Hava Durumu

#Kazılar

TOURISMJOURNAL - Kazılar haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Kazılar haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Garibin Tepe’deki kazılarda 2700 yıllık pithoslar bulundu Haber

Garibin Tepe’deki kazılarda 2700 yıllık pithoslar bulundu

Van’ın merkez Tuşba ilçesinde kaçak kazı sırasında ortaya çıkan ve ‘Garibin Tepe’ adı verilen alanda, iyi korunmuş 2 bin 700 yıllık pithoslar (toprak küp) bulundu. Urartu medeniyetinin en görkemli yapılarından biri olan Ayanis Kalesi’ne 3 kilometre uzaklıkta bulunan ve geçtiğimiz yıl definecilerin kaçak kazısı sonucu tespit edilen Garibin Tepe’de elde edilen keşifler, arkeoloji dünyasını heyecanlandırmaya devam ediyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Garibin Tepe’deki Urartu yapıların ortaya çıkarılması için Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Işıklı danışmanlığında kurtarma kazıları başlattı. Geçtiğimiz yıl koruma altına alınan bölgede yapılan incelemelerde, kazılan 16 metre uzunluğundaki tünelde Urartulara ait daha önce benzerine rastlanılmayana 2 bin 700 yıllık mavi ve bordo renklerdeki fresklere rastlanmıştı. Bu bölgede, yapılan koruma önlemleri çerçevesinde resimlerin zarar görmemesi için tünelin havayla teması kesilmişti. Kazı alanında bu yıl yapılan çalışmalarda ise 2 bin 700 yıllık toprak küpler bulundu. “Bölgeye önemli bir yapı kazandıracağız” Bölgede inceleme yapan Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Müzeler Dairesi Başkanı Bülent Gönültaş, Anadolu'nun kadim uygarlıklarından biri olan Urartu'nun en önemli noktalarından birinde olduklarını belirtti. Şu ana kadar elde ettikleri verilere göre bölgenin önemli bir Urartu sahası olduğunu ifade eden Müzeler Daire Başkanı Gönültaş, “Henüz buraya kale, saray veya dini bir yapı mı diyeceğimiz net bir veri olmasa da şu ana kadar elde ettiğimiz veriler bu ölçekte bir yapı grubuyla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Önümüzdeki yıllarda yapacağımız çalışmalarla önemli bir alanı daha kazandıracağız” dedi. “Duvar resimleri arkeoloji camiası için büyük bir sürpriz oldu” Bölgenin kaçak kazı sonucu ortaya çıkarıldığını hatırlatan Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Işıklı ise “Daha sonra hızlı bir müdahaleyle genel müdürlüğümüz burada bir kurtarma kazısı başlatmaya karar verdi. Bu alanın en önemli değerli tespitlerinden biri kaçak kazı neticesinde ortaya çıkarılan ve hemen koruma altına alınan duvar resimleridir. Şu ana kadar Urartu sanatında duvar resimleri çok iyi korunmuş olarak elimize geçen örnek sayısı son derece azdır. Bu da arkeoloji camiası için büyük bir sürpriz oldu. Bu resimler iyi korunmuş olarak günümüze kadar geldi” diye konuştu. “Toprak küpler tespit edildi” Bu sene yaptıkları kazılarda müthiş derecede iyi korunmuş büyük depolama alanları pithoslar (toprak küp) tespit edildiğini söyleyen Işık, sözlerini şöyle sürdürdü: “Onun dışında çok güzel korunmuş bir kerpiç mimariyle karşılaştık. Ama hâlâ Garibin Tepe’nin Urartu arkeoloji literatüründe nasıl adlandırılması gerektiği soru işaretleri olarak kalmaktadır. Burası bir kale mi, yerleşim yeri mi? Yoksa özel bir alan mı? Bunun cevabını verebilmek çok zor. Ancak gördüğümüz ilk emareler gösteriyor ki tıpkı Aynis Kalesi’ndeki gibi krali ve dini mekanların ön plana çıktığı çok özel bir yerleşim alanı içerisindeyiz. Burayı bir kale gibi düşünmemiz biraz güç. Çünkü şimdiye kadar yaptığımız tespitlerde bir çevre duvarı ve savunma duvarına rastlamadık. Tam aksine çok özel işlemelere sahip bir mimari bizi karşıladı. İnşallah önümüzdeki sezonda kazılar bu şekilde devam edecek.” İstanbul Restorasyon ve Konservasyon Laboratuvarı Yüksek Restoratör ve Konservatör Özlem Toprak Cihan da yaptıkları çalışmaları neticesinde 2 bin 700 yıllık Urartu resimlerinin bu yıl zarar görmediğini tespit ettiklerini söyledi. Kazının tamamlanmasıyla birlikte resimlerin üzerlerinin örtünerek korunmasının sağlanacağını ifade eden Cihan, hem bilimsel kazıların hem de koruma çalışmaların eş zamanlı devam edeceğini kaydetti.

