Hava Durumu

#Kültür Mirası

TOURISMJOURNAL - Kültür Mirası haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Kültür Mirası haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Kültür mirası bıçaklar Bursa'daki sergide zanaatın tarihinde yolculuğa çıkaracak Haber

Kültür mirası bıçaklar Bursa'daki sergide zanaatın tarihinde yolculuğa çıkaracak

Geçmişi 700 yıl öncesine uzanan ve kökeni demirciliğe dayanan Bursa bıçağı özelinde pek çok eseri bir araya toplayan sergi, müzede yer alan bıçak, çakı, kılıç, kama ve hançer koleksiyonundan oluşturuldu. Geçmişten bugüne mesleğin tüm aşamalarını gözler önüne seren, bugün öğleden sonra ziyarete açılacak sergide, 18'inci yüzyıldan itibaren farklı dönemlerin önemli parçalarından oluşan yaklaşık 1300 eser bulunuyor. Kentte önceki yıllarda düzenlenen Bursa Bıçak Tasarım Yarışmalarına katılan ve farklı kategorilerde dereceye giren bıçaklara da sergide yer verildi. Müzenin sorumlusu ve sanat tarihçisi Goncagül Meriç, AA muhabirine, Bursa bıçağının geçmişinin kentin Osmanlılar tarafından fethine dayandığını söyledi. Bu kültür mirasını gelecek nesillere aktarmayı ve Bursa'da geleneksel yöntemlerle yapılan bıçakçılık zanaatını tanıtmayı amaçladıklarını belirten Meriç, "Burada usta ellere de vurgu yaptık aslında çünkü biliyoruz ki bu zanaat tamamen ustalık eseri. Bıçakçılıkta Bursa'yı diğer şehirlerden ayıran özelliklerini vurguladık." dedi. Meriç, Türkiye'de Bursa dışında Sivas, Trabzon gibi bıçakçılıkla öne çıkan şehirlerin olduğunu anımsattı. Sergiye, 6 Şubat'taki Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenen kentlerden bazılarından ustaların da katkıda bulunduğu bilgisini veren Meriç, şöyle devam etti: "Kahramanmaraş ve Hatay'dan da bıçaklarımız geldi. Kahramanmaraş'ta görüştüğümüz bir bıçak ustası bize sergi için bıçak gönderecekti ama o anda deprem vuku buldu. Kendisi depremden sonra arayıp atölyesinin ve dükkanının yıkıldığını ama söz verdiği şekilde bıçağı göndereceğini söyledi. Sağ olsun enkazdan çıkarıp bir bıçak gönderdi. Yine aynı şekilde Hatay'da da deprem öncesi gelen bir bıçak var ama ustasını aradığımızda o çarşının tamamen yıkıldığını öğrendik. O bölümlere birer karanfil bıraktık." Çengiç Beyleri ailesinin son varisinin bağışladığı kılıçlar da var Goncagül Meriç, koleksiyonda çok sayıda kılıcın da bulunduğunu ifade etti. Osmanlı döneminde yaklaşık 500 yıl önce Balkanlar'a gönderilen Çengiç beylerine mensup bir ailenin son varisi tarafından bağışlanan çok sayıda kılıcın da sergide görülebileceğini aktaran Meriç, "Bunlar 18'inci yüzyıla tekabül ediyor. Bir obje de var çok özel. Bu da Enver Paşa'nın askerleri için yaptırdığı hediyelik kama, 'Enveriye kama' diye geçiyor. Tamamen pirinçten yapılan bu kamadan sadece 10 bin adet üretilmiş ve o zaman askerlerine dağıtılmış." diye konuştu. Meriç, bıçakçılığın ilk halinin demircilik olduğunu, buna vurgu yapan bir bölümün de sergide yer aldığını dile getirdi. Serginin diğer özellikleri hakkında da bilgi veren Meriç, şunları kaydetti: "Bu sergi, devamlı etkinlikleri olan canlı bir sergi olacak. Bu sergiye katkı koyan Pirge firması ve Bursa Bıçakçılar Derneği var. Biz onlarla hafta sonları burada workshoplar, bıçak kesim teknikleriyle ilgili çalışmalar yapacağız ve sergi için özel hazırladığımız aslında bir de oyunumuz var. Ziyaretçi, Bursa bıçağı çeşitlerinden birini seçiyor ve Bursa meyvelerini kesip farklı bir tasarımla puan kazanıp böyle bir oyun oynayabiliyor. Sergi, önümüzdeki yıl bu zamanlara kadar devam edecek. Aynı zamanda bu kapsamda yapılan bir çalışmamız daha var. 16-18 Haziran'da Bıçak Festivali yapacağız. Bursa Büyükşehir Belediyesine bağlı Müzeler Şube Müdürlüğü planlıyor bunu ve Türkiye'deki tüm bıçakçıları buluşturacağız. Bu kapsamda Damascus ve Şef Bıçağı Yarışması da olacak. Yani sektörü buluşturan önemli bir etkinlik ve dolu dolu bir festival olacak. Ona da tüm meraklılarını bekliyoruz." Meriç, büyük bölümü bağışlardan oluşan koleksiyona Bursa Arkeoloji Müze Müdürlüğünden de katkı sağlandığını sözlerine ekledi.

