Hava Durumu

#Kuraklık

TOURISMJOURNAL - Kuraklık haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Kuraklık haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Avrupa'da risk altında bulunan 17 UNESCO alanı belirlendi Haber

Avrupa'da risk altında bulunan 17 UNESCO alanı belirlendi

Yeni analizler, İsviçre Alpleri'nden Sydney Opera Binası'na kadar dünyanın en ikonik Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO) Dünya Mirası Alanları'ndan bazılarının iklim değişikliği nedeniyle yok olabileceğini gösteriyor. Sel, kıyı erozyonu, toprak kaymaları, şiddetli rüzgarlar, aşırı sıcaklar, fırtınalar ve kasırgalar, dünyanın dört bir yanındaki ikonik alanları vuran iklim değişikliği ile ilgili tehlikeler olarak karşımıza çıkıyor. İklim riski analiz şirketi Climate X, sera gazı emisyonlarının büyük ölçüde azaltılmaması halinde 2050 yılına kadar en fazla risk altında olan ilk 50'yi belirleyerek, bunların bu tür 500 simge yapıyı nasıl etkileyeceğini modelledi. Listede toplam 17 Avrupa Dünya Mirası Alanı yer alırken, sel ve kuraklık kıta genelinde önde gelen riskler olarak öne çıkıyor. İsveç ve Fransa, en fazla risk altındaki Dünya Mirası Alanları'na ev sahipliği yapıyor İsveç'in Engelsberg Demir Fabrikası, yüzey ve nehir taşkınları tehdidi nedeniyle "ilk 50 listesinde" dördüncü sırada yer alarak, Avrupa'da iklim değişikliği nedeniyle en fazla risk altında olan bölge oldu. Tarihi 17. yüzyıla kadar uzanan Engelsberg Demir Fabrikası, Avrupa sanayi kompleksinin seçkin bir örneği ve İsveç'in iki yüzyıl boyunca refahını artıran İsveç demir işleme tesislerinin en iyi korunmuş örneği olarak kabul ediliyor. Onu, "ilk 50 listesinde" altıncı sırada yer alan Fransa'nın Ardeche bölgesindeki Grotte Chauvet-Pont d'Arc takip ediyor. Yüzey taşkınları ve toprak kaymaları nedeniyle tehdit altında olan bu süslü mağara, 32.000 yıl öncesine kadar uzanan, dünyanın bilinen en eski ve en iyi korunmuş figüratif çizimlerini taşıyor. Diğer hangi Avrupa Miras Alanları iklim tehditleri ile karşı karşıya? 11'inci sırada yer alan İsviçre Alpleri'nin Jungfrau-Aletsch bölgesi Avrupa'nın en büyük buzuluna ev sahipliği yapıyor. Bu bölge nehir taşkınları nedeniyle risk altında. Almanya'nın Essen kentindeki Zollverein Kömür Madeni Sanayi Kompleksi 12'nci sırada yer alıyor. Burası da benzer tehditlerle karşı karşıyayken, azotlu gübre üretimi için hidroelektrik kullanan Norveç'teki Rjukan-Notodden Endüstriyel Miras Alanı 13'üncü sırada ve yüzey taşkınları nedeniyle risk altında bulunuyor. 17'nci sırada yer alan 1119 yılında kurulan Fransa'daki Fontenay Sistersiyen Manastırı da sera gazı emisyonları azaltılmazsa yüzeyi su taşkınları nedeniyle yok olabilir. Yaklaşık 100 kuş türünün üreme alanı olan 600 hektarlık bir tatlı su gölü olan ve ilk 50 listesinde 20'nci sırada bulunan Bulgaristan'ın Srebarna Doğa Koruma Alanı ve 27'nci sırada bulunan Romanya'daki biyolojik çeşitliliğe sahip Tuna Deltası da nehir taşkınlarının tehdidi altında. Almanya'daki Stralsund ve Wismar Ortaçağ Tarihi Merkezleri 22'nci sırada yer alırken, fırtına riskiyle karşı karşıya olan İngiltere'deki Studley Kraliyet Parkı'nın su bahçeleri ise 24'üncü sırada. Ayrıca İskoçya'da 45'inci sırada bulunan uzak St Kilda takımadaları ve 44'üncü sırada yer alan 18. yüzyıldan kalma değirmen köyü New Lanark toprak kaymaları nedeniyle çeşitli iklim tehditleriyle karşı karşıya. 31'inci sıradaki Norveç'in Bergen tarihi liman bölgesi kıyı taşkınları ve kuraklık riskleri ile karşı karşıya kalabilir. Fransa'nın Champagne kentindeki Ortaçağ Panayırları Kasabası Provins (32'nci) nehir taşkınları tehdidi altında görünüyor. 40'ıncı sıradaki Batı Norveç Fiyortları ve İspanya'nın 43'üncü sırada yer alan Vizcaya Köprüsü kıyı taşkınları riski altında bulunuyor. 33'üncü sırada yer alan İspanya'nın Doñana Ulusal Parkı da kuraklık ve nehir, yüzey ve kıyı taşkınları gibi birden fazla tehditle karşı karşıya kalarak ilk 50'de yer alıyor. ilk 50'nin geri kalanını Endonezya, Çin, Avustralya, Japonya ve Hindistan'daki alanlar oluşturuyor. Hükümetler, korumacılar ve küresel toplum için çarpıcı bir uyarı Climate X, kültürel veya doğal önemleri nedeniyle seçilen UNESCO Dünya Mirası Alanları'nın kaybedilmesinin yıkıcı olacağını belirtiyor. Şirket, karşı karşıya olunan iklim tehditlerinin mevcut durumda dünyanın dört bir yanındaki toplulukları ve ekonomileri etkilediği konusunda uyarıyor. Şirketin CEO'su ve kurucu ortağı Lukky Ahmed, "Bulgularımız, hükümetler, korumacılar ve küresel toplum için gezegenimizin korunmasına öncelik vermeleri ve gelecekteki yaşamı korumak için net bir uyarı görevi görüyor," diyor.

