Anadolu Topraklarında Düşünce Yolculuğu: Düşünürler ve İzleri
Yazının Giriş Tarihi: 07.05.2024 10:58
Yazının Güncellenme Tarihi: 07.05.2024 10:58
“Düşünmek, ruhun kendi kendine konuşmasıdır”derPlaton.Anadolu toprakları da düşünen, varlığını, özünü ve kendini arayan pek çok ismin doğduğu, ayak bastığı yer olmuştur… Bu isimler, Anadolu düşünürleri olarak tarihin derinliklerinde kök salarken, Anadolu'nun kültürel ve entelektüel mirasına da önemli katkılarda bulunmuşlardır. Kadim Anadolu topraklarında düşünürlerin izlerini süren insanlar, bilim felsefesinin kapısını açan şu soruları mutlaka sormuştur kendisine: “Neydi sezdikleri? Neydi aradıkları gerçek? Neydi varlığın kaynağı? Nasıl oldu da varlığın kaynağı dediklerinden diğer nesneler türedi? Nasıl başladı yolculuk? Buldukları nereden gelip nereye gittiklerinin cevabı oldu mu?
Etik, astronomi, matematik, geometri, metafizik, inanç ve dahası… Felsefenin ve düşüncenin bitmeyecek yolculuğunun araçları oldular. Bu yolculuğunBatı Felsefesinin ayağı bu topraklarda Ionia’dan başlar. Nesnelerin ilk temelinin su olduğunu vurgulayan ve doğa olaylarının temeline tanrıları değil, doğanın kendisini koyan Miletli Thales, Ionia aydınlanmasını başlatırken, yedi bilge panoramasının da öncüsü olur. Onu mitolojinin, tanrıların, inançların ve geleneklerin verdiği cevaplarla yetinmeyen öğrencileri ve ardılları takip eder. Miletli Anaksimandros varlığın özünü sınırların dışına taşırken, yine Anaksimenes de “hava” der varlığın kaynağına. Efesli Herakleitos, yalnızlığına sığındığı günlerde varlığın ana maddesine “ateş” der. Evrenin de sürekli ateş gibi dönüştüğüne “bir ırmakta iki defa yıkanılmaz” diyerek vurgu yapar. Tanrıların insana benzetilmesine savaş açan Ksenophanes, yarattığı dini reform ateşiyle günümüz tanrı anlayışına yakınlaşır. Ay ve güneş tutulmalarını tahmin eden Anaksagoras, Nous’un her şeyi harekete geçirdiğini söyler. Yolu Assos’tan geçen ve felsefe okul kuran Aristoteles, şehir devletlerinin sahip olması gereken kriterleri anlatır. Messeneli kızların kölelikten kurtarılması için kaynaklarını harcayan hukuk adamı ve düşünür Bias ise “davanı Prieneli gibi savun” sözünü iz olarak bırakır bu topraklara. “Gölge etme başka ihsan istemem” diyen kinik felsefeci Sinoplu Diogenes (Diyojen), zenginlik, güç ve araçlara bağlı yaşamı terk etme çabası içindeyken, Dünyadaki en değerli şey “konuşma özgürlüğü” der. Mutlu olmak için korku ve kaygılarından kurtul diyen Hierapolis’li Epiktetos, “acılara rağmen sabırlı ol ve şükret” diye öğütler. Acı yok olmaya başlayınca mutluluğun kaynağı hedonizm ortaya çıkar diyen Epikuros, mutluluğun kaynağını insanın içinde özgür ve hür hissetmesi olduğunu vurgulayan Asos’lu Kleanthes, Tanrılar hakkındaki rasyonel tartışmalar yapan Ksenofanes, iyi bir hekimin iyi bir filozof olması gerektiğinin altını çizen Bergamalı Galen, İskenderiye Kütüphanesi’nin ilk baş müdürü Efesli Zenodotus, felsefe ve retorik dallarında kendisini geliştiren Miletli Aspasia….
Su, ateş, hava, atomlar, mutluluk, tanrısal fenomen, kinizm, sınırsızlık gibi kavramlar antik düşünce sisteminin unsurları olurken, Türk İslam düşünürleri de hamurunu yoğurur bu toprakların. Huzurun kaynağının ancak Allah’ı sevmekle mümkün olacağını vurgulayan ve ruhun Allah’ın emaneti olduğunu belirten Yunus Emre, şiirlerinde mal ve mülkün geçici olduğuna işaret eder. Tüm insanları eşit görür. İlim kendini bilmektir der. Benzer şekilde “Marifet, nefsi silmek değil, bilmektir” diyenHacı Bektaş-i Veli de sınırları ve ayrımları yok sayarak “bir olalım” derken sosyal yaşamı şekillendirir bu topraklarda.