Hyllarima Antik Kenti'ndeki kazılarda deprem izlerine rastlandı Haber

Hyllarima Antik Kenti'ndeki kazılarda deprem izlerine rastlandı

Derebağ Mahallesi'nde yer alan, Klasik, Helenistik ve Roma dönemlerine ait yapıların bulunduğu antik kentte 3 yıl önce başlayan kazılara Muğla Valiliği, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Kavaklıdere Belediyesi ve Muğla Müze Müdürlüğü destek veriyor. Yeni olmasına karşılık önemli mesafe alınan kazı alanında, Karia Bölgesi'nin iç kesimlerinde en eski yerleşim yerlerinden biri olarak dikkati çeken Hyllarima'nın kalıntıları bulunuyor. Bilim insanlarınca her ayrıntısı incelenen antik kentin bugüne ulaşmış ender yerleşim yerlerinden biri olması ve iyi korunmuş yapıları dikkati çekiyor. Kazıların yoğunlaştığı agora ve tiyatro sahnesinden elde edilen bulgularda, Hyllarima'nın şiddetli bir depremle yıkıldığı değerlendiriliyor. Hyllarima Antik Kenti Kazıları Bilimsel Danışmanı Doç. Dr. Bekir Özer, AA muhabirine, kentte milattan önce 4. yüzyıldan başlayan yaşamın Ortaçağ sonlarına kadar kesintilerle sürdüğünü tespit ettiklerini söyledi. Kentin doğu yarısında bulunan tümülüs ve antik tiyatro ile sur duvarlarının bir kısmının halen ayakta olduğuna dikkati çeken Özer, bu yılki çalışmalarının ağırlık noktasını agoranın oluşturduğunu bildirdi. "Tiyatro sahnesi ve agorada deprem izleri belirgin" Antik tiyatroda başladıkları kazı çalışmalarında elde ettikleri deprem bulgularına kentin agorasında da rastladıklarına dikkati çeken Özer, "Bu yıl yüzeyde de agorayı kuşatan teras duvarları görülebildiği için agoranın mimari olarak sınırlarını belirledikten sonra dükkan ve stoa (sokak ya da agoranın yanında yer alan, üstü kapalı, sütunlu galeri) bölümünde de kazılar yapmayı hedefliyoruz. Agoranın özellikle kuzey stoasında gerçekleştirdiğimiz kazılar, buranın da bir depremle yıkıldığını gösteriyor. Depremin izlerini tiyatronun sahne yapısında da gördük." ifadelerini kullandı. Bölgede araştırmaların sürdüğünü belirten Özer, "Depremin kaçıncı yüzyılda olduğu henüz net değil ancak Roma döneminde olduğunu söyleyebiliriz. Yapıların yıkılma şekline baktığımızda bize depremi işaret ediyor. Özellikle tiyatronun sahne binası ve agoranın yıkılma izleri bu düşüncemizi güçlendiriyor." diye konuştu. Kentin büyük yapılarının yıkılmasının ardından bu bölümlerin bir daha yenilenmediğini öngördüklerini ifade eden Özer, "Bölgede iskan son bulmamış, yerleşim küçülerek devam etmiş. Bizi mutlu eden bir başka şey temelden tavana kadar birçok yapı elemanının korunmuş olması. Dolayısıyla buraya gelen birisi agorada dolaşırken bugün için bile nasıl bir yapı hayal etmesi gerektiğini rahatlıkla gözlemleyebiliyor. Agora'daki kazılarda 20'den fazla dükkanı bulabileceğimizi tahmin ediyorum." değerlendirmesinde bulundu. Ortaya çıkan yapıların turistik amaçlı görülebilmesine imkan tanımak için restorasyon ve konservasyon çalışmalarına da ağırlık vereceklerini belirten Özer, kente kimlik kazandıran en önemli unsurlardan birinin henüz kazmadan bile görebildikleri Helenistik ve Roma dönemlerini gösteren özgün sokak hatları olduğuna işaret etti. Muğla'nın turizmine katkı Kavaklıdere Belediye Başkanı Mehmet Demir de belediye olarak hem Kavaklıdere'de turizmin yaygınlaştırılması hem de Muğla'daki turizmin 12 aya yayılması için başlattıkları çalışmalar olduğunu söyledi. İlçede Hyllarima ve Wallarima (Asarcık Tepesi) olmak üzere arkeolojik birinci derece sit alanı olan iki antik kent bulunduğunu belirten Demir, yüzey temizliğiyle başlayan çalışmaların, 2022 ve 2023'te yapılan kazılarla ivme kazandığını aktardı. Kazılarla gün yüzüne çıkmaya başlayan antik kentlerin bölgenin hem kültür potansiyelini hem de tarihi geçmişine ışık tuttuğunu ifade eden Demir, "İnşallah Bodrum, Marmaris, Fethiye'nin yanında ilçemiz olarak da Muğla turizmine yeni bir trend kazandırırız diye ümit ediyorum." dedi. Her iki kazıda yaklaşık 85 kişinin çalıştığını belirten Demir, çalışanların yüzde 90'ını kadınların oluşturduğuna vurgu yaptı. Demir, arkeolojik sit alanlarını bölge insanının sahiplenmesi ve bu konuda bilinçlenmesi yönünde de bir yol izlediklerini ifade etti.