Kuzey Yunanistan ciddi bir su krizi ile karşı karşıya Haber

Kuzey Yunanistan ciddi bir su krizi ile karşı karşıya

Yunanistan'ın kuzeyi, art arda gelen sıcak hava dalgalarının ağırlaştırdığı uzun süreli kuraklık koşulları nedeniyle ciddi bir su krizi ile karşı karşıya. Diğer bölgeler gibi, son üç yılda ortalamanın altında yağış alan kuzeydeki kuraklık alanları genişlerken, ülke genelinde su sıkıntıları, kuruyan göller ve hatta vahşi atların ölümü gibi etkiler gözlemleniyor. Yunanistan'ın çamur banyoları ile popülerleşen Picrolimni Gölü, bu yaz tamamen kuruyarak, bir arabayı taşıyabilecek kadar kuru bir zemin haline geldi. Yerel Belediye Başkanı Costas Partsis, "İki yıldır hiç yağmur yağmadı, bu yüzden göl tamamen kurudu. Eskiden çok su vardı. İnsanlar yüzmeye gelirdi," dedi. Partsis, çamurun çok sayıda hastalığa iyi gelen terapötik özelliklere sahip olduğunu ancak bu yıl kimsenin gelmediğini söylüyor. Kuzey Makedonya sınırındaki Doirani Gölü, 300 metre geri çekilirken, yerel yetkililer, nehrin su tedarikinin yeniden sağlanması için bayındırlık çalışmaları yapılmasını talep ediyor. Bu durum, iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerini azaltmak için su yönetiminde büyük değişiklikler gerektiğini savunan uzmanların çağrılarını pekiştiriyor. Zeytinliklere tankerlerle su taşınıyor Selanik Üniversitesi'nde hidrojeoloji profesörü olan Konstantinos S. Voudouris, eskiyen su şebekelerinin çok fazla su kaybına yol açtığını belirtiyor. Voudouris, altyapı iyileştirmelerinin yağışlı mevsimde yağmur suyunun toplanması ve depolanmasına odaklanması gerektiğini, ayrıca arıtılmış atık suların tarımda yeniden kullanılmasının önemini vurguluyor. Kuzey Yunanistan'daki çiftçiler de kuraklık ve su krizi nedeniyle zor durumda. Hasattan sadece altı hafta önce, zeytin çiftçisi Dimitris Papadakis, toprakta su kalmadığını ve suyu diğer bölgelerden kamyonla getirmek zorunda kaldığını söylüyor. "Su kuyularımız neredeyse kurudu. Şimdi tarlalarımızı sulamak için tankerlerden gelen suya bağımlıyız." Su krizi, yaz sezonunda artan turist sayısı nedeniyle daha da kötüleşti. Yarımadanın en batısındaki Kassandra'da, yıl boyunca 17.000 olan nüfus yaz aylarında 650.000’e çıkıyor ve bu da su kaynakları üzerinde sürdürülemez bir baskı yaratıyor.

‘Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti'nde ‘kuraklık' tehdidi: Yok olma riski Haber

‘Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti'nde ‘kuraklık' tehdidi: Yok olma riski

