Hava Durumu

#Sinema

TOURISMJOURNAL - Sinema haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Sinema haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Gladyatör II ile Ekran Turizminin Yeni Yıldızı Malta Oldu Haber

Gladyatör II ile Ekran Turizminin Yeni Yıldızı Malta Oldu

Ridley Scott’un "Gladyatör II" filmi, Malta’yı "set-jetting" adıyla da bilinen ekran turizminin gözde destinasyonu haline getirdi. Paul Mescal ve Denzel Washington’ın başrollerini paylaştığı film, adanın tarihi dokusunu öne çıkarıyor. Filmin çekimleri için tercih edilen Malta, antik Roma atmosferini zahmetsizce yansıtarak film tutkunlarını cezbediyor. Orta Akdeniz'deki bu ada, film ve dizi yapımları için uzun süredir cazibe merkezi. "Gladyatör II", tarihi Ricasoli Kalesi’ni gerçek boyutlu bir Roma Kolezyumu’na dönüştürerek bu ilginin zirvesini temsil ediyor. Tarihi mekanlar, film sahneleriyle yeniden hayat bulurken turistler için eşsiz bir keşif deneyimi sunuyor. EKRAN TURİZMİ KÜRESEL BİR TREND HALİNE GELDİ Son yıllarda ekran turizmi, seyahat endüstrisinde hızlı bir yükseliş trendine dönüştü. Ekran Turizmi Uzmanı Seren Welch'e göre Netflix gibi platformlar, izleyicilerin ekranlarda gördükleri manzaraları keşfetme arzusunu körüklüyor. Expedia'nın 2023 Trendleri Araştırması sonuçları ise, dizilerden etkilenerek yapılan seyahatlerin, 2023'te platform rezervasyonlarının %40'ını oluşturduğunu gösteriyor. Bu trendin en dikkat çekici örneklerinden biri, Malta’nın kültürel ve tarihi mekanlarına olan ilginin artması. Ricasoli Kalesi, Valletta’nın Büyük Limanı ve Mdina gibi mekanlar, rehberli turlar ile sinematik geçmişlerini ziyaretçilere sunuyor. SİNEMANIN MALTA TURİZMİNE EKONOMİK KATKISI Ridley Scott’un yeni filmi, Malta'nın turizmini canlandırarak adaya önemli bir ekonomik katkı sağlama potansiyeline sahip. Benzer örneklerde, İngiltere'deki "Bridgerton" dizisi ekonomiye 275 milyon sterlin kazandırmış, Kuzey İrlanda’daki "Game of Thrones" ise yerel turizmde büyük bir dönüşüm yaratmıştı. Seren Welch, strateji eksikliği durumunda, "Topluluklar, çok az veya hiç hizmet desteği olmadan çok sayıda ziyaretçiyle başa çıkmaya çalışırken kentleri aşırı kalabalık hissedebilirler" uyarısında bulunuyor. İngiltere'de "Ayı Paddington" ve "Harry Potter" filmlerinin çekildiği mekanların yaşadığı baskıyı bu duruma örnek olarak gösteriyor. "Gladyatör II" sayesinde Malta, hem yerel hem uluslararası turizmde büyük bir sıçrama bekliyor. Visit Malta yetkilisi Tolene Van Der Merwe, filmin adanın küresel profilini yükselteceğini ve uzun vadeli turizm büyümesini destekleyeceğini aktardı. SÜRDÜRÜLEBİLİR TURİZM HEDEFLENİYOR Malta, artan ziyaretçi sayısını sürdürülebilir şekilde yönetmek için adımlar atıyor. Aşırı turizmin önlenmesi için giriş süreleri ve alternatif rotalar gibi stratejiler değerlendiriliyor. Ayrıca, yerel halkın da fayda sağlayacağı bir turizm anlayışı benimseniyor. Ridley Scott, Malta’yı yalnızca bir film seti değil, aynı zamanda bir yaşam alanı olarak da överek, "Malta’nın canlılığı ve atmosferi her zaman etkileyici" diyor. Malta, "Gladyatör II" ile hem sinema hem de turizm dünyasında kalıcı bir iz bırakmaya hazırlanıyor.

