Hava Durumu

#Marmara Denizi

TOURISMJOURNAL - Marmara Denizi haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Marmara Denizi haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Fatih Külliyesi'ndeki Karadeniz Medresesi Hayat Buluyor Haber

Fatih Külliyesi'ndeki Karadeniz Medresesi Hayat Buluyor

İSTANBUL (İHA) - Fatih Külliyesi'nin önemli yapılarından Karadeniz Medresesi'nde 2022'de başlayan restorasyon çalışmaları yüzde 90 oranında tamamlandı. Tarihi yapının altında bulunan ve Bizans dönemine ait olduğu düşünülen Karadeniz Sarnıcı, restorasyon sonrası yeniden gün yüzüne çıkarılacak. Kültür ve Turizm Bakanlığı Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün önderliğinde yürütülen çalışmalar, 2025 ortalarında sona erecek. MEDRESENİN ÖZELLİKLERİ VE TARİHİ Fatih Sultan Mehmed tarafından yaptırılan Fatih Külliyesi, Osmanlı'nın klasik mimari anlayışını yansıtan Karadeniz ve Akdeniz medreselerine ev sahipliği yapıyor. Karadeniz Medresesi, "Baş Kurşunlu, Çifte Baş Kurşunlu, Ayak Kurşunlu ve Çifte Ayak Kurşunlu" olmak üzere dört ana bölümden oluşuyor. Medrese, Osmanlı döneminde eğitimin en üst seviyesini temsil ederken, Molla Hüsrev, Zembilli Ali Efendi, Ali Kuşçu ve Ebu Suud Efendi gibi önemli isimlere ev sahipliği yaptığı biliniyor. RESTORASYON ÇALIŞMALARI 2022 yılında başlayan çalışmalar, medresenin özgün olmayan eklerinden arındırılmasıyla başladı. Kubbe güçlendirmeleri ve kurşun yenilemeleri yapılırken, zemindeki döşemeler ve sıvalar aslına uygun şekilde restore edildi. Ahşap kapı ve pencereler orijinal malzemelerine sadık kalınarak yeniden üretildi. Peyzaj ve mekanik düzenlemelerin ardından medrese, özgün niteliği korunarak eğitim yapısı olarak kullanılmaya devam edecek. GİZEMLİ SARNIÇ GÜN YÜZÜNE ÇIKIYOR Vakıflar İstanbul 1. Bölge Müdürlüğü Sanat Eserleri ve Yapı İşleri Şube Müdürü Feyyaz Fidan'ın açıklamasına göre, medresenin altında bulunan ve 51 metre uzunluğunda, 35 metre genişliğinde olan Karadeniz Sarnıcı, 43 sütunla taşınan devasa bir yapı. Bizans dönemine tarihlenen sarnıcın, Fatih Camii avlusunun kuzeybatısına uzandığı biliniyor. Toprak ve molozla dolu olan bu yapının restorasyonu, medresenin tamamlanmasının ardından başlayacak. FATİH KÜLLİYESİ’NİN ÖNEMİ Medrese ile ilgili detaylı bilgi veren Fidan, "Fatih Külliyesi, İstanbul'un 7 tepesinden birinde bulunmaktadır. 1470 yılında inşa edilen Fatih Külliyesi banisi Fatih Sultan Mehmed, mimarı ise Atik Sinan'dır. Külliye tarihte birçok depremden etkilenmiş, 1766 küçük kıyamet olarak adlandırılan depremde büyük hasar görmüştür. 3. Mustafa Fatih Camii'ni yeni bir plan şemasına göre yeniden inşa ettirmiştir. Toplamda 16 medrese bulunmaktadır. Külliyede medreselerin dışında türbeler, muvakkithane tabhane, arasta, hamam, çarşı, imarethane ve darüşşifa da bulunmaktadır. Ancak külliyenin bazı parçaları günümüze ulaşamamıştır" dedi. Fatih Sultan Mehmed'in türbesinin yanı sıra Gülbahar Hatun, Nakşidil Valide Sultan ve Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa'nın türbelerinin de bu külliye içerisinde olduğu bilgisini veren Fidan, Fatih Külliyesi'nin Osmanlı'nın eğitim ve mimari alanındaki zirvesini temsil etmeye devam ettiğini ekledi. UZMANLARIN GÖRÜŞLERİ Restorasyon sürecini yöneten Feyyaz Fidan, çalışmaların detaylarını ve karşılaşılan zorlukları aktardı. Karadeniz Medresesi'nin özgün niteliklerini koruyarak gelecekte de eğitim alanı olarak hizmet vereceğini belirtti. Sarnıçla ilgili konuşan Fidan, "Kültür ve Turizm Bakanlığı Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak gerek İstanbul gerek Türkiye'nin birçok yerinde restorasyonlara devam ediyoruz. Karadeniz Medresesi restorasyonunu tamamladıktan sonra sarnıcın restorasyonuna başlamayı planlıyoruz" dedi.

