Hava Durumu

#Kültür Varlıkları

TOURISMJOURNAL - Kültür Varlıkları haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Kültür Varlıkları haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Müzelerdeki eser sayısı 3 milyon 900 bin 331 oldu Haber

Müzelerdeki eser sayısı 3 milyon 900 bin 331 oldu

Müze sayısı 2023 yılında önceki yıla göre yüzde 7,1 artarak 606 oldu. Müzelerdeki eser sayısı önceki yıla göre yüzde 2,9 azalarak 3 milyon 900 bin 331 oldu. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2023 yılına ilişkin Kültürel Miras İstatistikleri’ni açıkladı. Milli Saraylara ait istatistikler, Cumhurbaşkanlığına bağlı Milli Saraylar Başkanlığı’ndan 2023 yılından itibaren derlenmeye ve yayımlanmaya başlandı. Buna göre, müze sayısı 2023 yılında önceki yıla göre yüzde 7,1 artarak 606 oldu. Müzelerin 212 tanesi Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde, 376 tanesi özel müze kategorisinde yer alırken Milli Saraylar Başkanlığına bağlı 18 müze faaliyet gösterdi. Ören yeri sayısı 144 oldu. Müzelerdeki eser sayısı 3 milyon 900 bin 331 oldu Müzelerdeki eser sayısı önceki yıla göre yüzde 2,9 azalarak 3 milyon 900 bin 331 oldu. Bakanlığa bağlı müzelerdeki eser sayısı geçen yıla göre yüzde 0,5 artarak 3 milyon 341 bin 162 olurken özel müzelerdeki eser sayısı yüzde 32,5 azalarak 286 bin 334, Milli Saraylar Başkanlığına bağlı müzelerdeki eser sayısı yüzde 2,2 artarak 272 bin 835 oldu. Bakanlığa bağlı müzelerdeki eserlerin yüzde 60,1'i sikke, yüzde 27,6'sı arkeolojik materyal, yüzde 6,6'sı etnografik materyal, yüzde 3,6'sı tablet oldu. Müze ve ören yeri ziyaretçi sayısı yüzde 6,2 arttı Müze ve ören yeri ziyaretçi sayısı, 2023 yılında yüzde 6,2 artarak 55 milyon 752 bin 208 oldu. Ziyaretçilerin yüzde 54,7'si Bakanlığa bağlı müze ve ören yerlerini ziyaret etti. Bakanlığa bağlı ücretli müze ve ören yerlerini ziyaret edenlerin sayısı 17 milyon 673 bin 661 ve toplam ziyaretçiler içindeki payı yüzde 31,7 oldu. Özel müze ziyaretçi sayısı yüzde 22,5 artarak 18 milyon 236 bin 130 olurken Milli Saraylar Başkanlığına bağlı müze ziyaretçi sayısı yüzde 5,0 artarak 7 milyon 27 bin 103 oldu. Bakanlığa bağlı ücretli müze ve ören yerleri ziyaretlerinden 2 milyar 666 milyon 691 bin 663 TL gelir elde edildi. Bakanlık tarafından satılan müze kartı sayısı 4 milyon 214 bin 303 oldu. Taşınmaz kültür varlıklarının sayısı yüzde 2,1 arttı Taşınmaz kültür varlıklarının sayısı bir önceki yıla göre yüzde 2,1 artarak 124 bin 671 oldu. Taşınmaz kültür varlıklarının en çok bulunduğu il 33 bin 869 ile İstanbul olurken, 7 bin 976 ile İzmir ve 4 bin 948 ile Muğla takip eden iller oldu. Toplam sit alanı sayısı bir önceki yıla göre yüzde 4,9 artarak 24 bin 786 oldu. Sit alanlarının yüzde 97,0'sini arkeolojik sit alanları oluşturdu. Tabiat parkı sayısı yüzde 1,9 arttı Milli parkların sayısı 2023 yılında bir önceki yıla göre değişmeyerek 48 oldu, milli park alanı yüzde 0,2 azalarak 909 bin 158 oldu. Tabiat parkı sayısı yüzde 1,9 artarak 266'ya yükselirken, tabiat parkı alanı yüzde 0,3 azalarak 108 bin 36 hektar oldu. Tabiatı koruma alanı sayısı önceki yıla göre değişim göstermeyerek 31 olurken, tabiat anıtı sayısı yüzde 2,7 azalarak 110 oldu.