Turizm Sektöründe Sinema ve Dizilerin Rolü Haber

Turizm Sektöründe Sinema ve Dizilerin Rolü

İstanbul Turizm Fuarı'nda yapılan oturumda, turizm sektöründe sinema ve dizilerin önemi tartışıldı. Netflix İçerik Direktörü Pelin Diştaş, Türk içeriklerinin turizmi nasıl etkilediğini anlattı. Yapımcı Onur Güvenatam ise Türk içeriklerinin daha güçlü tanıtılması gerektiğini vurguladı. Oyuncu Merve Dizdar ise Türk hikayelerinin dünyaya açılmasının önemine değindi. İstanbul Turizm Fuarı'nda, "Turizm Sektöründe Sinema ve Dizilerin Rolü" başlıklı oturum gerçekleşti. İstanbul Kongre Merkezi'nde düzenlenen oturumda yapımcı Onur Güvenatam, Netflix İçerik Direktörü Pelin Diştaş ve oyuncu Merve Dizdar konuştu. Netflix İçerik Direktörü Pelin Diştaş, turizm ve sinema sektörünün karşılıklı olarak birbirlerini beslediklerine değinerek, "Netflix olarak lokalin gücüne inanıyoruz, Türkiye'nin gücüne inanıyoruz. Türkiye'den hikayeler anlatıyoruz. Türk hikayelerine güveniyoruz." dedi. Geçtiğimiz yıl Türkiye dışındaki 20 farklı ülkede yaptıkları bir araştırmadan bahseden Diştaş, "Netflix'te Türk içeriklerini izleyenlerin izlemeyenlere göre oranına baktık. Platformda Türk içeriklerini izleyenlerde Türkiye'ye gelme oranı 2.5 kat daha da artmış, Türkçeyi öğrenme arzusu ise 4.5 kat artmış. En çok turist getiren ülkeler Birleşik Arap Emirlikleri, ABD ve Brezilya olarak tespit edilmiş. Dolayısıyla Netflix yapımlarında Türkiye'yi görüp buranın kültürünü, tarihini merak ediyorlar." ifadelerini kullandı. Diştaş, Netflix olarak son 5 yılda yerli yatırımlarını arttırdıklarını aktararak, "40'dan fazla yerli içerik ürettik daha da üretmeye devam edeceğiz. Netflix'in diğer lokal ülkelerinden de Türkiye'de çekimler yapma istekleri geliyor; Almanya'dan, Fransa'dan talepler var. Biz onları da Türkiye'ye çekmek istiyoruz, illa Türk içeriği olması gerekmiyor gelin burada çekin işleriniz diye. Tabii bunun için altyapının sağlıklı ve disiplinli olması gerekiyor." dedi. "İçeriklerimizi daha güçlü tanıtmalıyız" Yapımcı Onur Güvenatam da Türk içeriklerinin çok kuvvetli olduğunu fakat sektör olarak bir öz eleştiride bulunulması gerektiğine değinerek, "Şöyle bir öz eleştiri yapabilirim; ürettiğimiz şey çok kıymetli fakat bunun değerini yeterince bildiğimizi düşünmüyorum. İçeriklerimiz kıymetli ama onların değerini yani tanıtımlarını daha güçlü hale getirmeliyiz." değerlendirmesinde bulundu. Türk yapımların gücünü hikayelerinden aldığına işaret eden Güvenatam, "İngilizce konuşulan bir içeriğin dünyayı dolaşması ya da İspanyolca konuşulan bir içeriğin dünyada satılması kolay. Ama Türkçe dünyada çok az konuşulan bir dil olmasına rağmen içeriklerimizin bu kadar çok dünyayı dolaşması muazzam bir başarı." açıklamasını yaptı. "Bizim hikayelerimiz dünyadakilere göre daha duygusal" 76. Cannes Film Festivali'nde En İyi Kadın Oyuncu Ödülü'nün sahibi oyuncu Merve Dizdar ise TRT'de yayınlanan "Masumlar Apartmanı" dizisiyle kitleler tarafından tanındığını belirterek, "Masumlar Apartmanı'yla çok güzel mesajlar aldım. Bizim hikayelerimizin, ülkemizin hikayelerinin tanıtılması gerektiğini düşünüyorum ve bunu çok da iyi yapıyoruz. Dünyaya açılmak çok önemli uzun zamandır sektörümüz zaten bunu yapıyordu, ben de elimden geleni yapıyorum." ifadelerini kullandı. Dizdar, kariyeri boyunca işlerini çok iyi yapan insanlarla birlikte çalışma şansı bulduğuna dikkati çekerek, "Bizim hikayelerimiz dünyadakilere göre daha duygusal ve daha çok empati kurulabilecek hikayeler bence." şeklinde konuştu. İstanbul Turizm Fuarı yarın da Türkiye ve dünyadan turizm profesyonellerini ağırlamaya devam edecek.

