Hava Durumu

#Tarih

TOURISMJOURNAL - Tarih haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Tarih haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Hakkari’nin tarihi gün yüzüne çıkartılıyor Haber

Hakkari’nin tarihi gün yüzüne çıkartılıyor

Hakkari'deki Mir Kalesi'nde kazı çalışmalarının ilk etabına ara verilirken, Zeynel Bey Medresesi'nde ise restorasyon çalışmaları devam ediyor. Dağgöl Mahallesi'ndeki Mir Kalesi'nde tarihi yapıların ortaya çıkartılması için Kültür ve Turizm Bakanlığının izniyle Hakkari Valisi Ali Çelik'in talimatları ve Hakkari İl Özel İdaresinin destekleri ile 4 Temmuz 2024'te Van Müze Başkanlığı tarafından arkeolojik kazı çalışmaları başlatıldı. Biçer Mahallesi'nde bulunan Zeynel Bey Medresesi'nde ise restorasyon çalışmalarına ara verilmeden devam ediyor. Hakkari Kültür ve Turizm İl Müdürü İdris Ağacanoğlu, Mir Kalesi'nin 1. derece arkeolojik sit alanı olarak tescil edildiğini belirterek, “Mir Kalesi, Halife Derviş (Dağgöl) Mahallesi'nde bulunmaktadır. Tepe alanı 3 bin 706 metrekare ve 150-200 metre civarında bir yükselti üzerine kurulmuştur. Bu kale, tarihi kaynaklarda Abbasilerin Moğollar tarafından yıkılışına (1258) kadar geçen süre içerisinde Hakkâri ismi kullanılmış olup, XIII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Hakkâri Beylerinin ikamet merkezi olmuştur. Hakkâri bölgesinde bulunan birçok kale ismi tarihi kaynaklarında geçmektedir. Kültür ve Turizm Bakanlığının izniyle Hakkari Valisi Ali Çelik'in talimatları ve il özel idaresinin destekleri ile 4 Temmuz 2024'te Van Müze Başkanlığı tarafından arkeolojik kazı başlatılmıştır. Kazı iki temel yapı ile başlamış, Mir Kalesi Arkeopark Projesinin hayata geçirilmesine yönelik proje hazırlığı başlatılması için ara verilmiştir” dedi. Zeynel Bey Medresesi'nde hummalı çalışma Biçer Mahallesi'nde bulunan Zeynel Bey Medresesi'nde başlatılan restorasyon çalışmalarının aralıksız devam ettiğini belirten İl Müdürü Ağacanoğlu, “Valimiz Ali Çelik'in talimatları ve Kültür ve Turizm Bakanlığımızın destekleriyle Mir Kalesi'nden sonra Zeynel Bey Medresesi de ayağa kaldırılıyor. 273 ada ve 102 nolu parselde mülkiyeti Maliye Bakanlığına ait Zeynel Bey Medresesi de 16 yüzyıl Osmanlı eserlerindendir. Medrese doğu-batı doğrultusunda düzgün olmayan dikdörtgen planlıdır. Yapının planı orta avlu ve bunu güney, batı ve kuzeyden çevreleyen 8 oda ve bir eyvandan oluşmaktadır. Zeynel Bey Medresesi, 2024 yılı Cumhurbaşkanlığı yatırım programına alınmıştır. Kültür ve Turizm Bakanlığımız ve il özel idaresinin desteği ile buradaki restorasyon çalışmaları devam ediyor” dedi.

