Hava Durumu

#Sağlık

TOURISMJOURNAL - Sağlık haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Sağlık haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Türk Tıp Tarihinin İlk Doğumevi Demirkapı Viladethanesi Havadan Görüntülendi Haber

Türk Tıp Tarihinin İlk Doğumevi Demirkapı Viladethanesi Havadan Görüntülendi

İSTANBUL (İHA) - Türk tıp tarihinin mihenk taşlarından biri olarak kabul edilen Demirkapı Viladethanesi, 1892 yılında Gülhane Parkı içinde açılarak ilk doğumevi olarak hizmete girmişti. O dönemde doğumların evde, ebeler tarafından yapılması yaygınken, bu yenilikçi girişim Osmanlı İmparatorluğu'ndaki tıbbi alanda önemli bir adım olmuştu. Konuyla ilgili açıklamalar yapan Tıp Tarihçisi Prof. Dr. Ayten Altıntaş, Demirkapı Viladethanesi'nin açılmasında önemli bir figür olan Besim Ömer Akalın’ın, dönemin padişahı Sultan 2. Abdülhamid’i ikna etme sürecini detaylı bir şekilde anlattı. Prof. Dr. Altıntaş, Osmanlı döneminde kadınların evde, ebeler aracılığıyla doğum yaptığı bir dönemi anlatırken, doğumhaneye gayrimeşru doğumlar yapılacağı korkusuyla karşı çıkıldığını aktardı. Akalın'ın yalnızca gayrimeşru doğumlar için değil, tıbbi müdahale gerektiren doğumlar için de gerekli olduğuna dikkat çektiğini ekledi. Besim Ömer Akalın’ın Fransa'da kadın doğum ihtisası yaptıktan sonra, kendi imkanlarıyla bir iki katlı bina bulup restore ederek doğumevi açma çabalarını ve bu çabaların arkasındaki sosyal ihtiyaçları vurguladı. TIP TARİHİMİZDE BİR DÖNÜM NOKTASI: GÜLHANE PARKI’NDAKİ İLK DOĞUMEVİ   1892 yılında açılan ve Gülhane Parkı içinde yer alan Demirkapı Viladethanesi, tıbbiyenin kadın doğum bölümünün öğrencileri için de eğitim alanı sağlamıştı. Ancak zamanla sağlık hizmetlerinin artan gereksinimleri doğrultusunda bu bina İslam Bilim ve Teknoloji Müzesi’ne dönüştürüldü. Prof. Dr. Altıntaş, Sultan 2. Abdülhamid’in bu yenilikçi adımı nasıl desteklediğinden de bahsetti. Altıntaş, Besim Ömer Akalın’ın, yalnızca fakirlerin ve kimsesizlerin doğumları için değil, her türlü tıbbi müdahaleye ihtiyaç duyulan doğumlar için de bu doğumevinin gerekliliğini vurguladığını belirtti. Besim Ömer Akalın’ın yaptığı bu yenilikçi çalışmanın, dönemin sağlık sistemi için ne denli önemli bir devrim olduğunu ve tıbbi bir ihtiyaçtan doğduğunu ifade etti. Altıntaş, "Sultan 2. Abdülhamid sağlığa çok önem veren bir padişahtır. Besim Ömer'in yazılarını okudukça doğumevinin herkese lazım olduğunu kabul etmiştir. Bebekler, anneler ve tıbbiyedeki öğrencilerin eğitimleri için gereklidir. Eğitimler ve hizmetler devam ederken 2. Abdülhamid büyük bir para vererek yeni bir doğumevi yapılmasını istiyor. Daha sonra Kadırga'da çok güzel bir doğumevi yapılıyor" dedi. Günümüzün tıbbi imkanlarının çok ötesinde olan dönemin zorluklarına rağmen, Viladethane’nin açılması, dönemin sağlık sisteminde önemli bir adım olarak tarihe geçmişti. Prof. Dr. Altıntaş, son dönemde gündemde olan yenidoğan ölümleriyle ilgili olarak da önemli açıklamalar yaparak, sağlıkta insan odaklı yaklaşımın önemine değindi. Bebeklerin yaşam şanslarının artırılmasında doktorların sorumluluklarına dikkat çekerken, aynı zamanda tıbbın insana hizmet etme amacını yitirmemesi gerektiğinin altını çizdi.