Harran Sarayı kazıları çalışan sayısı artırılarak hızlandırıldı Haber

Harran Sarayı kazıları çalışan sayısı artırılarak hızlandırıldı

Harran Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Harran Ören Yeri Kazı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Önal, AA muhabirine, Kültür ve Turizm Bakanlığının finansmanı, Şanlıurfa Valiliği, Şanlıurfa Müze Müdürlüğü koordinasyonunda Türk Tarih Kurumu Başkanlığı, Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi, Harran Üniversitesi ve Harran Kaymakamlığı desteğiyle ören yeri kazılarını 10 yıldır yürüttüklerini hatırlattı. Kazıların yıl boyunca devam ettiğini hatırlatan Önal, Doğu Roma İmparatorluğu'ndan Emevilere, Zengi Atabeyliğinden Eyyübilere kadar farklı medeniyetlere ait bir çok esere rastlandığını dile getirdi. Özellikle son yıllarda kazıların 3 katlı olan sarayın içerisinde yoğunlaştırıldığını belirten Önal, "Kültür ve Turizm Bakanlığımızın proje desteğiyle daha önce 12 olan kazılardaki işçi sayımız şu anda 70'i aştı. Yine restorasyon ekipleri de mevcut. Dolayısıyla daha önce yıllarca yapmayı planladığımız işi şu anda 1 buçuk yılda tamamlamayı düşünüyoruz." dedi. "Saray eski ihtişamıyla ziyaretçilerini karşılayacak" Önal, çalışmaların 1 buçuk yılda tamamlanmasının ardından yerli ve yabancı ziyaretçilerin Harran Sarayı'nı gezebileceğini ifade etti. Saraya dışarıdan yapılacak köprüyle girişin yapılmasının hedeflendiğini anlatan Önal, "Gelen ziyaretçiler, öncelikle ahşap bir köprüyü görecek. Hendekten geçilerek sarayın ikinci katına ulaşılacak. Daha sonra saraydaki galeriyi ve sarayın çokgen kulelerini gezecekler. Saray hamamı ve tematik odalar gezilecek. Örneğin, bir odanın girişinde zırhlı giysili bir savaşçıyı görecekler. Başka bir odada geçmişte bilim merkezi olan Harran'da ikamet etmiş Battani, Sabit Bin Kurra gibi bilim insanlarının el yazması eserlerinin kopyalarını görecekler. Yine Harran'da o dönemki icatlar görülebilecek. Yani sarayın içerisinde yüzlerce oda tematik olarak donatılacak. Ziyaretçiler tarihi ve kültürel anlamda önemli olan bu mirası yaklaşık 2 saat boyunca keyif içerisinde gezme imkanı bulacak." Saray serinliğiyle dikkati çekiyor Önal, kentte hava sıcaklıklarının 45 dereceyi aştığına dikkati çekerek, Harran Sarayı içerisinin serinliğiyle de öne çıktığını belirtti. Sarayın yapısı itibariyle serin olduğunu vurgulayan Önal, "Harran Sarayı dışarıya göre çok çok serin. Yani şu an dışarıda 45 derece. Saray odaları içerisinde ise sıcaklık yaklaşık 30-35 dereceye düşüyor. Çünkü 3 metre kalınlığında beden duvarları, 7 metre yüksekliğinde odalar bulunuyor. O da bu mekanın oldukça serin olmasını sağlıyor." ifadelerini kullandı.