Kütahya'da 8 bin yıllık tarihi aydınlatıyorlar Haber

Kütahya'da 8 bin yıllık tarihi aydınlatıyorlar

Tavşanlı Höyük kazısı, Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Erkan Fidan başkanlığında sürüyor. Kazı çalışmalarına TOBB Tavşanlı Ticaret ve Sanayi Odası Kadın Girişimciler Kurulu üyesi olan 30 kadın da katılıyor. Tavşanlı Höyük'te yapılan çalışmalarda, Koloni Çağı'nın sonlarına doğru gerçekleşen saldırı sonucu tamamen yakılıp yıkıldığı belirlenen antik yerleşim bölgesinde geçtiğimiz günlerde yaklaşık 4 bin yıllık mühür keşfedildi. Orta Anadolu'nun büyük ticaret merkezleri Kültepe ve Acemhöyük'teki gibi seramik mühürlere Tavşanlı'daki kazıda da rastlanması, ayrıca geçtiğimiz hafta Çanakkale'nin Eceabat ilçesindeki Maydos Kilisetepe Höyüğü'nde yürütülen arkeolojik kazıda 3 bin 900 yıllık silindir mühür, antik dönemde doğu ile batı arasında başka ticaret yollarının varlığını kanıtlayan bir keşif olarak öne çıkarıyor. Tavşanlı Höyük kazı alanında Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın "Gönüllüyüz Biz" projesi kapsamında Tavşanlı Ticaret ve Sanayi Odası Kadın Girişimciler Kurulu burada incelemeler yaparak gönüllü kadınlarla birlikte Tavşanlı Höyük'te yeni bir çalışma alanında üst katmanda yer alan tarım toprağında uzman arkeologlar eşliğinde kazı yaparak toprağın atılmasına yardımcı oldu. Tavşanlı Höyük kazı alanında gençlik ve spor bakanlığının "Gönüllüyüz biz" projesi kapsamında Tavşanlı Ticaret ve Sanayi Odası Kadın Girişimciler Kurulu burada incelemeler yaparak höyük üst tabakası tarım toprağında kazı yaparak toprağın atılmasında çalışmalara katıldı. TOBB Tavşanlı Ticaret ve Sanayi Odası Kadın Girişmciler Kurulu Başkanı Şule Arslan Ozan, kazı alanında yapılan incelemeler bulundu. Ozan, "Tavşanlı Ticaret ve Sanayi Odası Kadın Girişimciler Kurulu olarak bugün biz geçmişin derin izlerini yakından takip edebilmek adına burada toplandık. Aynı zamanda sekiz bin yıllık bir geçmişe sahip olan Tavşanlı Höyüğü Türkiye'ye ve Dünya'ya tanıtmak istiyoruz. Amacımız bu. Türkiye Odalar Borsalar Birliği'nde Kadın Girişimciler Kurulu'nda bu gönüllülük esasına dayalı çalışmanın bir projeye dönüştürülmesini istiyoruz. Şu andaki proje Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın "Gönüllülük Biz" Projesi adı altında yürütülüyor. Biz de kadın girişimciler bu çalışmamızla tarihte bir iz bırakacağımıza inanıyoruz. Çünkü gönüllü olmak sadece bir görevi yerine getirmek değil, aynı zamanda tarihte de bir iz bırakmak. Biz kadın girişimciler bu çalışmamızla tarihte bir iz bırakacağımıza inanıyoruz. İnanıyorum ben, Tavşanlı Höyük Kütahya'nın ve özellikle Tavşanlı'nın vitrin yüzü olacak. İleride bir Göbekli Tepe olmaya aday bir yer burası. Milattan önce 4 bin yılına ait burada Tavşanlı'da Mısır'daki piramitlerdeki mumyalarda bulunan insan derisi kalıntıları ve insan beyni kalıntıları bulunmuş. Burası bölgenin en eski kalıntılarını taşıyan bir höyük niteliğinde , buraya gelen gönüllü kadınlarımız gerçekten tarihte iz bırakacaklar. Hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum. En azından bu Höyük'ün tanıtılmasında ciddi bir emeğimiz geçmiş olacak. Amacımız bu. Gönüllük esasına dayalı bir çalışma gerekiyor. Artı maddi destek gerekiyor. Bunun için Türkiye Odalar Borsalar Birliği kadın girişimciler kolunda biz teşvik bekliyoruz. Nurten Öztürk başkanımızın buraya gelip buraları görmesini istiyoruz. Ayrıca devlet kurumu olan Zafer Kalkınma Ajansı gibi ajansların destek projelerinde bu gönüllülük projelerinin desteklenmesi bizim için çok anlamlı olur ve ülkemiz için, Tavşanlı için, Kütahya için büyük bir kazanım olur görüşündeyim" dedi. Tavşanlı Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Başkanı İlhami Aydın