Anadolu'nun sürgün kültür varlıkları için çabalar sürüyor Haber

Anadolu'nun sürgün kültür varlıkları için çabalar sürüyor

Boz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde, gerek diplomatik ilişkiler kullanılarak gerekse ticari ilişkiler üzerinden baskı kurularak alınan izin belgeleriyle Anadolu'dan koparılan kültür varlıkları bulunduğunu belirtti. Kültür varlığı kaçakçılığıyla mücadele amacıyla Kaçakçılıkla Mücadele Daire Başkanlığının kurulduğunu, eser iadesinin de bunun önemli ayaklarından biri olduğunu kaydeden Boz, kaçakçılığın engellenmesi veya kaçırılarak yurt dışına götürülmüş eserlerin iadesine yönelik çalışmaların daha hızlı ilerlediğini dile getirdi. Osmanlı döneminde götürülmüş, Bergama Zeus Sunağı, Halikarnas Mozolesi, Viyana'da bulunan Trysa Anıtı gibi pek çok ikonik eserin yurt dışındaki müzelerde sergilendiğine işaret eden Zeynep Boz, sözlerini şöyle sürdürdü: "Türkiye, kültür varlıklarının yerinde korunması gerektiğine inanan bir ülke. Bu yüzden ilgili müzelerle, ülkelerle gerekli diplomatik platformlar oluştukça gerekli her türlü adımı atıyor. Bu konuların eskiliğine bakacak olursak burada bir hukuk yöntemi izlemek, bir dava açmak gibi durumlar çok söz konusu değil. Çünkü ilgili ülkelerin mutlak zaman aşımları veya döneminin kanunlarının uygulanış şekillerinde farklılıklar olabiliyor. Birtakım fermanlar birtakım izinler verilmiş. O izinlerin tam olarak neyi kapsayıp kapsamadığı hukuk ortamında net unsurlar değil. Bu sebeple bizim için açık yol daha çok diplomasi ve bilimsel iş birliği yolu. Biz bu eserlerimizin bulunduğu ülkelere sıklıkla rahatsızlıklarımızı hatırlatıp, kendilerinin iddiaları doğrultusunda birtakım bilgi ve belge taleplerinde bulunuyoruz." "Zeus Sunağı, Bergama'nın güneşiyle yıkanmalı" Zeynep Boz, Bergama Zeus Sunağı'nın, birtakım izinlerle Anadolu'dan çıktığının bilindiğini, bunla ilgili bazı belgelerin yayınlandığını belirterek, şöyle konuştu: "Ancak daha sonra tarihçilerimiz, akademisyenlerimizce yapılan araştırmalarda şu karşımıza çıkıyor ki bu eserlerin bir kısmının götürüldüğü dönemde verilmiş herhangi bir izin yok. Biz de Alman tarafından Zeus Sunağı'na ait olan diğer tüm parçaların müzeye ne zaman girdiği, hangi izinle girdiği, kimin tarafından getirildiğine ilişkin envanter kayıtlarını talep ettik. Buna ilişkin talebimizi birkaç sefer yineledik ve hala olumlu bir dönüş bekliyoruz. Bunu bir işbirliği zemininde çözmek için tarafgiriz. Bir noktadan sonra konu bizim için UNESCO aşamasına taşınabilecek bir hale gelebilir. Biz arzu ediyoruz ki bunu ikili diyaloglarımızla ve barışçıl bir şekilde en azından araştırabilelim, bu konuyu konuşabilelim." Zeus Sunağı'nın, UNESCO Dünya Miras Listesi'ne girmiş Bergama Antik Kenti'ne ait bir eser olduğunu vurgulayan Boz, "Antik kentin ziyaretçileri sunak yerinde belki birkaç basamak ve ağaçlar görüyorlar. Bu hiçbirimizi mutlu eden bir durum değil. Eski Bergama Belediye Başkanı Sefa Taşkın'ın 'Zeus Sunağı Bergama'nın güneşiyle yıkanmalı' sözüne son derece katılıyorum. Tabii ki böyle bir çabamız, en azından araştırmak üzere bütün iddiaların ortaya dökülmesi üzerine girişimlerimiz var. Ancak bu girişimler tek taraflı olunca bir anlam ifade etmiyor, uluslararası işbirliği büyük önem taşıyor." diye konuştu. "Tarafımızca büyük memnuniyetle karşılanmış bir açıklama" Boz, Berlin Eyaleti Çeşitlilik ve Ayrımcılıkla Mücadeleden