Dalgıçların inemediği bölümlerdeki kazılar robotlarla yapılıyor Haber

Dalgıçların inemediği bölümlerdeki kazılar robotlarla yapılıyor

Kumluca Tunç Çağı Batığı Kazı Başkanı Doç. Dr. Hakan Öniz ve ekibi, Antalya'nın Kumluca ilçesi derinliklerinde su altında arkeolojik kazı çalışmalarını sürdürüyor. Antalya'nın kıyılarında Kültür ve Turizm Bakanlığının izniyle 2001'den beri su altı kazı çalışması yapan ekip, 13 yıl önce batık olup olmadığını tespit etmek için su altı robotundan yararlandı. Tespit çalışmalarının ardından gerekli izinleri alarak kazılarına devam eden ekip, 335 arkeolojik nitelikte gemi batığının belgelendirilmesini yaptı. Hava soluyarak en fazla 60 metreye kadar inebilen ekip, daha derinlerdeki batıkların tespitinde ve eserlerin çıkarılmasında, üç boyutlu görüntüleme ve kazı yaparak eser çıkarma özelliklerine sahip robotları kullanmaya başladı. Geminin sonar cihazları sayesinde denizin tabanından üç boyutlu görüntü alan kazı ekibi, dalarak inemedikleri derinliklerdeki çalışmaları robotlarla yürütüyor. Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Kültür Varlıklarını Koruma ve Onarım Bölümü Başkanı Doç. Dr. Hakan Öniz, AA muhabirine, dünyanın en eski batıklarının Antalya'nın kıyı şeridinde yer aldığını, 2018'de buldukları Kumluca Orta Tunç Çağı Batığı'nın şu an dünyanın en eski ticaret gemisi niteliğinde olduğunu söyledi. Bu gemi batığının kazısını yürüttüklerinin anlatan Öniz, batıktaki kazı çalışmalarının bu ayın sonuna kadar süreceğini ifade etti. Bu kazının 50-55 metre derinliklerde yürütüldüğünü vurgulayan Öniz, "Bu bağlamda dalgıçlar için de çeşitli riskler oluşturmakta. Bu nedenle gemimizde 5 kişilik basınç odamız var. Bu basınç odası sayesinde dalış kazası anında basınç odasıyla hayat kurtarabiliyoruz." dedi. "Robotlarla riski sıfıra indirmek mümkün" Su altı arkeolojisinde insanın hava soluyarak dalabileceği derinliklerin 60 metreyle sınırlı olduğuna dikkati çeken Öniz, "Kumluca'daki batığımız 55 metrede. Belki biraz daha aşağı doğru devam ediyor, biz oralara hava soluyarak inemiyoruz. Su altı arkeologları da genel olarak en emniyetli dalış metodunu tercih ediyorlar." ifadesini kullandı. Öniz, farklı gazlar soluyarak yapılan dalışların riskleri olduğunu ifade ederek, kazılarda kullandıkları robotlar sayesinde bu riski sıfıra indirmenin artık mümkün olduğunu aktardı. Araştırma gemisinde 500 metreden üç boyutlu görüntü alabilen sonar cihazlar bulunduğunu dile getiren Öniz, şöyle konuştu: "Örneğin 200 metre derinlikte bir batık bulduk. Sonar cihazlarımızla 3 boyutlu deniz tabanından görüntü alabiliyoruz. Aldığımız bu görüntülerde batık olduğunu düşündüklerimizin üzerine robotlarımızı yolluyoruz. Bunların içinde su altında kazı yapabilecek robotlar var. Örneğin sonarlar bize 400 metrede batık gösterdi, bu batığı robotlarla belgeleriz. Batık