ise "Tavşanlı Höyük bugün tarihi bir gün yaşıyor diyebiliriz. Tavşanlı Kadın Girişimciler Kurulunun düzenlemiş olduğu bu etkinlik bu coğrafyanın geleceğini belirleyecek bir etkinlik olarak da düşünebiliriz. Hep birlikte inşallah bu Höyüğün tanıtımını ve yükselmesini, ortaya çıkarılmasını sağlayacağız. Çok teşekkür ediyorum" dedi. "Cumhuriyet tarihinde ilk defa kadın girişimciler bir kazı alanında" MHP Kütahya Milletvekili Ahmet Erbaş, gerçekleştirmiş olduğu ziyaret sonrası yapılan çalışmalar hakkında şunları söyledi: "8 bin yıllık hayatın var olduğu kazı alanındayız. Ben öncelikle Tavşanlı Ticari Adası'na ve hepsinden önemlisi de Tavşanlı Ticari Odası'ndaki kadın girişimcilere huzurlarınıza çok teşekkür etmek istiyorum. Bugün herhalde Kütahya'daki kazılar için tarihi bir gün. Kütahya'da ilk defa, Cumhuriyet tarihinde ilk defa kadın girişimciler bir kazı alanında yaklaşık 30 kişiler. Bir araya gelip gönüllü olarak bu kazı çalışmalarına katkı koymak için geldiler. Değerli kardeşlerim bir şehrin kalkınması için turizm gerekli midir? Gereklidir. Bir şehrin kalkınması için altyapı gerekli midir? Gereklidir. Bir şehrin kalkınması için sanayi, organize sanayiye, küçük sanayi gerekli midir? Gereklidir. Bir şehrin kalkınması için madencilik gerekli midir? Gereklidir. Ama bir şehrin tarihi olmalı. Geçmişe ait bir bağı olmalı. Geçmişliği bunun üzerine kurmalıyız. İşte şu anda biz yaklaşık 8 bin yılın bir kültürün üzerindeyiz. Ve buradan çıkacak her obje, her eser belki de dünya tarihini değiştirecek. Geçenlerde burada bulduğumuz bir mühür, Türkiye çapında ve dünya çapında haber oldu. Bütün bu bölgede, Batı Marmara diye kastettiğimiz bu bölgede bu mühür ilk defa burada bulundu. Mührün aynısı benzeri de iki gün önce Çanakkale'de bulundu. Demek ki buralarda bir ticaret kolonisi var ki yaklaşık 4-5 bin yıl önce Çanakkale'de kullanılan bir mühür. On yedi kültürden bahsediyoruz. Değerli Tavşanlılar, kendi kültürümüze, kendi değerlerimize sahip çıkmaz. Bunları tanıtmaz ve bunlar için mücadele etmez isek bir başkasının çevre illerinin veya dünya ülkelerinin buraları bilmesini bekleyemeyiz. Önce kendi ilimizdeki, kendi ilçemizdeki, kendi beldemizdeki, kendi köyümüzdeki tarihi eserlere sahip çıkacağız. Bu tarihi eserler bizlere bir miras, kültür mirası. Milletlerin kültürü işte bu miraslar üzerinden, bu eserler üzerinden olgunlaşarak bu seviyeye gelmiştir. Ben Erkan hocama çok teşekkür ederim. Çok özverili bir şekilde çalışıyor. Değerli kazı heyetine çok teşekkür ederim. Çok kısıtlı şartlarda dar bir bütçeyle ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar ama artık burası da bir dünya mirası listesine girdi. Önümüzdeki yıllarda bu kazılarda çok daha büyük çalışmalar göreceğiz. Daha büyük geniş kapsamlı çalışmalar. Daha fazla insanla yapılan çünkü sonuçta bu kazaların hepsi insan iş gücün el emeğiyle oluyor. Evet. Biz Tavşanlı olarak, Kütahya olarak Erkan Başkanımızın yanındayız. Ticari Odası'na çok teşekkür ediyorum. Başkanlarıma çok teşekkür ediyorum ama her şeyden önemlisi evlerindeki çoluğunu çocuğunu işini gücünü sosyal hayatını bırakıp şu anda güneşin altında beraber tozun toprağın içinde bu kazıya katılan kadın girişimcilerimize teşekkür ediyorum. Ben hepinize çok teşekkür ediyorum. Davut Başkan çok teşekkür ediyorum. İyi ki bizi buralara eşlik ettin, yönlendirdin. Erkan hocama bizi bir araya getirdi." Çalışmalara, Kuruçay Belediye Başkanı Rengül Atıcı, Tunçbilek Belediye Başkanı Mustafa Düzgün, MHP Kütahya Milletvekili Ahmet Erbaş, Tavşanlı Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Davut Efe, MHP İlçe Başkanı Kürşat Öztaş, Tavşanlı Ticaret ve Sanayi Odası Kadın Girişimciler Başkanı Şule Arslan Ozan ve kadın üyeler katıldı.