sorumlu Müsteşarı Saraya Gomis'in, eserin Türkiye'ye iade edilmesi yönündeki açıklamalarının, Almanya'nın eseri Türkiye'ye iade etmeye karar verdiği anlamına gelmediğini söyledi. Gomis'in bu açıklamalarını, kendi adalet inancı doğrultusunda yaptığını belirten Boz, "Tarafımızca büyük memnuniyetle karşılanmış bir açıklama." dedi. Türkiye ile Almanya arasında başka kültür varlıklarına ilişkin dosyaların da bulunduğuna işaret eden Boz, Konya Beyhekim Camisi'nin mihrabı ve pencere kanatları, İhtiyar Balıkçı Heykeli'nin gövdesiyle Piyale Paşa Camisi'nin çini alınlığının bunlar arasında yer aldığını söyledi. Eserlere ilişkin dosyaların 1990'larda açıldığını hatırlatan Boz, "Bize de bunları kapatmak düşüyor. Bu dosyaların kapatılmasıyla da yeni eserlerimiz hakkında konuşmaya başlayacağız." diye konuştu. "Hiç teslimiyetçi olmadık, bu noktadan sonra da teslimiyetçi olmayacağız" Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Kaçakçılıkla Mücadele Daire Başkanı Zeynep Boz, Türkiye'nin de içinde bulunduğu köken ülkelerin, kendilerine ait olanı istemekten korkar hale getirildiğini söyledi. Boz, şunları kaydetti: "Belli bir yere kadar rasyonel ve mantık çerçevesinde davranmak bir gereklilik. Ancak bizim olana bizim diyebilmekten bile korkar hale getirilmiş köken ülkeler. Ancak biz korkmuyoruz. Bizim olan, bizden koparılmıştır. En azından bunun altını çizmemiz gerektiğine inanıyorum. Bunu vurgulamakta cesur olabileceğimize inanıyorum. Tabii ki bunun dışında resmi görüşmeler, bilgi alışverişleri bizi nereye götürür, yeni konular mı açılır, eskiler mi gelişir, bunu göreceğiz. Ama biz hiç teslimiyetçi olmadık, bu noktadan sonra da teslimiyetçi olmayacağız." Fransa'da, aralarında Louvre Müzesi'nin yer aldığı bazı müzelerde Karkamış Antik Kenti'nden gitmiş eserlerle, II. Selim ve III. Murat türbeleriyle I. Mahmut Kütüphanesi'nden çinilerin bulunduğunu anlatan Boz, şunları kaydetti: "Büyük müzelerin zamanında kurmuş oldukları koleksiyonlarını koruma kaygılarını anlıyoruz. Lakin bu koleksiyonlar bir yanlışla kurulmuş. Diplomatik kanallarla Osmanlı üzerine kurulmuş bir baskı var. Aynı şeyi Latin Amerika ülkeleri için de konuşabiliriz. Kendi kolonize ettikleri ülkeler için de aynı hataları yaptıklarını söyleyebiliriz. Onların bu koleksiyonları kurarken yaptıkları hataların çekincesini ben bugün bu eserleri talep etmekte yaşayamam. Bu yüzden bu yanlışları gidermenin kendilerine düştüğünü, müzakereye açık olmalarının çok önemli olduğunu vurgulamak isterim." "Yerinde görülmesi daha anlamlı olmaz mı" Daire Başkanı Zeynep Boz, antik dünyanın 7 harikasından biri olan Halikarnas Mozolesi'nin, bugün British Museum'da sergilendiğini ve oranın ziyaretçilerini memnun ettiğini belirterek, "Karşı taraftan çok sık duyduğumuz şey şu, 'Biz çok büyük müzeleriz, çok önemli koleksiyonlarımız var, bizim sayemizde bütün dünya vatandaşları bunları görebiliyor.' Ama biz de bu eserleri alıp toprağın altına tekrar gömmeyi düşünmüyoruz. Burada da bütün dünya vatandaşları bunları yerinde görüp, zevkle takdir edebilecek. Yerinde görülmesi daha anlamlı olmaz mı?" diye konuştu. "Orada kalsaydı tahrip olurdu", "Kireç ocaklarında eritilirdi" yönündeki gerçeklerle bağdaşmayan birtakım iddiaları duymaya artık tahammüllerinin kalmadığını söyleyen Boz, "Bu sebeple de iş birliğinin, bir masanın başında karşılıklı oturup konuşabilmenin özlemini duyuyoruz." dedi.

