Hava Durumu

#Kuraklık

TOURISMJOURNAL - Kuraklık haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Kuraklık haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Türkiye'de Ekim Yağışları Kritik Düzeyde Haber

Türkiye'de Ekim Yağışları Kritik Düzeyde

Ekim ayında Türkiye'de görülen yağışların, uzun yıllar ortalamasının yüzde 46, geçen yıla göre ise yüzde 27 azaldığı açıklandı. Bu yıl özellikle Ege ve Marmara bölgelerinde dikkat çeken bir azalma yaşandı. Yağışların, harita üzerinde kahverengine dönmesi, kuraklığın etkilerini gözler önüne serdi. Aydın ve Muğla'da, normalin çok altında bir yağış seviyesine ulaşılırken, bazı bölgelere ise hiç yağmur düşmedi. Meteoroloji Genel Müdürlüğü, ekim ayı yağış raporunu yayımlayarak, Türkiye genelinde yağışların normallerin altında gerçekleştiğini belirtti. Ekim ayı boyunca metrekareye ortalama 26,8 kilogram yağış düştü. Normali 49,4 kilogramken, 2023 yılı ekim ayında yağış miktarı 36,6 kilogram olarak kaydedilmişti. Bu düşüş, normalin yüzde 46, geçen yılın ise yüzde 27 altındaydı. Son 6 yıldır Türkiye genelindeki ekim yağışları, normalin altında kalmaya devam ediyor. Özellikle Marmara, Ege, Akdeniz, İç Anadolu ve Doğu Anadolu'nun batı ve güney kesimlerinde yağışlar yüzde 60’ın üzerinde azaldı. Buna karşın, Karadeniz kıyılarında ve bazı illerde ise yağışlar artış gösterdi. Karadeniz hariç, Türkiye’nin çoğu bölgesinde yağışlar normalin altında kaldı. Bartın, son 65 yılın en fazla ekim ayı yağışını alırken, yüzde 93'lük bir artışla dikkat çekti. Rize'de ise en fazla yağış 331,4 mm ile kaydedildi. Ege Bölgesi’nde, son 40 yılın en düşük yağış miktarı gözlendi. Ekim ayında, yağışların yüzde 95 oranında azaldığı bildirildi. Marmara Bölgesi ise son 23 yılın en düşük seviyesini yaşadı. En düşük yağışı Aydın ve Muğla alırken, her iki ilde de 0,3 mm'lik bir yağış miktarı ölçüldü. Muğla'da yağış, normaline göre yüzde 99 azalmış durumda görünüyor. Ayrıca, İzmir, Aydın, Kütahya ve Manisa gibi iller, son 40 yılın en düşük yağışını aldı. Ekim ayında yağışsız geçen yerler arasında İzmir’in güneyi, Antalya’nın kuzeyi, Aydın, Manisa, Burdur, Mersin, Gaziantep ve Şanlıurfa gibi iller de bulunuyor. Bölgesel yağış miktarları ise Marmara’da normali 72 kilogramken bu yıl 13,9 kilogram olarak kaydedildi. Ege Bölgesi'nde yağışlar, 47,2 kilogramdan 2,2 kilograma düşerken, Akdeniz Bölgesi'nde yüzde 90’lık bir azalma yaşandı. İç Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgesi'nde de ciddi düşüşler gözlendi.

Başkan Aras: "Ekonomik Kriz İnsanları Eve Kapatıyor" Haber

Başkan Aras: "Ekonomik Kriz İnsanları Eve Kapatıyor"