Karadeniz ve Marmara, Kimyasal Atık Tehdidi Altında Haber

Karadeniz ve Marmara, Kimyasal Atık Tehdidi Altında

TRABZON (İHA) - Trabzon, Karadeniz'in ekolojik dengesini koruma adına önemli bir çevre sorunuyla karşı karşıya. Romanya ve Ukrayna gibi ülkelerden gelen kimyasal atıklar, özellikle fosfor ve azot gibi besin maddelerinin deniz suyunda birikmesine yol açarak su kalitesini düşürüyor. Bu kirlilik, Karadeniz'in biyolojik çeşitliliğini tehdit ederken, deniz canlılarının oksijen ihtiyacını azaltıyor ve alg patlamalarına yol açıyor.  Trabzon Kent İçi Biyolojik Atık Su Arıtma Tesisi Paneli, Hamamizade İhsanbey Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Panele Trabzon Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Metin Genç ve akademisyenler katıldı. TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Trabzon Bölge Temsilciliği, TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Trabzon Şubesi ve TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Trabzon Şubesi'nin iş birliğiyle düzenlenen panelde, Karadeniz'deki kirlilik durumu ve atık su arıtma tesisi bulunan ve bulunmayan şehirlerin Karadeniz'e olan kirlilik etkileri tartışıldı. Jeoloji Mühendisleri Odası Trabzon Şube Başkanı Semi Hamzaçebi, bu sorunun yalnızca Karadeniz'le sınırlı kalmayıp, Marmara Denizi'ni de etkilediğini belirtti. Kirli suyun sahil boyunca ekonomik faaliyetler üzerinde olumsuz etkiler yarattığını ifade eden Hamzaçebi, bu sorunla mücadele için bölgedeki biyolojik arıtma tesislerine yatırım yapılmasının önemine vurgu yaptı. Trabzon'un atık su arıtma konusunda diğer şehirlerle kıyaslandığında geri kaldığını belirten Hamzaçebi, geçmişte şehri etkileyen derin deşarj hatlarının yetersiz kaldığını vurguladı. Trabzon'da biyolojik arıtma tesisine olan ihtiyacın her geçen gün arttığını söyleyen Hamzaçebi, Samsun ve Ordu gibi illerin bu konuda büyük yatırımlar yaparak örnek teşkil ettiğini söyledi. "YENİ YÜZYILDAKİ ANLAYIŞ; DİRENÇLİ ŞEHİRLER OLUŞTURMAK" Trabzon Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Metin Genç, çevre yönetimi konusunda daha fazla sorumluluk almaları gerektiğini ifade ederek, "Yeni yüzyıldaki anlayış; dirençli şehirler oluşturmak. Dirençli şehirler oluşturmak için çevre konusunda hassasiyet göstermemiz lazım. Yapılaşma konusunda hassasiyet göstermemiz lazım. Biz her zaman bu şehri yönetirken şehrin dinamikleri ile fikir alışverişinde bulunduk. Bu oturumu önemli gördüğümüz bir konumuz olan raylı sistemle ilgili olarak da yaptık. Biz yaptık, biz belediye başkanıyız, bu doğrudur anlayışında asla olmadık, olmayacağız da. Bu şehirde hep beraber yaşıyoruz." dedi. Genç, yatırım projesiyle şehrin turizm ve balıkçılık sektörlerinin de destekleneceğini söyledi. Ayrıca, Trabzon'un denizden yeterince yararlanamadığını ve bu sorunun çözülmesi gerektiğini belirterek, atık su arıtma tesislerinin kurulması için çalışmaların hızla devam ettiğini ifade etti. Belediye Başkanı Ahmet Metin Genç'in konuşmasının ardından çevre uzmanlarının da konuştuğu bir panel düzenlendi.