Bodrum'da unutulmuş bir medeniyetin kapıları aralandı Haber

Bodrum'da unutulmuş bir medeniyetin kapıları aralandı

Kazı çalışmaları, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Arkeoloji Bölümü, Orta Çağ Anabilim Dalı'ndan Doç. Dr. Hatice Özyurt Özcan öncülüğünde yürütülüyor. Şu anda sahada 22 işçi ve 4 arkeologla çalışmalar aralıksız devam ediyor. 2019 yılında başlayan kazılarda, bugüne kadar üç kilise, bir vaftizhane, iki hamam, konutlar, kamu yapıları, ticaret merkezleri, liman yapıları ve anıtsal mezarlar ortaya çıkarıldı. Doç. Dr. Hatice Özyurt Özcan, yaptığı açıklamada, “Burası erken Hristiyanlık dönemine ait, geç antik çağ olarak adlandırılan bir yerleşim alanı. Sahil, tamamen erken Hristiyanlık dönemi yapılarıyla donatılmış durumda. Kentin daha erken dönemine, arkaik döneme kadar uzanan geçmişi ise Akropol alanında bulunuyor. Bu alanda 2019 yılında çalışmalara başlandı ve beş yıldır devam ediliyor. Bu süre zarfında birçok yapı açığa çıkarıldı. Çalışmalara başlandığında ilk beş yıllık bir program oluşturuldu. Programın amacı, sahili bütünüyle görünür hale getirmekti, çünkü yoğun bir bitki örtüsü vardı ve yapıların birçoğu toprak altındaydı, tanımlanamaz durumdaydı. 1800'lerde alana gelen seyyahlar burayı küçük bir balıkçı köyü olarak tanımlamışlardı, çünkü birçok yapı görünür değildi. Ancak 2019'dan önceki araştırmalardan, buranın önemli bir bazilikası ve kilisesi bulunduğu için bir piskoposluk merkezi olduğu biliniyordu. Anastapolis'in de piskoposluk listelerinde adı geçen kentlerden biri olduğu biliniyor. Bu sebeple, parselde yer alan alanda kazı çalışmalarına 2020 yılında başlandı. Geçen yıl kamulaştırılması tamamlandı ve şu anda tüm sahile neredeyse hakim durumda” ifadelerini kullandı. 2024 yılı itibarıyla, özellikle kentin dini merkezi ve batı kesiminde yer alan ticaret yapıları üzerinde yoğunlaşan kazılar, antik kentin büyük bir kısmını gün yüzüne çıkarma hedefiyle ilerliyor. Geleceğe Miras Projesi kapsamında yapılan bu çalışmalar, aynı zamanda bölgedeki hamam mozaikleri ve vaftizhanede bulunan duvar resimlerinin konservasyonu ve korunmasını da kapsıyor. Kissebükü Antik Kenti, Karya bölgesindeki diğer Bizans yerleşimlerinden farklı olarak, doğrudan Bizans dönemine ait planlarla inşa edildiği biliniyor. Bu özelliği, kentin arkeolojik ve tarihi değerini daha da artırıyor. Akropol, nekropol, dini merkez, batı yerleşimi ve liman bölgesi gibi beş ana gruptan oluşan antik kent, geçmişin izlerini bugüne taşıyor. Doç. Dr. Hatice Özyurt Özcan, kentle ilgili detayları şu şekilde aktardı: “Çalışmalarda, kenti en iyi şekilde hem denizden hem de karayoluyla görünür kılacak yapıların açığa çıkarılması hedeflendi. Beş yıl süresince sahil kesimindeki neredeyse tüm yapıların çalışması tamamlandı. Kazıların devamında konservasyon çalışmaları yürütüldü, böylece bu yapılar daha sağlam bir şekilde sonraki nesillere bırakılabilecek. Buraya yıllardır gelen insanlar, bir sonraki sezon geldiklerinde gördüklerine inanamıyorlar; bu kadar çok kalıntının burada olduğuna şaşırıyorlar. Kentte üç kilise bulunuyor ve kent üç bölümden oluşuyor. Beş ayrı yerleşim alanı tespit edildi. Burası kentin batı kısmı. Yamaçlarda kule ve yamaç yerleşimi, alt kısımda ticari yapılar, hamam ve onunla bağlantılı kompleks yapılar, konut ve ticaretin bir arada kullanıldığı yapı grupları bulunuyor. Orta kısımda büyük bir dini merkez olan psikopomiyum ve bazilika ile birlikte bağlantılı yapılar yer alıyor. Doğuya doğru gittiğimizde ise liman kalıntıları, liman kilisesi ve konutlarla birlikte yamaçlardan yukarıya doğru çıkan birçok yapı kalıntısıyla karşılaşılıyor. Hem temizlik hem de kazılar sonrasında, aslında büyük çapta bir kent ortaya çıkarılmış oldu. Burası beşinci yüzyıldan yedinci yüzyıla kadar uzanan bir döneme ait. Beşinci yüzyılın ortalarından yedinci yüzyılın başlarına kadar, Arap akınlarıyla birlikte buradaki halkın kenti terk ettiği biliniyor. Bu durumu sikkeler, mimari ve plastik malzemeler ve diğer küçük buluntularla tarihlendirmek mümkün. Diğer taraftan, Helenistik ve Roma dönemi yerleşimi de Akropol'de bulunuyor. Akropol'ün eteklerinde yer alan iki nekropol alanında iki mezar yapısı açığa çıkarıldı. Bu mezarlarda küçük heykeller, altın küpeler ve hem Roma hem Bizans dönemine kadar uzanan oldukça karmaşık iki mezar yapısı ortaya çıkarıldı”. 2023 yılında kamulaştırılan 8 dönümlük parselde yer alan vaftizhane ve kilisede başlatılan kazılar, büyük bir titizlikle sürdürülüyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından kültürel miraslar arasına alınan bu alanda, kazı çalışmaları hız kesmeden devam ediyor. Kissebükü'nde yürütülen bu çalışmalar, bölgenin tarihi dokusunu koruyarak geleceğe miras bırakmayı amaçlıyor. Arkeoloji dünyasında büyük ilgi uyandıran bu keşifler, Kissebükü'nü sadece bir turistik nokta değil, aynı zamanda bilimsel çalışmalar için de vazgeçilmez bir merkez haline getiriyor.