MUĞLA (İHA) - Kıyı Ege Belediyeler Birliği ve Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras, katıldığı bir televizyon programında hem Muğla’nın hem de belediyelerin genel sorunlarına dair önemli açıklamalarda bulundu. Başkan Aras, ekonomik şartların insanların sosyal hayatını büyük ölçüde etkilediğini ifade ederek, "İnsanlar yoksulluk pandemisi yaşıyor, yasak yok ama ekonomik şartlar eve kapatıyor" dedi.   SOSYAL HARCAMALAR %70 AZALDI  Ekonomik krizin halkın sosyal yaşamına olan etkilerini vurgulayan Başkan Aras, "Muğla refah düzeyi yüksek illerden biri olmasına rağmen insanlar sosyal harcamalarını yüzde 70 kısmış durumda. Bu da insanların artık dışarı çıkamadığı, sosyalleşemediği ve kültürel etkinliklere katılamadığı anlamına gelmektedir. Halkı bir araya getirmek ve kültür sanat etkinlikleriyle buluşturmak belediyelerin görevidir" dedi.   TÜM BELEDİYELERİN ORTAK SORUNU Başkan Aras, yalnızca Muğla değil, Kıyı Ege Belediyeler Birliği’ne bağlı 116 belediyenin de aynı zorluklarla karşı karşıya olduğunu belirtti. "Belediyeler olarak önce pandemi, ardından deprem ve sonrasında yaşadığımız ekonomik problemle boğuşuyoruz. Bu süreçte ne yazık ki herhangi bir belediyenin bütçesi artırılmadı. Özellikle Muğla gibi turizm kentlerinde yaz kış nüfusu çok farklı. Kışın 1 milyon olan nüfusumuz yazın 6-7 milyonu buluyor" ifadelerini kullandı.   SOSYAL BELEDİYECİLİK Göreve geldiği günden beri sosyal belediyecilik anlayışıyla çalıştıklarını vurgulayan Aras, "Göreve geldiğim andan itibaren Kreş, yaşlı bakımevi, 100 yaş evleri gibi sosyal alanlara öncelik verdik. Belediyelerin işi sadece yol, su, kanalizasyon değildir" dedi. Ayrıca sosyal yardımları %400 artırdıklarını belirterek, "Halk Kart’ımız ile yaptığımız yardımları artırdık. Öte yandan ulaşımda hem öğrencilerimize 1 TL yaparak kolaylık sağladık hem de emekliliklerimize ücretsiz geliş-gidiş imkânı verdik" diye ekledi.   KURAKLIKLA MÜCADELE DEVAM EDİYOR Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanan haritaya göre son 6 ayın en kurak şehri olan Muğla’nın su sorununa da değinen Başkan Aras, "Barajlarımızın da neredeyse kurumasıyla elimizde tek bir yöntem kalıyor o da deniz suyumuz. Denizden su arıtma sistemleri için çalışıyoruz" dedi.   Muğla’daki su isale hatlarının yenilenmesi için Fransa Kalkınma Ajansı’ndan 62 milyon Euro’luk kredi bulduklarını belirten Aras, "Tek ihtiyacımız olan bir imza iken bu imza, bir türlü atılmıyor" diyerek projelerinin hayata geçmesi için gerekli desteği talep etti.

Bafa Gölü’nden Alarm Sinyalleri: Kuraklık ve Kirlilik Çevreyi Tehdit Ediyor Haber

Bafa Gölü’nden Alarm Sinyalleri: Kuraklık ve Kirlilik Çevreyi Tehdit Ediyor

AYDIN (İHA) - Türkiye’nin önemli sulak alanlarından biri olan Bafa Gölü, çevresel sorunlar ve kuraklık nedeniyle alarm veriyor. Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği (EKODOSD) Başkanı Bahattin Sürücü, Bafa Gölü Tabiat Parkı'nın durumunu değerlendirerek, gölün denizden göle dönüşüm sürecinde büyük bir tehdit altında olduğunu belirtti.   Aydın genelinde çevre ve doğa koruma çalışmaları yürüten EKODOSD, Bafa Gölü ve çevresindeki Latmos Dağı’nın önemine dikkat çekiyor. Sürücü, kuraklığın Bafa Gölü üzerindeki olumsuz etkilerinin arttığını ve göl sularının son yıllarda en fazla çekildiği dönemlerden birini yaşadığını ifade etti. "Bafa Gölü Aydın ve Muğla için doğasıyla, tarihiyle, kültürüyle, kuşları ve yılan balıklarıyla Ege bölgesinin çok önemli sulak alanlarının başında gelmektedir" diyen Sürücü, bu doğal alanın yöre insanına, balıkçılara ve turizm işletmelerine ekonomik katkı sağladığını vurguladı.   Kuraklığın ve iklim değişikliğinin etkisiyle yaklaşık 8 aydır yağışların olmaması Bafa Gölü’nü daha da olumsuz etkiliyor. Sürücü, gölün çevresel sorunlarının çözümü için bugüne kadar herhangi bir önlem alınmadığını belirterek, kirlenmenin giderek arttığını, işletme atıkları ve evsel atıkların Büyük Menderes Nehri aracılığıyla göle zarar verdiğini dile getirdi. Ayrıca, gölün kıyısındaki yavru balık üretim tesislerinin atık sularının da Sakızburnu Dalyanı üzerinden göle karıştığını ifade etti.   Bafa Gölü’nün su giriş ve çıkışlarının tarımsal sulama amacıyla yaklaşık 5-6 ay boyunca toprakla kapatılması, gölün yaşam damarlarının tıkanmasına yol açıyor. Sürücü, "Türkiye’de yılan balığı dağılımının yüzde 24 oranıyla en fazla olduğu yer olan Bafa Gölü’nde 1984-1985 yıllarında 60 ton yılan balığı avlanırken, 1990’larda 2-6 tona düşmüş ve kanalların kapatılması nedeniyle bu rakamların daha da düştüğü görülmektedir. Bafa Gölü ve Latmos Dağları'nın, Türkiye’nin en önemli ve benzersiz özelliklerine sahip ekoturizm merkezlerinden birisi olması gerekirken, ne yazık ki çevre sorunlarıyla boğuşmaktadır. Bunun en büyük zararlarını da bölge insanı çekmekte, biyolojik çeşitlilik olumsuz etkilenmektedir" sözleriyle tehlikenin boyutunu gözler önüne serdi. Ancak, bölgenin korunması ve yerel halkın sorunlarının çözülmesi için bir umut ışığı doğmuş durumda. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Dilekçe Komisyonu'nda görev yapan milletvekilleri, Aydın ve Muğla Valiliklerine yaptıkları ziyaretlerin ardından Bafa Gölü'nü yerinde incelemek üzere alana gelerek vatandaşlarla bilgilendirme toplantıları yapacaklar. Sürücü, "Umarız komisyonun hazırlayacağı raporlar bölge insanını sevindirecek, Bafa Gölü ve Latmos Dağları’nın korunmasına katkı yapacak olumlu bir gelişme şeklinde olur” diyerek umutlu olduğunu dile getirdi.