Mavi Nefes Projesi ile 3 Yılda 225 Ton Atık Toplandı Haber

Mavi Nefes Projesi ile 3 Yılda 225 Ton Atık Toplandı

İSTANBUL (İHA) - Garanti BBVA'nın DenizTemiz Derneği/TURMEPA iş birliğiyle başlattığı "Mavi Nefes Projesi", deniz ekosisteminin korunması ve deniz kirliliğinin azaltılmasına yönelik önemli adımlar atmaya devam ediyor. Marmara Denizi'nde 2021 yılında başlayan proje, başta plastik atıklar olmak üzere deniz çöplerinin toplanmasına ve deniz ekosisteminin sağlıklı bir şekilde devam etmesine katkı sağlıyor. Eylül 2021 ile Ağustos 2024 arasında gerçekleştirilen projede 225 tondan fazla atık toplandı. Proje kapsamında, Tatvan'da faaliyet gösteren Ahtapot 6 teknesi, Van Gölü'nde 2024 yılı yaz döneminde 12 ton atık topladı. Ayrıca, Göcek'te faaliyet gösteren TURMEPA'nın 3 teknesi, 2023 yılında 2 bin 141 tekneden 579 bin 385 litre atık su toplayarak, deniz suyunun temiz kalmasına yardımcı oldu. Eğitim ayağında ise "Mavi Nefes" çevrimiçi eğitimleriyle 73 bin 460 öğrenciye ulaşıldı. Ayrıca, Mavi Dedektiflerle gerçekleştirilen etkinliklerde 403 öğrenciye çevre bilinci aşılandı. Bu sayede, çevre bilincini artırarak daha temiz denizler için farkındalık yaratılmaya çalışılıyor. ALINAN İKİ NEFESTEN BİRİ DENİZLERDEN  Proje, deniz ekosisteminin korunmasına yönelik bilimsel çalışmalar ve deniz çayırları gibi önemli deniz canlılarının korunması için de ciddi bir çaba harcıyor. Fethiye-Göcek bölgesinde gerçekleştirilen deniz çayırı ekim çalışmaları, başarılı sonuçlar veriyor ve bu çalışmalar, deniz ekosisteminin güçlendirilmesine önemli katkılar sağlıyor. Mavi Nefes Projesi çerçevesinde, Manisa Celal Bayar Üniversitesi Biyoloji Bölümü'nden Prof. Dr. Ergün Taşkın tarafından yürütülen Fethiye Göcek Körfezi'ndeki "Koy ve Kıyılarda Deniz Çayırı Posidonia Oceanica Deniz Çayırlarının İzlenmesi, Korunması ve Ekimi Projesi" kısa sürede olumlu sonuçlar elde etti. Fethiye-Göcek Özel Çevre Koruma Bölgesi'nde (ÖÇKB) yapılan araştırmalarda 1.545 deniz türü keşfedildi. Dokuz farklı istasyonda yapılan çalışmalarla Posidonia oceanica türünün yayılışı, özellikleri, izlenmesi ve transplantasyonu gerçekleştirildi. 6 Mayıs 2024 tarihinde ekimi yapılan Posidonia oceanica türünün, 6 Haziran 2024'te yapılan kontrollerde en az yüzde 70 oranında canlılık gösterdiği belirlendi. İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü'nden Doç. Dr. Cem Dalyan’ın yürüttüğü "Saros Körfezi Deniz Çayırı ve Mercan Koruma, Ekimi ve İzleme Projesi" kapsamında ise, biyoçeşitliliğin izlenmesi ve önemli deniz türlerinin haritalanması amaçlandı. Bu doğrultuda, 1-10 Temmuz 2024 tarihleri arasında 19 farklı istasyonda 23 dalış yapıldı. Yapılan saha çalışmaları sırasında Saros Körfezi’nin çeşitli habitat tipleri belirlendi ve deniz çayırları, korallijen habitatlar, taş mercanlar gibi kritik habitatların haritaları çıkarıldı. Çalışmalar sonucunda, Saros Körfezi’nde toplamda 382 deniz türüne rastlandı.