Yönetmen Çağan Irmak: Sinema, izleyerek öğrenilir Haber

Yönetmen Çağan Irmak: Sinema, izleyerek öğrenilir

Hollanda'nın çeşitli kentlerinde bu yıl 9'uncusu düzenlenen Kırmızı Lale Film Festivali kapsamında "Dedemin İnsanları" ve "Babam ve Oğlum" gibi filmleri gösterime sunulan yönetmen Irmak, gösterimin ardından Hollandalı sinemaseverlerle buluştu. Sinemayla ilgilenenlere "başaramazsam" korkusu yaşamamaları gerektiğini hatırlatan Irmak, "Sinema okulda öğretilmez. Sinema, izleyerek öğrenilir. Sinema öğrencisi olmak çok güzel ama üniversitede öğretilene 'ille de tek doğru bu' diye sarılmak gerekmez. Okulda öğrendiğimiz şey sadece bir tez, sen yönetmen olarak onun karşıtını uygulayabilirsin." ifadelerini kullandı. Sinema sektörünün zorunlu bir değişimden geçtiğini dile getiren Irmak, "Artık film yapıp insanlara izletmek çok global bir şey. Eskiden böyle değildi, 40 yaşın altındakilere film çektirmezlerdi." diye konuştu. "Yönetmenlik doğru noktaları birleştirmek" Yönetmenliği "doğru noktaları birleştirmek" olarak tanımlayan Irmak, "Doğru müzisyeni, doğru kalemi, doğru şeyleri bulup onları birleştirmektir." ifadesini kullandı. Irmak, doğru müzik seçimine örnek olarak, Dünya Soundtrack Ödülleri'nde, "Yılın Keşfi" ödülünü kazanan "Babam ve Oğlum"un müziklerini yapan Evanthia Reboutsika'nın tekliflerini kabul edişini anlattı. "Babam ve Oğlum"un müziğini Reboutsika'nın yapmasını çok istediğini kaydeden Irmak, "Okuması için senaryoyu Yunancaya çevirttik ve gönderdik. Evanthia, daha 30. sayfayı okurken arayıp 'Tamam filmin müziğini yapmayı kabul ediyorum.' dedi ve sonrasında bu müzik ödül kazandı." şeklinde konuştu. "Sinema hayatın gerçeğine uygun olmalı" Irmak, sinemada gösterilenlerin hayatın gerçeğine uygun olması gerektiğinden bahsederek, "Oyuncu rolünü hayatın gerçeğine uygun oynamalı ve rolünü gerçeklikten kopmadan yansıtmalı." dedi. "Dedemin İnsanları" filminde, gerçekte yaşanmış olan fakat seyircinin inanamayacağı unsurları senaryosuna koymadığını belirten Irmak, "Bu benim hayatımdaki en çok sevdiğim filmimdir, çünkü o dedemle benim hayat hikayemiz. Bizi bırakıp gidişi de aynı filmdeki gibi oldu." diye konuştu. Filmlerdeki her detayın arkasında bir mesaj aranmasının doğru olmadığını vurgulayan Irmak, "Bazen yönetmenler söylemedikleri şeyleri mesaj ve mecazla sahnelerin içine gizler ama bu bize kötü bir miras olarak kaldı. Her detayın arkasında bir mesaj arar olduk. Bazen kapıyı açmak sadece kapıyı açıp girmektir, bunun altında bir şey yoktur." sözleriyle her ayrıntının mutlaka bir mesaj içermeyeceğini vurguladı. "Ben nerede doğru yaptım" Dizi ve filmlerinin ciddi popülarite kazanmasından sonra, daha az seyirciyle buluşabilecek daha küçük kadrolu bir film için "Issız Adam"ı çektiğini aktaran Irmak, "İnsanın kalabalıklar içindeki yalnızlığına odaklanmak istedim. Bu sebeple iki kişinin etrafında bir film çektik ve film bir patladı, ben de şu soruyu sordum: Ben nerede doğru yaptım?" ifadeleriyle filmin beklentisinin üstünde ilgi gördüğünü ifade etti. Irmak, 8 bölümlük yeni Netflix dizisi "Yaratılan" hakkında da izleyicilere bazı ipuçları verdi. "Yaratılan"ın bir edebiyat uyarlaması olduğundan bahseden Irmak, edebi bir hikayenin 1910 Osmanlısına uyarlanarak çekildiği belirtti. Amsterdam Yunus Emre Enstitüsü (YEE) işbirliği ve organizesi ile düzenlenen festival kapsamında Hollanda'nın 5 şehrinde toplam 18 uzun ve 10 kısa metrajlı filmi gösterilecek. Festivalde, bu yıl Türk filmleri dışında Kazakistan ve Özbekistan'dan da filmler yer alırken, 4 Haziran'da yapılacak ve oyuncu Hale Soygazi'nin de katılacağı festivalin kapanışında, jüri tarafından "en iyi film" ve "en iyi yönetmen" dallarında ödül verilecek.