Avrupa'da risk altında bulunan 17 UNESCO alanı belirlendi Haber

Avrupa'da risk altında bulunan 17 UNESCO alanı belirlendi

Yeni analizler, İsviçre Alpleri'nden Sydney Opera Binası'na kadar dünyanın en ikonik Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO) Dünya Mirası Alanları'ndan bazılarının iklim değişikliği nedeniyle yok olabileceğini gösteriyor. Sel, kıyı erozyonu, toprak kaymaları, şiddetli rüzgarlar, aşırı sıcaklar, fırtınalar ve kasırgalar, dünyanın dört bir yanındaki ikonik alanları vuran iklim değişikliği ile ilgili tehlikeler olarak karşımıza çıkıyor. İklim riski analiz şirketi Climate X, sera gazı emisyonlarının büyük ölçüde azaltılmaması halinde 2050 yılına kadar en fazla risk altında olan ilk 50'yi belirleyerek, bunların bu tür 500 simge yapıyı nasıl etkileyeceğini modelledi. Listede toplam 17 Avrupa Dünya Mirası Alanı yer alırken, sel ve kuraklık kıta genelinde önde gelen riskler olarak öne çıkıyor. İsveç ve Fransa, en fazla risk altındaki Dünya Mirası Alanları'na ev sahipliği yapıyor İsveç'in Engelsberg Demir Fabrikası, yüzey ve nehir taşkınları tehdidi nedeniyle "ilk 50 listesinde" dördüncü sırada yer alarak, Avrupa'da iklim değişikliği nedeniyle en fazla risk altında olan bölge oldu. Tarihi 17. yüzyıla kadar uzanan Engelsberg Demir Fabrikası, Avrupa sanayi kompleksinin seçkin bir örneği ve İsveç'in iki yüzyıl boyunca refahını artıran İsveç demir işleme tesislerinin en iyi korunmuş örneği olarak kabul ediliyor. Onu, "ilk 50 listesinde" altıncı sırada yer alan Fransa'nın Ardeche bölgesindeki Grotte Chauvet-Pont d'Arc takip ediyor. Yüzey taşkınları ve toprak kaymaları nedeniyle tehdit altında olan bu süslü mağara, 32.000 yıl öncesine kadar uzanan, dünyanın bilinen en eski ve en iyi korunmuş figüratif çizimlerini taşıyor. Diğer hangi Avrupa Miras Alanları iklim tehditleri ile karşı karşıya? 11'inci sırada yer alan İsviçre Alpleri'nin Jungfrau-Aletsch bölgesi Avrupa'nın en büyük buzuluna ev sahipliği yapıyor. Bu bölge nehir taşkınları nedeniyle risk altında. Almanya'nın Essen kentindeki Zollverein Kömür Madeni Sanayi Kompleksi 12'nci sırada yer alıyor. Burası da benzer tehditlerle karşı karşıyayken, azotlu gübre üretimi için hidroelektrik kullanan Norveç'teki Rjukan-Notodden Endüstriyel Miras Alanı 13'üncü sırada ve yüzey taşkınları nedeniyle risk altında bulunuyor. 17'nci sırada yer alan 1119 yılında kurulan Fransa'daki Fontenay Sistersiyen Manastırı da sera gazı emisyonları azaltılmazsa yüzeyi su taşkınları nedeniyle yok olabilir. Yaklaşık 100 kuş türünün üreme alanı olan 600 hektarlık bir tatlı su gölü olan ve ilk 50 listesinde 20'nci sırada bulunan Bulgaristan'ın Srebarna Doğa Koruma Alanı ve 27'nci sırada bulunan Romanya'daki biyolojik çeşitliliğe sahip Tuna Deltası da nehir taşkınlarının tehdidi altında. Almanya'daki Stralsund ve Wismar Ortaçağ Tarihi Merkezleri 22'nci sırada yer alırken, fırtına riskiyle karşı karşıya olan İngiltere'deki Studley Kraliyet Parkı'nın su bahçeleri ise 24'üncü sırada. Ayrıca İskoçya'da 45'inci sırada bulunan uzak St Kilda takımadaları ve 44'üncü sırada yer alan 18. yüzyıldan kalma değirmen köyü New Lanark toprak kaymaları nedeniyle çeşitli iklim tehditleriyle karşı karşıya. 31'inci sıradaki Norveç'in Bergen tarihi liman bölgesi kıyı taşkınları ve kuraklık riskleri ile karşı karşıya kalabilir. Fransa'nın Champagne kentindeki Ortaçağ Panayırları Kasabası Provins (32'nci) nehir taşkınları tehdidi altında görünüyor. 40'ıncı sıradaki Batı Norveç Fiyortları ve İspanya'nın 43'üncü sırada yer alan Vizcaya Köprüsü kıyı taşkınları riski altında bulunuyor. 33'üncü sırada yer alan İspanya'nın Doñana Ulusal Parkı da kuraklık ve nehir, yüzey ve kıyı taşkınları gibi birden fazla tehditle karşı karşıya kalarak ilk 50'de yer alıyor. ilk 50'nin geri kalanını Endonezya, Çin, Avustralya, Japonya ve Hindistan'daki alanlar oluşturuyor. Hükümetler, korumacılar ve küresel toplum için çarpıcı bir uyarı Climate X, kültürel veya doğal önemleri nedeniyle seçilen UNESCO Dünya Mirası Alanları'nın kaybedilmesinin yıkıcı olacağını belirtiyor. Şirket, karşı karşıya olunan iklim tehditlerinin mevcut durumda dünyanın dört bir yanındaki toplulukları ve ekonomileri etkilediği konusunda uyarıyor. Şirketin CEO'su ve kurucu ortağı Lukky Ahmed, "Bulgularımız, hükümetler, korumacılar ve küresel toplum için gezegenimizin korunmasına öncelik vermeleri ve gelecekteki yaşamı korumak için net bir uyarı görevi görüyor," diyor.