Deprem bölgesindeki kültür varlıklarıyla ilgili uyarı Haber

Deprem bölgesindeki kültür varlıklarıyla ilgili uyarı

Doç. Dr. Ali Akın Akyol, Kahramanmaraş merkezli depremin etkilediği yerlerde birçok kültürel miras eserlerinin hasar gördüğünü belirterek, “Bu hasar gören kültürel mirasın ürünleri olan eserleri ele almalıyız. Bunlara depremin etkisinin ne şekilde olduğunu hemen belgelemeliyiz” dedi. Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Kültür Varlıklarını Koruma ve Onarım Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Akın Akyol, 6 Şubat’ta meydana gelen ve 11 ili vuran Kahramanmaraş merkezli 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremlerden etkilenen kültür varlıklarının durumu ve yapılabilecek çalışmalara ilişkin açıklamalarda bulundu. Deprem bölgesinde binlerce eser olduğunu söyleyen Akyol, depremin ilk haftasında bölgeye gittiklerini belirterek, “Farklı üniversitelerin ekipleriyle beraber ortaklaşa gittiğimizde gördük ki alandaki birçok kültürel miras eserleri hasar görmüş. Tabii ki bu hasar gören kültürel mirasın ürünleri olan eserleri biz ele almalıyız. Bunlara depremin etkisinin ne şekilde olduğunu hemen belgelemeliyiz. Bununla ilgili bazı projeler de gerçekleştirildi. Biz de kendi belgelerimizi yaptık” diye konuştu. “Eserlerin birçok yöntemle elden geçirilmesi lazım” “Burada en önemli şey Türkiye’nin neredeyse büyük bir kesiminin deprem etkisi altında olması ve kültürel mirasın bu eserlerin de doğrudan risk grubu altında olması” diyen Akyol, özellikle deprem bölgesindeki tarihi eserlerle ilgili çalışma yapılması gerektiğini dile getirerek şöyle devam etti: “Burada restorasyon mantığını, onarım mantığını yeniden gözden geçirmek gerekir. Bunların daha çok güçlendirme ve dondurmadan öte bu sefer daha kalıcı yerin altındaki kayaç yapısında beraber ele alınması gerekir ki son depremde bunları çok belirgin bir şekilde gördük. Acaba fay hatlarına ne kadar yakın kültürel miras eserleri. Onların da jeofizik yöntemleriyle, uzaktan algılama yöntemleriyle, malzeme analizleriyle elden geçirilmesi lazım. Ben bu konunun çok önemli olduğunun altını çizmek isterim” dedi. Akyol, bölgede pek çok cami minarelerinin, tarihi eserlerin yıkıldığını hatırlatarak, “Malatya Ulu Camii’nin büyük hasar aldığını, Antakya’da Habib-i Neccar Camii’nin neredeyse kubbesi çöktüğü gibi Antakya Meclis Binası yine çok etkilendi. Bu sembol binaların önce belgelenmesi, sonrada bu belgelendikten sonra da restorasyon projelerinin hazırlanması lazım. Bazen bunları hızlı yapmak lazım, bazen de zamana bırakmak lazım” ifadelerini kullandı. “Gaziantep Kalesi’nin yeniden ele alınması gerek” Yıkılan kültürel varlıklara estetik ya da makyajdan öte güçlendirme çalışmaları yapılması gerektiğini vurgulayan Akyol, Gaziantep Kalesi’nin beden duvarları ve burçlarının yıkıldığını aktararak, “Gaziantep Kalesi’nde bazısı faya yakınlıktan, bazısı da titreşimle ortaya çıkan bir hasar görmüş, dört tarafından hasar görmüş. Beden duvarlarının yıkıldığını, burçların yıkıldığını gördük. Bu önemli bir durum, ele alınması gerekir. Bu hasarların tekrar jeofizik yöntemlerle yerin altını yani höyüğün modellenip buradaki kayaya denk gelen yerlerde biraz daha az, belki toprağa denk gelen yerlerde biraz daha fazla desteğe ihtiyaç olacak” cümlelerine yer verdi. “Antakya’nın altındaki tarihi kent ortaya çıkarılabilir” Antakya’nın çok boyutlu kültürel yapısının bölge için önemine dikkati çeken Akyol, “Her döneme ait kültür varlıklarının tek tek belli planlamalarla ele alınması lazım. Şu anda yıkım gören yerlerin daha önce de bu dersleri almış olmamız gerekiyordu. Belki de yeniden yapılaşmaya açılmaması, hatta şu anda Antakya'nın üzerinde bulunduğu 4-5 m altında tarihi Antakya'nın belki yeniden ortaya çıkarılarak bu sefer yeni bir sinerji ortaya çıkarılması mümkün olabilir” dedi. “Kültür varlıklarıyla ilgili riskli bölgelerde bir şablon çalışma oluşturabiliriz” Akyol, birtakım testlerle kültür varlıklarının depreme dayanıklı olup olmadığı yönünde çalışma yapılması gerektiğine vurgu yaparak, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Kültür varlıklarını da artık öncelikli olarak deprem bölgesinden başlayarak riskli bölgelerde, Türkiye'nin her yerinde bir şablon çalışma oluşturabiliriz. Artık kültür mirasının tüm eserlerini genellenip bizim bir depreme, deprem olmadan önce ne kadar hazır olduğumuz bu eserlerin üzerinden de önce analiz edilebilir, sonra da tedbirler alınabilir. Bunlar tabii ki zamana yayılıp, uzun, verimli çalışmalar ama orta vadede, yakın vadede ekipler oluşturulup, taramalar yapılıp orta vadede de restorasyon stratejileri ortaya çıkarılabilir.”