Türkiye Sağlık Turizminde Yükseliş: Gelir ve Ziyaretçi Sayıları Artıyor Haber

Türkiye Sağlık Turizminde Yükseliş: Gelir ve Ziyaretçi Sayıları Artıyor

Son yıllarda Türkiye, sağlık turizmi alanında önemli bir yükseliş yaşıyor. Ülkeye gelen sağlık turistleri, turizm gelirlerine önemli katkılarda bulunarak ekonomik büyümeyi destekliyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yayınlanan 2024 II. Çeyrek verileri, sağlık turizminin turizm gelirleri arasından giderek daha fazla pay aldığını ortaya koyuyor. Veriler, 2020 yılında pandemi nedeniyle uçuşların durma noktasına gelmesi nedeniyle o döneme ait istatistikleri içermiyor. Ancak son yıllarda sağlık turizmi, sosyal medyada sıkça gündeme gelen bir konu haline geldi ve gelirlerinin arttığı gözlemleniyor. ZİYARETÇİ SAYISINDA ARTIŞ, TURİZM GELİRLERİNDE YÜKSELİŞ 2021 yılında döviz kurundaki artışlarla birlikte Türkiye’deki sağlık hizmetleri, Avrupa ve Orta Doğu’dan gelen turistler için daha cazip hale geldi. Yaz aylarında eğlence ve turizm amaçlı ziyaretlerin artmasına rağmen, sağlık turizmi ilk çeyreklerde daha yüksek bir pay alıyor. 2020’de büyük bir düşüş yaşayan turizm gelirleri, sağlık turizmi sayesinde tekrar yükselmeye başladı. Özellikle 2021 yılında yaşanan döviz artışları, sağlık turizmi gelirlerini zirveye taşıdı ve bu trend devam ediyor. KİŞİ BAŞINA HARCAMA ORTALAMASI Sağlık turizminde kişi başına harcama, 2020'nin ikinci yarısından 2024'ün ilk yarısına kadar ortalama 2.262 dolar olurken, genel turizm gelirlerinde bu rakam 971 dolar olarak kaydedildi. Yaz döneminde sağlık turizmi harcamaları artarken, 2012-2013 yıllarında ortalama 3.000 dolar kişi başı harcama seviyesine ulaşılmasına rağmen, mevcut harcama miktarları toplam turizm harcamalarının üzerinde seyrediyor.

Esengil: "Ankara Turizmini 12 Aya Yaymak İçin Direkt Uçuşlar Artmalı" Haber

Esengil: "Ankara Turizmini 12 Aya Yaymak İçin Direkt Uçuşlar Artmalı"

Ankara turizminin gelişmesi için sektördeki aktörler çeşitli öneriler sundu. Turizm Otel Yöneticileri Derneği (TUROYD) İç Anadolu Bölge Yürütme Kurulu Başkanı Gökhan Esengil, Ankara’nın turizm potansiyelinin yıl boyunca değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı. Özellikle sağlık turizminde Ankara’nın rekabet gücünü artırmak amacıyla doğrudan uçuşların artırılmasının önemini belirten Esengil, doğrudan ulaşım imkanlarının eksikliği nedeniyle turistlerin başka şehirlerden aktarma yapmak zorunda kaldığını ve bu durumun Ankara’ya olan ilgiyi azalttığını ifade etti. Esengil, Ankara turizminin yapısal bir dönüşüme ihtiyacı olduğunu ve bu sayede Ankara’nın ülke ekonomisine daha fazla katkı sağlayabileceğini söyledi. Ankara turizmini çeşitlendirmeye yönelik projeler üzerinde çalışan TUROYD’un, sektöre yön verecek tanıtım çalışmalarını öncelikli olarak hayata geçirmek istediğini aktardı. "AKDENİZ'DEKİ REKABETE KARŞI TÜRKİYE ÖNE ÇIKMALI" Ankara’nın turizmi yalnızca belli mevsimlere değil, yılın tamamına yayarak daha sürdürülebilir bir ekonomik model oluşturulması gerektiğini savunan Esengil, dünyadaki turizm trendlerini yakından takip etmenin Türkiye için hayati önem taşıdığını belirtti. Türkiye’nin özellikle Akdeniz Bölgesi’ndeki rekabet ortamında güçlü bir konuma sahip olduğunu vurgulayan Esengil, Basra Körfezi ve Kızıldeniz bölgelerinde artan rekabete karşı Türkiye'nin öne çıkması gerektiğini ifade etti. Bu bağlamda, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un vizyonunun sektöre güç katacağına inandığını dile getirdi. Ankara’da turizmin gelişimini desteklemek için yerli markaların uluslararası arenada daha görünür hale getirilmesi gerektiğine dikkat çeken Esengil, yerli otel zincirlerinin tanıtımının bu süreçte önem taşıdığını söyledi. TUROYD’un hedeflerinden biri olarak Ankara’yı yıl boyunca turist çeken bir merkez haline getirme stratejisi üzerinde çalıştıklarını belirten Esengil, doğrudan uçuşların artırılması halinde kentin turizm kapasitesinin büyük ölçüde artacağını ve daha fazla yabancı turistin Ankara’yı tercih edeceğini ifade etti. "DİREKT UÇUŞ EKSİKLİĞİ, SAĞLIK TURİZMİNİ OLUMSUZ ETKİLİYOR" Esengil, alternatif turizm modellerine yönelik yatırımların ve yeni finansman modellerinin turizmin daha geniş bir tabana yayılmasına katkıda bulunacağını, sektörün büyüme potansiyelini artırmak için bu çeşitlenmenin önem taşıdığını vurguladı. Sağlık turizmi açısından, doğrudan uçuşların eksikliği nedeniyle Ankara’ya gelen turistlerin başka şehirlerde aktarma yapmak zorunda kaldığını ve bu durumun rekabet gücünü düşürdüğünü yineleyen Esengil, doğrudan uçuş imkanlarının artırılması durumunda Ankara’nın çok daha fazla sağlık turisti çekebileceğini belirtti. Son olarak, Esengil turizmde sürdürülebilirlik ve yıl boyu devamlılık sağlamak adına atılacak tüm bu adımların Ankara’yı uluslararası turizm haritasında daha ön planda tutabileceğini ifade ederek, TUROYD’un bu hedefler doğrultusunda sektöre katkı sağlamaya hazır olduğunu belirtti.

