı prehistorik yerleşim yerleri oldu. Bunların hepsi milattan önce İlk Tunç Çağı yerleşimleriydi. Bunların öncesi acaba, başlangıç evresi yani İlk Tunç Çağı toplulukları buraya ne zaman geldi, yani hangi şartlarda yaşadılar? Nerelerde oturdular? Bu konuda da pek bir fikrimiz yok. Bu konuda da burası bir potansiyel oluşturuyor, çünkü İlk Tunç Çağı’nın başlangıç evresiyle ilgili burada bir takım şeyler çıkacağını düşünüyoruz. Çok evreli bir kamp yeri burası, sezonluk yerleşim yeri. Bütün bu bilgileri bir araya getirdiğimiz zaman hem Adilcevaz’ın tarihine bir katkı olmuş olacak hem Van Gölü çevresinin tarih öncesi dönemlerine katkı olmuş olacak. Tabi ki bütün bölge yani Doğu Anadolu, Güney Batı Asya diye düşünürsek bu bölgedeki tarih öncesi dönemlere önemli katkılar sunacağını düşündüğümüz bir kazı yeri burası.”

Oylum Höyük'te 35 yıllık kazı çalışmaları tekrar başladı Haber

Oylum Höyük'te 35 yıllık kazı çalışmaları tekrar başladı

Kilis'in ve bölgenin en önemli kültürel değerlerinden olan Kilis'teki Oylum Höyük'te kazı çalışmaları uzun bir aradan sonra yeniden hız kazandı. 1988 yılında Hacettepe Üniversitesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Atilla Engin başkanlığında başlatılan kazılar, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Gaziantep Üniversitesi ve Kilis Valiliğinin sağladığı kaynaklarla tekrar başladı. ‘‘Oylum Höyükteki kazı çalışmalarına tekrar başlandı'' Suriye'ye sınır kent olan Kilis'te, sınıra sıfır noktada bulunan Oylum Höyük'te, 1988 yılında kazılan alanın kazı çalışmalarına tekrar başlandığını söyleyen Gaziantep Üniversitesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Atilla Engin, ‘‘Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin en uzun soluklu kazı projesi ve 35 yıla yakın süredir kesintisiz devam ediyor. Bu çalışmalarda, özellikle bölge arkeolojisine ışık tutan çok önemli bilgiler elde ediliyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Gaziantep Üniversitesi adına yürütülen bu çalışmalar, 12 aylık kazı projesi kapsamında çalışmalar devam etmektedir. Kilis bölgesi düşünüldüğünde bölgenin en önemli kültür varlıklarının başında gelmektedir. Burada açığa çıkardığımız önemli kültür varlıklarını korumak, tanıtmak ve turizmine katkıda bulunmak amacıyla çeşitli girişimlerimiz ve projelerimiz oluyor. Oylum Höyük ve 200 metre güneybatısında yer alan açık hava müzesinde çeşitli uygulama projeleri hayata geçirilecek. Bu girişimlerin amacı, Oylum Höyük'ü ve çevresini bir turizm cazibe merkezi haline getirerek, bölge ekonomisine ve turizmine katkı sağlamak'' dedi.