Restorasyonların ardından Topkapı Sarayı'na yoğun ilgi Haber

Restorasyonların ardından Topkapı Sarayı'na yoğun ilgi

Topkapı Sarayı'nda 2014'ten beri kapalı olan Fatih Köşkü, Seferli Koğuşu ve Hazine Koğuşu yeniden ziyarete açıldı, Mukaddes Emanetler Dairesi yenilendi ve dairede sergilenen eser sayısı 5 katına çıkarıldı, Mecidiye Köşkü de 165 yıl sonra tarihinde ilk defa ziyaretçiyle buluştu. Restorasyonların ardından bayramda Topkapı Sarayı'na yoğun ilgi gösterildi Sarayın Enderun Avlusunda tamamlanan restorasyon çalışmalarına ilişkin AA muhabirine açıklamada bulunan Milli Saraylar Başkanı Dr. Yasin Yıldız, Fatih Köşkü, Seferli Koğuşu, Hazine Koğuşu ve Mukaddes Emanetler Dairesi'nin restorasyon süreçlerinin uzun yıllardır devam ettiğini, 2019'dan itibaren de bu çalışmaları Milli Saraylar Başkanlığının üstlendiğini söyledi. Sergilenen eser sayısı 3 bin 500'e çıkarıldı Yıldız, restorasyon kapsamında başta deprem olmak üzere statik sorunlarla ilgili önemli çalışmalar yapıldığını belirterek, "Fatih Köşkü'nün kubbelerindeki 1500 ton beton yükü alındı ve çatı orijinaline döndürüldü. Yine binanın temellerinde ve bununla beraber zemin kotunda da önemli güçlendirme çalışmaları yapıldı. Binanın duvarlarından da takip edebildiğiniz üzere bir kısmında yapıyı çeliklerle güçlendirmiş olduk." dedi. Fatih Köşkü, Seferli Koğuşu, Hazine Koğuşu ve Mukaddes Emanetler Dairesi'nde şu anda statik olarak hiçbir problemin kalmadığının altını çizen Yıldız, şöyle devam etti: "Bu bizim için fevkalade sevindirici bir durum. Bununla beraber bu mekanların aynı zamanda bir müze işlevi var. Müze olarak faaliyet gösterebilmesi amacıyla yaptığımız çalışmalarda yaklaşık 2 bin parça tarihi eseri ziyaretçilerle buluşturmuş olduk. Bu çok kıymetli bir veri. Çünkü bundan evvel Topkapı Sarayı'nın toplamında ziyaret edilebilen taşınabilir tarihi eser sayısı 1200'dü. Şu anda biz 3 bin 500 sayısını yakalamış durumundayız. Bu da ziyaretçinin ilgisiyle hemen kendisini gösteriyor." Mukaddes Emanetler Dairesi'nin koleksiyonundaki kayıtlı eserlerin tamamı görülebilecek Yasin Yıldız, Saray'da 19. yüzyıla ait tek yapı olan Mecidiye Köşkü'nün de 165 yıl sonra tarihinde ilk defa ziyaretçiyle buluştuğuna işaret ederek, şunları kaydetti: "Mukaddes Emanet Dairesi'nde daha evvel ziyaret edilemeyen Efendimizin Name-i Saadet dediğimiz mektupları, Hırka-i Saadet'in orada bulunması önemli. Bununla beraber Hz. Osman'a ithaf edilen Kur'an-ı Kerim gibi, sakalı şerif gibi çok sayıda eser ziyarete açıldı. Şu an memnuniyetle ifade edebiliriz ki, Mukaddes Emanetler Dairesi'nin koleksiyonunda kayıtlı eserlerin tamamı görülebiliyor. Ayrıca Hazine Dairesi'nde de 1100 parça taşınabilir tarihi eseri tefriş ederek, ziyaretçilerle buluşturduk. Bunların içinde tabii ki önemli parçalar olarak cülus tahtı, Topkapı hançeri, Kaşıkçı Elması gibi ziyaretçilerin yakından