Hava Durumu

#Unesco Mirası

TOURISMJOURNAL - Unesco Mirası haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Unesco Mirası haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

UNESCO'lu 'Divriği Cami' si' 2024 yılında yeniden açılacak Haber

UNESCO'lu 'Divriği Cami' si' 2024 yılında yeniden açılacak

Sivas’ın Divriği ilçesinde bulunan ve Türkiye’de ilk kez UNESCO tarafından koruma altına alınan Divriği Ulu Cami ve Darüşşifası 2024 yılında ziyarete açılacak. Anadolu Selçuklu Devleti’ne bağlı Mengücek Beyliği döneminde Ahmet Şah ve eşi Melike Turan Melek tarafından Muğis oğlu Ahlatlı Hürrem Şah'ın 1228 - 1243 tarihleri arasında yaptığı ve zamana meydana okuyan Divriği Ulu Camii ve Darüşşifasında tarihin çok yönlü restorasyon çalışmaları devam ediyor. Vali Yılmaz Şimşek, birbirinden farklı 10 binden fazla motifin yer aldığı ve belirli saatlerde cennet kapısı ve taç kapıda beliren namaz kılan insan siluetine sahip Divriği Ulu Cami ve Darüşşifasında devam eden restorasyon çalışmalarını yerinde inceleyerek yetkililerden bilgi aldı. Vali Yılmaz, yaptığı açıklamada, Divriği Ulu Camide restorasyon çalışmalarının çok iyi ilerlediğini ve 2024 yılı bahar ayında restorasyonun tamamlanacağını söyledi. “2024 yılında ziyarete açılacak” Vali Yılmaz Şimşek, Divriği Ulu Cami ve Darüşşifasının 2024 yılında hizmete gireceğini belirterek, “ Divriği ilçemiz önemli bir turizm potansiyeline ev sahipliği yapıyor. Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası dünya mirası açısından çok önemli bir tarihi yapı. Burası Türkiye’de ilk kez UNESCO tarafından koruma altına alınan bir eser. Memnuniyetle gördük ki, restorasyon çalışmaları çok güzel bir şekilde ilerliyor. İnşallah bu tarihi eserin restorasyon çalışması 2024 yılı bahar ayında tamamlanarak ziyarete açılacak” dedi.