üzerinde kazı yapmak istersek artık bu kazıyı yapabilecek teknolojiye sahibiz. Türkiye, dünyada bunu yapabilen iki, üç ülke arasında. Türkiye'de su altı arkeoloji kazılarında ilk defa robotlar kullanılarak kazı yapılıyor. Robotlar kazıda büyük bir adım." "Artık 500 metrede kazı yapabiliyoruz" Öniz, belgelendirdikleri 335 batığın ortalama 10, 20, 30 metre, çok azının ise 40-50 metre derinliklerde olduğunu hatırlattı. Gemideki teknolojiyle artık 500 metrede kazı yapabildiklerini anlatan Öniz, "Belki bir, iki yıl sonra bin, 2-3 bin metreye inebilen robotlar imal edilebilecek. Gemimizde 4 robotumuz var. Çok ileri sonarlarla deniz tabanından elde edilen üç boyutlu görüntülerle batığı belgeleyip, derin sularda o batıklara robotları yollayarak belgelemeyi ve gerekirse örnek almayı hatta kazı yapmayı mümkün hale getirdik." dedi.

Kazılar, Tokat'ın gastronomi mirasına ışık tutuyor Haber

Kazılar, Tokat'ın gastronomi mirasına ışık tutuyor

Kazı Başkanı Prof. Dr. Burcu Erciyas, AA muhabirine, antik kentteki kazı çalışmalarını bu yıl da sürdürdüklerini söyledi. Kazı çalışmalarında geçmiş yıllarda kömürleşmiş buğday, arpa, üzüm, kayısı, badem ve ceviz ile tavuk, koyun ve keçi kemiklerine ulaşıldığını belirten Erciyas, Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı (OKA) ile Komana Antik Kenti Kazısı iş birliğiyle Osman Paşa Konağı Uygulama Mutfağı'nda antik kentteki arkeolojik araştırmalarının 20. yılı kapsamında "Tokat'ın Gastronomi Mirasına Yolculuk" başlığı altında etkinlik düzenlediklerini anlattı. Bu kapsamda "Michelin Bib Gourmand" ödüllü "Sade Beş Denizler Mutfağı Nişantaşı"nın şefi Deniz Şahin'in, Komana kazısında ortaya çıkarılan ve Danişmend/Selçuklu dönemine tarihlenen bitki ve hayvan kalıntılarından esinlenerek yemekler yaptığını dile getiren Erciyas, "OKA İl Koordinatörü Mehlika Dicle önderliğinde Tokat'ın gastronomi şehri olarak ulusal ve uluslararası alanda daha güçlü yer almasına yönelik OKA destekli çalışmalar, Komana kazısı ile işbirliğinde devam edecek." dedi. Komana Pontika Antik Kenti Kaynaklara göre, Mitridat Krallığı'nın yönetiminde önemli bir kültür merkezi olan ve Roma İmparatorluğu döneminde de özerkliğini koruyan Komana Pontika, Anadolu tanrısı Ma'ya adanmış kutsal bir alandı. Aynı zamanda ticaret merkezi olan bölge, o dönemde kutsal alanda düzenlenen festivaller, zengin pazar yeri ve kenti çevreleyen verimli arazisiyle Anadolu'nun tüm bölgelerinden ziyaretçi çekiyordu. ODTÜ ve TÜBİTAK tarafından da desteklenen Komana Pontika Arkeolojik Araştırma Projesi, Orta Karadeniz bölgesinin klasik çağ kenti Komana Pontika'nın konumunu belirlemek ve kent dokusunu anlamak amacıyla 2004 yılında uygulamaya konulmuştu. Gümenek Hamamtepe bölgesindeki yüzey araştırmalarının ardından antik kentin gün yüzüne çıkartılması için kazı çalışmaları başlatılmıştı.