Smyrna Tiyatrosu kazıldıkça tarih fışkırıyor Haber

Smyrna Tiyatrosu kazıldıkça tarih fışkırıyor

Konak ilçesinde, Kadifekale ile Smyrna Agorası arasındaki yamaçta yer alan, İzmir Körfezini kucaklayan Smyrna Tiyatrosunda kazı çalışmaları, 2016 yılında başlamıştı. Kültür ve Turizm Bakanlığının izni, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi adına Prof. Dr. Akın Ersoy başkanlığındaki bir ekip tarafından yürütülen kazı çalışmaları, İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından da destekleniyor. İzmir için çok önemli bir öneme sahip olan kazı çalışmaları, zaman zaman duraklasa da bütçe durumuna göre ilerliyor. Çalışmalar yeniden başladı, çıkanlar heyecanlandırıyor Prof. Dr. Akın Ersoy başkanlığındaki kazı çalışmaları, verilen aranın ardından yeniden başladı. İlk kez MÖ 2. yüzyılda inşa edilen tiyatronun; sahne binası, oturma basamakları ve çeşitli alanlar kazıyla iyice ortaya çıktı. Bir heykeltıraşın titizliğiyle çalışma yürüten ekip, kavurucu sıcağa rağmen tarihi tiyatroyu gün yüzüne çıkarmaya çalışırken, Smyrna Tiyatrosu antik dönemin en büyük tiyatrolarından biri olarak dikkat çekiyor. Tiyatro alanı kazıldıkça adeta tarih fışkırıyor, buluntular görenleri heyecanlandırıyor. 20 bin kişi kapasiteli “20 bin kişi kapasiteli bir tiyatrodan bahsediyoruz. Bunun bir eş değerini Efes Tiyatrosunda görmemiz mümkün” diyen Prof. Dr. Akın Ersoy, Smyrna Tiyatrosunun önemine dikkat çekti. Ersoy, “İzmir içerisinde arkeolojik alanların sayısı sınırlı. Bunların en bilineni Smyrna Agorası. Smyrna Agorası ile antik dönemin en büyük kentlerinden biri olan Smyrna'nın temsil edilmesi yeterli olmayacaktı. Dolayısıyla Smyrna Tiyatrosundaki bu çalışmalar, antik kentin büyüklüğünü ifade etmesi açısından değerli. Tiyatro, aynı zamanda bu alandaki kentsel dönüşüme de yardımcı olacağı için bence değerli noktalardan bir tanesi” dedi. “Tiyatronun orkestrasını bulmaya çalışıyoruz” Kazı ile ilgili bilgi veren Prof. Dr. Akın Ersoy, “Biz burada 2016'dan itibaren kazı çalışmalarına başladık. İznimiz olduğu sürece ve yine kazının bütçesinin imkanları çerçevesinde, kazı çalışmaları sürecek. Özellikle tiyatronun sahne binasını ortaya çıkardık zemin kat seviyesinde. Sahne binasının altında bir de bodrum kat var. Henüz o bölümde kazılara başlamadık; ama bununla birlikte sahne binasını kucaklayan birinci kademe oturma birimini ortaya çıkarma gayretimiz var. Tiyatronun orkestrasını ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Şimdiki çalışmalar buna dönük çalışmalar. Sahne binası, orkestrası ve oturma yerleriyle birlikte bir bütünlük kazanacak şekilde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Söylediğim rakam inanılmaz geliyor tahmin ediyorum; ama 20 bin kapasiteli bir tiyatrodan bahsediyoruz. Bunun bir eş değerini Efes Tiyatrosu'nda görmemiz mümkün” diye konuştu. “Smyrna Tiyatrosu İzmir'in Efes ile birlikte ikinci büyük tiyatrosu olacak” Prof. Dr. Akın Ersoy, Smyrna Tiyatrosunun İzmir'in Efes Tiyatrosu ile birlikte ikinci büyük antik tiyatrosu olacağını söyledi. Akın Ersoy, gezi rotalarının şimdiden oluşturulması gerektiğini ifade ederek, antik tiyatronun İzmir için bir şans olduğunu belirtti. Ersoy, “Milattan Önce 4. yüzyılın sonuyla M.Ö. 3. yüzyılın başında hem Efes hem de Smyrna kentleri şimdiki yerlerinde yeniden kuruldular. Smyrna Tiyatrosu M.Ö. 3 yüzyıldan başlayarak Milattan Sonra 4. yüzyılın sonuna kadar kullanıldığını söyleyebiliyoruz buluntular çerçevesinde. Antik dönemin en büyük tiyatrolarından bir tanesini şuan ortaya çıkarma çabasındayız. Burası İzmir'in Efes ile birlikte ikinci büyük antik tiyatrosuna olacak. Bildiğiniz gibi bir İzmir'in UNESCO yolculuğu var. İzmir, limanı ile antikçağdan itibaren önemli bir liman kenti oldu ve bu özelliği tiyatronun ortaya çıkması ile güçlendirilmiş olacaktır. Bugün limana birçok yolcu gemisi geliyor ve yolcular; Efes'e, Bergama'ya ve İzmir'e dağılıyor. Smyrna Tiyatrosunun ortaya çıkarılması halinde, iyi bir organizasyonla gelen gemilerdeki yolcuların önemli bir kısmının İzmir'in içinde daha fazla zaman geçirmelerine neden olacağını düşünüyorum. O anlamda bizim bugünden aslında çalışmaya başlamamız lazım. Rotaları oluşturmamız lazım ve bu rotalarda nereleri ortaya çıkartacaksak, hangi noktaları arkeolojik olarak görünür hale getireceksek o noktalarda kazı çalışmalarını hızlandırmamız lazım. Bütçe imkanları uygun olduğu takdirde, birkaç yıl içerisinde tiyatrodaki arkeolojik kazıları tamamlamak mümkün. Buradaki önemli nokta yeterli bütçenin olması.”