Anadolu'nun sürgün kültür varlıkları için çabalar sürüyor Haber

Anadolu'nun sürgün kültür varlıkları için çabalar sürüyor

Boz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde, gerek diplomatik ilişkiler kullanılarak gerekse ticari ilişkiler üzerinden baskı kurularak alınan izin belgeleriyle Anadolu'dan koparılan kültür varlıkları bulunduğunu belirtti. Kültür varlığı kaçakçılığıyla mücadele amacıyla Kaçakçılıkla Mücadele Daire Başkanlığının kurulduğunu, eser iadesinin de bunun önemli ayaklarından biri olduğunu kaydeden Boz, kaçakçılığın engellenmesi veya kaçırılarak yurt dışına götürülmüş eserlerin iadesine yönelik çalışmaların daha hızlı ilerlediğini dile getirdi. Osmanlı döneminde götürülmüş, Bergama Zeus Sunağı, Halikarnas Mozolesi, Viyana'da bulunan Trysa Anıtı gibi pek çok ikonik eserin yurt dışındaki müzelerde sergilendiğine işaret eden Zeynep Boz, sözlerini şöyle sürdürdü: "Türkiye, kültür varlıklarının yerinde korunması gerektiğine inanan bir ülke. Bu yüzden ilgili müzelerle, ülkelerle gerekli diplomatik platformlar oluştukça gerekli her türlü adımı atıyor. Bu konuların eskiliğine bakacak olursak burada bir hukuk yöntemi izlemek, bir dava açmak gibi durumlar çok söz konusu değil. Çünkü ilgili ülkelerin mutlak zaman aşımları veya döneminin kanunlarının uygulanış şekillerinde farklılıklar olabiliyor. Birtakım fermanlar birtakım izinler verilmiş. O izinlerin tam olarak neyi kapsayıp kapsamadığı hukuk ortamında net unsurlar değil. Bu sebeple bizim için açık yol daha çok diplomasi ve bilimsel iş birliği yolu. Biz bu eserlerimizin bulunduğu ülkelere sıklıkla rahatsızlıklarımızı hatırlatıp, kendilerinin iddiaları doğrultusunda birtakım bilgi ve belge taleplerinde bulunuyoruz." "Zeus Sunağı, Bergama'nın güneşiyle yıkanmalı" Zeynep Boz, Bergama Zeus Sunağı'nın, birtakım izinlerle Anadolu'dan çıktığının bilindiğini, bunla ilgili bazı belgelerin yayınlandığını belirterek, şöyle konuştu: "Ancak daha sonra tarihçilerimiz, akademisyenlerimizce yapılan araştırmalarda şu karşımıza çıkıyor ki bu eserlerin bir kısmının götürüldüğü dönemde verilmiş herhangi bir izin yok. Biz de Alman tarafından Zeus Sunağı'na ait olan diğer tüm parçaların müzeye ne zaman girdiği, hangi izinle girdiği, kimin tarafından getirildiğine ilişkin envanter kayıtlarını talep ettik. Buna ilişkin talebimizi birkaç sefer yineledik ve hala olumlu bir dönüş bekliyoruz. Bunu bir işbirliği zemininde çözmek için tarafgiriz. Bir noktadan sonra konu bizim için UNESCO aşamasına taşınabilecek bir hale gelebilir. Biz arzu ediyoruz ki bunu ikili diyaloglarımızla ve barışçıl bir şekilde en azından araştırabilelim, bu konuyu konuşabilelim." Zeus Sunağı'nın, UNESCO Dünya Miras Listesi'ne girmiş Bergama Antik Kenti'ne ait bir eser olduğunu vurgulayan Boz, "Antik kentin ziyaretçileri sunak yerinde belki birkaç basamak ve ağaçlar görüyorlar. Bu hiçbirimizi mutlu eden bir durum değil. Eski Bergama Belediye Başkanı Sefa Taşkın'ın 'Zeus Sunağı Bergama'nın güneşiyle yıkanmalı' sözüne son derece katılıyorum. Tabii ki böyle bir çabamız, en azından araştırmak üzere bütün iddiaların ortaya dökülmesi üzerine girişimlerimiz var. Ancak bu girişimler tek taraflı olunca bir anlam ifade etmiyor, uluslararası işbirliği büyük önem taşıyor." diye konuştu. "Tarafımızca büyük memnuniyetle karşılanmış bir açıklama" Boz, Berlin Eyaleti Çeşitlilik ve Ayrımcılıkla Mücadeleden