tanıdığı eserlerin yanı sıra yine burada padişahların şahsi eserleri ve Osmanlı hazinesine kayıtlı eserlerden de çok geniş bir seçkiyi ziyaretçiyle buluşturduk." Arife günü Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın katılımıyla yapılan sarayın yeni bölümlerinin açılışının ardından Ramazan Bayramı'nda ziyaretçilerin saraya oldukça yoğun ilgi gösterdiğine dikkati çeken Yıldız, "Bayramın birinci gününden itibaren 3 günde burayı yaklaşık 60 bin kişi gezdi. Bu da normalde temmuz-ağustos dönemi ziyaretçi rakamlarıdır. Ama bu mekanların da gündeme gelmesiyle nisan sonu itibarıyla bu rakamı yakalamış olduk." ifadelerini kullandı. Topkapı Sarayı'nda ziyaret edilebilen alanlara 2 bin 150 metrekare daha eklendi Restorasyonu tamamlanan saraydaki yapılarda uluslararası müze küratörleriyle ortak çalışmalar yürütüldü, gelenekle geleceği birleştiren konseptler oluşturuldu ve bu temaya uygun sergileme düzenleri kuruldu. Enderun Avlusunda yer alan Fatih Köşkü, Seferli Koğuşu ve Hazine Koğuşu ile 4. avluda bulunan Mecidiye Köşkü, güvenlik, iklimlendirme, vitrinleme sistemleri ve sergileme ekipmanlarıyla modernize edildi. Bu alanların açılmasıyla Topkapı Sarayı'nda ziyaret edilebilen alana 2 bin 150 metrekare daha eklendi. Bu alanlarda oluşturulan galerilerde sergilenen eser sayısı 290'dan 1979'a çıkarıldı. Topkapı Sarayı'nın paha biçilemez koleksiyonunun sergilendiği Mukaddes Emanetler Dairesi, 16 yıl aradan sonra yeniden düzenlendi. Eser sayısı 60’tan 300'e çıkarıldı. Düzenleme kapsamında bir ilke de imza atıldı. Ziyaretçiler artık Hz. Peygamber'in, Ka'b b. Züheyr'e hediye ettiği hırkanın muhafaza edildiği Hırka-i Saadet Odası'na (Has Oda) ilk defa adım atabilecek. Has Oda'nın kubbesi, gümüş şebeke içinde korunan Hırka-i Saadet mahfazası ve Oda için Hereke'de özel dokunan 79 metrekarelik halı da görülebilecek. Mukaddes Emanetler Dairesi'nde ilk defa sergilenen eserler arasında Hz. Osman'ın mushafı, Kabe direğinin parçası, Kabe'nin anahtarı, kilit ve keserleri, mukaddes emanetlerin temizliğinde kullanılan gümüş saplı fırça, faraş ve Osmanlı döneminde muhafaza edilen Mukaddes Emanetler listelerini içeren defterler yer alıyor. Fatih Köşkü 9 yıl aradan sonra ziyarete açıldı Topkapı Sarayı'nın Sarayburnu tarafına bakan yamacındaki kayma ve yapıda tespit edilen çatlaklarla gündeme gelen Fatih Köşkü, restorasyon kültürüne örneklik teşkil edecek benzersiz bir çalışmayla yeniden ziyarete açıldı. Köşk'ün kubbelerine 1940'lı yıllarda eklenen betonlar kaldırıldı. Zemindeki kayma durduruldu. Köşk çevresine istinat duvarı inşa edildi. Bölgeye, olası sismik hareketleri 24 saat takip eden aletsel gözlem cihazları yerleştirildi. Fatih Köşkü, restorasyon sonrası Osmanlı hazinesinin sergilendiği bir galeriye dönüştürüldü. Dört bölümden oluşan Fatih Köşkü'nde, Osmanlı hazinesinin göz kamaştıran 1150 eseri sergileniyor. İlk salonda Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman'ın bizzat kullandığı eşyalar ile hazinenin en kıymetli parçası olan Kaşıkçı Elması yer alıyor. 