Hava Durumu

#Tunç Çağı

TOURISMJOURNAL - Tunç Çağı haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Tunç Çağı haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Perge'nin 1800 Yıllık Çeşmesi Yeniden Hayat Buldu Haber

Perge'nin 1800 Yıllık Çeşmesi Yeniden Hayat Buldu

ANTALYA (İHA) - Antalya’da yer alan Perge Antik Kenti’nin önemli yapılarından biri olan Kestros Çeşmesi, yaklaşık 1800 yılın ardından yeniden suyla buluştu. 2’nci yüzyılda Roma İmparatoru Hadrianus tarafından yaptırıldığı düşünülen çeşme, 2022’de yapılan denemelerle gözlemlenmiş ve restorasyon çalışmaları Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın "Geleceğe Miras" projesi kapsamında tamamlanarak yeniden işlevsel hale getirilmişti. PERGE’DE KAZILAR SÜRÜYOR Antalya’nın Aksu ilçesinde yer alan ve Tunç Çağı'ndan kalma bir geçmişe sahip olan Perge Antik Kenti’nde kazı çalışmaları, 1946’da kazıda görev yapan Prof. Dr. Arif Müfid Mansel'den beri çeşitli akademisyenlerce yürütülüyor. UNESCO Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi’nde yer alan kent, Helenistik dönemde en zengin şehirlerden biri olarak kabul ediliyor. Kentin en görkemli yapılarından Kestros Çeşmesi, aradan geçen yüzyıllara rağmen suyla buluşturulabiliyor. Prof. Dr. Şebnem Sedef Çokay Kepçe başkanlığında yürütülen kazı çalışmaları devam ediyor. BİR BAŞKA ROMA KENTİNDE ÖRNEĞİ YOK Perge Antik Kenti Kazı Başkan Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi Aytaç Dönmez, Kestros Çeşmesi’nin antik kentteki diğer yapılardan farklı olduğunu belirtti. Dönmez, "Kestros Çeşmesi’nde ilk kez su akıtma denemesini 2022 yılında gerçekleştirmiştik. Acaba su aksa nasıl olacak ve kaçaklar nerelerde gerçekleşiyor bağlamında bir çalışma gerçekleştirdik, bu çalışma sonucunda da yapıda suyun akmasının herhangi bir problem doğurmayacağını ve projenin gerçekleştirilmesinin mümkün olduğunu anladık" ifadelerini kullandı. İMPARATOR HADRİANUS’UN İZLERİ Kestros Çeşmesi’nin yapımına, Roma İmparatoru Hadrianus’un hayattayken başlandığı ve onun ölümünden sonra tamamlandığı düşünülüyor. Çeşme, Hadrianus’un ölümünden sonra tanrılaştırılmasını simgeleyen heykellerle de dikkat çekiyor.   Dönmez, "Perge Antik Kenti, Türk arkeolojisi ve Anadolu arkeolojisi için de oldukça özel bir yapı. Özellikle su mühendisliği bağlamında özel teknikler ve metotlar kullanılmış, bu yönüyle de çok sayıda çalışmada yer alıyor" dedi. Geçmişte Sagalassos ve Kibyra Antik Kentlerinde de çeşmelerin restore edilerek suyla buluşturulduğunu hatırlatan Dr. Dönmez, Kestros Çeşmesi’nin işlevselliğini geri kazanmasının ardından Perge Antik Kenti’ne olan ilginin artacağını belirtti. 