sorumlu Müsteşarı Saraya Gomis'in, eserin Türkiye'ye iade edilmesi yönündeki açıklamalarının, Almanya'nın eseri Türkiye'ye iade etmeye karar verdiği anlamına gelmediğini söyledi. Gomis'in bu açıklamalarını, kendi adalet inancı doğrultusunda yaptığını belirten Boz, "Tarafımızca büyük memnuniyetle karşılanmış bir açıklama." dedi. Türkiye ile Almanya arasında başka kültür varlıklarına ilişkin dosyaların da bulunduğuna işaret eden Boz, Konya Beyhekim Camisi'nin mihrabı ve pencere kanatları, İhtiyar Balıkçı Heykeli'nin gövdesiyle Piyale Paşa Camisi'nin çini alınlığının bunlar arasında yer aldığını söyledi. Eserlere ilişkin dosyaların 1990'larda açıldığını hatırlatan Boz, "Bize de bunları kapatmak düşüyor. Bu dosyaların kapatılmasıyla da yeni eserlerimiz hakkında konuşmaya başlayacağız." diye konuştu. "Hiç teslimiyetçi olmadık, bu noktadan sonra da teslimiyetçi olmayacağız" Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Kaçakçılıkla Mücadele Daire Başkanı Zeynep Boz, Türkiye'nin de içinde bulunduğu köken ülkelerin, kendilerine ait olanı istemekten korkar hale getirildiğini söyledi. Boz, şunları kaydetti: "Belli bir yere kadar rasyonel ve mantık çerçevesinde davranmak bir gereklilik. Ancak bizim olana bizim diyebilmekten bile korkar hale getirilmiş köken ülkeler. Ancak biz korkmuyoruz. Bizim olan, bizden koparılmıştır. En azından bunun altını çizmemiz gerektiğine inanıyorum. Bunu vurgulamakta cesur olabileceğimize inanıyorum. Tabii ki bunun dışında resmi görüşmeler, bilgi alışverişleri bizi nereye götürür, yeni konular mı açılır, eskiler mi gelişir, bunu göreceğiz. Ama biz hiç teslimiyetçi olmadık, bu noktadan sonra da teslimiyetçi olmayacağız." Fransa'da, aralarında Louvre Müzesi'nin yer aldığı bazı müzelerde Karkamış Antik Kenti'nden gitmiş eserlerle, II. Selim ve III. Murat türbeleriyle I. Mahmut Kütüphanesi'nden çinilerin bulunduğunu anlatan Boz, şunları kaydetti: "Büyük müzelerin zamanında kurmuş oldukları koleksiyonlarını koruma kaygılarını anlıyoruz. Lakin bu koleksiyonlar bir yanlışla kurulmuş. Diplomatik kanallarla Osmanlı üzerine kurulmuş bir baskı var. Aynı şeyi Latin Amerika ülkeleri için de konuşabiliriz. Kendi kolonize ettikleri ülkeler için de aynı hataları yaptıklarını söyleyebiliriz. Onların bu koleksiyonları kurarken yaptıkları hataların çekincesini ben bugün bu eserleri talep etmekte yaşayamam. Bu yüzden bu yanlışları gidermenin kendilerine düştüğünü, müzakereye açık olmalarının çok önemli olduğunu vurgulamak isterim." "Yerinde görülmesi daha anlamlı olmaz mı" Daire Başkanı Zeynep Boz, antik dünyanın 7 harikasından biri olan Halikarnas Mozolesi'nin, bugün British Museum'da sergilendiğini ve oranın ziyaretçilerini memnun ettiğini belirterek, "Karşı taraftan çok sık duyduğumuz şey şu, 'Biz çok büyük müzeleriz, çok önemli koleksiyonlarımız var, bizim sayemizde bütün dünya vatandaşları bunları görebiliyor.' Ama biz de bu eserleri alıp toprağın altına tekrar gömmeyi düşünmüyoruz. Burada da bütün dünya vatandaşları bunları yerinde görüp, zevkle takdir edebilecek. Yerinde görülmesi daha anlamlı olmaz mı?" diye konuştu. "Orada kalsaydı tahrip olurdu", "Kireç ocaklarında eritilirdi" yönündeki gerçeklerle bağdaşmayan birtakım iddiaları duymaya artık tahammüllerinin kalmadığını söyleyen Boz, "Bu sebeple de iş birliğinin, bir masanın başında karşılıklı oturup konuşabilmenin özlemini duyuyoruz." dedi.