Marmara Denizi’nde Müsilaj Tehlikesi Yeniden Baş Gösterdi Haber

Marmara Denizi’nde Müsilaj Tehlikesi Yeniden Baş Gösterdi

BALIKESİR (İHA) - 2021 yılında Marmara Denizi'nde büyük zarara yol açan müsilaj, yeniden ortaya çıktı. Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi’nden Prof. Dr. Mustafa Sarı’nın verdiği bilgilere göre, Erdek Körfezi’nde 23 Ekim 2024'te yapılan dalışlarda 10 metreden başlayarak 15 metre derinliğe kadar müsilaj oluşumu gözlemlendi. 25 Ekim’de yapılan yeni incelemelerde müsilajın 24 metreye kadar yayıldığı tespit edildi. Uzmanlar, deniz yüzey sıcaklığının uzun yıllar ortalamasının 2 derece üzerinde seyretmesinin müsilaj oluşumunu tetiklediğini belirtiyor. MARMARA DENİZİ EYLEM PLANI YETERSİZ KALDI Denizi korumanın en etkili yolunun kirliliği azaltmak olduğunu vurgulayan uzmanlar, 2021 yılında başlatılan Marmara Denizi Eylem Planı'nın (MDEP) etkin şekilde uygulanmadığını ve bu nedenle müsilajın yeniden sorun haline geldiğini ifade ediyorlar. Planın kirlilikle mücadele için 22 madde içerdiğini hatırlatan uzmanlar, acil önlemler alınmadıkça Marmara’nın tehlike altında kalacağını dile getiriyor. ACİL ÖNLEMLER GEREKLİ Prof. Dr. Mustafa Sarı, Marmara Denizi’ni etkileyen müsilajın, balıkçılık ve turizm gibi sektörler üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak için merkezi ve yerel yönetimlerin hızla harekete geçmesi gerektiğini söyledi. Özellikle Gönen, Nilüfer ve Ergene Nehirleri gibi kaynaklardan Marmara’ya akan kontrolsüz endüstriyel atıkların durdurulması ve deşarj limitlerinin yeniden düzenlenerek denetimlerin artırılması gerektiğine dikkat çekti.  KİRLİLİK VE ISINMA MÜSİLAJI GERİ GETİRDİ Müsilaj, kirliliğin etkisiyle suya karışan fazla miktarda azot ve fosforu kullanarak çoğalan alglerin salgıladığı kıvamlı bir polisakkarit yapısından oluşuyor. Bu yoğun madde, denizde kilometrelerce alana yayılarak sünger, midye ve mercan gibi deniz canlılarının yaşamını tehdit edecek kadar ağırlaşıp dibe çöküyor. Marmara Denizi çevresinde yaşayan 25 milyon insanın atıklarının yalnızca yüzde 55’i tam arıtılabilirken, kalan yüzde 45’i derin deşarj yoluyla doğrudan denize karışıyor. Bölgede yoğun sanayi ve tarımsal faaliyetlerin atıklarının yalnızca yarısının arıtıldığı, diğer yarısının ise akarsularla denize taşındığı belirtiliyor. Bu durum, müsilajı tetikleyen kirlilik yükünü her geçen gün artırıyor.

Şarköy'ün turizm potansiyelini artırması bekleniyor Haber

Şarköy'ün turizm potansiyelini artırması bekleniyor

Marmara Denizi kıyısındaki Şarköy, her yıl tatilcileri mavi ve yeşille buluşturuyor. İlçe, ziyaretçilerine temiz bir çevrede doğayla iç içe tatil fırsatı sunuyor. Şarköy Belediye Başkanı Alpay Var, AA muhabirine, ilçenin "sakin şehir" ünvanı almasının mutluluğunu yaşadıklarını söyledi. İlçeyi uluslararası platformda tanıtacak ve geliştirecek olan "sakin şehir" ağına 73 kriterin değerlendirilmesinden sonra kabul edildiklerini belirten Var, şunları kaydetti: "Türkiye'de 'sakin şehir' ünvanı olan 23. üye olduk. 'Sakin şehir' ünvanını almak için birçok kriterin tamamlanması gerekiyor. Sakin şehir felsefesiyle insan ve doğa bir bütün olarak görülerek kentsel işleyiş buna uygun biçimde dizayn ediliyor. Bu sebeple hava ve su temizliği, kentsel katı atıkların ayrıştırılarak depolanması, insanların birbirleriyle iletişim kurabilecekleri, sosyalleşebilecekleri alanların yaratılması amaçlanıyor. Sürdürülebilir anlayışla el sanatlarına, doğasına, gelenek ve göreneklerine sahip çıkılması, aynı zamanda yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması, teknolojinin kolaylıklarından da yararlanılması gibi kriterlere sahip olunması gerekiyor." Var, "sakin şehir" ünvanının ilçenin gelişimine ve tanıtımına büyük katkı sağlayacağını , Tekirdağ'ın kültürel değerlerini, doğal güzelliklerini ve kendine özgü tatlarını tüm dünyaya duyuracak çalışmalar yapmaya devam edeceklerini dile getirdi. İl Kültür ve Turizm Müdürü Ahmet Hacıoğlu da Trakya'da Vize ilçesinin ardından Şarköy'ün de "sakin şehir" ünvanı aldığını söyledi. "Sakin şehir" ünvanının ilçenin turizm potansiyelini artırmasını beklediklerini belirten Hacıoğlu, "Değişen ve gelişen turizm sisteminde ilçenin doğasının, çevresinin, altyapısının ve gastronominin korunarak turizme yansıması çok iyi olacaktır. Artık dünyada tatilciler bu tip özellikleri gözetiyorlar. Şarköy de harika denizi, ormanı, önemli tarım ürünleri ve gastronomiye altyapı oluşturmasıyla tatilcilerin dikkatini çekecektir." diye konuştu. Hacıoğlu, Şarköy'ün bu ünvanla sadece yazlıkçıların değil, daha fazla yerli ve yabancı turistin ilgi odağı haline geleceğini dile getirdi.