Kars’ta toprak altındaki tarih gün yüzüne çıkarılıyor Haber

Kars’ta toprak altındaki tarih gün yüzüne çıkarılıyor

“Dünya Kenti”, “Medeniyetler Beşiği”, “Binbir Kilise” ve “40 Kapılı Şehir” olarak da adlandırılan Ani Ören Yeri’nde toprak altındaki tarih, 8 ayrı noktada yürütülen kazı çalışmalarıyla gün yüzüne çıkarılıyor. Kars’ta bulunan ve UNESCO Dünya Miras Listesi'nde yerini alan Ani Ören Yeri'nde, tarihi eser ve kalıntıların gün yüzüne çıkartılması için aralarında sanat tarihçileri, arkeologlar, mimarlar ve öğrencilerinde bulunduğu 35 kişilik ekip, 8 ayrı noktada kazı çalışması yapıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü ile Kafkas Üniversitesi (KAÜ) işbirliğinde yürütülen kazı çalışmalarıyla toprak altında bulunan tarih, yürütülen kazı çalışmalarıyla ortaya çıkarılarak Kars turizmine kazandırılıyor. “Ani toprak altında kazılmayı bekleyen eserleriyle de önemli bir kent” Ani Ören Yeri’ndeki kazı çalışmalarına yeniden başladıklarını belirten Kazı Başkanı Doç. Dr. Muhammet Arslan, “Ani Ortaçağ’ın en önemli kentlerinden birisi, özellikle 10 ve 13’üncü yıllar arasında kentte çok aktif bir hayatın olduğunu söyleyebiliriz. Ani şu anda ayakta duran anıtsal eserleriyle değil, aynı zamanda toprak altında kazılmayı bekleyen eserleriyle de önemli bir kent, bizler de Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Kafkas Üniversitesi ortaklığında Cumhurbaşkanlığı kararlı kazı statüsünde çalışmalarımıza devam ediyoruz. 2024 yılı kazı ve koruma çalışmaları Haziran ayı itibarıyla başladı. 10 farklı üniversiteden, başta sanat tarihçileri olmak üzere içerisinde arkeologların, mimarların, restoretörlerinde dahil olduğu disiplinlerarası bir ekiple çalışmalarımıza devam ediyoruz” dedi. “8 farklı noktada kazı yapılıyor” Arslan, “8 farklı noktada kazı ve koruma çalışmalarımız devam ediyor. Selçuklu Çarşısı, Selçuklu konutları, Selçuklu mezarlığı, Selçuklu büyük hamamı geçen yıllardan devam eden çalışmalarımızdı. Bu yıl bunlara ek olarak Batı Aşot Surları dediğimiz alandaki kazı çalışmalarına bu yıl itibariyle başladık. Tabi burası Bagratlılar zamanında yapılan Ani’nin ilk dış surları ancak Selçukluların fethi ile birlikte bu dış surlar korunarak burası konut haline getirilmiş. Şimdi ekip arkadaşlarımızla birlikte bu mekanları da açığa çıkarmak için gayret sarf ediyoruz. Bunun haricinde bu yıl ilk kez girdiğimiz ve Divin Kapısı Kaya Mescidi adlandırdığımız mağaralar bölgesi bulunmakta, buradaki çalışmalarımız da yoğun bir şekilde devam ediyor” diye konuştu. Öte yandan Ani Ören Yeri’nde Kazı Başkanı Doç. Dr. Muhammet Arslan başkanlığındaki kazı çalışmaları 10 üniversiteden bilim insanları, sanat tarihçiler ile arkeologlar, mimarlar ve öğrencilerden oluşan 35 kişilik ekip tarafından yürütülüyor. Yürütülen kazı çalışmalarıyla Ani Ören Yeri’nde bulunan ve toprak altındaki tarihi eserler gün yüzüne çıkarılıyor.