Safranbolu'ya bayramda 150 bin ziyaretçi Haber

Safranbolu'ya bayramda 150 bin ziyaretçi

UNESCO Dünya Miras Listesi'nde yer alan Karabük'ün Safranbolu ilçesi, Ramazan Bayramı'nda 150 bin yerli ve yabancı turist ağırladı. Osmanlı döneminden kalma han, hamam, cami, çeşme, konak ve köprüleriyle açık hava müzesini andıran tarihi ilçe, 3 günlük Ramazan Bayramı tatilinin dolu dolu geçirdi. "Kendini koruyan kent", "Osmanlı'nın parmak izi", "Korumanın başkenti" gibi unvanlarla anılan Safranbolu, Arnavut kaldırımlı sokaklarıyla ziyaretçilerini tarihi yolculuğa çıkardı. Türkiye'de kent ölçeğinde UNESCO Dünya Miras Listesi'nde yer olma özelliğini de taşıyan Safranbolu'da, oteller tam dolu hizmet verirken, Tarihi Çarşı'daki esnaflar da doluluktan memnun kaldı. Safranbolu Turizm İşletmecileri Derneği (SAFTİD) Başkanı Şebnem Urgancıoğlu Ergüder, güzel bir bayram tatili geçirdiklerini belirtti. Bayramın oldukça yoğun geçtiğini ifade eden Ergüder, "150 binin üzerinde konuk ağırladığımızı düşünüyoruz. Zaten trafik yoğunluğundan da bunu anlamak mümkündü. Ara tatile denk gelmiş olması, henüz yeni sezonun açılmaması ve Safranbolu'nun en güzel mevsimi olan ilkbahar olmasında bunun da etkisi büyük. Esnafımızın oldukça iyi iş yaptığını, otellerimizin ful dolu olduğu bilgisini aldık" dedi. "Herkes Safranbolu'yu görmeye gelsin" Sezonu böyle açmış olmaktan dolayı mutlu olduklarını aktaran Ergüder, "Aslında Safranbolu'da sezon hiçbir zaman kapanmıyor. 12 ay sezon devam ediyor. Ama sezon düşüyor ve tekrar yükseliyor. Şimdi tekrar yüksek sezona bu motivasyonla girmiş olmaktan çok mutluyuz. Fazlaca konuk ağırladıkça tabii ki keyif alıyoruz ve tarihimizi herkesle paylaşmak bizi çok mutlu ediyor. Ben hala görmeyenlerin de bu vesile mutlaka Safranbolu'yu ziyaret etmelerine, UNESCO Dünya Miras Listesi'nde kent ölçeğinde korunan Türkiye'den tek şehir olduğunu, bu anlamda da herkesin görmesi gerektiğini hatırlatmak istiyorum" diye konuştu. 1 Mayıs tarihinde de Safranbolu'nun yoğun bir hafta sonu tatili geçireceğini vurgulayan Ergüder, şunları kaydetti: "Uzun hafta sonları her zaman Safranbolu'ya yarayan tatiller olmuştur. Yine aynı şekilde ilkbaharda olmamız, en güzel zamanımız olması da bizim beklentimizi artırıyor. Bununla birlikte işte peşinden gelen 19 Mayıs, seçimi de atlattıktan sonranın daha da yoğun olacağı kanısındayız. Bir tek seçim hafta sonunda tabii ki normal olarak biraz düşecektir. Ondan sonrasında yine yoğun geçeceğine inanıyoruz."

İshak Paşa Sarayı, Ramazan Bayramı'nda 8 bin kişiyi ağırladı Haber

İshak Paşa Sarayı, Ramazan Bayramı'nda 8 bin kişiyi ağırladı

"Medeniyetler Geçidi" olarak adlandırılan bölgede, ilçenin 7 kilometre güneyinde bir tepenin üzerinde kurulu saray, Osmanlı, Selçuklu, barok ve rokoko mimarilerinden taşıdığı izler ve süslemelerle ilgi çekiyor. UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi'nde yer alan tarihi yapının yerleşkesinde cami, odalar, surlar, türbe, iç ve dış avlular, divan ile harem salonları yer alıyor. Son yıllarda acentelerin bölgeye turlar düzenlemeye başlamasıyla batı illerinden de gruplar halinde saraya gelen ziyaretçiler, burada adeta tarih yolculuğuna çıkıyor. Ziyaretçiler bayram şekeriyle karşılandı Ramazan Bayramı dolayısıyla yoğunluğun arttığı sarayda görevli personel ziyaretçilere şeker ikram edip bayramlarını kutladı. Ziyaretçiler, sarayın yanı sıra Eski Bayezid Camisi, Doğubayazıt Kalesi'nden geriye kalan surlar ve İslam alimi Ahmed-i Hani'nin türbesini de gezdi. Bayram tatili sürecinde İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü verilerine göre, yaklaşık 8 bin ziyaretçi tarihi saraya geldi. İl Kültür ve Turizm Müdürü Erkan Kösedağ, AA muhabirine, İshak Paşa Sarayı'nın yılın her dönemi ziyaretçi kabul ettiğini söyledi. Gelenlerin tarihi mekanı çok beğendiğini ifade eden Kösedağ, şöyle konuştu: "İshak Paşa Sarayı'nın Ramazan Bayramı'nda açık olmasıyla ilgili çok sayıda telefon geldi. Biz de sarayı bayramın ilk günü öğleden sonra açtık. Geçmiş bayramlara oranla ciddi bir yoğunluk yaşıyoruz. Havaların ısınmaya başlaması ve turizm sezonunun başlamasıyla bu yoğunluğu sarayda görmek mümkün." Ülkenin her tarafından ziyaretçi ağırladı Kösedağ, Balıkesir, Sinop, Ordu, Ankara ve bölge başta olmak üzere ülkenin dört bir tarafından ziyaretçinin saraya geldiğini anlattı. Kocaeli'den gelen Betül Ünlü tarihi yerlere çok meraklı olduğunu ve sarayı da beğendiğini dile getirerek, "Neredeyse ülkenin her yerini gezdim diyebilirim. Şükürler olsun Ağrı'ya da ayak basma fırsatım oldu." dedi. Saraydaki desenlerden etkilendiğini anlatan Ünlü, cami tavanındaki süslemelerin de kendisine çok farklı geldiğini söyledi. Ziyaretçilerden Nevin Altınpınar da İshak Paşa Sarayı'nın görülmesi gereken çok görkemli bir yapı olduğunu belirterek, "Daha önceden buraya defalarca geldim. İshak Paşa Sarayı büyüleyici bir güzelliğe sahip. Burayı daha önce hiç bu kadar kalabalık görmemiştik." diye konuştu.

