Hava Durumu

#Osmanlı

TOURISMJOURNAL - Osmanlı haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Osmanlı haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Osmanlı'nın Van'daki sembolü yeniden ibadete açıldı Haber

Osmanlı'nın Van'daki sembolü yeniden ibadete açıldı

2 bin 700 yıllık görkemli Van Kalesi'nin zirvesindeki Osmanlı sembolü Süleyman Han Camii, restorasyon çalışmalarının ardından yeniden ibadete açıldı. Osmanlı Devleti'nin yöreye hakimiyetini gösteren sembol bir yapı olan Van Kalesi'nin zirvesindeki Süleyman Han Camii’nin restorasyon çalışmaları tamamlandı. Dünyadaki sayılı eski yapılardan biri olan Van Kalesi, aradan geçen 2 bin 700 yıla rağmen bugün büyük kısmıyla hala tüm görkemiyle ayakta duruyor. Urartu Kralı 1. Sarduri tarafından milattan önce 840-825 yıllarında Van Gölü kıyısına inşa edilen kalenin zirvesinde ise Süleyman Han Camii yer alıyor. Van Kalesi'nin siluetini etkileyen önemli kalıntılardan biri olan cami; Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Van Valiliği tarafından restore edildi. Restorasyon çalışmaları tamamlanan cami, bugün Van İl Müftüsü Dr. Mehmet Sırrı Şık’ın kıldırdığı Cuma namazıyla birlikte ibadete açıldı. Kılınan namaz sonrası açıklamalarda bulunan Van Valisi Ozan Balcı, şehrin imar ve inşa edilmesi anlamında büyük gayretlerin olduğunu belirtti. Bu çalışmaların vatandaşın huzuru, refahı ve esenliği için yapıldığını ifade eden Vali Balcı, "Burada valilik başta olmak üzere; siyasetçilerimiz, milletvekillerimiz, iş dünyamız, çiftçilerimiz, işçilerimiz, basınımız, bürokrasimiz, üniversitemiz toplumun bütün kesimleriyle beraber birbirimizi severek kaynaşarak gelecek kuşaklara hazırlamaya çalışıyoruz. Burada güzel işler oluyor. Bu işleri de inşallah artırarak devam edeceğiz” dedi. “Camimizi bugün ibadete açtık” Görkemli Van Kalesi’nde fetih hatırası olarak Osmanlı Cihan Devleti tarafından bir cami inşa edildiğini hatırlatan Balcı, “Bu cami tarihin değişik döneminde restore edilmişti. Daha sonra biz de yeniden restore ettirdik. Restorasyonu biten camimizi bugün ibadete açtık. Güzel bir eser oldu. Emeği geçen herkese yürekten teşekkür ediyorum. Bizler sadece bu caminin restorasyonu değil, eski Van şehrinde yer alan 700 yıllık Ulu Cami, Kızıl Minareli Cami ve Horhor Cami'nin de ihalesini yaparak restorasyonlarını başlattık. Eski Van şehrini de ayağa kaldırdığımız zaman kentin kültür ve turizmine çok büyük değer katmış olacağız” diye konuştu.