4 bin 200 yıl önce sona eren krallığın yok olma sebepleri araştırılacak Haber

4 bin 200 yıl önce sona eren krallığın yok olma sebepleri araştırılacak

Kayseri tarihini 6 bin yıl önceye dayandıran arkeolojik bulgu ve belgelerin gün ışığına çıkarıldığı ve 'Anadolu tarihinin başladığı yer' olarak bilinen Kültepe Kaniş-Karum Ören Yeri'nde bulunan tabletler, özellikle dönemin ticari hayatı hakkında bilgiler veriyor. Kazılarda 3 çeyreği geride bıraktıklarını ve bu yıl 76. yıl kazılarına resmi olarak başladıklarını kaydeden Kültepe-Kaniş-Karum Ören Yeri Kazı Başkanı Prof. Dr. Fikri Kulakoğlu, "Kazılar sırasındaki en önemli hedeflerimizden bir tanesi de; Kültepe'nin meşhur olduğu Asurlu tüccarlardan önceki dönemlerdeki hali hem Anadolu'nun hem Kültepe'nin önceki dönemlerdeki yaşam ve hayat tarzını araştırmak" dedi. Kayseri-Sivas kara yolu üzerinde bulunan Kültepe-Kaniş-Karum Ören Yeri'nde Prof. Dr. Fikri Kulakoğlu başkanlığındaki kazı çalışmaları Kültür ve Turizm Bakanlığı öncülüğünde ve Kayseri Büyükşehir Belediyesi'nin destekleriyle devam ederken, elde edilen bulgular tarihe ışık tutuyor. 6 bin yıllık köklü geçmişi olan Kültepe Kaniş-Karum Ören Yeri'nde kazı çalışmaları 76. yılına girerken Kazı Başkanı Prof. Dr. Kulakoğlu, "2024 yılı bizim için çok önemli bir yıl. 3 çeyrek yılı geride bırakmış oluyoruz, yani 75 yıl bitti, artık 76. yılındayız. 76 yıldır kesintisiz devam eden Kültepe kazıları ve bu sene de daha önceki hedeflerimiz gibi çok özel hedeflerimiz var. Kazıların resmi açılışını bu hafta yaptık, sanıyorum Kasım sonlarına kadar devam edeceğiz. 6 ay gibi uzun bir dönem içerisinde kazılarımız gerçekleşecek. Bu kazılar sırasında çok özel hedeflerimiz var. Onları gerçekleştirmeye çalışacağız" ifadelerini kullandı. "Tarihe ışık tutacak verileri toplamaya çalışacağız" Bu yılki kazılarda 4 bin 200 yıl önce yanıp yıkıldıktan sonra sona eren krallığın sebeplerini araştıracaklarını kaydeden Prof. Dr. Fikri Kulakoğlu, "Kazılar; Kültür ve turizm Bakanlığı'nın hem maddi, hem manevi izinleriyle gerçekleştiriliyor. Diğer taraftan da başta Kayseri Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere yerel yönetimlerin de destekleri çok büyük. Dolayısıyla bu desteklerle 6 ay boyunca kazılara devam edeceğiz. Bu kazılar sırasındaki en önemli hedeflerimizden bir tanesi de; Kültepe'nin meşhur olduğu Asurlu tüccarlardan önceki dönemlerdeki hali hem Anadolu'nun hem Kültepe'nin önceki dönemlerdeki yaşam ve hayat tarzını araştırmak. Bu konuyla ilgili olarak son 20 yıldır epeyce bir yol katettik. Bu döneme ait büyük anıtsal yapılar var. Ama bu büyük anıtsal yapılar yaklaşık olarak günümüzden 4 bin 200 yıl öncesinde birdenbire yanıp yıkılıyor ve oradaki krallık sona ermiş oluyor. Dolayısıyla bunun sebeplerini araştırmaya çalışacağız. Işık tutacak verileri toplamaya çalışacağız. Tabii her zaman olduğu gibi Karum alanında; Anadolu insanının Asurlu tüccarlarla beraber yaşadığı yerlerde bu sorulara ışık tutmaya çalışacağız" ifadelerine yer verdi.

Yozgat'ın antik kentlerindeki kazılar ile tarih gün yüzüne çıkarılıyor Haber

Yozgat'ın antik kentlerindeki kazılar ile tarih gün yüzüne çıkarılıyor

Yozgat Valisi Mehmet Ali Özkan, Sorgun ilçesine bağlı Şahmuratlı köyü yakınlarında bulunan “Kerkenes Harabeleri” ile Büyüktaşlık köyündeki Uşaklıhöyük kazı alanlarında devam eden çalışmaları yerinde inceledi. Vali Özkan, Kültür ve Turizm Müdürü Hüseyin Çiftçi, Yozgat Müze Müdürü Cihat Çakır, İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Nazif Yılmaz ve beraberindeki heyetle ilk olarak tarihi M.Ö. 600 yıllarına dayanan, Anadolu platosunun en geniş yerleşim yerlerinden biri olan Antik Pteria Kenti olarak da bilinen Kerkenes Harabeleri'ni ziyaret etti. Vali Özkan, Kazı Başkanı ABD'li Prof. Dr. Scott Branting'den çalışmalar hakkında bilgi aldı. Döneminin en gelişmiş kentlerinden biri olarak kabul edilen Antik Pteria Kenti'nin 7 kilometre surla çevrili olup, 8 metre genişliği, 7 metre yüksekliği ile döneminin en geniş ve gelişmiş sur sistemine sahip olduğu belirtildi. İçerisinde yaklaşık 20 bin yapı ve 60-70 bin nüfusu barındırdığı tahmin edilen Antik Pteria Kenti'nde kazılar sonucunda gergedan boynuzu ve fildişi süs eşyaları bulunduğu öğrenildi. “Çalışmalarımıza hız vereceğiz” Vali Özkan, kazı çalışmalarının 1993 yılında başladığını belirterek, “Kazı çalışmalarımız hocalarımızın tahminlerine göre M.Ö. 700 ve 600'lü yıllar arasında kurulmuş bir şehir kalıntısında devam ediyor. 1993 yılında başlayan bir çalışma ve uzun zamandır da devam ediyor. Benim gördüğüm en eski tarihi şehir ve en büyük kalıntılardan birisi burası. Üstelik 7 kilometre alana yayılmış tarihi alandan birisi. Çalışmalar mutlaka zaman alacaktır ama biz burada zamanı kısaltmak ve ortaya çıkan insani ve tarihi değerleri, insanımız ve insanlıkla daha çabuk ve kısa sürede buluşturmak üzere çalışmalarımıza hız vereceğiz” dedi. Kerkenes Harabeleri'nin ardından Sorgun'a bağlı Büyüktaşlık köyünde bulunan Uşaklıhöyük kazı alanında da incelemede bulunan Vali Özkan, Kazı Başkanı Anacleto D'Agostino'dan çalışmalar hakkında bilgi aldı. Vali Özkan, Uşaklıhöyük'te keşfedilen farklı büyüklük ve düzensiz şekillere sahip 3 bin 147 adet taştan oluşan, 3 metreye 7 metrelik bir alana döşenmiş olan geometrik desenli 3 bin 500 yıllık tarihi ile dünyanın bilinen en eski mozaiğini yerinde inceledi. “İğne ile kuyu kazarak da olsa gün yüzüne çıkaracağız” Kerkenes Harabeleri'nde kazı çalışmalarına 2008 yılında başlanıldığını hatırlatan Vali Özkan, “Arkeolojik çalışmalar sabır ve dikkat gerektiren çalışmalar, o yüzden de zaman alıyor. Burada kazı 2008 yıllarında başta yüzey araştırmasıyla başladı. Biz de bugün çalışmaları yerinde görmek hem de kazı çalışmalarını nasıl kolaylaştırabiliriz ve hocalarımıza nasıl yardımcı olabiliriz diye geldik. İnşallah Anadolu mirasını, insanlık tarihini hocalarımızın emeği ile söz yerinde ise iğne ile kuyu kazarak da olsa çıkarmaya devam edeceğiz. Ben bu vesile ile ilimize her türlü desteği sunan Kültür ve Turizm Bakanımıza ve bakanlık temsilcisi arkadaşlarımıza çok teşekkür ediyorum. İnşallah Yozgat kadim coğrafyasıyla bir gün gün yüzüne çıkacak. Yozgat yolların kesiştiği bir coğrafya, hep söylüyorum inşallah Yozgat gönüllerin kesiştiği bir coğrafya olarak tarihte yerini alacaktır” şeklinde konuştu.