Samsun'un 19 Mayıs ve Bafra ilçe sınırları içinde kalan ve Türkiye'nin en önemli sulak alanlarından biri olan Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti'ndeki kuraklık tehlikeli seviyeye ulaştı. Havadan görüntülenen deltada bazı bölümlerde çatlayan topraklar ve azalan su seviyesi dikkat çekti. Türkiye'de son aylarda giderek şiddetini arttıran sıcak havanın tesirini gösterdiği en önemli yerlerden birinin de sulak alanlar olduğunu ifade eden Prof. Dr. Cevdet Yılmaz, “Türkiye kurak ve sıcak bir sezon yaşıyor. Şu sıralar çok sık yaşanmaya başlayan orman yangınlarıyla bunu daha net görebiliyoruz. Sıcaklıktan etkilenen diğer önemli yerlerden biri de sulak alanlardır. Sulak alanlarındaki bu kuraklık bizim için en önemli ikaz noktalarından biridir. Kuraklığın canlı hayatına mevcut ve muhtemel etkilerini sulak alanları yakından gözlemeyerek daha net bilgi sahibi olabiliyoruz. Sulak alanlar geçmişte çok önemli değildi. Hatta bir zamanlar DSİ bunlardan bazılarını tarım alanı haline getirmeye çalışmıştı. Sonra bu yanlıştan dönüldü. Günümüzde sulak alanların korunmasına ve yaşatılmasına birçok kurum gibi DSİ de destek veriyor. Çünkü tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sulak alanların önemi artık daha iyi anlaşılmış durumda. Dünyamız insan eliyle hızla değiştiriliyor. Hava, su, toprak eski halinde değil. İşte sulak alanlar henüz bozulmamış ekosistemleriyle dünyada canlı yaşamının nasıl sürdürülebileceğine dair ipuçlarını bize veren ortamlardır. Aynı sulak alanlar insan müdahalesi söz konusu olduğunda ekosistemin nasıl bozulduğunu da bize gösteriyor. Kızılırmak Deltası sulak alanı da insan eliyle hızla bozulan, koruma kararları alınarak bu bozulmanın durdurulmaya çalışıldığı ekosistemlerden biri olarak ülkemiz ve Samsun için son drece önemli bir alandır. Burası çevresi ile izole olmuş bir sulak alan değildir. Hemen yakınında tarım yapılan, tarımsal faaliyet ile hayvancılık ve balıkçılığın iç içe olduğu, sazlıklar, kuş üreme ve barınma ortamları, yılkı atları, mandacılık vb. birçok unsurun bir arada görüldüğü, günümüzde bunların turizm faaliyetleri ile birlikte her birinin ayrı ayrı etkilediği ve etkilendiği bir alan olarak dikkati çekmektedir. Bu sahada kuraklık ve yağış yetersizliğine ek olarak göllerin akarsularla yeterince beslenememesi, göl yüzeylerinden mevcut suyun da buharlaşma gibi faktörlerin etkisiyle giderek azalması ve çekilmesi sadece sulak alana zarar vermekle kalmıyor, aynı zamanda yukarıda ifade edilen diğer ilişkileri de etkiliyor, onların sürdürülebilirliğine de zarar veriyor. Bu nedenle delta sahasındaki su kaynakları sulak alanın devamlılığı için son derece gereklidir" diye konuştu. "Türkiye'deki kuraklığın Samsun'a olan etkilerini Kızılırmak Deltası'nda çok yakından görüyoruz" Su azaldığında deltadaki sucul bitkilerin de ortadan kalkma riskinin olduğuna dikkat çeken Cevdet Yılmaz, “Mandalar vasıtasıyla insanlar büyük bir ekonomik gelir bekliyor. Mozzarella peyniri mandadan elde ediliyor. Samsun'dan Türkiye ve dünyaya armağan olarak sunulan Bafra pidesi gibi lezzetlerin yanında manda kaymağından elde edilen Bafra lokumu da yine delta sahasında bulunan manda varlığı ile ilişkili. Mandaların yaşaması için sulak alana ihtiyaç var. Sulak alanlardaki suyun çekilmesi sadece mandaları etkilemiyor, kalıcı ve göçmen kuşlar dâhil birçok canlıyı etkiliyor. Bu anlamda Türkiye'deki kuraklığın Samsun'a ve deltaya etkisini hem çok yakından görüyoruz hem de bunun çok iyi izlenmesi gereken bir süreç olduğunu