Atilla Dorsay: Haber

Atilla Dorsay: "Bugün sinemamıza çok güveniyorum"

İzmir'de 1939'da dünyaya gelen Dorsay, Balkanlar'dan göç eden bir ailenin çocuğu olduğunu ve Galatasaray Lisesi'nde okumak için ailesiyle İstanbul'a geldiklerini söyledi. Dorsay, gençliğinde dil öğrenme becerisi sebebiyle diplomat olmayı arzu ettiğini aktararak, "Babam demiryollarında genel müfettişti. Bana 'Büyükelçi bile olsan, devlet memuru olmayacaksın.' derdi. Bana bu imkanı tanımadı. Üniversite sınavlarına girdim. Hem İstanbul Teknik Üniversitesi hem de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinin mimarlık bölümü kazandım. Mimarlık bana çok şey öğretti. İstanbul'u çok iyi tanımayı, belli bir seyircilik zevki geliştirmeyi, mimarlık eğitimine borçluyum." şeklinde konuştu. 27 yıl Cumhuriyet Gazetesinde sinema yazarlığı yaptı Henüz çocukken sinemaya aşık olduğunu, 12 yaşından itibaren defterler tutup, eleştiriler yazdığını dile getiren Dorsay, şu bilgileri verdi: "Yazı yazmak da benim için çok büyük bir tutkuydu. Daha çocuk yaşımda Türk edebiyatının büyük isimlerini okumuştum. Türkçem de gayet iyiydi. 'Sinema üzerine yazacağım.' dedim. 1966'nın sonlarında Cumhuriyet Gazetesi'nin gedikli bir sinema eleştirmeni vardı. Baktım eleştirileri yazmıyor. Öğrendim ki bir yıllığına burs almış ve Avrupa'ya bir yere gitmiş. Hemen oturup o haftanın üç filmini yazdım, gittim. Genel yayın yönetmeni ve yazı işleri müdürü yazılara bakıp 'Tamam' dediler ama başka bir şey söylemediler. Hafta sonu gazeteyi açtım, benim yazım çıkmış. Bu benim hayatımın en güzel olaylarından biri oldu. Böylece 1966'da başlayan sinema yazarlığım tam 27 yıl Cumhuriyet gazetesinde sürdü. Oradan bir prensip nedeniyle ayrıldım. Ondan sonraki hayatım biraz inişli çıkışlı. Cumhuriyetten ayrılınca önce Milliyet gazetesi daha sonra Yeni Yüzyıl'da çalıştım." Atilla Dorsay, ikinci iş olarak görülen sinema yazarlığının temel meslek haline gelmesinde katkılarının bulunduğunu, Sinema Yazarları Derneği'ni kurduğunu ve İstanbul Film Festivali'nin kurucu üyelerinden biri olduğunu anlattı. Çok şanslı biri olduğunu kaydeden yazar Dorsay, "Ben zaman zaman yukarıdaki bir kuvvetin beni koruduğunu, hayatım boyunca en kritik olaylarda kanatlar altına aldığını düşünür gibi oluyorum. Benim tarifim şu olabilir; 'Hobilerini meslek olarak yapan ve o alanda ilerleyen bir insan.' Sinema benim hobimdi. Sinema üzerine yazmanın benim için bir meslek olacağını ben de düşünmezdim." diye konuştu. "Sinema ortak izlenilen bir sanat olarak gelişti" Sinema eleştirmeni Dorsay, sinema yazarlığına inat ve tutkuyla bağlandığını ve bunu hala sürdürdüğünü vurgulayarak, şöyle devam etti: "Birçok gazetede artık sürekli ve düzenli film eleştirisi kalmadı. Ama bunu yapanlar arasında çok sevdiğim ve değer verdiğim arkadaşlar var. Onları yakından izliyorum. Çünkü onlar ne olursa olsun, belli ölçüde benden etkilenmiş ve kanatlarım