Marmara Denizi'nin deniz çayırları koruma altına alınıyor Haber

Marmara Denizi'nin deniz çayırları koruma altına alınıyor

Projeye ilişkin İş Bankası Genel Müdür Yardımcısı ve Sürdürülebilirlik Lideri Gamze Yalçın ve TÜDAV Başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk'ün katılımıyla Levent'teki İş Bankası Kuleleri'nde basın toplantısı düzenlendi. Toplantının açılış konuşmasını yapan Yalçın, TÜDAV’ın 26 yıldır denizlerin korunması için bilimsel bir ağ oluşturarak ekolojik durumun izlenmesinden sorunların tespiti ve çözüm önerilerine kadar çok sayıda projeye ve çalışmaya imza attığını söyledi. Denizlerin oksijen deposu olan deniz çayırlarının kirlilik ve konuyla ilgili farkındalık eksikliği nedeniyle günümüzde giderek azaldığına vurgu yapan Yalçın, "Nasıl ki gezegenimizin akciğerleri olan ormanlarımızı korumak gelecek nesillere daha iyi bir dünya bırakmak için önemliyse deniz çayırlarını yaşatmak da aynı ölçüde kritik. Deniz çayırları, oksijen üretim kapasitesine sahip oldukları için denizlerin akciğerleri konumunda bulunuyor ve denizsel organizmaya yaşam ortamı sağlıyor. Bu konuda yürütülecek çalışmalarda projenin kendisi kadar toplumda deniz çayırlarına yönelik farkındalığın ve bilincin artırılması da önem taşıyor." dedi. Yalçın, Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları'na katkı sağlamak için iş planlarında sürdürülebilirliği en üst düzeyde ve stratejik öncelikler arasında ele aldıklarını ifade ederek, söz konusu amaçların 14. maddesi olan "Sudaki Yaşam" başlığı altındaki hedeflerin, üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye için önemli olduğunu belirtti. Bu amaca yönelik bilimsel bilginin artırılmasına ve araştırma kapasitesinin geliştirilmesine katkıda bulunmayı ana hedeflerinden biri haline getirdiklerini kaydeden Yalçın, Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) bünyesindeki Deniz Bilimleri Enstitüsü ile işbirliği yaparak Türkiye’de ilk kez kullanılan insansız su altı planörü glider cihazı Deniz Kaşifi’ni kullanıma sunduklarını hatırlattı. "Birçok canlıyı üzerinde barındırıyor" Prof. Dr. Öztürk de deniz çayırlarının ekosisteme sağladığı ekonomik fayda ile ilgili yapılan çalışmalara göre bu türün katkısının, tarımsal alanların sağladığı faydadan daha fazla olduğuna dikkati çekerek şu bilgileri verdi: "Ömrünü tamamlayan Posidonia yaprakları akıntı ve dalgalarla kıyıda banketler oluşturur. Bu yapılar kıyı çizgisini korur, erozyonu önler, pek çok deniz canlısının yaşamını sürdürmesini sağlar. Posidonia oceanica ayrıca, deniz zemininde sık çayırlar oluşturarak birçok canlıyı üzerinde barındırır ve otla beslenen canlıların besin kaynağını oluşturur. Tüm bunlara ek olarak barınma, korunma, yumurtlama ve üreme noktasında da birçok canlıya ev sahipliği yapar. Karbon tutma özellikleri sayesinde de iklim değişikliği ile mücadele eder." Deniz çayırlarının başta evsel ve endüstriyel atıklar olmak üzere yoğun kıyı kullanımı sonucu tahribat, zemin tarayıcı yöntemlerle avcılık, gemilerin ve teknelerin attıkları çıpalar, yetiştiricilik faaliyetleri, turizm ve günlük turistik faaliyetler nedeniyle ciddi bir tehditle karşı karşıya olduğunun altını çizen Öztürk, hayata geçirdikleri projeyle pilot bölge seçilen Balıkesir'in Erdek ilçesine bağlı Paşalimanı Adası'nda deniz çayırlarının bulunduğu alanın sınırlarının belirleneceğini ve haritalanacağını kaydetti. Öztürk, projenin iki yıl süreceğini ifade ederek, yapılacak çalışmalarla ilgili şunları söyledi: "Çayırların olduğu bölgelerden başta istilacı türlerden deniz salyangozu olmak üzere yabancı türler, yapılacak dalışlarla toplanacak ve ekosistem yerli sahiplerine bırakılacak. Tür çeşitliliği ortaya çıkarılacak, deniz çayırlarının bulunduğu alanların tanınması ve fark edilmesi amacıyla şamandıralama ve mapa için fizibilite çalışmaları gerçekleştirilecek, balıkçıların avlanırken deniz dibindeki kayalıklara takıldığı için denize bırakmak zorunda kaldığı 'hayalet ağlar' temizlenecek." Proje kapsamında ilk ve orta öğretim seviyesinde 30 okulda farkındalık eğitimleri vereceklerini sözlerine ekleyen Öztürk, "Marmara’da kalan son deniz çayırlarını korumak gelecek nesillere karşı bir sorumluluğumuz ve bunu yapmak için çaba gösteriyoruz." diye konuştu. 1 hektar Posidonia oceanica deniz çayırı yılda 1024 ton karbon tutuyor Deniz çayırlarının endemik türü olan Posidonia oceanica, Akdeniz’de 11 ila 29 santigrat derecedeki sıcaklıklarda, tuzlu ve temiz sularda 0 ila 45 metre derinliklerde yetişiyor. Fotosentez ile suyun oksijence zenginleşmesini sağlayan bu çiçekli bitkiler; uzun yaprakları, yatay uzanan gövde ve kökleriyle sudaki askı yüklerini ve sedimentasyonu tutup zemin hareketlerini düzenliyor. 1 metrekare alanda bulunan Posidonia oceanica deniz çayırları günde 14 litre oksijen üretebilirken 1 hektarı ise yılda 1024 ton karbon tutabiliyor.