düşünüyoruz. Bu süreci iyi gözlemleyebilirsek ülkemizdeki kuraklığın muhtemel etkilerini tespit edebilir, ona göre tedbirler alabiliriz. Şu anki görünümüyle Kızılırmak Deltası kuraklığın bizi nasıl bir netice ile karşı karşıya bırakacağı hakkında önemli ipuçları veriyor. Delta sahasındaki göllerde su seviyesinin 10 santim düşmesi bile, sahada eğimin neredeyse sıfıra yakın olması nedeniyle, çok geniş alanları susuz kalabiliyor ve göl tabanlarında derin yarıklar oluşabiliyor. Böylece delta sahasındaki kuraklık yüzeydeki ot örtüsünü etkilediği gibi kuşların barınma alanlarını da tehdit etmektedir. Karadeniz'i aşıp gelen kuşların bu sulak alanı gördükten sonra burada mola verdiklerini biliyoruz. Su yüzeylerindeki çekilme göçmen kuşların buraya ilgisini azaltacaktır. Oysa biz delta sahasını ‘Kuş Cenneti' olarak isimlendiriyoruz. Umarız kuraklık geçici olur ve sonbahar yağışlarının erken gelmesiyle delta sahasında kalıcı etkiler bırakmadan göllerimiz tekrar eski seviyelerine ulaşır ve göçmen kuşlar da konaklamak için deltayı tercih ederler. Fakat bizim şu anda, bu kurak dönemde su kaynaklarının azalması, göllerin çekilmesi, susuz yüzeylerin çatlayarak kalın yarıklar oluşması sürecini iyi takip etmemiz, kuraklığın sürmesi durumunda ne yapmamız gerektiği konusunda bilimsel çalışmalara ağırlık vermeli, sahayı çok yakından gözlemlemeye devam etmeliyiz. Çünkü bugünkü gözlemlerimiz gelecek için ipuçları barındırıyor" şeklinde konuştu. "Kuraklık yıldan yıla artarak devam ederse delta gibi sulak alanların yaşama şansı kalmayacak" "Kuraklık yıldan yıla artarak devam ederse delta gibi sulak alanların yaşama şansı kalmayacak" diyen Prof. Dr. Yılmaz şunları söyledi: "Deltanın yağış alamaması ve diğer kaynaklarla beslenememesi durumunda birçok olumsuzluk yaşanacaktır. Örneğin, sucul bitkiler kuruyacak, balıkçılık azalacak, sazlıklar gelişmeyecek, bu tür bitkilerin yok olmasıyla bunların içlerinde ve aralarında yuva yapan, yavrulayan kuşların üreme ortamları kalmayacak, kısaca delta sahasındaki canlıların varlıklarını tehlikeye girecek. Umarız kuraklık kısa süreli olur. Çünkü kısa süreli kuraklıklar çok önemli değil. Nitekim Anadolu insanı binlerce yıldır uyguladığı nadas sistemi ile kurak geçen yıllara uyum sağlamış. Fakat kuraklık sürekli olduğunda buna dayanacak bir güç yok. Kuraklık 3-4 yıl olduğunda nadas da fayda etmiyor. Delta için de aynı şeyleri söyleyebiliriz. Burada da belki iki üç aylık bir kurak dönem kalıcı etki yapmayabilir. Fakat tüm dünyada kendisini hissettiren küresel ısınmanın etkisiyle sıcaklık ve kuraklık artar ve süresi de uzarsa bundan deltanın etkilenmemesi mümkün değildir. Böyle bir durumda Kızılırmak'tan buraya su aktarabilir miyiz? Drenaj kanallarını sulak alanlar ile buluşturabilir miyiz? Bunu yaparken şu anda tarımda kullanılan ilaçların deltaya zarar vermemesi için ne tür tedbirler almalıyız? Küresel ısınma ile deniz seviyesi yükseldiğinde bundan en çok delta yüzeyleri etkilenecek. Kara yüzeyinde su azalırken deniz suyu istilasına karşı tuzlu suları buradan uzak tutmak için ne yapabiliriz? Bu ve buna benzer daha birçok soru deltaların geleceğini ilgilendirmektedir. Bizler şu anki kuraklığın muhtemel etkileri başta olmak üzere bugünden yarına hiç ara vermeden gözlemlerimize devam etmeli, gerektiği zaman gerekli müdahaleleri yapabilmek için her türlü bilgi ve donanıma sahip olmalıyız. Ancak bu şekilde gözbebeğimiz deltamızı UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne sokabilir ve gelecek nesillere ulaştırabiliriz.”