Osmanlı'dan kalan yüzlerce yıllık gelenek bu yıl da unutulmadı Haber

Osmanlı'dan kalan yüzlerce yıllık gelenek bu yıl da unutulmadı

Bilecik'te yüzyıllardır Osmanlı'dan gelen, minareden Ramazanın son günü çocuklara sepetle şeker sarkıtma geleneği bir kez daha gün yüzüne çıkarıldı. Bilecik Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından Osmanlı döneminde gerçekleştirilen minareden aşağıda bekleyen çocuklara sepetle şeker sarkıtma geleneği bir kez daha canlandırıldı. Ramazan ayının bütün güzellikleri tüm yurtta olduğu gibi Osmanlı medeniyetinin doğduğu topraklar olan Bilecik'te de yaşanılıyor. Mahalle iftarları, Osmanlı çeşmelerinden şerbet ikramı, Osmanlı davulcu geleneği ve Osmanlı Çınaraltı Helva İkramı gibi gelenekleri tekrar gün yüzüne çıkarken, Ramazan'ın son günü çocuklara minare başında sepetten şeker sarkıtma geleneği yapıldı. Osmanlı devri Türk mimari sanatının dini mimari alanında ilk kubbeli yapı denemesinin örneği olan ve ilk minaresi 30 metre kuzeyinde yüksek bir kaya üzerine inşa edilen tarihi Orhan Gazi Camii minaresi önünden çocuklara minareden sepetle şeker sarkıttılar. "Bu geleneği çocuklarımıza tekrar aynı coşkuyla, mutlulukla yaşatmak istedik" Öğrencileri etkinliğe getiren özel bir okul sahibi Aliye Ayaz, "Bugün burada Osmanlı dönemindeki Ramazan geleneğimizi yaşatmak için toplandık. Öğrencilerimizi buraya getirdik. Arkamızda gördüğünüz minareden sepetimizi sallandırdık. Çikolatalarımızı aldık. Herkese iyi bayramlar diliyorum" dedi. "Bu gelenek yaklaşık 450 yıldır süregelen bir gelenek" Bilecik İl Kültür ve Turizm Müdürü Serkan Bircan ise Osmanlı devletinin kurulduğu topraklarda Bilecik’te olduklarını söyleyerek, "Osmangazi ve Şeyh Edebali Hazretleri’nin atının ayak izleri olduğu ve şu an metfun bulunan Osmanlı Devletinin manevi kurucusu Şeyh Edebali Türbesi'ndeyiz. Bugün bir Osmanlı geleneğimizi minareden sepet sallandırma geleneğini gerçekleştirdik. Bizde bu geleneği çocuklarımıza tekrar aynı coşkuyla, mutlulukla yaşatmak istedik. Geleneğimiz şu şekilde bayramın müjdecisi olarak ikindi namazından sonra hocalarımız minareye çıkıp çocuklarımıza bayramı müjdelemek adına çocuklarımıza sepet sallandırarak minareden çikolatalar ve hediyeler, çeşitli hediyeler, akideler, şekerler hediye ederlermiş. Biz de bu geleneğini burada Bilecik’te yaşattık" dedi.

Sadberk Hanım Müzesi'nde Osmanlı dönemi sanatının ışıltısı Haber

Sadberk Hanım Müzesi'nde Osmanlı dönemi sanatının ışıltısı

19. yüzyıldan kalma  iki ayrı ahşap villadan oluşan müze, 1950 yılında Koç ailesi tarafından satın alınmış, 14 Ekim 1980 tarihinde kurulmuş, 1978-1980 yılları arasında Sedat Hakkı Eldem tarafından hazırlanan bir restorasyon projesinde ise müzeye dönüştürülmüş. Türkiye'nin ilk özel müzesi olma özelliğini taşıyan bu müze, vakfın kurucusu Vehbi Koç'un eşi olan koleksiyoner Sadberk Koç'un adını taşımakta olup, 14 Ekim 1980'de sergilenen Sadberk Koç koleksiyonuyla halka kapılarını açmış. Sadberk Hanım Müzesi, zengin koleksiyonuyla Osmanlı dönemi ve Osmanlı öncesi Türk sanatına ait değerli eserleri ziyaretçilere sunuyor. Müzenin koleksiyonu, Arkeoloji, El Sanatları, Kostüm, Takı, Minyatür, Osmanlı Mutfak Eşyaları ve İslam Eserleri gibi farklı alanlardaki eserlerden oluşuyor.  Sadberk Hanım Müzesi'nin Arkeoloji bölümünde, antik dönemden kalma eserler yer alıyor. Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorlukları dönemine ait heykeller, seramikler ve diğer arkeolojik buluntular burada sergileniyor. El Sanatları bölümünde ise geleneksel Türk el sanatlarından örnekler görülmekte olup, halı dokuma, minyatür sanatı, seramik yapımı gibi geleneksel el sanatlarına ait eserler bu bölümde yer alıyor.  Müzenin Kostüm ve Takı bölümünde Osmanlı dönemine ait kıyafetler ve mücevherler sergileniyor. Bu bölümde, Osmanlı İmparatorluğu'nun zengin tekstil ve takı sanatının güzellikleriyle tanışma fırsatı bulabilirsiniz.  Sadberk Hanım Müzesi ayrıca, Osmanlı mutfak kültürüne ait eşyaları da sergileyen bir bölüm de mevcut olup, burada, Osmanlı İmparatorluğu'nun zengin ve çeşitli mutfak kültürüne dair bilgi edinme imkanı bulabilirsiniz.  Müze, tarih ve sanat tutkunlarını ağırlayarak Türk kültür mirasını koruma ve tanıtma misyonunu sürdürmektedir. Sadberk Hanım Müzesi, ziyaretçilere geçmişin izlerini sürme ve Türk sanatının zenginliğini keşfetme fırsatı sunan, kesinlikle görülmeye değer müzelerimizden biri. 