Uçak Yolculuklarında Hijyen: Mikroplardan Korunmanın Yolları Haber

Uçak Yolculuklarında Hijyen: Mikroplardan Korunmanın Yolları

Uçaklardaki En Kirli Yerler Neresidir? Bir uçuş görevlisinin paylaştığı bilgilere göre, uçaklardaki en kirli yerlerden biri koltuk cepleridir. Bu ceplerde atık kağıtlar, ıslak mendiller hatta yiyecek artıkları bile bulunabilir. Ayrıca, tepsi masaları, tuvaletler, koltuk başlıkları ve hatta baş üstü dolapları da mikropların sıkça görüldüğü alanlar arasındadır. Yapılan araştırmalar, bu bölgelerde stafilokok, E. coli gibi zararlı bakterilerin yanı sıra küf ve diğer mikroorganizmaların da bulunduğunu göstermektedir. Uçakta Nasıl Daha Hijyenik Bir Yolculuk Yapılır? Ellerinizi Sık Sık Yıkayın: Özellikle tuvaleti kullandıktan sonra ve yemek yemeden önce ellerinizi mutlaka sabunla yıkayın veya el dezenfektanı kullanın. Yüzünüze Dokunmaktan Kaçının: Gözlerinizi, burnunuzu veya ağzınızı ellemeden önce ellerinizi temizlediğinizden emin olun. Maske Takın: Özellikle kalabalık uçuşlarda maske takmak, solunum yolu enfeksiyonlarından korunmanın etkili bir yoludur. Kendi Eşyalarınızı Kullanın: Yemek yemek için kendi çatal kaşıklarınızı getirin ve su şişenizi yanınızda taşıyın. Koltuk Kılıfı Kullanın: Eğer çok hassassanız, tek kullanımlık bir koltuk kılıfı kullanabilirsiniz. Uçak İçi Havayı Temiz Tutun: Uçaklarda kullanılan HEPA filtreler, havadaki zararlı partiküllerin büyük bir kısmını tutar. Ancak, pencerenin yanında oturmak, daha temiz hava almanıza yardımcı olabilir. Uçaklardaki Hava Kalitesi Hakkında Yanlış Bilgiler Uçaklardaki havanın geri dönüştürülmesi konusunda endişelenenler olabilir. Ancak, modern uçaklarda kullanılan HEPA filtreler, havadaki bakterilerin ve virüslerin %99,993 oranında filtrelenmesini sağlar. Ayrıca, uçak kabinindeki hava sürekli olarak yenilenir. Uçak yolculukları sırasında mikroplardan korunmak için dikkatli olmak ve basit hijyen kurallarına uymak önemlidir. Ellerinizi sık sık yıkamak, maske takmak ve kendi eşyalarınızı kullanmak gibi basit önlemlerle daha sağlıklı bir seyahat deneyimi yaşayabilirsiniz. Havaalanı Hijyeni: Havaalanlarında da mikroplarla karşılaşabilirsiniz. Bu nedenle, check-in sırasında, güvenlik kontrol noktalarında ve bagaj alma alanlarında da hijyene dikkat etmelisiniz. Bağışıklık Sisteminizi Güçlendirin: Sağlıklı beslenmek, düzenli uyku almak ve egzersiz yapmak bağışıklık sisteminizi güçlendirerek hastalıklara karşı direncinizi artıracaktır. Seyahat Sigortası: Seyahat sigortası, beklenmedik sağlık sorunları durumunda size destek olabilir. Unutmayın: Bu bilgiler genel bilgilendirme amaçlıdır. Herhangi bir sağlık sorununuz varsa, bir uzmana danışmanız önemlidir.