Nemrut Dağı sezonun ilk turist kafilelerini ağırlıyor Haber

Nemrut Dağı sezonun ilk turist kafilelerini ağırlıyor

Milattan önce 163 ila milattan sonra 72 yıllarında varlık gösteren Kommagene Krallığı'ndan kalma dev heykellerin bulunduğu Nemrut Dağı Ören Yeri, 6 Şubat'taki Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenmedi. Turizm sezonunun 1 Nisan'da başladığı bölgeye ilk olarak Güney Koreli turist kafileleri geldi. Ören yerine 12 karavanla gelen Alman turist kafilesi de bölgede konaklıyor. Rehberler eşliğinde Nemrut Dağı'na çıkarak buradaki tarihi yapıları inceleyen turistler, bölgede fotoğraflar çekiyor. Adıyaman Kültür ve Turizm Müdürü Abuzer Gelse, AA muhabirine, depremler sonrasında turizm işletmeleriyle toplantılar yaptıklarını ve işletmelerin ihtiyaçlarını belirlediklerini belirtti. Depremlerin tarihi yapılara etkisine ilişkin yapılan incelemelerin de gerçekleştirildiğini, Karakuş Tümülüsü, Eski Kahta Kalesi ve Arsameia Ören Yeri'nde hasar oluştuğunun tespit edildiğini kaydeden Gelse, restorasyon ve redüksiyon çalışmalarının kısa sürede tamamlanacağını belirtti. Kentte hasar alan camiler için de Vakıflar Bölge Müdürlüğünce çalışma başlatılacağını kaydeden Gelse, bunun dışındaki tarihi yapılarda hasar tespit edilmediğini ifade etti. Hayatın turizm içinde bir an önce normale dönmesi için çalışmalar yaptıklarını vurgulayan Gelse, şöyle konuştu: "Adıyaman, deprem bölgesinde turizm sezonunu açan ilk il. Biz geçen hafta Güney Kore'den gelen ilk turist kafilesini karşıladık. Şu ana kadar Güney Kore'den gelen 6 turist kafilemiz var. Onlar bölgede turizm faaliyetini başlatmış oldular. Bununla beraber İtalya'dan Amerika'dan ve Almanya'dan turistlerimiz de geliyor. Yaklaşık 130 turist grubuyla ilgili acentelerimiz bağlantılarını yaptılar. Böylece turizm sezonumuz da başladı" Kentte depremler nedeniyle yatak kapasitesinin azaldığını belirten Gelse, "Adıyaman'da 2022 yılında 4 bin yatak kapasitemiz varken deprem sonrasında bu kapasite yüzde 50 oranında düştü. 2000 yatak kapasitemiz var şu anda. Bu 2 bin yatak kapasitesinin yaklaşık 650 tanesi şu an kullanımda. İnşallah 2 hafta içinde bu sayı binin üzerine çıkmış olacak. En kısa sürede elimizde yatak kapasitesini aktif olarak kullanmaya başlayacağız." sözlerine yer verdi.