altına aldığım insanlar. Onlar benim için çok önemli. Şimdi her şeye rağmen birçok yerde film eleştirisi yapmak mümkün. Teknolojik ilerlemeyi inkar etmek mümkün değil. Birçok film birtakım kanallardan seyredilebiliyor. Sinemaya gitme zahmetine kalkışmak neredeyse lüzumsuz hale geliyor. Evde oturduğun yerde kanalları değiştirip filmleri izleyebiliyorsan niye kalkıp sokağa çıkıp, sinemaya kadar gidip, üstüne bir de para verip sonra eve döneceksin. Bilmem kaç lira verip belki de hiç beğenmediğin bir film seyredeceksin. O dijital kanalların bence insanlara verdiği bazı şeyler de var. Bir de ayrıca o teknoloji sinemaya da çok yararlı oldu. Eskiden filmler alınırdı ve Anadolu'ya film çıkarmak için aynı filmden 35-40 kopya bastırmak gerekirdi. Bugün bu yok, dijital bir kopya yolluyorsunuz, o kopya aynı binadaki birkaç salonda birden paralel olarak gösterilebiliyor. Bu o kadar büyük bir avantaj ki sinemacılar için... Sinema bütün bir yüzyıl ortak izlenilen bir sanat olarak gelişti. Sinemada etrafında insanlar olduğu halde güzel bir filmi izlemek inanılmaz bir şey. Bunu gerçek sinefiller bilir. Ben bunun gerçek anlamda yok olacağına inanmıyorum." "İyi film ait olduğu türü en iyi gerçekleştiren filmdir" Dorsay, sanat filmlerinin tür sinemasına sırt çeviren bir tür olduğunu ve hayattan gerçek bir dilimi seyircisine ikram etme amacıyla çekildiğini belirterek, "İyi film ait olduğu türü en iyi gerçekleştiren filmdir" değerlendirmesinde bulundu. Dorsay, Türk sinemasını hiçbir zaman küçük görmediğinin altını çizerek, sözlerini şöyle tamamladı: "Film izlerken son zamanlarda küçük bir defter götürüp notlar alıyorum. O küçük notlar benim bazı filmler hakkında kimsenin bahsetmediği çok kişisel şeyleri kullanmama yarıyor. Aklınızda filmin temeli ve konusu kalır ama bu küçük notlar çok yararlı oluyor. Çünkü detaylar esası yapar. Bir filmde çok özel olan şeyleri o notlar sayesinde tutmaya çalışıyorum. Genel anlamda bir filmin en önemli yanı senaryosu, içeriği ve yönetmenin onları bize yansıtma biçimidir. Sonra görüntü yönetmeni ve müzikleri geliyor. Bütün bu unsurlar bir araya geliyor çünkü sinema diğer bütün sanatları birer öge olarak kullanıyor. Dolayısıyla bütün bu öğelerin yerli yerinde olması ve hepsinin iyi elemanlara verilmesi gerekiyor. Yani iyi bir film yapmak dört başı mamur bir eser yapmak anlamına geliyor. Onun için çok dikkat isteyen bir sanat. Biz de eleştirirken aynı dikkatle eleştirmeliyiz. Türk sineması bence iyi bir yere geldi. Hiç küçük görmemek lazım. Bugün dünyanın her tarafındaki festivallerde Türk filmleri derece alıyor. O kadar çok ki bazen üst üste geliyor, insan şaşırıyor. Bugün ben sinemamıza çok güveniyorum. Sinemamızın komedi yanını da çok seviyorum. Yıllar boyu Yılmaz Erdoğan, Cem Yılmaz gibi sanatçılar sinemaya çok büyük katkılarda bulundu. Türk sinemasında sevmediğim tek şey var, sözüm ona korku filmleri."