‘Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti'nde ‘kuraklık' tehdidi: Yok olma riski Haber

‘Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti'nde ‘kuraklık' tehdidi: Yok olma riski

Samsun'un 19 Mayıs ve Bafra ilçe sınırları içinde kalan ve Türkiye'nin en önemli sulak alanlarından biri olan Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti'ndeki kuraklık tehlikeli seviyeye ulaştı. Havadan görüntülenen deltada bazı bölümlerde çatlayan topraklar ve azalan su seviyesi dikkat çekti. Türkiye'de son aylarda giderek şiddetini arttıran sıcak havanın tesirini gösterdiği en önemli yerlerden birinin de sulak alanlar olduğunu ifade eden Prof. Dr. Cevdet Yılmaz, “Türkiye kurak ve sıcak bir sezon yaşıyor. Şu sıralar çok sık yaşanmaya başlayan orman yangınlarıyla bunu daha net görebiliyoruz. Sıcaklıktan etkilenen diğer önemli yerlerden biri de sulak alanlardır. Sulak alanlarındaki bu kuraklık bizim için en önemli ikaz noktalarından biridir. Kuraklığın canlı hayatına mevcut ve muhtemel etkilerini sulak alanları yakından gözlemeyerek daha net bilgi sahibi olabiliyoruz. Sulak alanlar geçmişte çok önemli değildi. Hatta bir zamanlar DSİ bunlardan bazılarını tarım alanı haline getirmeye çalışmıştı. Sonra bu yanlıştan dönüldü. Günümüzde sulak alanların korunmasına ve yaşatılmasına birçok kurum gibi DSİ de destek veriyor. Çünkü tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sulak alanların önemi artık daha iyi anlaşılmış durumda. Dünyamız insan eliyle hızla değiştiriliyor. Hava, su, toprak eski halinde değil. İşte sulak alanlar henüz bozulmamış ekosistemleriyle dünyada canlı yaşamının nasıl sürdürülebileceğine dair ipuçlarını bize veren ortamlardır. Aynı sulak alanlar insan müdahalesi söz konusu olduğunda ekosistemin nasıl bozulduğunu da bize gösteriyor. Kızılırmak Deltası sulak alanı da insan eliyle hızla bozulan, koruma kararları alınarak bu bozulmanın durdurulmaya çalışıldığı ekosistemlerden biri olarak ülkemiz ve Samsun için son drece önemli bir alandır. Burası çevresi ile izole olmuş bir sulak alan değildir. Hemen yakınında tarım yapılan, tarımsal faaliyet ile hayvancılık ve balıkçılığın iç içe olduğu, sazlıklar, kuş üreme ve barınma ortamları, yılkı atları, mandacılık vb. birçok unsurun bir arada görüldüğü, günümüzde bunların turizm faaliyetleri ile birlikte her birinin ayrı ayrı etkilediği ve etkilendiği bir alan olarak dikkati çekmektedir. Bu sahada kuraklık ve yağış yetersizliğine ek olarak göllerin akarsularla yeterince beslenememesi, göl yüzeylerinden mevcut suyun da buharlaşma gibi faktörlerin etkisiyle giderek azalması ve çekilmesi sadece sulak alana zarar vermekle kalmıyor, aynı zamanda yukarıda ifade edilen diğer ilişkileri de etkiliyor, onların sürdürülebilirliğine de zarar veriyor. Bu nedenle delta sahasındaki su kaynakları sulak alanın devamlılığı için son derece gereklidir" diye konuştu. "Türkiye'deki kuraklığın Samsun'a olan etkilerini Kızılırmak Deltası'nda çok yakından görüyoruz" Su azaldığında deltadaki sucul bitkilerin de ortadan kalkma riskinin olduğuna dikkat çeken Cevdet Yılmaz, “Mandalar vasıtasıyla insanlar büyük bir ekonomik gelir bekliyor. Mozzarella peyniri mandadan elde ediliyor. Samsun'dan Türkiye ve dünyaya armağan olarak sunulan Bafra pidesi gibi lezzetlerin yanında manda kaymağından elde edilen Bafra lokumu da yine delta sahasında bulunan manda varlığı ile ilişkili. Mandaların yaşaması için sulak alana ihtiyaç var. Sulak alanlardaki suyun çekilmesi sadece mandaları etkilemiyor, kalıcı ve göçmen kuşlar dâhil birçok canlıyı etkiliyor. Bu anlamda Türkiye'deki kuraklığın Samsun'a ve deltaya