Kuzey Yunanistan ciddi bir su krizi ile karşı karşıya Haber

Kuzey Yunanistan ciddi bir su krizi ile karşı karşıya

Yunanistan'ın kuzeyi, art arda gelen sıcak hava dalgalarının ağırlaştırdığı uzun süreli kuraklık koşulları nedeniyle ciddi bir su krizi ile karşı karşıya. Diğer bölgeler gibi, son üç yılda ortalamanın altında yağış alan kuzeydeki kuraklık alanları genişlerken, ülke genelinde su sıkıntıları, kuruyan göller ve hatta vahşi atların ölümü gibi etkiler gözlemleniyor. Yunanistan'ın çamur banyoları ile popülerleşen Picrolimni Gölü, bu yaz tamamen kuruyarak, bir arabayı taşıyabilecek kadar kuru bir zemin haline geldi. Yerel Belediye Başkanı Costas Partsis, "İki yıldır hiç yağmur yağmadı, bu yüzden göl tamamen kurudu. Eskiden çok su vardı. İnsanlar yüzmeye gelirdi," dedi. Partsis, çamurun çok sayıda hastalığa iyi gelen terapötik özelliklere sahip olduğunu ancak bu yıl kimsenin gelmediğini söylüyor. Kuzey Makedonya sınırındaki Doirani Gölü, 300 metre geri çekilirken, yerel yetkililer, nehrin su tedarikinin yeniden sağlanması için bayındırlık çalışmaları yapılmasını talep ediyor. Bu durum, iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerini azaltmak için su yönetiminde büyük değişiklikler gerektiğini savunan uzmanların çağrılarını pekiştiriyor. Zeytinliklere tankerlerle su taşınıyor Selanik Üniversitesi'nde hidrojeoloji profesörü olan Konstantinos S. Voudouris, eskiyen su şebekelerinin çok fazla su kaybına yol açtığını belirtiyor. Voudouris, altyapı iyileştirmelerinin yağışlı mevsimde yağmur suyunun toplanması ve depolanmasına odaklanması gerektiğini, ayrıca arıtılmış atık suların tarımda yeniden kullanılmasının önemini vurguluyor. Kuzey Yunanistan'daki çiftçiler de kuraklık ve su krizi nedeniyle zor durumda. Hasattan sadece altı hafta önce, zeytin çiftçisi Dimitris Papadakis, toprakta su kalmadığını ve suyu diğer bölgelerden kamyonla getirmek zorunda kaldığını söylüyor. "Su kuyularımız neredeyse kurudu. Şimdi tarlalarımızı sulamak için tankerlerden gelen suya bağımlıyız." Su krizi, yaz sezonunda artan turist sayısı nedeniyle daha da kötüleşti. Yarımadanın en batısındaki Kassandra'da, yıl boyunca 17.000 olan nüfus yaz aylarında 650.000’e çıkıyor ve bu da su kaynakları üzerinde sürdürülemez bir baskı yaratıyor.