Tarih ve doğanın buluşma noktası: Santa Harabeleri Haber

Tarih ve doğanın buluşma noktası: Santa Harabeleri

Gümüşhane'nin merkeze bağlı Dumanlı köyü sınırlarında yer alan Santa Harabeleri, ziyaretçilerine tarih ve doğanın büyüleyici atmosferini bir arada sunuyor. Yüzlerce yıldır ayakta kalan eski yapılar, bölgenin zengin kültürel mirasını gözler önüne seriyor. Göğe yakın dağların arasında, tarih ve doğanın iç içe geçtiği mekan bahar mevsimiyle birlikte renk cümbüşüne dönerken vadiden akan köpük köpük derelerdeki tarihi köprüler ve yüksek dağlardan akan şelaleler eşsiz görüntüler oluşturdu. “Vadideki cennet” ve “Doğa ve tarihin kucaklaştığı yer” olarak da adlandırılan, yüzlerce yıllık taş binaları, kiliseleri, çeşmeleri ve eşsiz doğasıyla büyüleyici bir atmosfere sahip olan Santa Harabeleri, yüzlerce yıllık eserleriyle ziyaretçilerine hem zamanda yolculuk yaptırıyor hem de eşsiz manzaralarıyla hayran bırakıyor. Kimi kaynaklara göre 17. yüzyılda kimi kaynaklara göre de daha eski tarihlerde kurulduğu bilinen ve 7 mahalleden oluşan Santa Harabeleri, her bir mahallesinde dönemin özelliklerini yansıtan ve zamana meydan okurcasına dimdik ayakta duran tek ve iki katlı evleri, kiliseleri, okulları, şelaleleri ve çeşmeleriyle döneminin kendine özgü sivil mimari özelliklerini sergiliyor. Doğu Karadeniz'in önemli kültürel miraslarından birisi ve geçmişin izleriyle dolu olan Santa Harabeleri, tarihi ihtişamı ve doğal güzellikleriyle ziyaretçilerine büyüleyici bir atmosfer ve enfes manzaralar sunuyor. Çevresindeki yemyeşil ormanları, huzur dolu yürüyüş yolları ve mistik yapısıyla ziyaretçilerine doğanın kalbinde dingin anlar yaşatan Santa Harabelerini ziyaret eden Berfin Özkan, Gümüşhane'nin önemli turizm ve kültür alanlarından biri olarak dikkat çeken Santa'nın tarihi ve doğal güzelliklerin harmanlandığı ve her mevsim farklı güzelliklerin görüldüğü bir yer olduğunu söyledi. “Göğe komşu toprakların şelaleler, dereler, köprüleriyle çok güzel bir doğası var” Santa'yı “Göğe komşu topraklar” olarak nitelendiren Özkan, “Burası çok güzel doğası olan bir yer. Göğe komşu topraklar diyebilirim. Buraya yürürken çok fazla güzelliklere şahit olduk. Birçok tarihi köprüye şahit olduk. Şelaleler, dereler, köprüleriyle çok güzel bir doğası var. Zifin çiçekleri de açmış durumda. Herkesin gelip görmesini isteriz. Etrafımız yeşil, üstümüz mavi. Burada yüzlerce yıldır ayakta kalan birçok tarihi yapı var. Köprüler var, dereler var, şelaleler var, dağlar var. Yani her şey şu an burada toplu diyebilirim. Burası İsveç değil, burası Gümüşhane herkesin gelip görmesini isteriz” diye konuştu. “Kesinlikle her ilkbahar ve yaz aylarında gezilip görülmesi gereken yer” Bahar mevsiminde hafta sonlarını dağ bayır gezerek geçirdiklerini belirten Gümüşhane Üniversitesi akademisyenlerinden Dr. Merve Gençosmanoğlu da “Gümüşhane, Trabzon, Giresun hattında gerçekten çok güzel yerler var. Özellikle ilkbahar yaz aylarında bayağı gezilesi, görsel şölen olan yerler var. Bunlardan bir tanesi de Santa Harabeleri. Çok güzel eski yapılar var. Hala şeklini, yapısını koruduğu için sık sık ziyaret etmeye çalışıyoruz. Yerli yabancı bütün turistlerin de gelmesini isteriz. Tabii ki doğal dokuyu koruyup buraya sahip çıkarak. Sadece Santa Harabeleri değil etrafta çok güzel yaylalar, manzaralar var. Endemik bitkiler, türler, ağaçlar, çiçekler var. Kesinlikle her ilkbahar ve yaz aylarında gezilip görülmesi gereken yerler buralar. Herkesi buraya bekleriz. Gelene de yardımcı oluruz. Buranın halkı da çok misafirperver ve yardımseverdir. Her tür konuda yardımcı olacaklarını düşünüyoruz” ifadelerini kullandı. İki sıradağın oluşturduğu dar ve derin bir vadi içinde yer alan Santa, kaybolmaya yüz tutmuş önemli bir değer olarak biliniyor. Arkeolojik ve doğal sit alanı olan Santa Harabeleri geçtiğimiz yıllarda kesin korunacak hassas alan olarak ilan edilmişti. Tarihi eserler yönünden oldukça zengin olan, bazı mahallelerinde kiremit fabrikası ve kireç ocaklarının da bulunduğu Santa Harabeleri, Yanbolu deresinin doğduğu üç ayrı yamaçta denizden ortalama bin 500 metre yükseklikte yer alıyor.