Denizli'nin sağlık turizmindeki önemi asırlar öncesine dayanıyor Haber

Denizli'nin sağlık turizmindeki önemi asırlar öncesine dayanıyor

Loadikya Antik Kent'inde devam eden kazılarda sağlık tanrıçası Hygieia'nın heykel başının bulunmasıyla kentin sağlık turizmi geçmişinin asırlar öncesine dayandığını ifade eden Prof. Dr. Şimşek, “Sağlık turizmin binlerce yıl öncesinden burada çok önemli olduğunu bilmemizi sağlıyor. Arkeolojik yönden somut veriler bunu teyit etmiş oluyor” dedi. UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesinde yer alan Laodikya Antik Kenti'nde kazı çalışmaları sürüyor. Son olarak Antik Kentte Yunan ve Roma mitolojisinde temizlik ve sağlık tanrıçası olarak bilinen Hygieia heykel başı gün yüzüne çıkarıldı. Kentte sağlık tanrıçası Hygieia'nın heykel başının bulunması ve önceki dönemlerde ortaya çıkan doneleri de destekleyerek kentin asırlar öncesinde de sağlık turizmin göstergesi olduğu ifade ediliyor. Bölgenin tekstil, mermer, hububat ve hayvansal ürünlerin ticaretinin yanı sıra sağlık alanında da önemli olduğunu ifade eden Pamukkale Üniversitesi Arkeoloji ve Loadikya Kazı Heyeti Başkanı Prof. Dr. Celal Şimşek, “Burada Milattan önce 9. yüzyılda Loadikya'ya gelen Strabon, burada Laodikya'ya bağlı bir tıp fakültesinden bahsederek “Aleksandros isimli başhekim vardı ve çok önemli bir başhekimdi” diyor. Dolayısıyla bu bölge aynı zamanda sağlık bakımından çok önemli bir coğrafya. Bu sağlıkla ilgili olarak da Hygieia'nın heykelinin başını bulmamız gerçekten heyecanlandırdı. Daha sonraki döneme baktığımızda Milattan sonra 4. yüzyılda bölgenin Hristiyanlaşmasına bağlı olarak da özellikte de Laodikya'ya gönderilen mektupta İncil'de yazılan mektupta burada göz merheminden bahsedilmekte. Göz doktorlarının burada çok özel bir merhem ürettiklerini ve bunu tüm Antik dünyada çok önemli görüldüğünü biliyoruz. Tedavi olmak içinde birçok insanın buraya geldiğini biliyoruz” ifadelerini kullandı. “Sağlık turizmin binlerce yıl öncesinden burada çok önemli olduğunu bilmemizi sağlıyor” Binlerce yıl öncesinde bölgede sağlık turizmi olduğu ifade eden Prof. Dr. Celal Şimşek, “Şimdi biz bu coğrafyada bu tıp fakültesinde yetiştirilen çok önemli doktorları biliyoruz. Bunların Roma İmparatorların başhekimleri olduğunu biliyoruz. Hem terapi yönüyle hem de tıbbi tedavi yönüyle çok önemli bir tıp okulu olmalı ki bununla ilgili ayrıntılı bilgiler veriyor. Dolayısıyla günümüzde özellikle de Karahayıt ve Pamukkale hattındaki bu termal suların binlerce yıl öncesinden itibaren sağlıkla ilgili kullanıldığını ve dolayısıyla da sağlık turizmin binlerce yıl öncesinden burada çok önemli olduğunu bilmemizi sağlıyor. Arkeolojik yönden somut verilerle yani sağlık tanrıçasının heykeline ait başın bulunmasında bunu zaten teyit etmiş oluyor” dedi.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.