Hatay'ın kültür varlıkları  tahrip oldu Haber

Hatay'ın kültür varlıkları tahrip oldu

İÜ Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kemal Kutgün Eyüpgiller, "(Yapılardaki hasar nedenleri) Dolgu zeminde yer almaları, Asi Nehri önemli bir etken burada, fay hattının yakından geçiyor olması, en önemli etkenler arasında gözüküyor." dedi. İstanbul Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenen Hatay'daki kültür varlığı yapılarını inceleyen İstanbul Üniversitesi (İÜ) Mimarlık Fakültesi akademisyenleri, yapıların fay hattına yakınlığı ve zeminin uygun olmamasının yanı sıra yetersiz taşıyıcı sistem, niteliksiz malzeme ve işçilikle inşa edilmeleri nedeniyle hasar gördüklerini tespit etti. Kahramanmaraş'ta 6 Şubat'ta meydana gelen 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremlerin ardından Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK), üniversitelerin veri amacıyla saha çalışması yürütmesi için TÜBİTAK 1002-C Doğal Afetler Odaklı Saha Çalışması Acil Destek Programı'nı hayata geçirdi. İÜ Mimarlık Fakültesi akademisyenleri, program kapsamında hazırladıkları "Hatay İlindeki Kültür Varlığı Yapıların 6 Şubat 2023 Depremi Sonrasındaki Yapısal Durumlarının Tespiti" başlıklı proje önerisinin kabul edilmesiyle çalışmalarına başladı. Dekan Prof. Dr. Kemal Kutgün Eyüpgiller'in yürütücülüğünü üstlendiği proje kapsamında, aralarında mimar, mühendis ve şehir plancısının da olduğu fakülte öğretim üyeleri Doç. Dr. Cemil Akçay, Dr. Öğr. Üyesi Selahattin Ersoy ve Dr. Öğr. Üyesi Mete Başar Baypınar bölgeye gitti. Hatay'ın Antakya, İskenderun ve Payas ilçeleri ile Mersin'in Tarsus ilçesi ve Adana'da 4 gün çalışma yapan ekip, kültür varlığı binalar ile kentsel sit alanında depremle oluşan hasarların nedenlerini araştırdı ve hasar mekanizmalarının analizini yaptı. Projeyle elde edilen bilgilerle hasar gören yapıların restorasyon süreçlerinde müdahale kararlarının daha sağlıklı alınması hedefleniyor. Ulu Cami, üzerinde bulunduğu fay hattı ve alüvyon zemin nedeniyle enkaza dönüştü Projeyi daha geniş tutmayı hedeflediklerini ancak yoğun kültürel miras içerdiği için Antakya'ya daha fazla konsantre olduklarını belirten Eyüpgiller, anıtsal yapıların ne şekilde hasar gördüğünü tespit etmeyi ve bu yapılara restorasyon aşamasında gerekecek mimari ve mühendislik müdahalelerini belirlemeyi amaçladıklarını belirtti. Prof. Dr. Eyüpgiller, saha araştırmalarına ilişkin bulgularını şöyle aktardı: "Ulu Cami, Antakya'nın en önemli yapılarından biri, enkaz halinde. Bunun sebebi de nehre çok yakın, fay hattı üzerinde ve alüvyon zemine oturuyor olması. Onun dışında Şeyh Ali Camisi, Habibi Neccar Camisi gibi belli başlı anıtsal yapıları inceledik. Saydığım son iki yapıda durum çok iç açıcı olmasa da biraz daha iyiydi. Kubbelerini kaybetmiş durumdaydı bu yapılar. Bunların