2. salonda, devlet törenlerini ve saltanat sembollerini temsil eden altın tören tahtı, padişah sorguçları, tören zırhı ve matarası ile tören silahları gibi eserler bulunuyor. 3. salonda Nadir Şah Tahtı gibi diplomatik ilişkileri gösteren nişanlar ve hediyeler görülüyor. Son salonda ise padişahın halife kimliğine vurgu yapan dini temalı eserler yer alıyor. Bu eserlerin büyük bölümünü Medine Emanetleri oluşturuyor. Emanetlerden en dikkat çekeni ise Hz. Peygamber'in kabrine gönderilen iki som altından şamdan. Altın şamdanlar ve diğer eserler, yapının restorasyonu sürecinde modern saklama koşullarına sahip depolarda muhafaza edilmişti. Seferli Koğuşu, Elbise-i Hümayun galerisine dönüştürüldü Osmanlı döneminde savaş veya sefer sırasında padişahın kıyafetlerini yıkamakla sorumlu olan içoğlanlarına ait Seferli Koğuşu, hanedanın kumaş ve kıyafet zenginliğini anlatan galeriye dönüştürüldü. Elbise-i Hümayun Galerisi'nde, 275 eser sergileniyor. Alt katta, Fatih Sultan Mehmet'ten Sultan Abdülmecid'e kadar olan döneme ait padişah kıyafetleri, üst katta ise şehzade ve hanım sultanlara ait giysiler ve aksesuarlar yer alıyor. İlk defa ziyaretçiyle buluşan tören kaftanları ve tılsımlı gömlekler, serginin en dikkat çeken eserleri arasında bulunuyor. Hazine Koğuşu'nda 300 hat eseri sergileniyor Osmanlı döneminde iç hazineyi ve mücevherleri korumakla görevli içoğlanlarının ve "ehl-i hiref" denilen zanaatkarların yetiştirildiği Hazine Koğuşu, 9 yıl aradan sonra Hüsn-i Hat Galerisi olarak ziyarete açıldı. Galeride, Milli Saraylar koleksiyonundan seçilen 254 nadide eser yer alıyor. Modern müzecilik kriterlerine uygun olarak tanzim edilen iki katlı galeride ilk defa sergilenen eserler arasında Hicri 3. yüzyıla ait Kur'an-ı Kerim öne çıkıyor. Osmanlı'nın ünlü hattatlarına ait seçkin eserler ve bu eserlerden dijital ortama aktarılan örnekler de galeride ziyaretçiyle buluşuyor. Mecidiye Köşkü tarihinde ilk defa ziyarete açıldı Topkapı Sarayı'nın 4. avlusunda yer alan Mecidiye Köşkü ise tarihinde ilk defa ziyarete açıldı. Sultan Abdülmecid tarafından 1858'de yaptırılan, padişahların cülus ve destimal gibi dini ve resmi törenler öncesinde dinlenme yeri olarak kullandığı Köşk, 19. yüzyıl Avrupa sanatının etkilerini taşıyan süsleme ögeleriyle dikkat çekiyor. Restorasyon sonrası yeniden ve ilk defa ziyarete açılan Mukaddes Emanetler Dairesi, Fatih Köşkü, Mecidiye Köşkü, Seferli Koğuşu ve Hazine Koğuşu, Topkapı Sarayı'nın kapalı olduğu salı hariç her gün 09.00- 17.30 arasında ziyaret edilebilecek. Ziyaretçiler, saray girişinde ücretsiz verilen sesli rehber hizmetinden yararlanabilecek ve gezi için ayrı bilet gerekmeyecek. Müzekart'la da tüm bu bölümler gezilebilecek.