Sinema yazarları Oscar adayı iddialı filmleri değerlendirdi Haber

Sinema yazarları Oscar adayı iddialı filmleri değerlendirdi

İstanbul Oscar ödüllerini AA muhabirine değerlendiren sinema eleştirmenleri Atilla Dorsay, Suat Köçer ve Nagihan Haliloğlu, bu yılki ödül tahminlerini paylaşırken, tören öncesi tartışılan konulara da değindi. Daniel Kwan ve Daniel Scheinert'in yönettiği "Her Şey Her Yerde Aynı Anda" filminin En İyi Film Ödülü'nü alacağına yönelik tahminde bulunan Dorsay, kendi gözdesinin ise Colin Farrell'in başrolünde oynadığı "The Banshees of Inisherin" olduğunu belirtti. Dorsay, En İyi Yönetmen dalında Kwan ve Scheinert'in ödülü alabileceğine dikkati çekti. Michelle Yeoh'un En İyi Kadın Oyuncu adayı gösterilmesine işaret eden Dorsay, uluslararası isimlerin aday listesinde daha fazla yer almasıyla Oscar'ın daha uluslararası hale geldiği görüşünü savunarak şu ifadeleri kullandı: "Hollywood her zaman dünya sinemasının rakipsiz merkezi oldu ama son dönemde ulusal sinemalar dediğimiz olay öylesine gelişti ki... Üstelik o menhus virüs salgını nedeniyle insanlar eve kapandı, sinema, dünya çapında yara aldı. Şimdi toplu tedavi zamanı. Bu yıl Oscar töreni buna yardımcı olacak. Michelle Yeoh’ün olası ödülü bence bunun bir göstergesi olabilir. Kadın oyuncuda en büyük aday Cate Blanchett. Ama çok sevsem de iki Oscar’ı var zaten. Bence Michelle Yeoh'un alması dünyaya açılma fikri açısından çok iyi olur." "Ticari filmler ve dünya sinemasının öne çıkarılması iyi fikir" Kırmızı halı geleneğinin sonlandırılmasına ilişkin de Dorsay, "O gerçek bir skandaldı ve Oscar tarihine unutulmayacak biçimde yerleşti. O halı çözümü, meseleyi halleder mi, bilemiyorum." yorumunu yaptı. Atilla Dorsay, Oscar'da bu yıl hem ticari filmlerin hem dünya sinemasının öne çıkarıldığının altını çizerek, "Yaşanan büyük bunalımdan sonra sinemanın yeniden canlanmasına katkıda bulunmak istiyorlar. Bence gayet iyi bir fikir, akıllı bir uygulama. Özel bir gece yaşayacağımızı tahmin ediyorum." ifadelerini kullandı. Her Şey Her Yerde Aynı Anda filmi öne çıkıyor Suat Köçer de Oscar ödüllerinde "Her Şey Her Yerde Aynı Anda" filminin öne çıktığını vurgulayarak, "Filmin dinamik kurgusu, bireysel haklara dair popülist yaklaşımı ve enerjik atmosferiyle pek çok dalda ödül alacağını düşünüyorum." dedi. En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Senaryo ödüllerinin "Herşey Her Yerde Aynı Anda" ve The Banshees of Inisherin arasında paylaşılabileceğini dile getiren Köçer, "En