Ayasofya Müzesi: Bin Yıllık Mimaride Zaman Yolculuğu Haber

Ayasofya Müzesi: Bin Yıllık Mimaride Zaman Yolculuğu

İstanbul'un sembolü olan meşhur Ayasofya Müzesi, aslında Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından 532-537 yılları arasında İstanbul'un tam kalbine inşa ettirilmiş, bazilika planlı bir patrik katedrali iken, 1453 yılında İstanbul'un Osmanlılar tarafından fethedilmesinden sonra II. Mehmed tarafından camiye dönüştürülmüş muhteşem bir yapı. Alaüddin'in baş mimarlığında inşa edilmiş ve zaman içerisinde Davud Ağa, Mimar Sinan, Sarkis Balyan, Acem Ali gibi isimlerin de katkıda bulunduğu bu saray, Osmanlı Sultanlarının ikametgâhı, devletin yönetim ve eğitim merkezi olarak kullanılıyormuş. Zamanla içeriye eklenen bazı ilavelerle birlikte zengin bir koleksiyona sahip olan Topkapı Sarayı Müzesi'nin içindeki, her bir bölüm ayrı bir güzel. Kubbeli bazilika tipinde, kubbe geçişi ve taşıyıcı sistem özellikleriyle de mimarlık tarihinde önemli bir dönüm noktası olan yapı, hristiyanlar için hem sembolik hem eksen mânada, fazlasıyla turistik ve çekici bir merkez.  482 yıl cami olarak kullanıldıktan sonra, Mustafa Kemal Atatürk tarafından 1934 yılında yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile müzeye dönüştürülmüş ve ziyarete açılmış olan bu muhteşem yapı, o günden beri gören herkese tarihi bir şölen yaşatıyor. Ayasofya, Bizans İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğu dönemlerine ait tarihi eserleri bünyesinde barındırdığı için, en çok ziyaret edilen müzeler arasında yer alıyor. Müze, sanat ve mimarlık tarihi bakımından o kadar büyük bir öneme sahip ki, dünyanın 8. harikası olarak gösteriliyor. Tonlarca altının kullanıldığı Ayasofya mozaiklerinin yapımında altının yanı sıra, gümüş, renkli cam, pişmiş toprak ve renkli mermer gibi taş parçaları kullanılmış, 726’da III. Leo’nun tüm ikonaların yok edilmesi emriyle, tüm ikona ve heykeller Ayasofya’dan kaldırılmış. Dolayısıyla, Ayasofya’da günümüzde görülen surat tasvirleri içeren mozaiklerin hepsi, aslında ikonoklazm dönemi sonrasında yapılmış. Kilise camiye dönüştürüldükten sonra insan figürleri içerenlerin bir kısmı ile ince bir sıvayla kaplanmış ve yüzyıllarca sıva altında kalan mozaikler de bu sayede doğal ve yapay tahribattan kurtulabilmiş. Avluya çıkıldığında görünen şadırvan, I. Mahmud döneminde erkeklerin abdesti için eklenmiş. Sol taraftaki kapı ise, II. Selim’in, III. Murad’ın, III. Mehmed’in, Sultan Mustafa’nın, Sultan İbrahim’in ve şehzadelerin türbelerine açılmakta. Bu türbelerden birinde yürütülen restorasyon çalışmalarının sonucunda ise, bilinen en büyük boyutlu, Bizans döneminin 6. yüzyıl öncesi erken Hristiyanlık dönemine ait vaftiz havuzu ortaya çıkarılmış. Avludaki hem taş hem tuğla kullanılarak inşa edilmiş olan yapı ise çocukların Kur'an eğitimi için, Osmanlı döneminde eklenmiş. Bu unutulmaz tarihe ve mimariye şahit olmak isteyen tüm sanat ve tarihseverleri, Ayasofya'nın büyüleyici dünyasını keşfetmeye davet ediyoruz.