etkisini hem çok yakından görüyoruz hem de bunun çok iyi izlenmesi gereken bir süreç olduğunu düşünüyoruz. Bu süreci iyi gözlemleyebilirsek ülkemizdeki kuraklığın muhtemel etkilerini tespit edebilir, ona göre tedbirler alabiliriz. Şu anki görünümüyle Kızılırmak Deltası kuraklığın bizi nasıl bir netice ile karşı karşıya bırakacağı hakkında önemli ipuçları veriyor. Delta sahasındaki göllerde su seviyesinin 10 santim düşmesi bile, sahada eğimin neredeyse sıfıra yakın olması nedeniyle, çok geniş alanları susuz kalabiliyor ve göl tabanlarında derin yarıklar oluşabiliyor. Böylece delta sahasındaki kuraklık yüzeydeki ot örtüsünü etkilediği gibi kuşların barınma alanlarını da tehdit etmektedir. Karadeniz'i aşıp gelen kuşların bu sulak alanı gördükten sonra burada mola verdiklerini biliyoruz. Su yüzeylerindeki çekilme göçmen kuşların buraya ilgisini azaltacaktır. Oysa biz delta sahasını ‘Kuş Cenneti' olarak isimlendiriyoruz. Umarız kuraklık geçici olur ve sonbahar yağışlarının erken gelmesiyle delta sahasında kalıcı etkiler bırakmadan göllerimiz tekrar eski seviyelerine ulaşır ve göçmen kuşlar da konaklamak için deltayı tercih ederler. Fakat bizim şu anda, bu kurak dönemde su kaynaklarının azalması, göllerin çekilmesi, susuz yüzeylerin çatlayarak kalın yarıklar oluşması sürecini iyi takip etmemiz, kuraklığın sürmesi durumunda ne yapmamız gerektiği konusunda bilimsel çalışmalara ağırlık vermeli, sahayı çok yakından gözlemlemeye devam etmeliyiz. Çünkü bugünkü gözlemlerimiz gelecek için ipuçları barındırıyor" şeklinde konuştu. "Kuraklık yıldan yıla artarak devam ederse delta gibi sulak alanların yaşama şansı kalmayacak" "Kuraklık yıldan yıla artarak devam ederse delta gibi sulak alanların yaşama şansı kalmayacak" diyen Prof. Dr. Yılmaz şunları söyledi: "Deltanın yağış alamaması ve diğer kaynaklarla beslenememesi durumunda birçok olumsuzluk yaşanacaktır. Örneğin, sucul bitkiler kuruyacak, balıkçılık azalacak, sazlıklar gelişmeyecek, bu tür bitkilerin yok olmasıyla bunların içlerinde ve aralarında yuva yapan, yavrulayan kuşların üreme ortamları kalmayacak, kısaca delta sahasındaki canlıların varlıklarını tehlikeye girecek. Umarız kuraklık kısa süreli olur. Çünkü kısa süreli kuraklıklar çok önemli değil. Nitekim Anadolu insanı binlerce yıldır uyguladığı nadas sistemi ile kurak geçen yıllara uyum sağlamış. Fakat kuraklık sürekli olduğunda buna dayanacak bir güç yok. Kuraklık 3-4 yıl olduğunda nadas da fayda etmiyor. Delta için de aynı şeyleri söyleyebiliriz. Burada da belki iki üç aylık bir kurak dönem kalıcı etki yapmayabilir. Fakat tüm dünyada kendisini hissettiren küresel ısınmanın etkisiyle sıcaklık ve kuraklık artar ve süresi de uzarsa bundan deltanın etkilenmemesi mümkün değildir. Böyle bir durumda Kızılırmak'tan buraya su aktarabilir miyiz? Drenaj kanallarını sulak alanlar ile buluşturabilir miyiz? Bunu yaparken şu anda tarımda kullanılan ilaçların deltaya zarar vermemesi için ne tür tedbirler almalıyız? Küresel ısınma ile deniz seviyesi yükseldiğinde bundan en çok delta yüzeyleri etkilenecek. Kara yüzeyinde su azalırken deniz suyu istilasına karşı tuzlu suları buradan uzak tutmak için ne yapabiliriz? Bu ve buna benzer daha birçok soru deltaların geleceğini ilgilendirmektedir. Bizler şu anki kuraklığın muhtemel etkileri başta olmak üzere bugünden yarına hiç ara vermeden gözlemlerimize devam etmeli, gerektiği zaman gerekli müdahaleleri yapabilmek için her türlü bilgi ve donanıma sahip olmalıyız. Ancak bu şekilde gözbebeğimiz deltamızı UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne sokabilir ve gelecek nesillere ulaştırabiliriz.”