‘Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti'nde ‘kuraklık' tehdidi: Yok olma riski Haber

‘Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti'nde ‘kuraklık' tehdidi: Yok olma riski

Samsun'un 19 Mayıs ve Bafra ilçe sınırları içinde kalan ve Türkiye'nin en önemli sulak alanlarından biri olan Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti'ndeki kuraklık tehlikeli seviyeye ulaştı. Havadan görüntülenen deltada bazı bölümlerde çatlayan topraklar ve azalan su seviyesi dikkat çekti. Türkiye'de son aylarda giderek şiddetini arttıran sıcak havanın tesirini gösterdiği en önemli yerlerden birinin de sulak alanlar olduğunu ifade eden Prof. Dr. Cevdet Yılmaz, “Türkiye kurak ve sıcak bir sezon yaşıyor. Şu sıralar çok sık yaşanmaya başlayan orman yangınlarıyla bunu daha net görebiliyoruz. Sıcaklıktan etkilenen diğer önemli yerlerden biri de sulak alanlardır. Sulak alanlarındaki bu kuraklık bizim için en önemli ikaz noktalarından biridir. Kuraklığın canlı hayatına mevcut ve muhtemel etkilerini sulak alanları yakından gözlemeyerek daha net bilgi sahibi olabiliyoruz. Sulak alanlar geçmişte çok önemli değildi. Hatta bir zamanlar DSİ bunlardan bazılarını tarım alanı haline getirmeye çalışmıştı. Sonra bu yanlıştan dönüldü. Günümüzde sulak alanların korunmasına ve yaşatılmasına birçok kurum gibi DSİ de destek veriyor. Çünkü tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sulak alanların önemi artık daha iyi anlaşılmış durumda. Dünyamız insan eliyle hızla değiştiriliyor. Hava, su, toprak eski halinde değil. İşte sulak alanlar henüz bozulmamış ekosistemleriyle dünyada canlı yaşamının nasıl sürdürülebileceğine dair ipuçlarını bize veren ortamlardır. Aynı sulak alanlar insan müdahalesi söz konusu olduğunda ekosistemin nasıl bozulduğunu da bize gösteriyor. Kızılırmak Deltası sulak alanı da insan eliyle hızla bozulan, koruma kararları alınarak bu bozulmanın durdurulmaya çalışıldığı ekosistemlerden biri olarak ülkemiz ve Samsun için son drece önemli bir alandır. Burası çevresi ile izole olmuş bir sulak alan değildir. Hemen yakınında tarım yapılan, tarımsal faaliyet ile hayvancılık ve balıkçılığın iç içe olduğu, sazlıklar, kuş üreme ve barınma ortamları, yılkı atları, mandacılık vb. birçok unsurun bir arada görüldüğü, günümüzde bunların turizm faaliyetleri ile birlikte her birinin ayrı ayrı etkilediği ve etkilendiği bir alan olarak dikkati çekmektedir. Bu sahada kuraklık ve yağış yetersizliğine ek olarak göllerin akarsularla yeterince beslenememesi, göl yüzeylerinden mevcut suyun da buharlaşma gibi faktörlerin etkisiyle giderek azalması ve çekilmesi sadece sulak alana zarar vermekle kalmıyor, aynı zamanda yukarıda ifade edilen diğer ilişkileri de etkiliyor, onların sürdürülebilirliğine de zarar veriyor. Bu nedenle delta sahasındaki su kaynakları sulak alanın devamlılığı için son derece gereklidir" diye konuştu. "Türkiye'deki kuraklığın Samsun'a olan etkilerini Kızılırmak Deltası'nda çok yakından görüyoruz" Su azaldığında deltadaki sucul bitkilerin de ortadan kalkma riskinin olduğuna dikkat çeken Cevdet Yılmaz, “Mandalar vasıtasıyla insanlar büyük bir ekonomik gelir bekliyor. Mozzarella peyniri mandadan elde ediliyor. Samsun'dan Türkiye ve dünyaya armağan olarak sunulan Bafra pidesi gibi lezzetlerin yanında manda kaymağından elde edilen Bafra lokumu da yine delta sahasında bulunan manda varlığı ile ilişkili. Mandaların yaşaması için sulak alana ihtiyaç var. Sulak alanlardaki suyun çekilmesi sadece mandaları etkilemiyor, kalıcı ve göçmen kuşlar dâhil birçok canlıyı etkiliyor. Bu anlamda Türkiye'deki kuraklığın Samsun'a ve deltaya