Turizm noktalarında ‘Maymun çiçeği’ uyarısı Haber

Turizm noktalarında ‘Maymun çiçeği’ uyarısı

Dünya Sağlık Örgütü'nün 'küresel acil durum' ilan etmesine neden olan maymun çiçeği virüsüne yönelik konuşan Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Vedat Turhan, “Belirtiler, birçok hastalıkla karışabilir. 1980’den sonra terk edilmiş olan çiçek aşısının tekrar yaygınlaştırılması gündeme gelebilir. Özellikle uluslararası oteller, turistlerin geldiği ve sirkülasyonun fazla olduğu noktalarda eğer maymun çiçeği virüsüyle enfekte olmuş bir birey kalmışsa sıkça temas ettiği noktalara virüs saçılımı olabiliyor. Temizlik işlemleri daha titizlikle yürütülmeli, turizm merkezlerinde, otellerde yetkililerin, personellerin, tesisleri kullananların çok dikkatli olması gerekiyor” dedi. Halk arasında maymun çiçeği olarak bilinen 'Mpox' virüsüne karşı Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) 2022'den sonra ikinci kez 'küresel acil durum' ilan etmesi tüm dünyada endişeye neden oldu. Sağlık Bakanlığı, özellikle Afrika kıtasında görülen virüse Türkiye'de 2024 yılında rastlanmadığını ve herhangi bir kısıtlama veya ek tedbir ihtiyacının bulunmadığını bildirirken uzmanlar uyarıyor. Medicana Zincirlikuyu Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Bölümü’nden Prof. Dr. Vedat Turhan, virüs hakkında bilgi verirken hastalığın Covid-19 kadar bulaşıcı olmadığını aktardı. Prof. Dr. Turhan, dünyayı alarma geçiren virüse karşı özellikle turizm noktalarında dikkat edilmesi gerektiğini belirterek uyarılarını sıraladı. “Belirtiler birçok hastalıkla karışabilir” Maymun çiçeği virüsüne yönelik bilgi veren Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Vedat Turhan, “Maymun çiçeği virüsü esasında yeni bir virüs değil. 2022’de ilk defa olmak üzere salgın boyutunda bir tehlike oluşturdu. İnsanlara bulaşmaya ve yayılmaya başladı. Şu anda Afrika sınırlarını da aşacak şekilde küresel risk taşıdığı için maymun çiçeği virüsü tekrar gündemimize oturdu. Çiçek virüsüne benzer şekilde ateş, halsizlik, kırgınlık gibi belirtilerinin yanı sıra daha çok yüzde olmak üzere kollarda, ellerimiz, bacak ve ayaklarda içi sıvı dolu kesecikler ve daha sonra bunların iltihaplanabilmesi de söz konusu. Bu tür cilt lezyonları da mevcut, dikkat etmek gerekiyor. Ateş, halsizlik, kırgınlık pek çok enfeksiyon tablosunda görülebilecek belirtiler. İnfluenza başta olmak üzere gribal enfeksiyonlar, mevsimsel hastalıklar, soğuk algınlığı gibi birçok hastalıkla karışabilir. Döküntülerin başladığı dönemde de suçiçeği gibi özellikle çocukluk dönemi döküntülü hastalıklar dediğimiz hastalıklarla karıştırılabilir. Maymun çiçeğinde lenf bezlerinde de tutulum olabiliyor. Hastamız son 1-2 ay içerisinde Afrika ülkesine gitmiş mi ya da Afrika’dan gelen kişilerle teması olmuş mu, bu ayırt etme noktasında son derece kritik. Dünya Sağlık Örgütü‘nün de bu küresel düzeydeki bulaşma riskini gündeme taşımasının önemi bir sebebi; ölümcül bir hastalık olabilmesi” dedi. “Afrika ülkelerinde aşı konusunda ciddi sorun var” Vaka sayıları ve tedavi konusuna yönelik konuşan Prof. Dr. Turhan, “Şu ana kadar bildirilen vaka sayıları itibari ile 15- 16 bin civarında. Yüzde 3 civarında bir ölüm riski söz konusu. Afrika ülkelerinde şu anda bildiğim kadarıyla aşı konusunda ciddi sorun var. Son yıllarda geliştirilmiş olan antiviraller konusunda lojistik destek sağlanamıyor, temin edilemiyor. Şu an itibari ile destek tedavileri yapılabilir, bağışıklık sistemlerinin güçlü tutulması tavsiye edilebilir. Şüpheli kişilerle el, cilt temasından uzak durmakta yarar var. Elleri uygun ve gerekli şekilde yıkama alışkanlıklarımızı sürdürmemiz gerekiyor. Cinsel ilişki sonrasında partnerler arası geçiş olduğu bilgisine sahibiz. Çiçek virüsü aşısıyla aşılanmış olanların bu hastalığa karşı korunduğunu biliyoruz. 1980’den sonra terk edilmiş olan çiçek aşısının tekrar yaygınlaştırılması gündeme gelebilir. Şu aşamada bu problemin öncelikle Afrika kıtasına yönelik bir sorun olduğunu düşünebiliriz. Avrupa’dan bildirilen çok az sayıda vaka var. Ülkemizde de bir şekilde dikkatli olmak gerekiyor. Covid kadar bulaşıcı bir enfeksiyon değil, şu anda ülkemizde tedbir alınmasında fayda var ancak kriz boyutunda olduğunu asla düşünüyorum. Küresel hareketlilik var hem turizm hem ticari, sınai, bunun önüne geçmek de zor. Ancak Afrika’ya ziyaretlerde hem geliş hem gidişlerde dikkatli olmak gerekiyor. Vatandaşlarımızın yanı sıra kurumlarımızın, hava yolu şirketlerimizin de gümrükten itibaren alınması gereken mutlaka tedbirler var. Belki uçaktaki oturma düzenine varıncaya kadar birtakım tedbirler alınabilir ama bir kapanma vs. gerektiğini asla düşünmüyorum. Bağışıklık sitemiyle ilgili problemi olan bireylerde daha ağır seyrettiğini biliyoruz. DSÖ’nün küresel boyutta bir alarm vermesinin bir nedeni de yeni oluşan varyantın daha kolay bulaşabilmesi. Hastalığa yakalanan kişilerin kendilerini en kısa sürede izole etmeleriyle sınırlanabileceğini ve enfeksiyon yayılımının önüne geçilebileceğini biliyoruz” şeklinde konuştu. “Cildin sıkça temas ettiği noktalara virüs saçılımı olabiliyor” Turizm hareketliliğinin yoğun yaşandığı bu günlerde vatandaşlara uyarılarda bulunan Prof. Dr. Turhan, “Özellikle uluslararası oteller, uluslararası misafirlerimizin, turistlerin geldiği ve sirkülasyonun fazla olduğu noktalarda eğer maymun çiçeği virüsüyle enfekte olmuş bir birey orada kalmışsa hastanın odasındaki birtakım yerleri özellikle çarşaf, nevresim gibi cildin sıkça temas ettiği noktalara virüs saçılımı olabiliyor. Bu noktada otellerde çok dikkatli olmak gerekiyor. Yatak, çarşaf ve nevresimlerin daha dikkatli bir şekilde yıkanması önemli, ütülenmesi gibi temizlik işlemleri daha titizlikle yürütülmeli diye düşünüyorum. Misafirlerin de bu noktada dikkatli olmasında fayda var. Bir diğer alan; turizm merkezleri. Afrika’da 13 ülke demiştik ama muhtemelen dünyada 75 ülkeye yayılmış durumda bu virüs, bu ülkelerden gelen bireylerin enfekte ettiği alanlar olabilir. Yaz dönemi, bir kapanma olmasına gerek yok ama dikkatli olmamız gereken alanlar söz konusu. Hem turizm merkezlerinde hem otellerde bu konuyu hem buralarda çalışan yetkililerin, personellerin hem de tesisleri kullanan turistlerin ve vatandaşlarımızın dikkatli olmasında yarar var” dedi.