Kuraklık İspanya turizmini tehdit ediyor Haber

Kuraklık İspanya turizmini tehdit ediyor

İspanya'nın Katalonya bölgesi, ülkenin hava durumu verilerinin hazırlanmasından sorumlu olan Aemet kuruluşunun son üç yıldaki yağışları gösteren haritasında kıpkırmızı gözüküyor. Hava verilerinin kayıt altına alınmaya başlamasından bu yana, ülkenin kuzeydoğusunda bulunan bölgede hiç böylesine bir kuraklık yaşanmadı. Kısa süre önce meydana gelen yağışlar, Katalonya'nın söz konusu haritadaki kırmızı rengini değiştirmeye yetmedi. DW Türkçe'nin aktardığına göre, aynı şekilde Endülüs bölgesinin yanı sıra Balear ve Kanarya Adaları da kuraklıktan muzdarip. İspanya'nın, gelirini ağırlıklı olarak turizmden sağlayan bölgelerinin tümü su kıtlığı sorunuyla boğuşuyor. Dolayısıyla son dönemde turizm sektörüne yöneltilen eleştirilerin dozunun artması şaşırtıcı değil. Çünkü turistler tatil için geldikleri bölgelerde olağanüstü miktarda su tüketiyor. Katalonya'da suyun daha iyi yönetilmesi amacıyla çalışmalar yürüten sivil toplum kuruluşu Aigua es Vida'nın sözcüsü Dante Maschio, yaşanan bu sorunlar nedeniyle, turizm sektörüne sert tasarruf önlemleri dayatılması gerektiği görüşünü savunuyor. Maschio, "Şu ana kadar alınan önlemler, turizmdeki tüketimin düşürülmesi konusunda yetersiz kaldı. Bu sektöre geniş çaplı özgürlükler tanınıyor" diyor. Maschio'ya göre, Katalonya'nın su kaynakları yıllardır sorumsuzca israf ediliyor. Gerektiğinde, aşırı miktarda su kullanan sektörlerin faaliyetlerini durdurmaya zorlanabilmesi gerektiğini savunan Maschio, "Bizim tek sorunumuz yağışlar değil. Bizim yapısal bir sorunumuz var" diyor. BAZI TATİLCİLER 10 KAT FAZLA SU TÜKETİYOR Greenpeace'te su kaynakları uzmanı olarak çalışan jeolog Julio Barea da konuya eleştirel yaklaşanlardan. Barea, "Normal halkın su tüketiminde kısıtlamalara gidiliyorsa, bunun turistler için de geçerli olması gerekiyor" diye konuşuyor. Kişi başı tüketimin, golf sahası olan tesislerde kalan turistlerde normal yurttaşlara göre 10 kat fazla olduğunun altını çizen Barea, örneğin Endülüs'te yerel hükümetin havuzlarını doldurmaları için otellere özel muamelede bulunduğunu hatırlatıyor. Barea, "Bu gerçekten tam anlamıyla saçmalık" değerlendirmesini yapıyor. Kısa süre öncesine kadar, Katalonya'nın kuraklıktan özellikle etkilenen bölgelerinde, yüzme havuzlarını doldurma yasağı vardı. Bu uygulama örneğin Barcelona'nın hemen yakınındaki Costa Brava sahil şeridindeki tatil beldelerinden Lloret de Mar'da hayata geçiriliyordu. Gelinen noktada Katalan yerel yönetimi, havuzların doldurulması yönündeki yasağı tamamen kaldırmış durumda. Söz konusu bölgede faaliyette bulunan turizmciler ise sivil toplum temsilcileriyle aynı fikirde değil. Onlara göre, mevcut ve olası tasarruf hamleleri, birer felaket. Bölgede faaliyet gösteren otelcilerin bir araya gelerek oluşturduğu derneğin başkanı Enric Dotras, "Tatilciler, havuz başında uzanarak rahatlamak istiyor" diyor. Yasağı aşmak isteyen otel sahipleri, bu yaz turistlerin boş havuzun başında oturmaması için bir buçuk milyon euro değerinde tuz arıtma tesisatı satın aldı. OTEL KÜVETLERİ KALDIRILIYOR Turizm sektörüne yöneltilen eleştirilerin abartılı olduğu görüşünde olan Dotras, sektörün yıllardır su tasarruf etmek için envayi çeşit yol denediğini ifade ediyor. Çok sayıda otelin, su tasarruf etmek için küvetlerini kaldırıp yerine duş koyduğunu anlatan Dotras, birçok durumda turistlerin yeni havlu ve çarşaftan feragat etmeleri için çeşitli teşviklerin mevcut olduğuna dikkati çekiyor. Dotras ayrıca birçok otelin tuvalet sifonlarında kullanılan sudan tasarruf etmek için de yeni bir su döngü sistem inşa ettiğini de aktarıyor. Lloret de Mar'da elde edilen toplam gelirin yüzde 90'lık kısmının turizmden sağlandığını kaydeden Dotras, sektörün 12 bin kişiye istihdam sağladığı için hayati önemde olduğunun altını çiziyor. Aslında siyasilerin turizmin aleyhine adımlar atmakta çekingen davranmasının arkasında, tam da turizmin İspanya ekonomisi için taşıdığı bu önem yatıyor. İspanya'nın milli gelirinin yüzde 12'lik kısmı, turizmden sağlanıyor. 2023 yılında İspanya'ya 85 milyonu aşkın yabancı turist gitti. Bu sayı, kayıt altına alınmış en yüksek sayı olma özelliğini taşıyor. Aynı dönemde 18 milyonu aşkın turistin geldiği Katalonya ise Balear Adaları, Kanarya Adaları ve Endülüs bölgesinin önünde, ilk sırada yer alıyor. İspanya, dünya genelinde turistler açısından en popüler olan ülkeler sıralamasında, Fransa'nın ardından ikinci sırada geliyor. İspanya'ya yılın ilk üç ayında 16 milyonu aşkın yabancı turist geldi. Bu, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 17'lik bir artışa işaret ediyor. İÇME SUYUNUN DÖRTTE BİRİ YOK OLDU Mallorca'daki Balear Üniversitesi'nde coğrafya profesörü olan Cels Garcia'ya göre, hâlihazırda yaşanan sorunun temelinde kaynakların verimsiz bir biçimde kullanılması yatıyor. Sorumluluk sahibi bir planlama yapılması gerektiğini savunan Garcia, "Akdeniz bölgesinde, kuru ve ıslak dönemler, birbirinin içine geçmiş durumda. Kuraklık, son derece doğal bir fenomen hâline geldi" diye konuşuyor. Yeraltı sularının kendine gelebilmeleri için tuz arıtma tesislerinin yağmurlu dönemlerde de kullanılması gerektiğini söyleyen Garcia, bunun maalesef pratikte gerçekleşmediğini ifade ediyor. Garcia, bu tesislerden elde edilen suyun pahalı olmasından ötürü, biraz fazla yağmur yağdığında tüm tesislerin kapatıldığından yakınıyor. Bir diğer sorun da Katalonya'da bu konudaki altyapıya son dönemde yeterince yatırım yapılmamış olması. Garcia buna, kanalizasyonun yenilenmemiş olması örneğini veriyor. Garcia, tüm bu şartlar altında, her dört litre suyun bir litresinin, kırılıp dökülen borular nedeniyle kullanılmadan akıp giderek israf edildiğini söylüyor. Balear Adaları ve Endülüs'te de benzer sorunlar mevcut. Şimdi Katalonya'da, ondan fazla yeni tuz arıtma tesisinin sorunun çözümüne katkı sağlaması bekleniyor. Yerel hükümet, bu adımı Barcelona limanında da hayata geçirmeyi planlıyor. Cels Garcia'ya göre, halkın ekonomik kaygılarını da gözetmek gerekiyor: "Bu, basit çözüm. Ancak bu tesisler, hiçbir şekilde ekonomik bir büyümeyi mümkün kılmayacak."