etkisini hem çok yakından görüyoruz hem de bunun çok iyi izlenmesi gereken bir süreç olduğunu düşünüyoruz. Bu süreci iyi gözlemleyebilirsek ülkemizdeki kuraklığın muhtemel etkilerini tespit edebilir, ona göre tedbirler alabiliriz. Şu anki görünümüyle Kızılırmak Deltası kuraklığın bizi nasıl bir netice ile karşı karşıya bırakacağı hakkında önemli ipuçları veriyor. Delta sahasındaki göllerde su seviyesinin 10 santim düşmesi bile, sahada eğimin neredeyse sıfıra yakın olması nedeniyle, çok geniş alanları susuz kalabiliyor ve göl tabanlarında derin yarıklar oluşabiliyor. Böylece delta sahasındaki kuraklık yüzeydeki ot örtüsünü etkilediği gibi kuşların barınma alanlarını da tehdit etmektedir. Karadeniz'i aşıp gelen kuşların bu sulak alanı gördükten sonra burada mola verdiklerini biliyoruz. Su yüzeylerindeki çekilme göçmen kuşların buraya ilgisini azaltacaktır. Oysa biz delta sahasını ‘Kuş Cenneti' olarak isimlendiriyoruz. Umarız kuraklık geçici olur ve sonbahar yağışlarının erken gelmesiyle delta sahasında kalıcı etkiler bırakmadan göllerimiz tekrar eski seviyelerine ulaşır ve göçmen kuşlar da konaklamak için deltayı tercih ederler. Fakat bizim şu anda, bu kurak dönemde su kaynaklarının azalması, göllerin çekilmesi, susuz yüzeylerin çatlayarak kalın yarıklar oluşması sürecini iyi takip etmemiz, kuraklığın sürmesi durumunda ne yapmamız gerektiği konusunda bilimsel çalışmalara ağırlık vermeli, sahayı çok yakından gözlemlemeye devam etmeliyiz. Çünkü bugünkü gözlemlerimiz gelecek için ipuçları barındırıyor" şeklinde konuştu. "Kuraklık yıldan yıla artarak devam ederse delta gibi sulak alanların yaşama şansı kalmayacak" "Kuraklık yıldan yıla artarak devam ederse delta gibi sulak alanların yaşama şansı kalmayacak" diyen Prof. Dr. Yılmaz şunları söyledi: "Deltanın yağış alamaması ve diğer kaynaklarla beslenememesi durumunda birçok olumsuzluk yaşanacaktır. Örneğin, sucul bitkiler kuruyacak, balıkçılık azalacak, sazlıklar gelişmeyecek, bu tür bitkilerin yok olmasıyla bunların içlerinde ve aralarında yuva yapan, yavrulayan kuşların üreme ortamları kalmayacak, kısaca delta sahasındaki canlıların varlıklarını tehlikeye girecek. Umarız kuraklık kısa süreli olur. Çünkü kısa süreli kuraklıklar çok önemli değil. Nitekim Anadolu insanı binlerce yıldır uyguladığı nadas sistemi ile kurak geçen yıllara uyum sağlamış. Fakat kuraklık sürekli olduğunda buna dayanacak bir güç yok. Kuraklık 3-4 yıl olduğunda nadas da fayda etmiyor. Delta için de aynı şeyleri söyleyebiliriz. Burada da belki iki üç aylık bir kurak dönem kalıcı etki yapmayabilir. Fakat tüm dünyada kendisini hissettiren küresel ısınmanın etkisiyle sıcaklık ve kuraklık artar ve süresi de uzarsa bundan deltanın etkilenmemesi mümkün değildir. Böyle bir durumda Kızılırmak'tan buraya su aktarabilir miyiz? Drenaj kanallarını sulak alanlar ile buluşturabilir miyiz? Bunu yaparken şu anda tarımda kullanılan ilaçların deltaya zarar vermemesi için ne tür tedbirler almalıyız? Küresel ısınma ile deniz seviyesi yükseldiğinde bundan en çok delta yüzeyleri etkilenecek. Kara yüzeyinde su azalırken deniz suyu istilasına karşı tuzlu suları buradan uzak tutmak için ne yapabiliriz? Bu ve buna benzer daha birçok soru deltaların geleceğini ilgilendirmektedir. Bizler şu anki kuraklığın muhtemel etkileri başta olmak üzere bugünden yarına hiç ara vermeden gözlemlerimize devam etmeli, gerektiği zaman gerekli müdahaleleri yapabilmek için her türlü bilgi ve donanıma sahip olmalıyız. Ancak bu şekilde gözbebeğimiz deltamızı UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne sokabilir ve gelecek nesillere ulaştırabiliriz.”