Bursa'daki lezzet şöleni başladı Haber

Bursa'daki lezzet şöleni başladı

Cihan devleti Osmanlı’nın ilk başkenti olarak saray mutfağının doğduğu şehir olan Bursa’nın eşsiz lezzetlerini vitrine çıkaran 2. Bursa Gastronomi Festivali, kortej yürüyüşüyle başladı. Bursa’nın tescilli lezzetlerinin 3 gün boyunca tanıtılacağı, birbirinden heyecanlı yarışmalar ve etkinliklerin yapılacağı festival, aş duası eşliğinde vatandaşlara yapılan çorba ikramıyla start aldı. Sultan 2. Bayezid Han tarafından 1502 tarihinde çıkarılan, ürünlerin yanı sıra ekmek, çörek, et, meyve ve sebze gibi yiyeceklerin satış kurallarını belirleyen Kanunname-i İhtisab-ı Bursa ile dünyanın ilk standardının hazırlandığı kent olan Bursa'nın lezzetleri, Gastronomi Festivali ile yeniden vitrine çıkıyor. İlki geçtiğimiz yıl yapılan ve 3 günde 400 binden fazla ziyaretçiyi ağırlayan 2. Bursa Gastronomi Festivali, kentin gastronomi alanındaki potansiyelini, bir kez daha gözler önüne seriyor. Türkiye'nin her bir yanından gelen akademisyenler, şefler, kanaat önderlerini ağırlayacak festival, birçok yarışmaya ev sahipliği yapacak ve bu işe gönül vermiş öğrencilere eğitim fırsatları sunacak. Bursalıların damaklarında yeni tatlar bırakmaya hazırlanan festival, Cumhuriyet Caddesi’ndeki kortejle başladı. Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, Bursa Milletvekili Mustafa Yavuz, İl Kültür ve Turizm Müdürü Kamil Özer, Bursa Aşçılar Dernek Başkanı Necmettin Baştürk, turizm profesyonelleri, aşçılar ve vatandaşlar, mehter marşları ve kalıç kalkan gösterisi eşliğinde Ertuğrulbey Meydanı’na kadar yürüdü. Ertuğrulbey Meydanı’nda yapılan aş duasının ardından Başkan Aktaş, “Hakk şerleri hayreyler. Arif olan seyreyler. Görelim Mevla neyler. Neylerse güzel eyler. Ya Hakk ya bismillah” diyerek, vatandaşlara çorba ikram etti.

Irak’ta Osmanlı'dan kalan 138 yıllık Biyare Medresesi Haber

Irak’ta Osmanlı'dan kalan 138 yıllık Biyare Medresesi

Biyare Medresesi, Süleymaniye'de 138 yıl önce "Şeyh Ömer" olarak tanınan Ömer Ziyaaddin tarafından kuruldu. Her dönem Irak'ın yanı sıra komşu ülkelerden de öğrenci ve ziyaretçilerin olduğu medrese, bünyesindeki kütüphanede nadide kitaplara da ev sahipliği yapıyor. 80 öğrenci İslami eğitim alıyor Biyare Medresesi Cuma muezzinlerinden Seyif Gafur Şeyh Ahmed Ebabeyl, AA muhabirine yaptığı açıklamada, medresenin, Hawraman şeyhleri tarafından “Allah rızası için, İslami ilimlerin ve şeriatın öğrenilmesi için” inşa edildiğini söyledi. Ebabeyl, “Bu medresede yaklaşık 80 öğrenci İslam ve şeriat eğitimi alıyor ve akabinde imamlık icazetine hak kazanıyorlar.” dedi. Hayırseverlerin buraya hizmet ettiğini ve medresedekilerin günlük iaşelerini karşıladıklarını aktaran Ebabeyl, “Bu medresenin bir bölümü cami. Bu nedenle camide oturmak, yemek, konuşmak ve uyumak doğru bir şey değil. Bu nedenle medrese camiden taşla ayrılmış ve bu şekilde buna mani olunmuştur.” diye konuştu. Bir öğrencinin yetişmesi 9 yılı bulabilir Müdderis Molla Mahmut da burada daha önce de Hawraman şeyhlerinin ilim ve eğitim hizmetinde bulunduklarını, bunlardan biri olan Molla Abdulkerim Müdderis’in geçmişte Irak Müftülüğü yaptığını belirtti. Eskiden bölgede birçok medresede icazetlerin buradan yetişen müderrislerce verildiğini anlatan Mahmut, “Bir Osmanlı Padişahı da bu medreseye Hz. Muhammed’in Sakal-ı Şerif’ini vermiş. Hala burada muhafaza ediliyor. Burada öğrencilere İslami ilimler ve akli ilimler de öğretiliyor.” ifadelerini kullandı. Medresenin aynı zamanda onlarca şiir ve ilim erbabı yetiştirdiğini aktaran Mahmut, içinde bulundurduğu kütüphanede de nadide eserler yer aldığını vurguladı. Medresede görevli Molla Ömer de verilen derslere ilişkin, şunları söyledi: “Buradaki dersler yıllık değil. Öğrenciler bu verdiğimiz ders ve ilimleri öğrenene kadar süreç devam ediyor. 7-9 yıl gibi bir süre bile gerekebilir. Öğrenciler yeterli seviyeye gelebilsin ve tüm İslami ilimlere vakıf olsun.”