Deniz ticareti kirlilikle müsilajı tetikleyebilir Haber

Deniz ticareti kirlilikle müsilajı tetikleyebilir

BTÜ Denizcilik Fakültesi ile Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Marmara Denizi'nde denizcilik taşımacılığından kaynaklanan kirliliğin müsilaj oluşumuna etkisini incelemek üzere 2021 yılında araştırma başlattı. Yürütücülüğünü Bursa Teknik Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sinan Uyanık'ın yaptığı araştırmanın ekibinde BTÜ Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Mete Yılmaz, Doç. Dr. Erinç Dobrucalı, Doç. Dr. Gökçe Çiçek Ceyhun, Doç. Dr. Deniz Uçar, Dr. Öğr. Üyesi Volkan Altuntaş ve İstanbul Üniversitesinden Doç. Dr. Muharrem Balcı yer aldı. TÜBİTAK 1001 Müsilaj Araştırmaları Özel Çağrısı ile destek alan araştırma kapsamında gemilerin balast tanklarından numuneler alınarak incelemeler yapıldı. Araştırmanın detaylarını ve sonuçlarını AA muhabiriyle paylaşan Uyanık, deniz ekosistemini tehdit eden müsilajın farklı mikroorganizmalar tarafından birden fazla dış etkenin bir araya gelmesi sonucu ortaya çıktığını ve bunlardan birinin de yoğun deniz ticareti olduğunu belirtti. Araştırma kapsamında Marmara Denizi'ne ait 2020 yılı gemi trafiği bilgileri doğrultusunda en çok kullanılan rotaları tespit ettiklerini ve buralarda faaliyet gösteren tankerlerin balast suyundan ve gemilerin liman atık su arıtma tesisine deşarj ettikleri sintine suyundan numuneler aldıklarını anlatan Uyanık, bu gemilerin Türkiye'ye en çok yük gönderen ve alan 10 ülke olan; Rusya, Yunanistan, Ukrayna, Romanya, İtalya, Mısır, Bulgaristan, Fransa, İsrail ve İspanya'dan gelenler olduğunun altını çizdi. Prof. Dr. Uyanık, şöyle devam etti: "Almış olduğumuz balast suyu numunesinde, belirlediğimiz genel kirleticiler olan pH'ı, iletkenliği, biyokimyasal oksijen ihtiyacını, toplam organik karbonu, azotu, fosforu ve ağır metalleri, demiri, manganı ve kromu analiz ettik. Bir de bunun yanı sıra mikrobiyolojik açıdan farklı ülkelerden gelen sularda ne tür bakteriler ve planktonlar var, bunlara baktık. Hem ışık mikroskobu altında planktonların tanımlamasını yaptık hem o sulardaki canlıların genlerini ayırarak gen haritasını çıkardık, gen analizini yaptık. Ne tür bakteriler var? Hangi yoğunlukta planktonlar var? Bu planktonların müsilaja etkisi var mı, yok mu? Bunları araştırdık." Tespit edilen ağır metal ve plankton varlığı Normal bir evsel atık suda 3-5 ppm (miligram bölü litre) civarında bulunan ağır metal miktarını, gemilerin balast suyunda 300 ila 500 ppm gibi yüksek seviyelerde tespit ettikleri bilgisini veren Uyanık, eski gemiler ile balast tanklarındaki korozyondan kaynaklanan ağır