‘Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti'nde ‘kuraklık' tehdidi: Yok olma riski Haber

‘Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti'nde ‘kuraklık' tehdidi: Yok olma riski

Samsun'un 19 Mayıs ve Bafra ilçe sınırları içinde kalan ve Türkiye'nin en önemli sulak alanlarından biri olan Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti'ndeki kuraklık tehlikeli seviyeye ulaştı. Havadan görüntülenen deltada bazı bölümlerde çatlayan topraklar ve azalan su seviyesi dikkat çekti. Türkiye'de son aylarda giderek şiddetini arttıran sıcak havanın tesirini gösterdiği en önemli yerlerden birinin de sulak alanlar olduğunu ifade eden Prof. Dr. Cevdet Yılmaz, “Türkiye kurak ve sıcak bir sezon yaşıyor. Şu sıralar çok sık yaşanmaya başlayan orman yangınlarıyla bunu daha net görebiliyoruz. Sıcaklıktan etkilenen diğer önemli yerlerden biri de sulak alanlardır. Sulak alanlarındaki bu kuraklık bizim için en önemli ikaz noktalarından biridir. Kuraklığın canlı hayatına mevcut ve muhtemel etkilerini sulak alanları yakından gözlemeyerek daha net bilgi sahibi olabiliyoruz. Sulak alanlar geçmişte çok önemli değildi. Hatta bir zamanlar DSİ bunlardan bazılarını tarım alanı haline getirmeye çalışmıştı. Sonra bu yanlıştan dönüldü. Günümüzde sulak alanların korunmasına ve yaşatılmasına birçok kurum gibi DSİ de destek veriyor. Çünkü tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sulak alanların önemi artık daha iyi anlaşılmış durumda. Dünyamız insan eliyle hızla değiştiriliyor. Hava, su, toprak eski halinde değil. İşte sulak alanlar henüz bozulmamış ekosistemleriyle dünyada canlı yaşamının nasıl sürdürülebileceğine dair ipuçlarını bize veren ortamlardır. Aynı sulak alanlar insan müdahalesi söz konusu olduğunda ekosistemin nasıl bozulduğunu da bize gösteriyor. Kızılırmak Deltası sulak alanı da insan eliyle hızla bozulan, koruma kararları alınarak bu bozulmanın durdurulmaya çalışıldığı ekosistemlerden biri olarak ülkemiz ve Samsun için son drece önemli bir alandır. Burası çevresi ile izole olmuş bir sulak alan değildir. Hemen yakınında tarım yapılan, tarımsal faaliyet ile hayvancılık ve balıkçılığın iç içe olduğu, sazlıklar, kuş üreme ve barınma ortamları, yılkı atları, mandacılık vb. birçok unsurun bir arada görüldüğü, günümüzde bunların turizm faaliyetleri ile birlikte her birinin ayrı ayrı etkilediği ve etkilendiği bir alan olarak dikkati çekmektedir. Bu sahada kuraklık ve yağış yetersizliğine ek olarak göllerin akarsularla yeterince beslenememesi, göl yüzeylerinden mevcut suyun da buharlaşma gibi faktörlerin etkisiyle giderek azalması ve çekilmesi sadece sulak alana zarar vermekle kalmıyor, aynı zamanda yukarıda ifade edilen diğer ilişkileri de etkiliyor, onların sürdürülebilirliğine de zarar veriyor. Bu nedenle delta sahasındaki su kaynakları sulak alanın devamlılığı için son derece gereklidir" diye konuştu. "Türkiye'deki kuraklığın Samsun'a olan etkilerini Kızılırmak Deltası'nda çok yakından görüyoruz" Su azaldığında deltadaki sucul bitkilerin de ortadan kalkma riskinin olduğuna dikkat çeken Cevdet Yılmaz, “Mandalar vasıtasıyla insanlar büyük bir ekonomik gelir bekliyor. Mozzarella peyniri mandadan elde ediliyor. Samsun'dan Türkiye ve dünyaya armağan olarak sunulan Bafra pidesi gibi lezzetlerin yanında manda kaymağından elde edilen Bafra lokumu da yine delta sahasında bulunan manda varlığı ile ilişkili. Mandaların yaşaması için sulak alana ihtiyaç var. Sulak alanlardaki suyun çekilmesi sadece mandaları etkilemiyor, kalıcı ve göçmen kuşlar dâhil birçok canlıyı etkiliyor. Bu anlamda Türkiye'deki kuraklığın Samsun'a ve deltaya etkisini hem çok yakından