UNESCO listesindeki "Ahlat Taş İşçiliği Geleneği" yaşatılıyor Haber

UNESCO listesindeki "Ahlat Taş İşçiliği Geleneği" yaşatılıyor

Geçen yıl UNESCO'nun Acil Koruma Gerektiren Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi'ne alınan "Ahlat Taş İşçiliği Geleneği", Bitlis'in Ahlat ilçesinde hünerli ellerle yaşatılıyor. İlçedeki taş ocaklarından elde edilen, kışın sıcak, yazın serin tutma özelliğiyle asırlardır yapılarda tercih edilen Ahlat taşı, binbir emekle toprak altından çıkarılarak kullanıma hazır hale getiriliyor. Çekiç, balyoz, levye ve murç kullanılarak bloklar halinde koparılan, atölyelerle belirlenen ölçülere göre kesilen taşlar, burada hünerli ustaların elinde birer sanat eserine dönüştürülüyor. İlçede 10 yıl önce taş işçiliğine başlayan 5 çocuk babası 48 yaşındaki Hayrettin Becerikli de çeşitli büyüklükteki taşların üzerine Selçuklu ve Osmanlı motifleri ile çeşitli desenleri büyük bir ustalıkla işliyor. "Bazı desenler bir gün sürebiliyor" Becerikli, AA muhabirine, yörede yaygın kullanılan, yurdun dört bir yanına ve birçok ülkeye gönderilen Ahlat taşının, ilçenin önemli gelir kaynaklarından biri olduğunu söyledi. Taşlara özenle işledikleri desenlerden bazılarının yarım saatte bittiğini bazılarının da bir gün sürdüğünü anlatan Becerikli, "Desene göre işleme zamanı değişiyor. Taşlara hangisi uygunsa o desenleri işliyoruz. Ahlat taşından çeşme, barbekü ve şömine yapıyoruz, mezar ve ev yapımında kullanılan taşları üretiyoruz. Desenleri taşa işleyerek süslüyoruz, şekil veriyoruz. Ocaklardan bloklar halinde getirilen kayalara burada adeta hayat veriyoruz." dedi. Makine kullanmadan el işçiliğiyle taşları süslediklerini belirten Becerikli, şunları kaydetti: "Almanya'da restore edilen tarihi bir yapı için Ahlat taşı gönderdik. Türkiye'nin ise her yerine yaptığımız ürünleri ulaştırıyoruz. 10 yıl önce bu atölyede çalışan arkadaşlarımı sürekli ziyaret ederek onları izledim. Merak ettiğim için de mesleğe başladım. Merakla işi öğrendim. Mesleğimi seviyorum. 5 çocuğum var ve ailemin geçimini bu işle sağlıyorum. Ahlat Taşı İşçiliği Geleneği'nin UNESCO'nun Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi'ne alınmasına da çok sevindim. Bunda emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Bizi mutlu ettiler. Biz de bu mesleği geleneği yaşatmak için elimizden geleni yapıyoruz." "Ahlat Taş İşçiliği Geleneği", Fas'ın başkenti Rabat'ta 28 Kasım-3 Aralık 2022'de düzenlenen Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Hükümetlerarası Komitesi'nin 17. oturumunda UNESCO listesine kaydedilmişti.

Hitit başkenti Hattuşa'da, 'Boğazköy Müzesi' Haber

Hitit başkenti Hattuşa'da, 'Boğazköy Müzesi'