UNESCO listesindeki "Ahlat Taş İşçiliği Geleneği" yaşatılıyor Haber

UNESCO listesindeki "Ahlat Taş İşçiliği Geleneği" yaşatılıyor

Geçen yıl UNESCO'nun Acil Koruma Gerektiren Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi'ne alınan "Ahlat Taş İşçiliği Geleneği", Bitlis'in Ahlat ilçesinde hünerli ellerle yaşatılıyor. İlçedeki taş ocaklarından elde edilen, kışın sıcak, yazın serin tutma özelliğiyle asırlardır yapılarda tercih edilen Ahlat taşı, binbir emekle toprak altından çıkarılarak kullanıma hazır hale getiriliyor. Çekiç, balyoz, levye ve murç kullanılarak bloklar halinde koparılan, atölyelerle belirlenen ölçülere göre kesilen taşlar, burada hünerli ustaların elinde birer sanat eserine dönüştürülüyor. İlçede 10 yıl önce taş işçiliğine başlayan 5 çocuk babası 48 yaşındaki Hayrettin Becerikli de çeşitli büyüklükteki taşların üzerine Selçuklu ve Osmanlı motifleri ile çeşitli desenleri büyük bir ustalıkla işliyor. "Bazı desenler bir gün sürebiliyor" Becerikli, AA muhabirine, yörede yaygın kullanılan, yurdun dört bir yanına ve birçok ülkeye gönderilen Ahlat taşının, ilçenin önemli gelir kaynaklarından biri olduğunu söyledi. Taşlara özenle işledikleri desenlerden bazılarının yarım saatte bittiğini bazılarının da bir gün sürdüğünü anlatan Becerikli, "Desene göre işleme zamanı değişiyor. Taşlara hangisi uygunsa o desenleri işliyoruz. Ahlat taşından çeşme, barbekü ve şömine yapıyoruz, mezar ve ev yapımında kullanılan taşları üretiyoruz. Desenleri taşa işleyerek süslüyoruz, şekil veriyoruz. Ocaklardan bloklar halinde getirilen kayalara burada adeta hayat veriyoruz." dedi. Makine kullanmadan el işçiliğiyle taşları süslediklerini belirten Becerikli, şunları kaydetti: "Almanya'da restore edilen tarihi bir yapı için Ahlat taşı gönderdik. Türkiye'nin ise her yerine yaptığımız ürünleri ulaştırıyoruz. 10 yıl önce bu atölyede çalışan arkadaşlarımı sürekli ziyaret ederek onları izledim. Merak ettiğim için de mesleğe başladım. Merakla işi öğrendim. Mesleğimi seviyorum. 5 çocuğum var ve ailemin geçimini bu işle sağlıyorum. Ahlat Taşı İşçiliği Geleneği'nin UNESCO'nun Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi'ne alınmasına da çok sevindim. Bunda emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Bizi mutlu ettiler. Biz de bu mesleği geleneği yaşatmak için elimizden geleni yapıyoruz." "Ahlat Taş İşçiliği Geleneği", Fas'ın başkenti Rabat'ta 28 Kasım-3 Aralık 2022'de düzenlenen Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Hükümetlerarası Komitesi'nin 17. oturumunda UNESCO listesine kaydedilmişti.