259 yıllık Büyük Yeni Han dizilere ev sahipliği yapıyor Haber

259 yıllık Büyük Yeni Han dizilere ev sahipliği yapıyor

Dizilere ve sinema filmlerine de mekan sahipliği yapan, yaklaşık 2 buçuk asırlık Büyük Yeni Han'da gümüş işlemeciliğiyle hazırlanan eserler dünyaya açılıyor. Üç katlı ve 2 avluya sahip handa 320 oda bulunuyor. Bu odalardan yüzde 85'inde ise yüzyıllardır süre gelen kadim tekniklerle ve el işçiliğiyle gümüş üzerine eserler üreten ustaların atölyeleri yer alıyor. AA muhabirine açıklamada bulunan Gümüş Eşya El Sanatkarları Derneği Başkanı ve gümüş sanatkarı Şahin Karaman, meslekteki 39. yılında gümüş kakma, kabartma tekniklerinde usta olduğunu söyledi. "Ziyaretçilerin gözü önünde bu sanatı sergilediğimiz için hoşlarına gidiyor" Büyük Yeni Han'da 22. yılını doldurduğunu belirten Karaman, "Batman Sason'luyum. 10 yaşındayken 1984'te İstanbul'a göçtük. Daha önceden geldiğimizde çalışacağımız sanat atölyesi ayarlanmıştı. Buraya yakın olan bir handa 1991'de abilerimle beraber bir atölye açtık. Oradaki atölyeler küçüktü. Daha sonra bu hana taşındık. 22 yıldır da buradayız. Hanımız çok güzel, ferah, tarih kokuyor." dedi. Karaman, hanın, yerli ve yabancı gezginlerin oldukça ilgisini çektiğine işaret ederek, "Buralarda çekimler yapıyorlar. Ziyaretçilerin de gözü önünde bu sanatı sergilediğimiz için hoşlarına gidiyor. Zaten rehberler de gruplar getiriyor. Hanımız aynı zamanda dizilerle de ünlenen bir handır." ifadelerini kullandı. Gümüş el sanatlarının 6 ayrı branştan oluştuğunu aktaran Karaman, "Biz bir koluyuz, kakma kabartma tekniği ustasıyız. Aynı zamanda özgün tasarımlar da yapıyoruz. Faaliyetlerimizi bu şekilde sürdürmeye çalışıyoruz." diye konuştu. "Türkiye genelindeki usta sayımız 93" Karaman, han içerisinde yer alan Gümüş Eşya El Sanatkarları Derneğinin 2006'da kurulduğu bilgisini vererek, şunları kaydetti: "Büyüklerimiz kurdular, bizler de devam ettiriyoruz. Şu an üyemiz 93. Bu 93'ü de tek branşta çalışmıyor. 6-7 branştan oluşuyor mesleğimiz. Türkiye genelindeki usta sayımız bu. Çok az, gittikçe de eriyor. Şu an atölyemizde çırak yetişmiyor. Gelecek kuşaklara aktarma sıkıntısı yaşıyoruz. İşimiz zor bir meslek. Emek, sabır, kabiliyet istiyor." Gümüş el sanatını yaşatmak için mücadele verdiklerini vurgulayan Şahin Karaman, şu değerlendirmelerde bulundu: "Raporlar hazırlattık. Kütahya Dumlupınar Üniversitesine ve Kültür ve Turizm Bakanlığına sunduk. Gümüşün tanıtılması için ufak bir belgeselimiz de var, YouTube kanalı üzerinden yayınlandı. Bu sanatı gelecek kuşaklara aktarabilirsek ama bu gidişatla zor. Şu an atölyelerde en genç usta 44-45 yaşından başlıyor, 65 yaşına kadar. Ancak biz meslek liselerinden çocuk alıp 4 gün atölyemizde, 2 gün okulda devlet destekli olursa yetiştiririz. Meseleye bir nebze olsun böyle müdahale edebiliriz." Karaman, Osmanlı döneminde gümüş el sanatkarlarının saraya bağlı çalıştıklarına dikkati çekerek, şu anda handaki ustaların da Osmanlı ve Anadolu ezgilerini çalışan sanatkarlar olduğunu anlattı. "Gümüşün ömrü sonsuzdur" Gümüş sanatkarı Metin Damar, 1973'te Bitlis'ten İstanbul'a geldiğini dile getirerek, uzun bir süre bir usta yanında çalıştıktan sonra 1984'te kendi atölyesini açtığını söyledi. Gümüş