hasar mekanizmalarını mimari ve mühendislik bağlamında değerlendirecek bir çalışma yaptık." Hatıl, kenet sistemleri ve zıvanaların eksikliği gözlemlendi Bölgedeki tarihi yapıların hasar görmesinde birbirine eklemlenen pek çok neden olduğuna işaret eden Eyüpgiller, şunları kaydetti: Projeyi daha geniş tutmayı hedeflediklerini ancak yoğun kültürel miras içerdiği için Antakya'ya daha fazla konsantre olduklarını belirten Eyüpgiller, anıtsal yapıların ne şekilde hasar gördüğünü tespit etmeyi ve bu yapılara restorasyon aşamasında gerekecek mimari ve mühendislik müdahalelerini belirlemeyi amaçladıklarını belirtti. Prof. Dr. Eyüpgiller, saha araştırmalarına ilişkin bulgularını şöyle aktardı: "Bunlar 400-500 yıllık yapılar. Depremleri göz önüne alarak inşa edildiklerini düşünebiliriz ama bu şiddette bir depremin de yakın yüzyıllarda gerçekleştiğini bilmiyoruz, kayıtlarda böyle bir şey yok. Dolgu zeminde yer almaları, Asi Nehri önemli bir etken burada, fay hattının yakından geçiyor olması, en önemli etkenler arasında gözüküyor. Bunun dışında aslında bu yapılarda daha ilk inşa dönemlerinden kaynaklanan sorunlar olduğu yönünde de tespitlerimiz oldu. Hatıl eksikliğini gözlemledik. Masif kagir yapılar olmakla birlikte yatay hatıllar bu tür yapıları her zaman için destekleyici unsurlardır, bunlar yoktu. Taşları birbirine bağlayacak kenet sistemlerinin ya hiç olmadığını ya da çok yetersiz olduğunu gözlemledik. Özellikle minarelerde bunu söyleyebilirim. Bütün minareler yıkılmış durumda Antakya bölgesinde, tarihi olsun, yeni olsun. Tarihi minarelerde çok az sayıda kenet ve zıvana gördük. Kenet ve zıvanalar minarelerin taşlarını birbirine yatayda ve düşeyde bağlayan temel elemanlardır. Bunların yetersizliği yapıların ayakta kalmaması sonucunu doğurmuş görünüyor." Sit alanı içerisinde yer alan Sarımiye Camisi'nin minaresinin pabuç kısmına kadar devrildiğini ama yapının ayakta durduğunu, bunun küçük boyutlu olmasından kaynaklandığını anlatan Eyüpgiller, duvarları kagir, üst örtüsü ahşap olan caminin çatı sisteminin duvarları desteklediğini öngördüklerini, bu sayede caminin ana yapısının ufak tefek çatlaklarla sağlam kaldığını söyledi. Geleneksel yapılarda düzenli bakım afetlerden koruyor Prof. Dr. Eyüpgiller, bölgedeki sivil mimarlık örneklerinden olan geleneksel konutların uzun yıllar boyunca ihmal edilmiş, onarım görmemiş veya tahrip edilmiş olanların ağır hasarlı olduklarını tespit ettiklerini, aralarında yerle bir olanların da bulunduğunu belirtti. Antakya'nın 2005-2006 yıllarında kültür turizminde "parlayan yıldız" olduğunu ve buradaki yapıların restore edilmesiyle çok sayıda restoran, kafe, butik otel gibi unsurların devreye girdiğini belirten Eyüpgiller, şu değerlendirmede bulundu: "Bu yıllarda, özellikle 2010 döngüsünde yapılan geleneksel yapıların restorasyonları