Hitit döneminden deprem hasarları tespit edildi Haber

Hitit döneminden deprem hasarları tespit edildi

Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 2009 yılında başlatılan kazı çalışmaları, her yıl mayıs ve haziran aylarında devam ediyor. Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Kazı Başkanı Japonyalı Doç. Dr. Kimiyoshi Matsumura, AA muhabirine, geçen yıldan beri Hitit dönemine ait mimari üzerinde çalışmaları sürdürdüklerini söyledi. Bölgede geçen yıl yürütülen kazılarda Hitit dönemine ait çivi yazısı tabletlerin küçük parçalarını bulduklarını anımsatan Matsumura, bu parçaların o dönemle ilgili önemli bilgiler verdiği için çalışmaların başarılı geçtiğini belirtti. Matsumura, bu yılki kazılarda surun içerisindeki Hitit dönemi mimarilerini ortaya çıkarmayı ve surun dış kısmını araştırmayı amaçladıklarını dile getirdi. Surun bulunduğu yamaçta bu yıl ilk kez kazı başlattıklarını aktaran Matsumura, "Burada tam olarak ne çıkacağını bilemedik ama sonuç olarak Genç Demir Çağı'na yani Kimmerler'e ait olduğu düşünülen surun devamını burada tespit ettik. Kazı sırasında 15 ok ucu bulduk. Bunların o dönemde savaşta kullanılan ok uçları olduğunu düşünüyoruz." dedi. Hititler döneminde büyük bir deprem olduğu düşünülüyor Matsumura, Hitit dönemine ait mimari üzerinde de çalışmalara devam ettiklerini, kademeli ve teras şeklinde inşa edilen odanın birinde taştan yapılan duvarların yıkıldığını tespit ettiklerini belirterek, şunları kaydetti: "Duvarlar bir tarafa doğru yıkıldığı için büyük ihtimalle depremle alakalı. Bu mimarinin depremden dolayı yıkıldığını düşünerek Japonya'da Türkiye'deki depremler üzerinde çalışan uzmanlarla konuştuk. Buranın deprem sonucunda yıkıldığını söylediler. Kaman Kalehöyük'te de kazıları sürdürüyoruz. Orada da milattan önce 15. yüzyılda bir deprem izi tespit edildi. Buradaki mimari de hemen hemen aynı döneme ait olduğu için depremde bu binaların yıkıldığını düşünüyoruz. Depremin şiddetiyle ilgili uzman olmadığımız için bir şey söylemek zor ama büyük taş temeller ve toprak kaymış. Hepsi yıkılmış olduğuna göre baya büyük bir deprem olması gerekiyor." Matsumara, devam eden kazılarda Hitit dönemine ait Pitos adı verilen büyük bir saklama kabına ait kapak bulunduğunu da sözlerine ekledi. Dört kültür katı tespit edilmişti "Aşağı şehir" ve "yukarı şehir" olmak üzere iki arkeolojik alandan oluşan Büklükale mevkisinde, önceki yıllarda yapılan kazılarda, birinci katmanda Osmanlı dönemi, ikinci katmanda Demir Çağı, üçüncü katmanda Geç Tunç Çağı, dördüncü katmanda ise Eski Tunç Çağı olmak üzere dört kültür katı tespit edilmişti. Özellikle üçüncü katmandaki kazılarda çıkarılan cam şişe, Hitit İmparatorluğu dönemine tarihlenen çivi yazılı tablet ve panter başı, önemli buluntular arasında gösterilmişti. Yine Asur Ticaret Kolonileri Çağı'nın sonundan Hitit döneminin başlangıcına kadar iskan edilen ve saray olduğu değerlendirilen büyük bir mimari yapı ortaya çıkarılmıştı. Bölgenin, milattan önce 2000 yılının ikinci yarısında Hitit İmparatorluğu döneminde önemli bir şehir merkezi olduğu belirlenmiş, "Aşağı şehir" alanında ise Selçuklu dönemine ait bir mimari ve onun altında da Roma dönemine ait bazı malzemeler ve sikke çıkarılmış, buranın Roma döneminde de iskan olduğu anlaşılmıştı.