İyi Yönetmen dalında Steven Spielberg, Ruben Östlund ve Todd Field de sürpriz yapabilir." şeklinde konuştu. Köçer, En İyi Kadın ve Erkek Oyuncu ödüllerine ilişkin şu değerlendirmede bulundu: "En İyi Kadın Oyuncu dalında ödülü Cate Blanchett'ın fazlasıyla hak ettiğini düşünüyorum fakat Michelle Yeoh ve Ana de Armas, geleneksel Hollywood anlayışına çok uygun düştüklerinden ödülü bu iki isimden biri kucaklayabilir. En İyi Erkek Oyuncu ödülü kanaatimce Brendan Fraser'a gitmeli fakat Paul Mescal ve Austin Butler'ın, kadın ödüllerinde olduğu gibi geleneksel anlayışla ödüle uzanması mümkün olabilir." "Oscar, sanatsal kaygılarını geri plana attı" Yeoh'un En İyi Kadın Oyuncu adaylığına da vurgu yapan Köçer, "Oscar hemen her yıl çeşitli boyutlarıyla tartışmalara sebep oluyor. Kimi zaman siyahiler, bazı zamanlar cinsiyet, kimi zaman da güncel politik, dini ve sosyal konulara dair eğilim ve vurgularıyla Oscar etrafında tartışmalar yaşanıyor. Ben Oscar'ın temelde Amerikan sinema endüstrisine olan sadakatinden şaşmayacağını ancak tercihleriyle zaman zaman dünya gündemini meşgul etmeye devam edeceğini düşünüyorum." ifadelerini kullandı. Köçer, tören alanındaki halı renginin ise Will Smith ve Chris Rock geriliminden bağımsız olarak Akademi'nin politikasıyla alakalı gerçekleştiği görüşünü savundu. Oscar'ın son yıllarda sürekli sansasyonel tarafıyla öne çıkarak sanatsal kaygılarını geri plana attığını öne süren Köçer, Akademi'nin bu yıl da bir biçimde kamuoyunun dikkatini çekecek girişimlerde bulunabileceğine dikkati çekti. "Fabelmans'da Hollywood'a övgüler diziliyor" Sinema yazarı Nagihan Haliloğlu ise Steven Spielberg'in otobiyografik hikayesini anlatan "The Fabelmans" filminin En İyi Film ödülünü alacağı tahmininde bulunarak, "Benim favorim değil ama içerisinde Spielberg var ve bir yanda da Hollywood'a övgüler diziliyor." diye konuştu. "Her Şey Her Yerde Aynı Anda" filminin sinemaseverleri ikiye ayırdığını sözlerine ekleyen Haliloğlu, şöyle devam etti: "Ben açıkçası sevemedim ama böyle hareket ve aksiyon sevenler için iyi gelmiş olabilir. Filmdeki kadın oyuncu Michelle Yeoh, Asya'da çok beğenilen bir oyuncu. Oscar'ın bazen böyle şeyleri vardır; yıllardır sektöre emek vermiş usta isimlere Oscar ödülü verirler. Yani daha önceki filmleri daha iyi olsa bile şimdi verebilirler." Haliloğlu, Cate Blanchett'in "Tar" filmiyle En İyi Kadın Oyuncu ödülünü alması gerektiğinin altını çizerek, "Tar filminin de en iyi film ödülünü hak ettiğini düşünüyorum." dedi.