Kişinin kendi emeğini ön plana çıkaran Hacı Bayram-ı Veli, paraya ve mala fazla önem vermemeyi öğütlerken müritlerine, zenginden aldığı zekatı ulaştırır ihtiyaç sahiplerine bu topraklarda. Hoşgörüyü ve sevgiyi Yunus Emre gibi misyon haline getiren Somuncu Baba da sabrı, kendini bilmeyi, birliği, tevazuyu, özü-sözü bir olmayı yoldaş eder kendisine yolculuğunda. Kerametleriyle ün salan Abdal Musa’nın izlerini arar Anadolu insanı Elmalı’da. Türbesinde el açar yüreğindeki dileği olsun diye. Alevi-Bektaşi edebiyatının yedi ulu ozanlarından olan Pir Sultan Abdal, bu topraklarda anlatır anlayana “ah’ın yerde kalmadığını ve cehennem ateşine herkesin odununu kendisinin götürdüğünü”. Allah aşkını içinde coşkuyla yaşayan Mevlana insan-ı kâmil olmak isteyene hakikate ve ilahi aşka ulaşmayı öğütler. Makro kozmosu (evreni) anlamak için önce mikro kozmosu yani insanı anla der. Beyitlerinde kamışlıktan kesilen ney gibi yuvaya özlem duyan insanın derdini döker Mesnevisi’ne. Ayrılıktan parçalanmış yürekler ister anlaşılmak için. O yüzden arar, çekip giden Şems’ini. “Ey, makamı var ve yokun üzerinde olan kişi, sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, etme” diye anlatır dosta hasretini rubailerinde. Şeb-i Arus der, sevgiliye kavuştuğu ölüm gecesine.
Bu isimler ve çoğunun yolu geçer bu topraklardan. Yaratılışı, varlığı, yaradanı ve insanı anlamanın adı olur bu topraklar görmesini bilene.
Hoşgörüye ihtiyacımız olan bu günlerde Anadolu Düşünürleri kitabı için yazdığım önsözü sizlerle paylaşmak istedim. Çünkü onların fikirleri, bugünün karmaşık dünyasında anlayışı ve birliği önemseyen bir perspektif sunuyor.
Onların izlerini bu topraklarda sürenlere selam olsun…
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Prof. Dr. Özlem Güzel
Anadolu Topraklarında Düşünce Yolculuğu: Düşünürler ve İzleri
“Düşünmek, ruhun kendi kendine konuşmasıdır” der Platon. Anadolu toprakları da düşünen, varlığını, özünü ve kendini arayan pek çok ismin doğduğu, ayak bastığı yer olmuştur… Bu isimler, Anadolu düşünürleri olarak tarihin derinliklerinde kök salarken, Anadolu'nun kültürel ve entelektüel mirasına da önemli katkılarda bulunmuşlardır. Kadim Anadolu topraklarında düşünürlerin izlerini süren insanlar, bilim felsefesinin kapısını açan şu soruları mutlaka sormuştur kendisine: “Neydi sezdikleri? Neydi aradıkları gerçek? Neydi varlığın kaynağı? Nasıl oldu da varlığın kaynağı dediklerinden diğer nesneler türedi? Nasıl başladı yolculuk? Buldukları nereden gelip nereye gittiklerinin cevabı oldu mu?