metallerin, fitoplanktonların strese girmesine neden olabileceğini ifade etti. Yaklaşık 50 gemiden aldıkları örneklerde, müsilaja neden olan planktonlardan siyanobakteriler ile diyatomlara çok yoğun şekilde rastladıklarını aktaran Uyanık, arıtılmış balast suyunda bulunması gereken miktarın 50 katı, 100 katı civarında fitoplankton tespit ettiklerini bildirdi. Müsilaja neden olan asıl unsurların karasal kaynaklı, evsel ve endüstriyel atık suların yeterli düzeyde arıtılmadan Marmara Denizi'ne verilmesi olduğunu vurgulayan Uyanık, "Deniz taşımacılığından kaynaklanan bazı atıkların kontrolsüz bir şekilde denize verilmesi nedeniyle Marmara Denizi'nde besin tuzlarındaki birikim ve artışın müsilajı tetiklediğini düşünmekteyiz. Bizim çalışmamızın ana bulgusu şu: Tekil olarak deniz ticareti müsilaja sebep olmuyor ancak bardağı taşıran son damla olarak düşünüldüğünde bunun da bir etken olduğunu, farklı ülkelerden gelmemesi gereken müsilaja neden olan plankton türlerinin geldiğini görüyoruz." değerlendirmesini yaptı. Deniz ticaretinden kaynaklanan kirlilik nasıl önlenebilir? Gemilerin limanlardaki bekleme sürelerini kısaltmak ve operasyon sürelerini azaltmak için arıtma sistemlerini çalıştırmadan, balast sularını kontrolsüz bir şekilde Türkiye'nin iç sularında deşarj edebildiklerine dikkati çeken Uyanık, her bir gemiye takılacak balast arıtma sistemleriyle farklı ülkelerden gelen istilacı türlerin ve müsilaja neden oldukları bilinen planktonların taşınmasının önlenebileceğini işaret etti. Dünya Denizcilik Örgütünün (IMO), deniz ticareti yapan ülkelerin imzaladığı Marpol Sözleşmesi ile istilacı ve yabancı türlerin farklı ülkelere taşınmasını engellemek için gemilerde balast sularının arıtımıyla ilgili bir zorunluluk getirdiğinden bahseden Uyanık, şunları söyledi: "Marpol Sözleşmesi'yle belirlenen kriterlerin tüm gemiler tarafından en kısa sürede uygulanması gerekiyor. Gemilerin, ulaştıkları limanlarda sintine sularını kontrollü bir şekilde liman idarelerine teslim etmesi gerekiyor. Normalde gemiler yanaştıkları limanlara belli bir vergi, bir ücret ödüyorlar. Ödedikleri bu liman vergisi kapsamında sintine sularını aslında ücretsiz olarak o liman idaresine verebilirler. Ancak buradaki sevkiyat ve işlem süresini kısaltmak için limanlarda bunlarla uğraşmak yerine açık denizlerde kontrolsüz bir şekilde deniz ortamında bu sintine sularını arıtmadan denize verme gibi yanlış bir işlem uyguluyorlar." Uyanık, sözlerini, "Liman idareleri tarafından kontrol edilerek gemilerin yasalara, yönetmeliklere uymasını sağlamak gerekiyor ki Marmara Denizi'ne farklı ülkelerden gelen kirliliği de kontrol edebilelim." diyerek tamamladı.