"Eski Kahta" turizmle ayağa kalkacak Haber

"Eski Kahta" turizmle ayağa kalkacak

Nemrut Dağı güzergahındaki Eski Kahta köyü, çevresinde Kahta Kalesi, Cendere Köprüsü, Karakuş Tümülüsü ve Arsemia Ören Yeri'ni barındırıyor. Müjde Ar ve İlyas Salman'ın başrolünü paylaştığı, 1982'de Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde "En iyi film" ödülüne layık görülen, "Çirkinler de Sever"in de aralarında bulunduğu bazı filmlerin çekildiği köy, depremden önce her yıl çok sayıda turisti ağırlıyordu. Turizm açısından bölgenin önemli merkezi "Eski Kahta'da, Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat'ta meydana gelen depremlerde 2 ev ile bazı tarihi yapılarda ufak çaplı hasar oluştu. Köyün turizmde eski cazibesine kavuşması için Kahta Kaymakamlığınca çalışmalara başlandı. "Önümüzdeki ay bir film projesi gerçekleşecek" Kahta Kaymakamı Selami Korkutata, AA muhabirine, deprem felaketinin bölgede tahribata neden olduğunu söyledi. Eski Kahta'nın, ilçenin ilk yerleşim yeri olduğunu belirten Korkutata, "Eski Kahta bir köy. Bu köyün de dönüşümünü sağlayacağız. Kaleyle beraber daha konaklanabilir bir merkez haline getirmeye çalışacağız. Restorasyonlarımızla, tamirlerimizle bunu daha da güzel bir hale getirmeye çalışacağız." dedi. Korkutata, köyde daha önce birkaç film çekildiğini ifade ederek, görüşmeler yaptıkları bazı organizasyonların da olduğunu belirtti. "Onlar burada film çekmeyi düşünüyorlar ve önümüzdeki ay bir film projesi gerçekleşecek. Görüştüğümüz başka projeler de var. Canlandırmak adına, buranın tarihi mekanını, zeminini kullanmak adına onlar için de mükemmel bir yer." diyen Korkutata, köyün, turizm destinasyonu içerisinde önemli bir merkez olduğunu ifade etti. Korkutata, deprem felaketinden turizm noktalarının çok fazla etki hissetmediğine vurgu yaparak, bazı noktalarda ufak dökülmeler yaşandığını kaydetti. "Başta Nemrut olmak üzere ve aynı destinasyon bölgesindeki Kahta Kalesi, Arsemia Antik Kenti, Karakuş Tümülüsü bu bölgede gerçekten çok kıymetli tarihi değerlerimiz. Kahta Kalemizin ayrı bir hususu daha var. Burası 2 bin yıllık bir kale. Kommagene, Roma, Memluklerin kullandığı bir kale. Kalenin hala iç kısımlarının gerçekten çok muazzam şekilde korunduğunu biliyoruz." ifadelerini kullanan Korkutata, deprem felaketinin bile tarihi kaleyi etkileyemediğini dile getirdi. Korkutata, turizmi, çalışma hayatını, eğitimi standart boyuta getirmedikçe bölgede yaşamın normalleşemeyeceğine işaret etti. Bu konuda çalışmaların süreceğini belirten Korkutata, "Turizm bölgemizin hala eskisi gibi faaliyet gösterebileceğini, hizmetlerimizi bu kalitede verebileceğimizi biliyoruz. Tüm vatandaşlarımızı buraya bekliyoruz. Geçmişte burası ne kadar canlıysa aynı şekilde devam etsin istiyoruz." diye konuştu.

1600 Yıllık Kabe-i Mescid cami Haber

1600 Yıllık Kabe-i Mescid cami

Tokat merkezde bulunan Kabe-i Mescid cami, 1600'lü yıllarda yapıldığı düşünülüyor. Cami, geçmişte içerisinde çıkan bir yangından dolayı yıkıma uğrasa da günümüze kadar gelmeyi başarmış. Halk arasında dolaşan bazı rivayetlerde ise caminin temelinde Mekke'den getirilen toprağın bulunduğu iddia ediliyor. Caminin Kabe ölçülerine uygun olarak inşa edildiği halk arasında biliniyor ve inanılıyor. Zaman içerisinde yapılan eklentiler sonucunda cami genişlemiş olsa da ilk yapılan bölümü özelliğini kuruyor. "Türkiye de bu ölçülere sahip 3 camiden birisi oluyor" Cami ölçülerinin Kabe ile aynı olduğunu belirten Cami imamı Osman Türmen, "Cami hakkında değişik rivayetler var. Tokat'ı araştıran insanlardan duyduğumuz çeşitli şeyler var. Bu içinde bulunduğumuz alan Kabe ebatlarında yapılmış, sonradan yan tarafına eklemeler olmuş. Caminin ismi de Kabe-i Mescid olarak verilmiş. Farklı bir durum da var Kabe mescidi ilk ismi, yıllar içerisinde halk arasında bu Kabe-i mescide dönüyor. Geçmişte burada çıkan yangından dolayı yıkıma uğramış, sonrasında yeniden yapılmış. 1600'lü tarihte yapılma ihtimali var. Karşısında yazmacılar hanı bulunuyor, gelen kervanlar burada kalırmış. Karşısına cami yapmak istemişler, bir kervan siz hazırlığınızı yapın biz size Mekke'den toprak getirelim demişler. Normal de böyle bir durum pek olmaz ama böyle bir rivayeti de var caminin. En son restorasyon tarihi 1940 olarak gözüküyor, ancak 1600'lü yıllarda yapıldığı düşünülüyor. Cami birebir milimetrik olarak Kabe'nin ölçülerine sahip değil ancak o ölçülere göre hazırlanmış. Türkiye de bu ölçülere sahip 3 camiden birisi oluyor. Bu caminin de benim için ayrı bir özelliği var, ben 1995 Turhal imam hatip lisesi mezunuyum, burada namaz kılarken dua etmiştim. Allah'ım ben bu camide imam olur muyum diyerek dua etmiştim" dedi.