Perre Antik Kent’te kazılar başladı Haber

Perre Antik Kent’te kazılar başladı

Kommagene Uygarlığının beş büyük kentinden birisi olan Perre Antik Kent'te 2023 yılı kazı sezonu başladı. Adıyaman Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kahraman Yağız’ın bilimsel koordinatörlüğünde, Adıyaman Müze Müdürlüğü tarafından yürütülen kazılarda Perre Antik Kent Nekrepol Alanın Güney kısmında başladı. 2001 yılında kazı ve temizleme çalışması yapılan bölgede başlatılan kazılar, 6 ay sürecek. 2001 yılından 2009 yılına kadar yapılan kazıların ardından durdurulan kazı çalışması 2020 yılında yeniden başlamıştı. Son üç yıldan beri bilimsel olarak yürütülen kazılar bu yıl toplum yararına çalışma programıyla alınan 60 işçi ile yürütülüyor. Adıyaman Kültür ve Turizm Müdürü Abuzer Gelse, yıkıcı depremin ardından hayatın her alanında normalleşme çalışmalarının sürdüğünü belirterek, “Perre Antik Kent’te 2020 yılında ilk bilimsel kazılar başlamıştır. Bu sene bu kazıların 3’üncüsünü başlatıyoruz. Adıyaman’ın da içerisinde bulunduğu, 11 il çok büyük bir deprem yaşadı. Bu deprem sonrası bir taraftan yaralarımızı sararken, bir taraftan da şehrin her alanda normal akışına dönmesi için gerekli çalışmalarımıza devam ediyoruz. Bu çalışmalardan bir tanesi Adıyaman’da turizm sezonunun hızla başlaması için öncelikle turizm işletmeleri ve otelcilerimizle yaptığımız bir takım görüşmelerin sonucunda yaklaşık 3 hafta önce Adıyaman’da deprem bölgesinde turizm sezonunu ilk açan il olduk. Güney Kore’den, Amerika’dan, İtalya’dan, Almanya’dan ve Japonya’dan turistlerimiz Adıyaman’a gelmeye başladı. Bu gün Nemrut’ta, Karakuş’ta, Perre Antik Kenti’de turistlerimizi ağırlıyoruz” dedi. Adıyaman Müze Müdürü Mehmet Alkan ise, 60 kişilik ekip ile kazı çalışmalarına başlanıldığını kaydederek, “2023 yılında Perre Antik Kentinde kazı ve temizleme çalışmalarına başladık. Bu yıl özelikle TYP personelini kazıya aldık. Yaklaşık 60 kişiyle 6 ay boyunca kazı çalışması yapacağız. Kommagene Krallığının 5 büyük kentinden bir tanesi olan Perre Antik Kent’in nekropol alanının Güney kısmındaki alanda kazı çalışmalarımızı yapacağız” ifadelerini kullandı.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.