Sağlık turizminde 10 milyar dolarlık formül Haber

Sağlık turizminde 10 milyar dolarlık formül

Türkiye, bu yıl sonuna kadar 60 milyon turist ağırlamayı ve 56 milyar dolar gelir elde etmeyi hedefliyor. 2028 hedefi ise 90 milyon turist ve 100 milyar dolar gelir. Bu hedefler hiç de uzak değil. Deniz, kum, güneş avantajı ve tarihi zenginliği Türkiye’nin her zaman tercih edilen önemli destinasyonlardan biri olmasını sağlayacak. Hedeflerin hızla gerçekleşmesi için turizmin 7-8 ayla sınırlı kalmaması yani tüm yıla yayılması da gerekiyor. Bu noktada Türkiye’nin en güçlü olduğu alanlardan biri ‘sağlık’. Üstelik sağlık turizmi için gelenler, normal turist olarak gelenlere oranla çok daha fazla döviz bırakıyor. HEM EKONOMİK, HEM GÜVENİLİR Türkiye’ye gelen bir turist ülkeye minimum 800-900 dolar bırakıyor. Eğer turist sağlık hizmeti alırsa bu rakam 7-8 bin doları geçiyor. Sağlık turizminden elde edilen döviz girdisi son yıllarda düzenli bir şekilde artıyor. 2021’de 670 bin turist 1.7 milyar dolar döviz bırakırken, 2022’de bu 1.3 milyon sağlık turistine karşılık 2 milyar dolara ulaştı. Bu yılda ise hasta sayısı ve gelir bakımından en az yüzde 25-30 artış öngörülüyor. Tedavilerin Avrupa ve Amerika’ya göre ekonomik olması elbette yabancıların Türkiye’yi tercihinde etkili. Ancak, güvenirlik ve özel hastanelerin de gelişmesiyle yüksek standartlarda verilen sağlık hizmeti bunda çok etkili. YANINDA REFAKATÇI DE GETİRİYORLAR Medicana Sağlık Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Hüseyin Bozkurt’la sohbet ederken konu sağlık turizmine geldi. Kendilerine tedavi için gelen hastaların yanında 3-4 refakatçi geldiği bilgisini veren Bozkurt, “Kanser tedavisi ve cerrahi müdahalelerde gelen refakatçiler günlerce Türkiye’de kalıyor. Otellerin çoğu sağlık turizmi için gelen hastalarla dolu. Bu kişiler İstanbul’u da geziyor, AVM’de alışveriş de yapıyor. Sağlıkta 5-6 milyar dolarlık bir ciro, turizmdeki 25 milyar dolarlık ciroya bedeldir. 1 sağlık turisti en az 4-5 turiste bedel. Bu sayı 10 turisti de geçebilir. Bazen gelen hasta 100 bin dolar harcayabiliyor” dedi. 6.5 MİLYON GURBETÇİ İÇİN YOL HARİTASI Sağlık turizminden elde edilebilecek kazancın kısa sürede 4-5 katına çıkabileceğine belirten Hüseyin Bozkurt, bu noktada Avrupa’da yaşayan gurbetçilere ve müslüman nüfusa dikkat çekti. Avrupa’daki Türk nüfusunun 6.5 milyon olduğunu bunun da 3.5 milyonunun Almanya’da bulunduğunu söyleyen Bozkurt, “Bu Türklerin çoğu emekli olup 6 ayını Türkiye’de 6 ayını Avrupa’da geçiriyor. Hâlâ dil problemleri var. Doktora gittiklerinde onlara ya tercümanlar ya da torunları yardımcı oluyor. Üstelik birçok ülkede tedavi için uzun bekleme süreleri bulunuyor. Avrupa hükümetleriyle ‘benim vatandaşımı tedavi (kalp ameliyatı, beyin ya da ortopedi ameliyatı vb) için bana gönder, senin maliyetinin yarı fiyatına ben yaparım’ şeklinde bir anlaşma yapılsa yıllık 10 milyar dolarlık gelir sağlanır” diye konuştu. REKABETTE KENDİ AYAĞIMIZA SIKIYORUZ! Hüseyin Bozkurt, turistlere verilen sağlık hizmetine karşılık ücretlerin rekabetten dolayı aşağı çekilmesinden rahatsız. Bozkurt bu konuda şunları dile getirdi: “ABD’de kalp ameliyatı 100-150 bin dolar. Burada 10-15 bin dolara yapılıyor. Bunu 7-8 bin dolara çekenler de var. Kendi ayağımıza sıkıyoruz.” 