Hitit başkenti Hattuşa'da, 'Boğazköy Müzesi' Haber

Hitit başkenti Hattuşa'da, 'Boğazköy Müzesi'

Hititlerin başkenti Hattuşa'da bulunan Boğazköy Müzesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı kararıyla bağımsız bir müzeye dönüştürüldü. Çorum Müzesi'nden çalışmalarını bağımsız şekilde yürütecek olan Boğazköy Müzesi Müdürlüğü'ne Arkeolog Resul İbiş atandı. Dünyanın en büyük imparatorluklarından Hititlere başkentlik yapan kentte Boğazköy müzesinin bağımsız müdürlük statüsüne kavuşmasıyla bölgedeki turizm faaliyetleri ve müzecilik hizmetlerinin daha etkin hale gelmesi planlanıyor. Alacahöyük Müzesi ve örenyeri, Hattuşa ören yeri bu alanlarda yer alan kazılar Boğazköy Müze Müdürlüğü üzerinden yürütülecek. Çorum'da 3 müze, 2 örenyeri bir düzenlenmiş kazı olarak müzecilik hizmetlerinin verildiğini açıklayan İl Kültür ve Turizm Müdürü Sümeyra Bektaş, “Boğazkale ve Alacahöyük Müze Müdürlükleri, Çorum Müzesinden yönetilmekteydi. Bu müzecilik hizmetlerinin çok sağlıklı yürütülmemesine neden olmaktaydı. Kültür ve Turizm Bakanımızın oluruyla ayrı bir müze müdürlüğü olarak ilan edildi. Çorum Müzesi uzmanlarından Resul İbiş'te Boğazköy Müzesi'ne müdür olarak görevlendirildi. Bundan sonraki süreçte Alacahöyük Müzesi ve örenyeri, Hattuşa ören yeri bu alanlarda yer alan kazılar Boğazköy Müze Müdürlüğü üzerinden yürütülecek” dedi.sümeyre Boğazköy Müzesinin bağımsız bir statüye kavuşmasıyla müzecilik ve turizm faaliyetlerinin daha etkin yürütüleceğini anlatan Bektaş, “UNESCO Kültür Mirası listesinde yer alan Hattuşa Ören yeri buradan çıkan binlerce tabletin yer aldığı Dünya Kültür Belleği listesinde yer alan çivi yazılı tabletlerin sergilendiği Boğazköy Müzesi ve yine Hattuşa ören yerinde olup daha sonra bir tanesi Almanya'da restorasyon amaçlı yurt dışına çıkarılan ve yine ülkemize getirilerek müzedeki yerini alan sfenksleriyle Boğazköy bundan sonraki çalışmalarını Müze Müdürlüğü olarak yürütecek. Turizm sezonunu başlamasıyla birlikte dünya mirasını görmeye davet ediyoruz” ifadelerini kullandı. 12 Eylül 1966 yılında açılan Boğazköy müzesi, 2011 yılında yeniden düzenlenmiştir. Müzede, Hitit başkenti Hattuşa kazılarında açığa çıkartılan eserler sergilenmektedir. Boğazkale Müzesi'nin teşhir salonlarında tematik ve kronolojik sergileme yapılmıştır. Zemin kat birinci salonda Kalkolitik, Eski Tunç Çağı ve Asur Ticaret Kolonileri Çağı eserleri ile başlayan teşhir düzeni kronolojik olarak Frig, Galat, Roma Dönemi ile devam etmekte ve Doğu Roma Dönemi ile son bulmaktadır. Hattuşa Antik Kenti içerisinde bulunan Sfenksli Kapıdaki iki Sfenks yangından çok hasar gördükleri için 1907´de restore edilmek üzere Berlin'e götürülmüşlerdir. Restorasyonlarının ardından sfenkslerden biri 1924 yılında İstanbul Arkeoloji Müzeleri'ne geri verilmiş, diğeri ise 2011 yılına kadar Berlin Müzeleri'nde muhafaza edilmiştir. Her iki sfenks de 26 Kasım 2011 tarihinden itibaren Boğazköy Müzesi'nde sergilenmektedir. Sfenkslerin bulunduğu kapı ile geçilen Hitit salonunda Hititlerin devlet ve toplumsal yapısı zengin görsellere sahip panolar ve eserlerle anlatılmaktadır. Hitit döneminden bir taş ustası bu alanda canlandırma ile tasvir edilmiştir. Hitit salonunun üst katında Hititlerin dini ve askeri yapısı, yazı sistemi, kazılardan çıkan malzeme, pano bilgileri ve görsellerle anlatılmaktadır. Burada Hattuşa örenyeri ve büyük mabedin maketi de yer almaktadır. Müze bahçesinde ise Hitit dönemine ait sfenks, hiyeroglif yazıtlı kitabeler ile Roma ve Doğu Roma dönemlerine ait mil taşları ve mezar taşları sergilenmektedir.