sayesinde pek çok geleneksel yapının ayakta kalmış olduğunu gördük. Ama bu hiç hasar görmedikleri anlamına gelmiyor. Çünkü yaşanan çok şiddetli bir deprem. Mutlaka az ya da çok hasar var ama tamamen yıkılma ile çok fazlaca karşılaşmadık. Anıtsal yapı olsun, sivil mimarlık örnekleri olsun, tüm geleneksel yapılarda düzenli bakım yapılması onların ömrünü de uzatacak. Yaşadığımız ağır deprem gibi afetlerden de daha rahat kurtulmalarını sağlayacaktır." Hatay Valiliğiyle 2003-2004 yıllarında Antakya'da kentsel canlandırma projesi için harekete geçtiklerini, Kurtuluş Caddesi'ndeki 800 metrelik bir alanda bulunan kültür varlığı olan ve olmayan tüm yapılarda başlatılan restorasyon süreçlerinin deprem öncesine kadar devam ettiğini anlatan Eyüpgiller, buradaki yapılar afetten hasar alsa da restorasyon sayesinde depremi daha hafif atlattıklarını gözlemlediklerini dile getirdi. Yapıların güçlendirilmesinde çağdaş tekniklere ihtiyaç var Prof. Dr. Eyüpgiller, hasar mekanizmalarını tespit ederek restorasyon ya da rekonstrüksiyon sürecine katkı sağlamayı hedeflediklerini belirterek, şöyle devam etti: "Örneğin, Ulu Cami yeniden inşa edilecek, rekonstrüksiyon olacak. Bu yapıları eski özgün dediğimiz haliyle ayağa kaldıracağız, yeniden inşa edeceğiz veya restore edeceğiz. Özgün yapılarından kaynaklanan sorunları da var. Bu da şu anlama geliyor, çağdaş müdahalelere ihtiyaç var. Bu yapıların daha dirençli olabilmeleri için bunlarda çeşitli mühendislik, mimarlık uygulamalarıyla daha güçlü olmalarını sağlamamız gerekiyor. Bunu yapabilmemiz için de öncelikle hasarların nedenini anlamalıyız. Yani zeminden kaynaklanan hasarlar karşımıza çıkıyor. Bu takdirde temellerinde, oturdukları arazi parçasında birtakım müdahalelerde bulunmamız lazım. Duvarlar depremin yıkıcı gücüne karşı duramadıysa ekstra mühendislik müdahalelerine ihtiyaç olduğu sonucuna varılabilir. Kenetler, gergiler, bütün bunlar günümüzde uluslararası çevrelerde kabul edilen çağdaş müdahaleler. Hem insan kaybı hem maddi kayıp, her biri için bu tür müdahaleler yapıların daha sağlıklı, uzun ömürlü yaşamalarına fırsat verecektir." Eyüpgiller, 1964 tarihli Venedik Tüzüğü'nün tarihi yapılara ve kentlere ne şekilde müdahale edileceğini tanımladığını belirterek, "Burada açıkça der ki eğer bir geleneksel yapının özgün yapısı ayakta kalması için yeterli değilse bu yapıyı restore ederken ona çağdaş tekniklerle müdahale edilebilir. Bütün bunlar Venedik Tüzüğü'nün de tanımladığı gibi çağdaş dokunuşlar olarak, bu ve benzeri yapıların restorasyonlarında devreye girebilir." diye konuştu. Tarihi kent ve oluşturulacak yeni kentin bir bütün olarak ele alınması gerektiğine dikkati çeken Eyüpgiller, her ikisinin birbirini beslemesi için gerekli ortam oluşturulmasını ve ulaşım akslarıyla birbirine bağlantılı olması gerektiğini sözlerine ekledi.