400 MİLYON DOLARLIK 3 HASTANE YATIRIMI Yurtdışındaki fırsatları yakından takip ettiklerini ifade eden Hüseyin Bozkurt , “İlk yurtdışı yatırımımızı bu yıl içerisinde Bosna’ya yapıyoruz. Orada yerel ortakla ilerliyoruz” dedi. Bozkurt ayrıca, Avrupa’da 400 yatak kapasiteli bir hastaneyi de devralmak üzere olduklarını ve denetimlerin devam ettiğini söyledi. Yurtiçi yatırımları da aralıksız sürdürdüklerini aktaran Bozkurt, “Şu an Medicana Ataköy ile hastane sayımız 15 oldu. Zincirlikuyu (yakında açılacak) ve Bosna’nın açılışlarıyla birlikte bu sayı 17’ye çıkacak. Bu yıl gerçekleştirilen üç hastane yatırımı 400 milyon doları buldu. Sağlıktan ne kazanıyorsak sağlığa yatırıyoruz. Özel hastane yatırımının geri dönüş süresi 10 yıl” dedi. 100 DOKTOR ALIMI İÇİN BİNLERCE GÖRÜŞME Açtıkları her yeni hastanede binlerce doktorla görüşme yaptıklarını belirten Bozkurt, “Müracaat eden de var bizim transfer etmek istediğimiz doktorlar da oluyor. Ataköy için 100 doktor ile anlaştık. Doktorların yüzde 80’i profesör ve doçentlerden oluşuyor” dedi. Bozkurt, şu anda 1500’ü doktor, 3 binden fazlası hemşire olmak üzere 12 bine yakın çalışanları olduğunu söyledi. Açılışı bugün gerçekleştirilecek olan Medicana Ataköy Hastanesi’ne işaret eden Bozkurt, şu bilgileri paylaştı: “Bu hastane, otel konforunda tasarlanan hasta odaları ve bekleme alanlarına sahip. Birçok odası deniz manzaralı. Bu, hem hastaya hem de hasta yakınlarına iyi geliyor.” DÜNYADA DOKTOR VE HEMŞİRE KITLIĞI VAR Dünya nüfusunun yaşlandığını, buna paralel doktor ve hemşireye de ihtiyacın her geçen gün arttığını vurgulayan Bozkurt, şöyle devam etti: “Örneğin; Almanya’da doktor ve hemşire azlığından bu yıl 70’ten fazla hastane kapanacak. Hatta yabancı doktorları almıyorlardı. Şimdi o kuralı esnetiyorlar. İngiltere’de iki yıl sonraya randevu veriliyor. Türkiye’de de personel sıkıntısı yaşanıyor ama daha kolay aşabiliyoruz. Şu anda Türkiye’deki sağlık grupları daha rahat. Biz kendi sağlık personelimizi üniversitemizde (Fenerbahçe Üniversitesi) yetiştiriyoruz. İsteyen mezunlarımız Medicana’da çalışmaya devam ediyor. Bu öğrencilerimiz hastanelerimizde çalışma imkânı bulabiliyorlar. Hedefimiz TIP fakültesini de açmak.” ÖNCE HAYAT’TI SONRA MEDICANA OLDU Aynı zamanda Diş Hekimi olan Medicana Sağlık Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Hüseyin Bozkurt, “İlk hastanemiz Ömür Hastanesi idi. Kurucu ortaklardan biriydim. Daha sonra Hayat ismiyle kendi hastanelerimizi açtık. 16 ortakla bu hastaneyi açtık, 15’i doktor, biri turizmciydi. Sonra da ismimizi Medicana olarak değiştirdik” dedi.