Güllü nineden geri dönüşüm kilimleri Haber

Güllü nineden geri dönüşüm kilimleri

Amasya’da eskiyen kazakların iplerinin sökülüp ‘cecim’ adı verilen kilime dönüştürüldüğü renkli sanatı 76 yaşındaki Güllü nine yaşatıyor. Amasya Milli Eğitim Müdürlüğü, 200 yıldan fazla geçmişe sahip geri dönüşüm örneği bu geleneğin gelecek kuşaklara aktarılması için çalışma planladı. Son ustalardan 76 yaşındaki Güllü Duran’ın yaşadığı Taşova ilçesinde ‘cecim’ dokuma kursu için müracaatlar başladı. Güllü nine gençlere taş çıkartıyor Eskimiş kazak, hırka ve diğer giysilerin iplerini yumak yapan Amasyalı kadınlar 3 değneğin birbirine bağlanıp ortasından sarkan iplerin tuttuğu tezgahta yıllardır kilim dokudu. Evlerin zeminleri ve duvarları bu kilimlerle süslendi. Ancak bu sanat günümüzde unutulmaya yüz tuttu. Şehre ait geleneklerin yaşatılması için araştırmalar yaptıran Amasya Milli Eğitim Müdürlüğü yetkilileri yaşayan son ‘cecim’ ustalarından birini buldu. Yıllardır dokuduğu kilimleri sandığından çıkartan 76 yaşındaki Güllü Duran, Taşova Şehit Himmet Aydemir Halk Eğitimi Merkezi’ne davet edildi. Köyünden heyecanla gelip tezgahını kuran yaşlı kadın, gençlere taş çıkartan çabasıyla ilgi odağı oldu. Onu görenler kursa kayıt yaptırmak için müracaat etmeye başladı. “Eski kazaklar çöpe gitmesin” Gençliğinde metrelerce uzunlukta kilimlerden dokudukları günleri anlatan Duran, “Cecim adındaki kilimimizi söktüğümüz eski kazakların iplerini dokuyarak yapıyorduk. Eskiden herkes yapardı. Şimdi yapmıyorlar, bıraktılar. Sadece ben sürdürüyorum” dedi. Uzunluğu 40 metreye varan kilimlerin yanı sıra çanta gibi eşyaları da aynı dokunan malzemeden ürettiğine değinen 5 çocuk, 17 torun sahibi Duran, “Eski kazaklar artık çöpe gidiyor. Eskiden kazak bulamıyorduk. Genç kızlar da bunu yapmıyor. Ama hazıra bayılıyorlar. ‘Babaanne bana da yapar mısın’ diyorlar” şeklinde konuştu. Çocukken çıkrıkta sarılan yumakların içine sürpriz olarak ceviz ve şeker konulduğunu hatırlatan Fadime Tanış, kursun başlayacağı günü heyecanla beklediğini söyledi. “Kendi kültürünün değerini bilen nesil yetişmesini arzu ediyoruz” Amasya’nın zengin geleneğe ve kültüre sahip olduğunu vurgulayan Amasya Milli Eğitim Müdürü Mehmet Türkmen ise çalışmayla geleneksel bir geri dönüşüm örneği sergilenmesinden memnuniyet duyduğunu açıkladı. Şekillendirdiği motiflerin isimlerinden kullanılan aletlere kadar köklü bir kültürü canlandıran Güllü nineye teşekkür eden Türkmen, “Kendi kültür ve medeniyetinin değerini bilen, yaşatmaya çalışan bir nesil yetişmesini arzu ediyoruz. Ninemiz bu yaşta örnek oluyor” diye konuştu. Türkmen, planlanan çalışmalarla ilgili Taşova İlçe Milli Eğitim Müdürü Mustafa Tümer ve Halk Eğitimi Merkezi Müdürü Saffet Bol dan bilgi aldı.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.