Deprem binlerce yıllık tarihi de yıktı Haber

Deprem binlerce yıllık tarihi de yıktı

Kahramanmaraş’ta meydana gelen depremde çok sayıda tarihi eser zarar gördü. Hatay Arkeoloji Müzesi’nden tarihi Gaziantep Kalesi’ne, Malatya Arslantepe Höyüğü’nden Diyarbakır Surları’na onlarca tarihi bölge yıkıldı, hasara uğradı. Ülkenin son yıllardaki en büyük felaketlerinden biri olan depremde zarara uğrayan eserleri sizler için derledik. •Tarihi Gaziantep Kalesi: Gaziantep’in merkezindeki bir tepeye kurulmuş ve şehrin sembollerinden biri olan 2 bin 200 yıllık tarihi Gaziantep Kalesi, depremde kısmen yıkıldı. Kalenin güneydoğusunda bulunan burcun ve etrafındaki şeridin hasar aldığı tespit edildi. Tarihi yapının Roma döneminde gözlem amaçlı kullanıldığı biliniyor. Kalenin, tarih boyunca birçok kez restore edildiği ve son halini 2000’li yılların başında yapılan bir restorasyon ile aldığı da edinilen bilgiler arasında. •Hatay Arkeoloji Müzesi: Dünya’nın en büyük mozaik sergileme alanına sahip Hatay Arkeoloji Müzesi’nin bir bölümünde hasar tespit edildi. Öte yandan Kahramanmaraş, Elbistan, Adıyaman ve Malatya müzelerde ufak çatlaklar meydana geldi. •Malatya Arslantepe Höyüğü: Dünya Mirası alanlarından Malatya Arslantepe’deki kerpiç duvarlarda hafif kaymaların bulunduğu ve geçici çatı örtüsünde yer yer çökmeler olduğu tespit edildi. •Diyarbakır surları: UNESCO tarafından 2015 yılında Dünya Mirası olarak tescillenen Diyarbakır Surları’nın bir bölümünde hafif dökülmeler oldu. •Hatay Devleti Meclis Binası: Fransız mimar Leon Benju tarafından 1927 yılında sinema salonu olarak inşa edilen ve şimdilerde kültür merkezi ve künefe salonu olarak hizmet veren Hatay Devleti Meclis Binası da depremde yıkıldı. •Kiliseler: Maraş merkezli Latin Katolik Kilisesi tamamen yıkıldı. Aziz Nikola Rum Ortodoks Kilisesi de hasar gördüğü deprem sonrası başlayan yangınla boğuştu. Hatay’da İskenderun’da bulunan Karasun Mangants Ermeni Kilisesi depremde büyük hasar gören yapılar arasında. Tarihi niteliğe sahip olan Antakya Rum Ortadoks Kilisesi neredeyse kullanılamaz hale geldi. Tarihi kilisenin ön cephesi tamamen yıkıldı. Binanın ön cephesi ağır hasar aldı. Diyarbakır Suriçi’nde bulunan St. George Kilisesi’nin girişinde ufak çaplı dökülmeler olduğu tespit edildi. Yahudi Cemaati de depremle yıkıldı. •Camiler: Hatay’daki bin 400 yıllık Habib-i Neccar Camisi tamamen yıkıldı. Sultan 2. Abdülhamit’in yapımına destek verdiği, Malatya’da bulunan tarihi Yeni Cami, Maraş merkezli depremde yıkıldı. Depremde Kalealtı’nda bulunan Tarihi Şirvani Camisi’nin minaresi çöktü. Gaziantep’in eski yerleşim bölgelerinden Karagöz Mahallesi’nde bulunan tarihi Karagöz Camisi’nin de minaresi depremle yıkıldı. Adıyaman, Maraş ve Urfa’da bulunan üç Ulu Cami depremde büyük hasar gördü. Malatya Tarihi Yeni Cami büyük hasar gördü. Kaynak Birgün 

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.