el sanatıyla birçok farklı objeler tasarlayan Damar, Büyük Yeni Han'da 20 yıldır işlerini devam ettirdiğine işaret ederek, eskiden resmi kurumların hem esnafı hem sanatkarı desteklemek amacıyla gümüş hediyelik alıp verdiklerini aktardı. Damar, gümüşün dünyada en kalıcı hediye olduğuna dikkati çekerek, "Çünkü bir camın, porselenin, elektronik eşyanın ömrü bellidir. Ama gümüş sonsuzdur. Gümüş değerinden dolayı çöpe de atılmaz, bir şey de olmaz. Fakat son zamanlarda gümüş sanatkarlarını desteklemek diye bir şey kalmadı artık. Şu anda küçük atölyeler can çekişiyor." Büyük Yeni Han'dan da bahseden Damar, "Hanımız güzel, rahat. Dükkanlarımız büyük. Yapanlar, bize bugünü yaşatanlar nur içinde yatsın. Buranın en büyük özelliği de eskiden buranın suyu sarnıçtan gelirdi. Terkos'a bağlı değildi." diye konuştu. "Muhteşem bir görüntüsü var hanın ama gözümüzün önünde git gide bozuluyor" Yaklaşık 43 senedir gümüş el işçiliğiyle süs objeleri üreten Zeki Topbaş da şu değerlendirmelerde bulundu: "Esas mesleğim dövmecilik. Bir objeyi döve döve şekillendiriyorum. Gümüş, bakır, altın maden türü fark etmiyor. 5 senedir bu handayım. Burada yeni arkadaşlıklar, dostlar, yeni işler edindik. Ben esnaf olarak da bu hana olan ilgiyi az görüyorum. Daha fazla olması lazım. Daha güzel destek olması lazım ki ortaya güzel sanat eserleri çıksın. Çok güzel sanatçılarımız var ama sadece burada sanatkar olarak kalıyorlar." 51 yıldır gümüş el sanatlarıyla uğraşan sanatkar Ali Aksu, Büyük Yeni Han'da 28 yıldır şamdan, tepsi, sürahi, gondol gibi birçok özgün tasarım eserler ürettiğini kaydederek, İlham Aliyev'in daveti üzerine Azerbaycan'da gümüş el sanatı üzerine bir yıl boyunca eğitim verdiğini anlattı. Aksu, Türkiye'nin en iyi yapısının istisnasız Büyük Yeni Han olduğu yorumunu yaparak, hanın gümüş işçiliğini yapmak adına da en verimli ortamı oluşturduğuna dikkati çekti. Kültür ve Turizm Bakanlığının destekleriyle hanın aslına uygun restore edilmesi temennisinde bulunan Aksu, "Han, aslına uygun restore edilirse kesinlikle İtalya'daki Kolezyum buranın yanında yalan olur. Muhteşem bir görüntüsü var burasının ama gözümüzün önünde git gide bozuluyor." şeklinde konuştu. "Bizim hanı bir okul gibi düşünün herkes kendi branşının ustasıdır" Gümüş sanatkarı Bedros Damar ise ilkokuldan beri bu meslekte olduğunu söyleyerek, "Ben okumak istiyordum. Babam bu mesleğin eritme bölümündeydi. 'Oğlum ben seni okutamam, sen de git sanat öğren, ekmek paranı çıkar' dedi. Bende de geliş o geliş. Aşağı yukarı 13, 14 yaşımdan beri bu meslekteyim. 51 sene oldu bu sektörde." dedi. Büyük Yeni Han'a da 1989'da ilk gelen gümüş sanatkarı olduğuna işaret eden Damar, sözlerini şöyle sürdürdü: "Benim hana geldiğim zaman dokumacılar vardı. Makinaları çok ağırdı. Onlar çalıştığı zaman çok ses çıkıyordu. O zaman dokuma makinalarının sesleri vardı, şimdi çekiç sesleri var. Onlar taşındılar. Onların boşalttıkları yerlere gümüşçüler ve takıcılar olarak bizler geldik. Hemen hemen doldurduk. Bizim hanı bir okul gibi düşünün herkes kendi branşının ustasıdır. Her dükkandaki hiçbir iş tek bir ustanın elinden çıkmıyor. Mutlaka 3-4 usta elinden geçmesi lazım ürünün."

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.