Delikli Mağara kazısında 5 bin yıllık objeler bulundu Haber

Delikli Mağara kazısında 5 bin yıllık objeler bulundu

Adilcevaz ilçesindeki Van Gölü kıyısında bulunan "Delikli Mağara" kazısı, Kültür ve Turizm Bakanlığının izinleriyle Ahlat Müze Müdürlüğü başkanlığında Van YYÜ Arkeoloji Bölümünden Dr. Öğretim Üyesi Sinan Kılıç’ın bilimsel danışmanlığında yürütülüyor. Yaklaşık 1,5 aydır yürütülen kazıda ulaşılan İlk Tunç Çağı’na ait kalıntılar bölge tarihine ışık tutacak. 20 yıldan fazladır Van Gölü Havzasında prehistorik dönemlere ait araştırmalar yaptığını belirten Dr. Öğretim Üyesi Sinan Kılıç, Adilcevaz ilçesinde ilk defa prehistorik bir kazı yaptıklarını ve Adilcevaz başta olmak üzere bölge tarihine katkı sunacak izlere rastladıklarını söyledi. “Bu mağaradan elde ettiğimiz kalıntılar hem Van Gölü çevresinin hem de Adilcevaz’ın tarihine önemli katkılar sunacak” Delikli Mağara’nın doğu girişinde yaptıkları sondaj kazılarında en eskisi günümüzde 5 bin yıl öncesine ait İlk Tunç Çağı diye tabir edilen dönemle ilişkendirilen obsidiyen kesici aletler, ok uçları, seramik ve hayvan kemikleri bulduklarını anlatan Kılıç, “2006 yılında Delikli Mağara’nın batı kısmında yol yapımı için çakıl alımı yapılmış. Bu sayede biz arkamda gördüğünüz mağara içindeki döngünün kesitini görmüş olduk. Fark ettik ki bugünkü mağara tabanının 2,5 metre altında bir arkeolojik dolgu başlıyor. Bunu daha önceden bilmiyorduk. Bu dolgu bize çok eski dönemleri yani bu bölgenin tarih öncesi dönemleriyle ilgili bir takım izler olduğunu gösterdi. Pek fazla bu bölgenin tarih öncesi dönemiyle ilgili bilmediğimiz bir dönem olduğunu düşünerek kazı yapmaya karar verdik. Geçen yıl Adilcevaz bölgesinde bir mağara araştırmasıyla bu işe başladık. Bir sürü mağara inceledik, hatta mağaralardan birinde boyalı mağara resimleri de bulduk. O zaman buradaki Delikli Mağara ve etrafında bulunan mağaralarda insan faaliyetleri ile ilgili kalıntılara rastladık. Önümüzdeki birkaç sene daha burada çalışma yapmayı düşünüyoruz. Bu çalışmalar sonucu elde edilecek bilgiler hem Van Gölü çevresinin hem de Adilcevaz’ın tarihine önemli katkılar sunacaktır” dedi. Tarih öncesi dönemlere ait kazıların Van Gölü çevresinde de yapıldığını belirten Kılıç, sözlerini şöyle sürdürdü: “Tilki Tepe dediğimiz alan bugün ki Van Havaalanı sınırları içerisindeki bölgede en eski döneme ait kazılar yapılmıştı. Buradan başlamak üzere zaten bölge tarihi öncesiyle ilgili bir fikrimiz var. Fakat bizim burada bilmediğimiz ilk tarımcı topluluklarla bu Van Gölü çevresinin ilişkisi, bunu aydınlatmaya çalışıyoruz. Bu mağarada da böyle bir potansiyel olduğunu düşünüyoruz. Acaba güneydeki bu tarımcı topluluklar bu bölgeye geldiler mi? Ne amaçla geldiler? Burada yaşadılar mı? Bugüne kadar bir iz bulamamıştık. Bölgede 1960’lardan sonra başlayan bir arkeolojik çalışma rutini var. Ancak bu rutin Urartu Krallığı dönemiyle ilgili Demir Çağı ile ilgili halende devam ediyor. Adilcevaz Kef Kalesi’nde de bu anlamda bir kazımız var. Son çalışmalar Demir Çağı ile ilgili olduğu için ve Demir Çağı’nda da yazı ilk defa Urartularla bölgeye geldiği için demek ki bu bölgenin prehistoryası tarih öncesi dönemleri biraz ihmal etti. Ben bir prehistoryacı olarak bu bölgenin prehistorik dönemlerine yönelik araştırmalarım oldu. Çok yeni şeylerde keşfetmiş olduk. Daha önce 1990’ların başlarında hocalarımızın kazdığı prehistorik yerleşim yerleri oldu. Bunların hepsi milattan önce İlk Tunç Çağı yerleşimleriydi. Bunların öncesi acaba, başlangıç evresi yani İlk Tunç Çağı toplulukları buraya ne zaman geldi, yani hangi şartlarda yaşadılar? Nerelerde oturdular? Bu konuda da pek bir fikrimiz yok. Bu konuda da burası bir potansiyel oluşturuyor, çünkü İlk Tunç Çağı’nın başlangıç evresiyle ilgili burada bir takım şeyler çıkacağını düşünüyoruz. Çok evreli bir kamp yeri burası, sezonluk yerleşim yeri. Bütün bu bilgileri bir araya getirdiğimiz zaman hem Adilcevaz’ın tarihine bir katkı olmuş olacak hem Van Gölü çevresinin tarih öncesi dönemlerine katkı olmuş olacak. Tabi ki bütün bölge yani Doğu Anadolu, Güney Batı Asya diye düşünürsek bu bölgedeki tarih öncesi dönemlere önemli katkılar sunacağını düşündüğümüz bir kazı yeri burası.”