Diyarbakır; Irak, Suriye ve İran'a sağlık üssü olabilir Haber

Diyarbakır; Irak, Suriye ve İran'a sağlık üssü olabilir

- Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Mehmet Akdağ: - “10 milyon bir nüfusa hitap etmekteyiz” - “Fiziksel alanlarımızın geniş olmamasına karşın ameliyat sayısını haftanın bütün günlerine, 24 saat sistemi üzerine plandık”- “2022 yılının son 6 ayında nakil sayımızı artırdık 10 böbrek nakli gerçekleştirdik” Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Mehmet Akdağ, hastanenin 2022 yılı verileri paylaştı. Dr. Akdağ, “Poliklinik sayısına baktığımız zaman aşağı yukarı 827 bin, 1 milyona yakın hasta bakım potansiyelimiz oluşmuştur” dedi. Güneydoğu’nun sağlık üssü Dicle Üniversitesi 2022’de 1 milyona yakın hastaya hizmet verdi Doğu, Güneydoğu Anadolu bölgesi ve Ortadoğu ülkelerine yakın olması nedeniyle sağlık alanında stratejik nokta olan Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, 2022 yılında 827 bin hastaya hizmet verdiği açıklandı. Hastane yönetimi, hasta bakım profilini artırırken, bir yandan da hastanenin fiziki şartlarını iyileştirme çalışmalarını sürdürüyor. Hastanede hafta sonları ise, ücretsiz olarak cerrahi müdahalelerini sürdürüyor. Hastane Başhekimi Prof. Dr. Mehmet Akdağ, Diyarbakır, hem Irak’a, Suriye’ye, İran’a stratejik bir alanda olduklarını, dolayısıyla sağlık turizmi potansiyellerini mevcut olmasıyla birlikte, 250’ye yakın yabancı hastaya hizmet verdiklerini kaydetti. “10 milyon bir nüfusa hitap etmekteyiz” Verileri İhlas Haber Ajansı (İHA) muhabirine açıklayan Başhekim Akdağ, Dicle Üniversitesi Hastanesi bölgede önemli bir sağlık üssü konumunda olduğunu, aynı zaman eğitim ve araştırma merkezi konumuyla birlikte faaliyet yürüttüğünü söyledi. Kovid-19 sonrası beklenen, ertelenen bir takım ameliyatlar, sağlık sorunları arttığını hatırlatan Dr. Akdağ, “Bu sayıya istinaden bize başvurular arttı. Dicle Üniversitesi Hastanesi olarak 5 ana binamız var. Acil, onkoloji, çocuk, kardiyoloji ve göğüs olmak üzere beş ana binada hizmet vermekteyiz. Aşağı yukarı 10 milyon bir nüfusa hitap etmekteyiz. Batman’dan, Muş’tan, Hakkari’den ve birçok çevre ilden hasta kabulüne başlamaktayız. Genelde en sıkıntılı, en riskli üçüncü basamak tedavisi olan hastaların ihtiyaçlarını karşılamaktayız” dedi. “Fiziksel alanlarımızın geniş olmamasına karşın ameliyat sayısını haftanın bütün günlerine, 24 saat sistemi üzerine plandık” Poliklinik sayısına bakıldığı zaman aşağı yukarı 827 bin, 1 milyona yakın hasta bakım potansiyelleri oluştuğunu belirten Dr. Akdağ, “Yine aynı şekilde Acil Servis başvurusu 130 bin ki, bu 130 bin içerisinde oran olarak yüzde 80 travma ile beraber diğer özel veya kamu hastanelerinin müdahale etmekte yetinemediği, komplikasyon oranın artığı ve özelikle üçüncü basmak üst tedavi gerektiren kompike vakaları kabul etmekteyiz. Fiziksel alanlarımızın geniş olmamasına karşın ameliyat sayısını haftanın bütün günlerine, 24 saat sistemi üzerine plandık. Bu sayılara da yansıyor. A grubu ameliyatlarda 3024, B grubunda 11 bin, C grubunda 10 bin, D grubu 8 bin, E grubu 20 bin olmak üzere toplam 53 bin ameliyat vakası olmaktadır. Aylara böldüğümüzde 4 bin ila 5 bin arasında değişmekte. Bu hakikaten büyük bir rakam” diye konuştu. “Tüp bebek merkezimizde 22 ailemizin çocuğu oldu” Dicle Üniversitesi Hastanesi’nin bölgede ayırıcı bir özeliği olduğuna değinen Dr. Akdağ, sözlerine şöyle devam etti: “ Örneğin inme. İnme Türkiye’de belli merkezlerde olmakla beraber bölgede Dicle Üniversitesinde yapılmakta. Aşağı yukarı 600 inme vakasına müdahale etmişiz ki bu Türkiye ortalamasında çok yüksek bir rakam. Önemli bir ayrıcı özeliğimiz tüp bebek. Bu anlamda 2021’de faaliyete geçirdiğimiz Tüp Bebek Merkezimiz ile bugüne kadar uygulamalarla ile Allah’a şükür 22 tane ailemizin çocuğu olmuş oldu. Bunun yanında biz kardiyoloji enstitüsü konumundayız, Sağlık Bakanlığı tarafından bu yıl sertifikalandırıldık. Burada da 4 bin 91 kadar kişiye aynı işlemi yaparak hastalar evlerine gönderilebilmekte. Bunları yaparken aynı zamanda yatan hasta sayımız 168 bin 101 hastamız var.” “250’ye yakın yabancı insanlara hizmet vermiş olduk” “Yine önemli bir ayırıcı özeliğimiz kanser merkezi olmamızdır” diyen Başhekim Akdağ, “Kemoterapi tedavi sayımız 4 bin 939. Aşağı yukarı 5 bin kanser hastasına ışın, tedavi hizmeti vermiş bulunmaktayız. Biz, stratejik bir alandayız. Diyarbakır, hem Irak’a, Suriye’ye, İran’a stratejik bir alandayız. Dolayısıyla sağlık turizmi potansiyelimiz mevcuttur. Covid sürecinde kısıtlamalar oldu. Buna rağmen 250’ye yakın yabancı insanlara hizmet vermiş olduk. Burada böbrek nakil sayımız 2022 yılının son 6 ayında nakil sayımızı artırdık 10 böbrek nakli gerçekleştirdik. Göz kornea nakil sayımız 67 ve kemik iliği nakil sayımız da 20’ye ulaşmış oldu ki, kemik iliği sayısını artırmayı planlıyoruz” ifadelerine yer verdi. Başhekim Akdağ, “2021’de başlayan ve bu yılda devam eden 8 kliniğimizi ıslak zeminlerle beraber yeniledik. 2-3 ay sonra hem cerrahi yoğum bakım, hem dahiliye ve anestezi yoğun bakım olmak üzere 36 yataklı, modern bir yoğun bakım alanlarımız olacak” şeklinde konuştu.