Marmara'da  pinalarla ilgili farkındalık projesi başlatıldı Haber

Marmara'da pinalarla ilgili farkındalık projesi başlatıldı

Balıkesir'in Erdek ilçesinde, Kaymakamlık, Belediye ile Ticaret Odası işbirliğinde pinalarla ilgili farkındalık oluşturulması amacıyla hazırlanan "Marmara'nın Umudu Pina Projesi" kapsamında toplantı yapıldı. Prof. Dr. Sarı, Erdek Anadolu Lisesi Konferans Salonu'ndaki etkinlikte, pinaların Akdeniz'e özgü bir deniz canlısı olduğunu, 50 yıl yaşayabildiklerini, 120 santimetre boya kadar ulaşabildiklerini bildirdi. Marmara Denizi'nde buldukları pinaların en uzununun 40-50 santimetre olduğunu aktaran Sarı, zarar verilen pinaların uzamaya fırsat bulamadıklarını dile getirdi. Bu canlıların yeterince tanınmadığını kaydeden Sarı, "Denizler onlarca canlının yaşam alanı. Pinalar deniz kıyısından başlıyor, 60 metre derinliğe kadar iniyor." dedi. Pinaların en yoğun bulunduğu bölgelerin deniz çayırları olduğu bilgisini veren Sarı, şöyle konuştu: "2019 yılına gelindiğinde Akdeniz'de yaşayan pinaların yüzde 90'ı öldü. 2022 yılında Marmara Denizi dışında Akdeniz havzasındaki pinaların hepsi öldü. Şu an yaşayanlar sadece Çanakkale Boğazı ile İstanbul Boğazı arasında. Niçin ölüyorlar? Sindirim sistemlerine tek hücreli bir protozoa bulaştı. Daha önce bulaşmayıp şimdi bulaşmasının nedeni ise deniz suyu sıcaklığının artması ve iklim değişikliğinin etkisi. Marmara'da ölmemesinin nedeni; orijinal bir ikili akıntı sistemi var. Yüzeyde Karadeniz suları, 30 metre altında ise Akdeniz suları olması Marmara Denizi'nin orijinal yapısı pinaların yaşama tutunmasına vesile oldu. Pinaların iklim değişikliği dışında da tehditleri var; kıyı yapıları, demirleme faaliyetleri, balıkçılık, turizm gibi faaliyetler." Sarı, sadece Marmara Denizi'nde kaldıkları için pinaların korunması gerektiğini vurguladı. Bu konuda "Marmara'nın Umudu Pina Projesi"nin önemine işaret eden Sarı, şunları kaydetti: "2020 yılı sonbaharında müsilaj yeni başlamışken Erdek Körfezi'nde 100 metrekarelik alanda pinaların tümünün öldüğünü gördük. Toplu ölümler burada da başladı diye korktuk ama ölen pinaların yanında genç bir pina çıkmış. Marmara Denizi'nde umut yeşeriyor. Bir koruma stratejisi geliştirmemiz lazım. Yeni bir yaklaşımla bütün faaliyetleri sürdürülebilirlik perspektifinde bir araya getirmemiz, bilinç oluşturmamız lazım. Aklımızı pinalara çevirme zamanı. Marmara Bölgesi'nde 25 milyon insan harekete geçmemiz lazım. Saatte 6 litre deniz suyunu süzerek müsilaj oluşumunu engelliyor. Yer yer ölümler görsek de Marmara, pinalar için son sığınak. Pinalarla beraber deniz çayırlarını da korumamız lazım." Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Süleyman Özdemir de pinaların Erdek Körfezi'nde yoğun görüldüğünü, korunması için ne gerekiyorsa yapacaklarını belirtti. Erdek Belediye Başkanı Burhan Karışık ise pinalarla ilgili bilgilendirme broşürü bastırmayı belediye olarak üstleneceklerini, bunları ilçede dağıtacaklarını ifade etti. Programda, Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Meslek Yüksekokulu Öğretim Üyesi Doç. Dr. Uğur Karadurmuş ve Erdek Ticaret Odası Başkanı Turan Gün de pinaların korunmasına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.