Hollywood yapımı Haber

Hollywood yapımı "Operation Fortune" galası yapıldı

Antalya'da çekimleri gerçekleştirilen, yönetmenliğini Guy Richie’nin yaptığı, başrollerinde ise Jason Statham, Huch Grant, Aubrey Plaza, Josh Harnett gibi oyuncuların rol aldığı Operation Fortuna (Servet Operasyonu) filminin galası Antalya’da yapıldı. Serik ilçesi Belek turizm merkezinde bulunan Regnum Carya Otelde gerçekleştirilen gala ve filmin gösterimine filmin yapımcısı Zeynep Santıroğlu Sutherland, filmde rol alan Türk oyuncular Tim Seyfi, Ozan Ayhan, Aksel Üstün, Bestemsu Özdemir, Serik Kaymakamı Cemal Şahin ve Antalya İl Kültür ve Turizm Müdürü Dr. Candemir Zoroğlu ve davetliler katıldı.  13 Ocakta Türkiye’de gösterime girecek olan film ile ilgili açıklama yapan Yapımcı Zeynep Santıroğlu Sutherland, filmin büyük bir bölümünün Antalya'da, diğer bölümlerinin ise farklı ülkelerde çekildiğini belirtti. Çekimler boyunca Antalya'da keyifli bir süreç geçirdiklerini anlatan Sutherland, "Bizim için çok sürükleyici bir iş oldu. En gurur verici yanı Antalya'da böyle bir filmi çekmiş olmamız. Çok heyecanlıyız. Umarım herkes bizim heyecanımızı paylaşır ve filmi beğenir" diye konuştu. "Antalya film çekimlerine çok uygun bir şehir" Yönetmen Ritchie'nin Antalya'da ikinci filmini çekeceğini hatırlatan Sutherland, "Antalya’nın film çekmeye ışığı çok müsait. Havası ve otelleri ile sinema sektörü Antalya'ya çok yakışıyor" dedi. Oyuncu Tim Seyfi de kendisinin de filmi ilk kez bu gece izlediğini belirtti. Tüm oyuncularla güzel bir çalışma ortaya koyduklarını dile getiren Seyfi, "Hollywood oyuncuları ile karma filmler çekilmenin artık zamanı geldi. Bizim yeni nesil oyuncular çok başarılı. 10 yıl önce fazla görmüyorduk ama artık uluslararası standartlara çok rahat ulaşıyoruz" ifadesini kullandı. Hollywood'un ünlü yönetmeni Guy Ritchie'nin senarist ve yönetmenliğini üstlendiği yüksek bütçeli filmin büyük bölümü, Antalya'da çekilen sahnelerden oluşuyor. Heyecan ve aksiyon dolu filmde, dünyayı tehdit edebilecek ölümcül bir silahı ortadan kaldırmak için milyarder bir silah tüccarının peşine düşen MI6 ajanı Orson Fortune ve ekibinin hikayesi anlatılıyor. İsmi ilk olarak "Five Eyes" olarak açıklanan ancak daha sonra "Operation Fortune" olarak değiştirilen filmde, "Orson Fortune" karakterini Jason Statham canlandırıyor. Çekimler Antalya'nın turistik noktalarında yapıldı Çekimlerine ocak 2021'de başlanan aksiyon-gerilim-casusluk türündeki filmin Antalya'da geçen sahneleri için EXPO 2016 Antalya Sergi alanında film platosu inşa edilmiş, filmin bazı aksiyon sahneleri ise yaklaşık 100 metre yüksekliğindeki EXPO Kulesi'nin terasında çekilmişti. Kaynak :t24

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.