Tunç Çağı’na Ait Bu Eserler Dünya Dışı Metalden Yapılmış Haber

Tunç Çağı’na Ait Bu Eserler Dünya Dışı Metalden Yapılmış

“Villena Koleksiyonu” olarak bilinen ve 1963 yılında arkeologlar tarafından keşfedilen koleksiyon, altın, gümüş, kehribar ve demirden özenle hazırlanmış toplam 59 şişe, kase ve mücevher parçasını içeriyor. Ancak Alicante vilayetindeki bir taş ocağında koleksiyonun keşfi üzerine araştırmacılar bazı demir parçalar hakkında birkaç merak uyandırıcı ayrıntıyı fark etti. O dönemde araştırmacılar, eserlerin koyu kurşuni bir metalden yapılmış olduğunu tanımlamışlardı. Bazı bölgeleri parlaktı ve çoğunlukla çatlaklı, demir görünümlü bir oksitle kaplanmıştı. Şimdi ise yeni araştırmalar, iki eserde kullanılan demirin, yaklaşık 1 milyon yıl önce Dünya’ya düşen bir göktaşından kaynaklandığını ortaya çıkardı. Yeni çalışma için araştırmacılar iki demir parçasını test etti: C şeklinde bir bilezik ve bir zamanlar bir kılıcın kulbunu süslemiş olabilecek altın levhayla kaplı içi boş bir küre. Her iki öğe de MÖ 1.400 ile 1.200 yılları arasında üretilmişti. Araştırmanın kıdemli yazarı İspanya Tarih Enstitüsü’nden araştırmacı Ignacio Montero Ruiz, “Altın ve demir arasındaki bağlantı önemli, çünkü her iki unsurun da büyük bir sembolik ve sosyal değeri vardı.” diyor. “Burada, eserler muhtemelen tek bir kişiye değil bütün bir topluluğa ait olabilecek gizli hazinelerdi. Bu tarihsel dönemde İber Yarımadası’nda hiçbir krallık yoktu.” Bu çalışmada araştırmacılar, moleküllerin kütle-yük oranını ölçen bir teknik olan kütle spektrometrisini kullanarak, meteorik demirde bulunanlarla karşılaştırılabilir demir-nikel alaşımı izlerini ölçtüler. Montero Ruiz, “Eserlerin bileşimlerinin çok benzer olduğu göz önüne alındığında, her iki nesnenin de aynı göktaşından gelmiş olabileceği düşünülebilir.” diyor. “Demir teknolojisi, bakır bazlı metalurjiden ve soylu metallerden (altın ve gümüş) tamamen farklıdır. Dolayısıyla meteorik demirle, daha sonra da karasal demirle çalışmaya başlayan insanlar, yenilik yapmak ve yeni teknoloji geliştirmek zorunda kalmış olmalılar.” “Kültürlerin yeni teknolojilerle nasıl yenilikler yaptığını, deney ve merakın bu geçmiş toplumların bir parçası olduğunu görmek büyüleyici.” Araştırmacılar, bu eserleri kimin ürettiğinden ve nereden geldiklerinden emin olmasalar da, araştırmaya göre bunların İber Yarımadası’nda bulunan ilk ve en eski meteorit demir nesneler olduğunu biliyorlar. Eserler ayrıca Geç Tunç Çağı’ndan kalma metalurji uygulamalarına dair yeni bilgiler sunuyor. MÖ 1. binyıldan kalma meteorik demir içeren bilinen eserler arasında Mörigen, İsviçre’de bulunan MÖ 900’den kalma bir ok ucu ve MÖ 800 civarında Polonya’dan gelen birkaç nesne yer alıyor. İspanya’nın Villena kentinde yer alan Arkeoloji Müzesi’ndeki koleksiyonun bir parçası olan bu eserlerin nereden geldiği hala belirsiz. Montero Ruiz, “Bir ihtimal, diğer çağdaş nesnelerin (örneğin Kral Tutankamon’un mezarındaki hançer ve diğer eşyalar) bilindiği Doğu Akdeniz’den gelmiş olmaları. Daha yerel bir üretimi destekleyecek argümanımız yok, çünkü Avrupa’daki diğer meteorit demirlerinin tarihleri daha sonraya ait (Polonya veya İsviçre’den).” diyor.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.