Van Gölü'nün çekilmesiyle yapı kalıntıları ortaya çıktı Haber

Van Gölü'nün çekilmesiyle yapı kalıntıları ortaya çıktı

Sıcaklıkların artmasına bağlı buharlaşma ve yağışların azalmasıyla seviyesi düşen Van Gölü'nün kıyı kesimlerinde, asırlar önce su altında kalan yapılar ortaya çıkmaya devam ediyor. Daha önce kale, iskele ve liman kalıntıları ile mezarların ve "su altı peribacaları" olarak adlandırılan mikrobiyalitlerin (dikitler) ortaya çıktığı Erciş ilçesinde, şimdi de Sahilkent Mahallesi'nde Urartular dönemine ait olduğu değerlendirilen bazı yapıların temel ve iskele kalıntıları görünür hale geldi. Van İl Kültür ve Turizm Müdür Vekili Abdurrahman Şahin, Van Müze Müdürü Erol Acar ve Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Rafet Çavuşoğlu, bölgede inceleme yaptı, ortaya çıkan yapıları kayıt altına aldı. Prof. Dr. Rafet Çavuşoğlu, AA muhabirine, Urartular döneminde özellikle Van Gölü Havzası'na birçok kalenin inşa edildiğini söyledi. Erciş'teki Zernaki Tepe'de Urartular dönemine ait kalıntıların olduğunu belirten Çavuşoğlu, şu bilgileri verdi: "Erciş'te daha önce suyun çekilmesi ile Madavank mevkisinde liman ve yerleşim yeri kalıntılarıyla karşılaşmıştık. Aynı durum Sahilkent Mahallesi'nde karşımıza çıktı. Van Gölü'nün çekilmesiyle Urartular dönemine ait olduğunu değerlendirdiğimiz mimari mekanların temel seviyesindeki kalıntılar ve bir iskele yapısı ortaya çıkmış oldu. Bunun yaklaşık 1 kilometre kuzeyinde Urartu kralı 2. Sarduri tarafından yazılmış Karataş yazıtları var." Yazıtlarda Erciş'te kurulan bahçelerde sebze ve meyvelerin üretildiğinden bahsedildiğini anlatan Çavuşoğlu, "Tahıl ambarı olarak söyleyebileceğimiz Erciş Ovası'ndan elde edilen buğday, arpa başta olmak üzere birçok tahılın Deliçay Kalesi'nden, Madavank mevkisinden diğer Urartu kalelerine deniz yolu ile taşındığını söylemek mümkün. Buradaki arkeoloji kalıntıları bize, Urartular döneminde Van Gölü sularının çok daha geride olduğunu gösterdi. Bunu ortaya çıkan yapılardan anlamış olduk. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ve Van Müzesi yetkilileriyle alanda inceleme yaptık. Buranın tescillenmesi için gerekli belgeleme çalışmaları yapılarak kayıt altına alındı." diye konuştu. Çavuşoğlu, ortaya çıkan yapı kalıntılarının ev ve tahıl deposu olarak kullanıldığını değerlendirdiklerini ifade etti. "Van Gölü, bünyesine nice sırları barındırıyor" Bölgedeki kalıntıları inceleyen YYÜ Su Ürünleri Fakültesi Doktor Öğretim Üyesi Mustafa Akkuş ise Van Gölü'nün dünyanın en özel ekosistemlerinden biri olduğunu belirtti. Gölün çekilmesiyle geçmiş uygarlıkların kalıntılarının ortaya çıktığını ifade eden Akkuş, "Erciş'te ortaya çıkan geçmiş yerleşimlere ait izler, aslında Van Gölü'nün barındırdığı sırlardan biri. Van Gölü, tarihinde birçok kez yükselip alçalmış. Bugün sular altında kalan yerler geçmişte aslında insanların yaşam alanlarını oluşturuyordu. Göl yükselince insanların geçmişte yaptıkları evler, yapılar su altında kalmış. Kim bilir Van Gölü içinde nice sırları barındırıyor. Ortaya çıkan bu yapılar bu gizemlerden sadece birini oluşturuyor. Bir dönem balıkların yüzdüğü, balıkçıların ağlarını attıkları alanlar bugün insanların hayvanlarını otlattığı, ürün ektiği yerler durumuna geliyor." değerlendirmesinde bulundu. Yöre sakinlerinden Mehmet Akif Çelebi de Van Gölü'nün çekilmesiyle ilçenin farklı yerlerinde tarihi yapıların gün yüzüne çıktığını söyledi.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.