Binlerce yıllık 2 bin tablet, yapay zekayla okundu Haber

Binlerce yıllık 2 bin tablet, yapay zekayla okundu

Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Gökhan Yazgı, binlerce yıllık tarihi vesikalardan oluşan 2 bine yakın Hitit tabletinin yapay zeka yöntemiyle okunduğunu açıkladı. Dünyada bir ilk olarak hayata geçirilen projeyle binlerce yıllık geçmişe sahip olan Hitit tabletleri yapay zeka yöntemiyle okunmaya devam ediyor. Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi, İstanbul Arkeoloji Müzeleri ve Çorum Müzesi envanterinde bulunan Hitit çivi yazılı tabletlerin yapay zeka kullanılarak okunması, taranması ve dijital ortama aktarılması amacıyla başlatılan projenin ilk aşaması geçtiğimiz aylarda tamamlanmıştı. Ankara Üniversitesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ile Müzeler Genel Müdürlüğü’nün iş birliğinde yürütülen proje çerçevesinde, Hititlerin başkenti Hattuşa’da bulunan binlerce yıllık tabletler yüksek çözünürlüklü olarak fotoğraflanarak 3 boyutlu taranarak yapay zekaya öğretildi. Hitit tabletleri kurulan dijital kütüphane ile dünyaya açılacak Proje çerçevesinde ilk etapta çivi yazılı 500 Hititçe tabletin yapay zeka ile öğrenme süreci tamamlanmış, yapay zeka çalışmasında yüzde 75,66 başarı sağlanmıştı. Proje çerçevesinde bugüne kadar 2 bin tabet yapay zeka yöntemiyle okundu. Okumalardan elde edilen veriler Hititologlar tarafından yapılacak çalışma ile bilim dünyasıyla paylaşılacak. Tarihi vesikalardan oluşan Hitit tabletleri kurulan dijital kütüphane ile dünyaya açılacak. Çorum’da düzenlenen "Hititlerin İzinde: Yeni Bilgiler ve Perspektifler" konulu sempozyumun ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Bakan Yardımcısı Gökhan Yazgı, Hitit uygarlığının daha anlaşılması için teknolojiyi kullanma noktasında büyük bir emek harcadıklarını belirterek, “Tüm tabletlerin 3 boyutlu taramak suretiyle yapay zekayı da bunun içerisine katmayı düşündük. Ankara Üniversitemiz ile birlikte bugüne kadar bulunmuş tabletlerimizi tarama yoluyla eşleştirdik. Yapay zeka ile buradaki parçaların kırılmış olan tabletlerin yapay zeka ile birlikte tamamlanmasını sağladık. Bugüne kadar 2 bine yakın tablet taranarak okumaları yapıldı. Ve Hitit Kültürü ile uygarlığı ile ilgili birçok veriye bu sayede güvenilir bilgiye ulaşılması noktasında büyük bir adım attık. Bundan sonraki hem kazı çalışmalarında hem restorasyon çalışmalarında bu buluntuların değerlendirilmesi, raporlandırılması Hitit uygarlığının dünyaya daha iyi tanıtabilmesi için bakanlık olarak üniversitelerimizle birlikte daha yoğun çalışacağız” dedi. Yazgın, tabletlerden elde edilen veriler bilimsel bir çalışma ile Ankara Üniversitesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü kamuoyuyla paylaşılacağını sözlerine ekledi.

Tokat’ın “Mostar Köprüsü” tarihin izlerini taşıyor Haber

Tokat’ın “Mostar Köprüsü” tarihin izlerini taşıyor

Tokat’ın “Mostar”ı olarak bilinen Leylekli Köprüsü, mimari yapısıyla dikkatleri üzerine çekiyor. Köprü Roma ve Bizans döneminin izlerini taşıyor. Tokat'ın Niksar ilçesindeki Çanakçı Çayı üzerinde tek kemer gözlü ve yarım daire şeklindeki Yılanlı Leylekli Köprüsü, tarihin izlerini taşıyor. Yapım tarihi kesin bilinmeyen köprünün Roma veya Bizans döneminde yapıldığı tahmin ediliyor. Danışmentli, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde de kullanılan köprü ziyaretçilerini bekliyor. Halk arasında "Arasta", "Leylekli" ve "Yılanlı" olarak üç isimle anılan köprü, ziyaretçiler tarafından Bosna Hersek’teki Mostar Köprüsü'ne benzetiliyor. Çanakçı Çayı üzerinde ayakta kalmış 4 kemerli köprüden en büyük kemer açıklığına sahip yapı, Türkiye’nin en önemli 100 köprüsü arasında yer alıyor. Mimari yapısı bozulmadan günümüze kadar gelen kesme taştan oluşan yuvarlak tek gözlü köprü, ilçeye gelen yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekiyor. Köprü adını kemerinin tam ortasında bulunan, üzerinde yılan ve leylek figürüne sahip olan bir kesme taştan alıyor. “Tarihe ve depremlere meydan okuyor” İlçe halkından 60 yaşındaki Sedat Urkaya, “Avrupa’da bir Mostar Köprüsü var. Burası da Tokat’ın Mostar Köprüsü'dür. Tarihe ve depremlere meydan okuyor. Tokat ve Niksar’ı çok güzel temsil ettiğine inanıyorum. Turizmle gelişecek bir memleketimiz var. Bu köprüyü görmeyenler pişman olur. Gelip herkesin görmesini isterim. Niksar’ın köprüsü de, camisi de var. Niksar Kalesi, Avrupa’nın ikinci büyük surlarıyla meşhurdur. Diyarbakır birincisidir, ikincisi de Niksar Kalemiz var. Görmek için gelenler bu köprüden geçip fotoğraf çekinmediyse kendilerini yaşamamış kabul etsinler. Burası eskiden bir ova ve tarımla geçinen bir yer. Burada da leyleklerin Çanakcı Deresi'nden topladıkları yılanları yedikleri biliniyor. Burada çok güzel tarım olduğu için Akdeniz iklimi de var. Leyleklerin göç yolu. Leyleklerin simgesi haline gelmiş. Leyleğin ağzındaki yılanla olan figürünü çizip buraya ve tarihe aktarmış, eline koluna sağlık” dedi. Kadir Tuğzemin ise, “Bu köprü meşhurdur. Leylekli Köprü derler yılan ağzında. Bunu burada gelip izleyen çok oluyor. Hep dışarıdan geliyorlar. Esnaf olduğumuzdan Leylekli Köprü nerede diye soruyorlar” diye konuştu.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.