Etik, astronomi, matematik, geometri, metafizik, inanç ve dahası… Felsefenin ve düşüncenin bitmeyecek yolculuğunun araçları oldular. Bu yolculuğun Batı Felsefesinin ayağı bu topraklarda Ionia’dan başlar. Nesnelerin ilk temelinin su olduğunu vurgulayan ve doğa olaylarının temeline tanrıları değil, doğanın kendisini koyan Miletli Thales, Ionia aydınlanmasını başlatırken, yedi bilge panoramasının da öncüsü olur. Onu mitolojinin, tanrıların, inançların ve geleneklerin verdiği cevaplarla yetinmeyen öğrencileri ve ardılları takip eder. Miletli Anaksimandros varlığın özünü sınırların dışına taşırken, yine Anaksimenes de “hava” der varlığın kaynağına. Efesli Herakleitos, yalnızlığına sığındığı günlerde varlığın ana maddesine “ateş” der. Evrenin de sürekli ateş gibi dönüştüğüne “bir ırmakta iki defa yıkanılmaz” diyerek vurgu yapar. Tanrıların insana benzetilmesine savaş açan Ksenophanes, yarattığı dini reform ateşiyle günümüz tanrı anlayışına yakınlaşır. Ay ve güneş tutulmalarını tahmin eden Anaksagoras, Nous’un her şeyi harekete geçirdiğini söyler. Yolu Assos’tan geçen ve felsefe okul kuran Aristoteles, şehir devletlerinin sahip olması gereken kriterleri anlatır. Messeneli kızların kölelikten kurtarılması için kaynaklarını harcayan hukuk adamı ve düşünür Bias ise “davanı Prieneli gibi savun” sözünü iz olarak bırakır bu topraklara. “Gölge etme başka ihsan istemem” diyen kinik felsefeci Sinoplu Diogenes (Diyojen), zenginlik, güç ve araçlara bağlı yaşamı terk etme çabası içindeyken, Dünyadaki en değerli şey “konuşma özgürlüğü” der. Mutlu olmak için korku ve kaygılarından kurtul diyen Hierapolis’li Epiktetos, “acılara rağmen sabırlı ol ve şükret” diye öğütler. Acı yok olmaya başlayınca mutluluğun kaynağı hedonizm ortaya çıkar diyen Epikuros, mutluluğun kaynağını insanın içinde özgür ve hür hissetmesi olduğunu vurgulayan Asos’lu Kleanthes, Tanrılar hakkındaki rasyonel tartışmalar yapan Ksenofanes, iyi bir hekimin iyi bir filozof olması gerektiğinin altını çizen Bergamalı Galen, İskenderiye Kütüphanesi’nin ilk baş müdürü Efesli Zenodotus, felsefe ve retorik dallarında kendisini geliştiren Miletli Aspasia….
Su, ateş, hava, atomlar, mutluluk, tanrısal fenomen, kinizm, sınırsızlık gibi kavramlar antik düşünce sisteminin unsurları olurken, Türk İslam düşünürleri de hamurunu yoğurur bu toprakların. Huzurun kaynağının ancak Allah’ı sevmekle mümkün olacağını vurgulayan ve ruhun Allah’ın emaneti olduğunu belirten Yunus Emre, şiirlerinde mal ve mülkün geçici olduğuna işaret eder. Tüm insanları eşit görür. İlim kendini bilmektir der. Benzer şekilde “Marifet, nefsi silmek değil, bilmektir” diyen Hacı Bektaş-i Veli de sınırları ve ayrımları yok sayarak “bir olalım” derken sosyal yaşamı şekillendirir bu topraklarda.
Kişinin kendi emeğini ön plana çıkaran Hacı Bayram-ı Veli, paraya ve mala fazla önem vermemeyi öğütlerken müritlerine, zenginden aldığı zekatı ulaştırır ihtiyaç sahiplerine bu topraklarda. Hoşgörüyü ve sevgiyi Yunus Emre gibi misyon haline getiren Somuncu Baba da sabrı, kendini bilmeyi, birliği, tevazuyu, özü-sözü bir olmayı yoldaş eder kendisine yolculuğunda. Kerametleriyle ün salan Abdal Musa’nın izlerini arar Anadolu insanı Elmalı’da. Türbesinde el açar yüreğindeki dileği olsun diye. Alevi-Bektaşi edebiyatının yedi ulu ozanlarından olan Pir Sultan Abdal, bu topraklarda anlatır anlayana “ah’ın yerde kalmadığını ve cehennem ateşine herkesin odununu kendisinin götürdüğünü”. Allah aşkını içinde coşkuyla yaşayan Mevlana insan-ı kâmil olmak isteyene hakikate ve ilahi aşka ulaşmayı öğütler. Makro kozmosu (evreni) anlamak için önce mikro kozmosu yani insanı anla der. Beyitlerinde kamışlıktan kesilen ney gibi yuvaya özlem duyan insanın derdini döker Mesnevisi’ne. Ayrılıktan parçalanmış yürekler ister anlaşılmak için. O yüzden arar, çekip giden Şems’ini. “Ey, makamı var ve yokun üzerinde olan kişi, sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, etme” diye anlatır dosta hasretini rubailerinde. Şeb-i Arus der, sevgiliye kavuştuğu ölüm gecesine.
Bu isimler ve çoğunun yolu geçer bu topraklardan. Yaratılışı, varlığı, yaradanı ve insanı anlamanın adı olur bu topraklar görmesini bilene.
Hoşgörüye ihtiyacımız olan bu günlerde Anadolu Düşünürleri kitabı için yazdığım önsözü sizlerle paylaşmak istedim. Çünkü onların fikirleri, bugünün karmaşık dünyasında anlayışı ve birliği önemseyen bir perspektif sunuyor.
Onların izlerini bu topraklarda sürenlere selam olsun…
Prof. Dr. Özlem Güzel
Akdeniz Üniversitesi, Turizm Fakültesi
ozlemguzel@akdeniz.edu.tr