görüyoruz hem de bunun çok iyi izlenmesi gereken bir süreç olduğunu düşünüyoruz. Bu süreci iyi gözlemleyebilirsek ülkemizdeki kuraklığın muhtemel etkilerini tespit edebilir, ona göre tedbirler alabiliriz. Şu anki görünümüyle Kızılırmak Deltası kuraklığın bizi nasıl bir netice ile karşı karşıya bırakacağı hakkında önemli ipuçları veriyor. Delta sahasındaki göllerde su seviyesinin 10 santim düşmesi bile, sahada eğimin neredeyse sıfıra yakın olması nedeniyle, çok geniş alanları susuz kalabiliyor ve göl tabanlarında derin yarıklar oluşabiliyor. Böylece delta sahasındaki kuraklık yüzeydeki ot örtüsünü etkilediği gibi kuşların barınma alanlarını da tehdit etmektedir. Karadeniz'i aşıp gelen kuşların bu sulak alanı gördükten sonra burada mola verdiklerini biliyoruz. Su yüzeylerindeki çekilme göçmen kuşların buraya ilgisini azaltacaktır. Oysa biz delta sahasını ‘Kuş Cenneti' olarak isimlendiriyoruz. Umarız kuraklık geçici olur ve sonbahar yağışlarının erken gelmesiyle delta sahasında kalıcı etkiler bırakmadan göllerimiz tekrar eski seviyelerine ulaşır ve göçmen kuşlar da konaklamak için deltayı tercih ederler. Fakat bizim şu anda, bu kurak dönemde su kaynaklarının azalması, göllerin çekilmesi, susuz yüzeylerin çatlayarak kalın yarıklar oluşması sürecini iyi takip etmemiz, kuraklığın sürmesi durumunda ne yapmamız gerektiği konusunda bilimsel çalışmalara ağırlık vermeli, sahayı çok yakından gözlemlemeye devam etmeliyiz. Çünkü bugünkü gözlemlerimiz gelecek için ipuçları barındırıyor" şeklinde konuştu. "Kuraklık yıldan yıla artarak devam ederse delta gibi sulak alanların yaşama şansı kalmayacak" "Kuraklık yıldan yıla artarak devam ederse delta gibi sulak alanların yaşama şansı kalmayacak" diyen Prof. Dr. Yılmaz şunları söyledi: "Deltanın yağış alamaması ve diğer kaynaklarla beslenememesi durumunda birçok olumsuzluk yaşanacaktır. Örneğin, sucul bitkiler kuruyacak, balıkçılık azalacak, sazlıklar gelişmeyecek, bu tür bitkilerin yok olmasıyla bunların içlerinde ve aralarında yuva yapan, yavrulayan kuşların üreme ortamları kalmayacak, kısaca delta sahasındaki canlıların varlıklarını tehlikeye girecek. Umarız kuraklık kısa süreli olur. Çünkü kısa süreli kuraklıklar çok önemli değil. Nitekim Anadolu insanı binlerce yıldır uyguladığı nadas sistemi ile kurak geçen yıllara uyum sağlamış. Fakat kuraklık sürekli olduğunda buna dayanacak bir güç yok. Kuraklık 3-4 yıl olduğunda nadas da fayda etmiyor. Delta için de aynı şeyleri söyleyebiliriz. Burada da belki iki üç aylık bir kurak dönem kalıcı etki yapmayabilir. Fakat tüm dünyada kendisini hissettiren küresel ısınmanın etkisiyle sıcaklık ve kuraklık artar ve süresi de uzarsa bundan deltanın etkilenmemesi mümkün değildir. Böyle bir durumda Kızılırmak'tan buraya su aktarabilir miyiz? Drenaj kanallarını sulak alanlar ile buluşturabilir miyiz? Bunu yaparken şu anda tarımda kullanılan ilaçların deltaya zarar vermemesi için ne tür tedbirler almalıyız? Küresel ısınma ile deniz seviyesi yükseldiğinde bundan en çok delta yüzeyleri etkilenecek. Kara yüzeyinde su azalırken deniz suyu istilasına karşı tuzlu suları buradan uzak tutmak için ne yapabiliriz? Bu ve buna benzer daha birçok soru deltaların geleceğini ilgilendirmektedir. Bizler şu anki kuraklığın muhtemel etkileri başta olmak üzere bugünden yarına hiç ara vermeden gözlemlerimize devam etmeli, gerektiği zaman gerekli müdahaleleri yapabilmek için her türlü bilgi ve donanıma sahip olmalıyız. Ancak bu şekilde gözbebeğimiz deltamızı UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne sokabilir ve gelecek nesillere ulaştırabiliriz.”

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.