Hititlerin başkenti Hattuşa'da bulunan Boğazköy Müzesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı kararıyla bağımsız bir müzeye dönüştürüldü. Çorum Müzesi'nden çalışmalarını bağımsız şekilde yürütecek olan Boğazköy Müzesi Müdürlüğü'ne Arkeolog Resul İbiş atandı. Dünyanın en büyük imparatorluklarından Hititlere başkentlik yapan kentte Boğazköy müzesinin bağımsız müdürlük statüsüne kavuşmasıyla bölgedeki turizm faaliyetleri ve müzecilik hizmetlerinin daha etkin hale gelmesi planlanıyor. Alacahöyük Müzesi ve örenyeri, Hattuşa ören yeri bu alanlarda yer alan kazılar Boğazköy Müze Müdürlüğü üzerinden yürütülecek. Çorum'da 3 müze, 2 örenyeri bir düzenlenmiş kazı olarak müzecilik hizmetlerinin verildiğini açıklayan İl Kültür ve Turizm Müdürü Sümeyra Bektaş, “Boğazkale ve Alacahöyük Müze Müdürlükleri, Çorum Müzesinden yönetilmekteydi. Bu müzecilik hizmetlerinin çok sağlıklı yürütülmemesine neden olmaktaydı. Kültür ve Turizm Bakanımızın oluruyla ayrı bir müze müdürlüğü olarak ilan edildi. Çorum Müzesi uzmanlarından Resul İbiş'te Boğazköy Müzesi'ne müdür olarak görevlendirildi. Bundan sonraki süreçte Alacahöyük Müzesi ve örenyeri, Hattuşa ören yeri bu alanlarda yer alan kazılar Boğazköy Müze Müdürlüğü üzerinden yürütülecek” dedi.sümeyre Boğazköy Müzesinin bağımsız bir statüye kavuşmasıyla müzecilik ve turizm faaliyetlerinin daha etkin yürütüleceğini anlatan Bektaş, “UNESCO Kültür Mirası listesinde yer alan Hattuşa Ören yeri buradan çıkan binlerce tabletin yer aldığı Dünya Kültür Belleği listesinde yer alan çivi yazılı tabletlerin sergilendiği Boğazköy Müzesi ve yine Hattuşa ören yerinde olup daha sonra bir tanesi Almanya'da restorasyon amaçlı yurt dışına çıkarılan ve yine ülkemize getirilerek müzedeki yerini alan sfenksleriyle Boğazköy bundan sonraki çalışmalarını Müze Müdürlüğü olarak yürütecek. Turizm sezonunu başlamasıyla birlikte dünya mirasını görmeye davet ediyoruz” ifadelerini kullandı. 12 Eylül 1966 yılında açılan Boğazköy müzesi, 2011 yılında yeniden düzenlenmiştir. Müzede, Hitit başkenti Hattuşa kazılarında açığa çıkartılan eserler sergilenmektedir. Boğazkale Müzesi'nin teşhir salonlarında tematik ve kronolojik sergileme yapılmıştır. Zemin kat birinci salonda Kalkolitik, Eski Tunç Çağı ve Asur Ticaret Kolonileri Çağı eserleri ile başlayan teşhir düzeni kronolojik olarak Frig, Galat, Roma Dönemi ile devam etmekte ve Doğu Roma Dönemi ile son bulmaktadır. Hattuşa Antik Kenti içerisinde bulunan Sfenksli Kapıdaki iki Sfenks yangından çok hasar gördükleri için 1907´de restore edilmek üzere Berlin'e götürülmüşlerdir. Restorasyonlarının ardından sfenkslerden biri 1924 yılında İstanbul Arkeoloji Müzeleri'ne geri verilmiş, diğeri ise 2011 yılına kadar Berlin Müzeleri'nde muhafaza edilmiştir. Her iki sfenks de 26 Kasım 2011 tarihinden itibaren Boğazköy Müzesi'nde sergilenmektedir. Sfenkslerin bulunduğu kapı ile geçilen Hitit salonunda Hititlerin devlet ve toplumsal yapısı zengin görsellere sahip panolar ve eserlerle anlatılmaktadır. Hitit döneminden bir taş ustası bu alanda canlandırma ile tasvir edilmiştir. Hitit salonunun üst katında Hititlerin dini ve askeri yapısı, yazı sistemi, kazılardan çıkan malzeme, pano bilgileri ve görsellerle anlatılmaktadır. Burada Hattuşa örenyeri ve büyük mabedin maketi de yer almaktadır. Müze bahçesinde ise Hitit dönemine ait sfenks, hiyeroglif yazıtlı kitabeler ile Roma ve Doğu Roma dönemlerine ait mil taşları ve mezar taşları sergilenmektedir.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.