Genomik kanser tedavisiyle, sağlık turizminde öne çıktık Haber

Genomik kanser tedavisiyle, sağlık turizminde öne çıktık

SAĞLIK alanında önemli bir ekonomik oyuncu haline gelen Türkiye şimdi de kanser tedavisinde yabancıların tercihi olmaya başladı. Gen haritalarına göre geliştirilen akıllı ilaçlar ile kemoterapisiz kanser tedavisi yapabilen dünyadaki ilk üç ülkeden biri olmayı başaran Türkiye'ye 2022'de 70'den fazla ülkeden hasta geldi. Türkiye Gen haritalarına dayanarak dizayn edilen edilen tedavileri yapabilen ülkelerden biri arasına girdi. Türkiye'nin sağlık turizminde önemli bir merkez haline geldiğini söyleyen Tıbbi Onkolog Prof. Dr. Mutlu Demiray, kanserde kişiselleştirilmiş yaklaşımın önemine dikkat çekti. Demiray, "Şimdiye kadar herkese organ bazlı tedavi uygulandı. Örneğin mide kanseri olan hastaların hepsi aynı değerlendirildi, Afrikalı bir hastanın midesi ile Rus hastanın midesi aynı olamaz, iki kardeş arasında bile doku farklılıkları olduğunu görüyoruz. Kanser dokuları incelendiğinde moleküler seviyede tüm tümörler birbirinden farklı, dolayısı ile tüm kanserler kişiye özel tedavi edilmelidir. Türkiye şu anda dünyanın en modern kanser tedavisi olan tedaviyi uyguluyor.Genomik bazlı tedavi yani gen haritasını çıkararak ve moleküler yolaklar ortaya konularak yapılan tedavide kişiye özel akıllı ilaçlar ve immünoterapi kullanabiliyoruz. Dünyadan hekimlere danışmanlık ve eğitimler vererek sağlık turizmine başka bir boyutta katkıda bulunduk" dedi.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.